392
KASIM-ARALIK 2016
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

İyi Mimarlık İçin Önce İyi Yönetim, İyi Planlama

Doğan Hasol, Dr. Y. Müh., Mimar

Simge yapılarıyla, siluetleriyle hatırlanan kentlere yapılacak her yeni müdahalenin hem döneminin özelliklerini taşıması hem de geçmişe saygı duyması beklenir. İstanbul siluetine dahil olan gökdelenler bu tartışmayı körüklüyor. Doğan Hasol, geçtiğimiz aylarda gazetede yayımlanan İlber Ortaylı’nın bu konu üzerine olan yazısına cevap niteliğinde kaleme aldığı yazısında, kentlere yapılan yanlış müdahalelerden mimarların sorumlu tutulmasını eleştiriyor.

Bir süre önce İlber Oltaylı’nın bir gazetede yayımlanan yazısı “İstanbul’un Silueti Değişirken / Yüksek Mimarlar Mimar Sinan’dan Daha mı Yüksek?” başlığını taşıyordu.(1) Ortaylı, o yazıda, İstanbul’daki tutarsız yapılaşmayı ve özellikle de Kabataş’ta yapılacak martımsı ulaşım merkezini eleştiriyordu. Eleştirileri, buyurgan politikacılar ve onların seçtiği ayrıcalıklı mimarlar için doğal olarak çok geçerliydi; ancak o yargıdan yola çıkıp bir genellemeyle mimarların tümünü suçlaması haksızlıktı.

Yazının hareket noktası, Kabataş’a kondurulacak martılı proje idi. Evet, o proje bütün mimarlık topluluğundan kaçırılan buyurgan bir planlama ve kayırmacı mimar seçiminin bir ürünüdür. Tıpkı, yalnız Ortaylı’nın değil, hepimizin yakındığı Haliç Metro Köprüsü yapımında olduğu gibi… Ortaylı bir yandan belediyeyi suçlarken, bu tür ayrıcalıklı mimarları da, “idareci pişkinliğinden yararlanan zümre” olarak tanımlıyor. Ne var ki eleştiri oklarını yalnızca o gruba değil, mimarların tümüne yöneltiyor.

Ortaylı o yazıda, silueti bozan yüksek yapıları eleştirirken de mimarlar için, “Bizim mimarların hepsinin unvanı ‘yüksek’tir. ‘Yüksek’siz olan Mimar Sinan’ın eserlerine haddini bildirmek(!) üzere onunla yarışa çıkmalarından anlaşılıyor”(2) demekte.

Ülkemizdeki hiçbir mimarın Koca Sinan’la boy ölçüşme türünden bir sapkınlık içinde olduğunu duymadık. Zaten böyle bir yakıştırmanın anlamsızlığı da açıktır. Acaba, örneğin İtalya’da kendilerini Michelangelo ile kıyaslama aymazlığına düşenler olmuş mudur? Onu da duymadık.

Değinilen siluet konusu kentsel ölçekte mimarlıkla yani “kentsel tasarım”la ilgilidir. Kentlerimizin bugün yaşadığı sorunlar, mimarlıktan çok kentsel planlama ve kentsel tasarım eksikliğine dayalı kentsel yönetim anlayışından kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki bir süreden beri bilimsel, katılımcı, “paylaşımcı planlama” yerine, yönetimi ellerinde tutan siyasetçilerin yoz yaklaşımıyla “buyurgan planlama” anlayışı ülkeye egemen olmuştur. Belediyeler plan yapmayı değil, plan değişikliği (plan tadilatı) yapmayı seviyorlar. Doğru dürüst plan yerine her yıl binlerce noktasal plan değişikliği yapılıyor. Ayrıca, bugün belediyelerin yanı sıra 18 kamu kurumu mevziî plan (ve plan değişikliği) yapma yetkisiyle donatılmıştır. Kamuda tam bir yetki kargaşası sözkonusudur. Kişilere özel, kayırmalı imar hakları(!) ve rantsal dönüşümlerle kentler hırpalanıyor; ayrıca belediyeleri de aşan tepeden inme merkezî yönetim kararlarının uygulanmasıyla kentler tanınmaz hale getiriliyor.

Uygar bir kent bilimsel ilkelere uygun planlama süreçlerine göre gelişir; gizli kapaklı oluşturulmuş ya da tepeden inme imar kararları ve uygulamalarıyla değil.

Belediye Başkanı Kadir Topbaş göreve geldiğinde, şehirdeki binaların yüzde 70’inin kaçak yapılardan oluştuğunu belirterek bundan yakınıyordu. Herhalde mimarlar bu oluşumdan sorumlu tutulamaz. Gecekondular ve kaçak yapılar mimar eliyle yapılmadı, onları popülist ödünlerle yüreklendiren ve yasalarla affedenler de mimarlar değildi.

İstanbul’u 20 milyona tırmanan nüfusuyla bir azman şehir haline getirmenin ve çaresizlik içinde bırakmanın sorumlusu, uzmanlıkları dışlayan tutarsız, bilim dışı, benbilirimci, popülist, tümüyle yanlış politikalardır.

Yine Ortaylı’nın, Adnan Menderes’in başbakanlığı döneminde Salıpazarı’nda yapılan liman ve antrepo binalarını kötü örnek olarak anması da benzer çarpık anlayışın o dönemdeki zafiyetini ortaya koyan bir örnektir. O tesisler 1950’li yıllarda Başbakan’ın kişisel kararı ve buyruğuyla, mevcut imar planlarına aykırı şekilde, “geçici” kaydıyla inşa edilmiştir. Geçen yaklaşık 60 yıllık sürede İstanbul’un liman yerine kesin karar verilip bir türlü gerçekleştirilemediği ve tesisler oraya taşınamadığı için de kalıcılık kazanmış, böylece yeni yapılaşmalara kılıf oluşturacak bir konuma gelmiştir.

İstanbul’da kentsel çarpıklıktan yakınılırken aslında mimarların kronik bir derdine parmak basılmış oluyor. Kentsel çarpıklıklardan en çok bu ülkenin mimarları yakınmaktadır, zira sürekli eleştirdikleri bir düzensizlik ve kargaşada ilk sorumlu tutulup suçlanan yine onlar olmaktadır. Mimarlar aslında, yürürlükteki tutarsız gidişin sorumlusu değil, mağdurlarıdır. Kentsel planlama ve kentsel tasarım eksikliği, hatta yokluğu öncelikle onların suçlanmasına neden olmaktadır. Sonuçta, bağlayıcı kötü imar durumlarıyla çaresizlik içinde bırakılanlar yine onlardır. Mimarlar Odası’nın yıllardan beri sürdürdüğü çabalar ve çırpınış herhalde ülke ve kent yöneticileri dışında herkesin dikkatini çekmiş olmalıdır.

Öte yandan, mesleğini uygulamakta yeterince titiz olmayan mimarlar elbette yok değildir. Ancak bunların sayısı öteki mesleklerdekinden ne daha az, ne daha çoktur. Ancak mimarın hatası daha kolay göze çarpar. Şöyle bir söylem vardır: “Doktorun hatası yeraltında, mimarınki yerüstündedir” yani toplumun gözleri önündedir. Çeşitli dayatmalar doğrultusunda mimarlık ilkelerini bir yana itip Osmanlı-Selçuklu taklidi yoz yapılar üretmeyi içlerine sindirenleri bu grubun içinde sayabiliriz.

Bugün, mimarlık alanında ciddi eğitim, yetki ve yetkinlik sorunları olduğunu biliyoruz. Ülkemizde sayısı anormal şekilde artan mimarlık okullarının öğretim sürelerinde ve çoğu ticari amaçlı bu okulların düzeylerinin belirlenme ve denetiminde bir an önce çözüm gerektiren ciddi sorunlar olduğu biliniyor. Bugün Avrupa’da mimarlık eğitimi 3+2 veya 4+1 yıl şeklinde belirlenmiştir. Mesleki yetkilerin kazanılması için eğitime ek olarak okul sonrası zorunlu stajlar sözkonusu olmaktadır. Kimi ülkelerde bu pratik sonrasında sınavlardan geçmek gerekiyor. ABD’de de durum çok farklı değil. Buna karşılık bizde mesleki yetkilerin kazanılması için, niteliği belirsiz toplam 4 yıllık bir eğitim yeterli sayılıyor. Son günlerin hayret verici başka bir çarpıklığı da YÖK’ün Avrupa’daki 3+2 yıllık öğretimin 3 yıllık birinci bölümünü tamamlamış olanlara, Türkiye’de mimarlık yapma yetkisi bağışlama kararını vermesidir.

Bütün bu çarpıklıklardan mimarlar şikâyetçidir. Gidiş, ülke mimarlığı adına hiç de umut verici değildir.

Bugün ülke mimarlığının gelişmesinin önündeki en büyük engeli, merkezî ve yerel yönetimlerdeki siyasetçilerin anlayış ve tutumları oluşturmaktadır. Tutarsızlıklar şöyle özetlenebilir:

  • Ülke çapındaki nüfus hareketlerini düzenleyecek türden planlama strateji ve süreçlerinin göz ardı edilmesi,
  • Kentsel planlama ve kentsel tasarımın dışlanmasıyla yöneticilerin benbilirimci, keyfi tavırla belirledikleri yerleşme ve imar kararlarını uygulamaları,
  • Genelde eğitim, özelde mimarlık eğitiminin ve mesleki yetkinlik ölçütlerinin, uluslararası çağdaş standartların çok gerisinde tutulması,
  • İşveren konumundaki kamu yöneticilerinin mimari üslup özentili tutkusu ve dayatma cüreti.

Son söz: Kaliteli yaşamın ve uygarlık düzeyinin belirleyicilerinden biri olarak mimarlığı öncelikle toplumun benimsemesi ve istemesi gerekiyor; en başta da ülkeyi ve kentleri yöneten politikacıların.

Her şeye karşın kargaşalı, çarpık kentsel ortamda zor görünür olsa da algılayabilenler için yine de başarılı mimarlık örnekleri vardır. Bütün bu olumsuz koşullar altında bile iyi mimarlık örnekleri çıkabiliyorsa bu, günümüz Türkiye mimarlığının mucizesi sayılmalı.

Böyle bir ortamda mimarları suçlu ilan etmek resmin bütününü göz ardı eden yüzeysel, kolaycı ve haksız bir yaklaşımdır.

NOTLAR

1. “‘Yüksek’ mimarlar Mimar Sinan’dan daha mı yüksek?”, Hürriyet, 7 Ağustos 2016.

2. Dört yıllık mimarlık lisans eğitimini tamamlamak “yüksek mimar” unvanını almak için yeterli olmamaktadır. Dolayısıyla her mimar “yüksek mimar” unvanına sahip değildir. Bu unvan için yüksek lisans eğitiminin tamamlanması gerekmektedir.

 

Bu icerik 2513 defa görüntülenmiştir.