380
KASIM-ARALIK 2014
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK ELEŞTİRİSİ

Nef İlkokulu Aracılığı ile Ulusal Mimarlık Ödülleri’ni Yeniden Düşünmek: Gültepe ve Ortabayır Mahallesi içinde “Ortabayır”, “Zafer” ya da “Nef İlkokulu”

Neşe Gurallar, Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

"Kentin sosyal donatı alanlarının oldukça kısıtlı / sınırlı ve fiziksel yapılaşmanın yoğun ve zayıf olduğu bir doku içinde, gerek arsa çeperinde gerekse yapı zemininde yarattığı geçirgenlik / şeffaflık ile yakın çevresiyle ilişki kurma çabası, ... mahalle ölçeğinde sosyal bir merkeze dönüşebilmenin mekânsal olanaklarını kurgulaması" nedenleriyle Nef İlkokulu, 2014 Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde “Yapı Dalı Ödülü”ne değer görüldü. Yazar, yapıyı yerinde görerek yazdığı eleştirisinin merkezine, tasarlayanın / yapının niyetleri ile gerçekleşenler arasındaki makas aralığının hangi noktaya kadar açılabileceğini koyuyor. Yapıların yaşamı içerisinde yapısal davranışların da ödül mekanizması içinde bir kriter olması gerektiğini vurguluyor. Bugün neredeyse sadece Ağa Han Mimarlık Ödülleri'nin zaman/bütçe olanakları nedeniyle gerçekleştirebildiği, yapıların yerinde görülerek değerlendirilmesi mekanizmasının, Ulusal Mimarlık Ödülleri için de işlevselleştirilmesi gerektiğini söylüyor.

İstanbul’un ana arterlerinden Büyükdere Caddesi’nin batısında, Kâğıthane Vadisi’ne doğru inen eğimli araziler üzerinde yer alan mahalleler, Gültepe semti olarak anılıyor. Büyükdere Caddesi’nde yükselen ofis / rezidans kulelerine ve AVM’lere her gün bir yenisi eklenirken, çoğunlukla dar gelirlilerin yaşadığı semt bu değişimden etkileniyor. Konumuz olan Nef İlkokulu da, Ortabayır Mahallesi’nde, Kanyon’a kısa bir yürüyüş mesafesi uzaklıkta. (Resim 1)

1963 yılında dört derslikli bir barakada eğitime başlayan “Ortabayır İlkokulu”, 1965 yılında iki katlı binası ile “Zafer”, 2013 yılından itibaren yeni binasının inşası ile “Nef İlkokulu” adıyla eğitim veriyor.(1) Ortabayır İlkokulu’nu bağış olarak yenileyen ve ismini veren Nef, Timur Holding’e ait, 2010 yılında kurulan, üç yılda % 175 büyüyen,(2) İstanbul’un başdöndürücü yapılaşmasında Kâğıthane civarındaki girişimleri ile rol alan bir firma. İnşaatı DSM adlı bir firmaya yaptırmış.


Nef İlkokulu’nun (Resim 2) tasarımını gerçekleştiren Çinici Mimarlık ekibinde, Can Çinici’nin yanı sıra, Cem Katkat, Selim Koytak, Cemre Teomete yer alıyor.(3) Çinici Mimarlık, Nef İlkokulu ile, Mimarlar Odası tarafından düzenlenen, 2014/14. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri”nde, “Yapı Dalı Başarı Ödülü” aldı. 7284 m2’lik bir yapı olan Nef İlkokulu, büyük bir gayrimenkul firması için küçük bir iş olduğu gibi, Çinici Mimarlık için de mütevazı bir iş. Büyükdere Caddesi’nde büyük sermaye gruplarına ait gökdelenler yükselirken, bu devlet okulunun aldığı başarı umut vaat edici olmalıydı. Bu yazı, Nef İlkokulu’nu(4) incelemekle birlikte, ülkemizin mimarlık alanındaki en seçkin ödülü olduğuna ve prestijinin devam etmesi gerektiğine inandığım “Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri”nin değerlendirme aşamalarına bakacak.

SINIR OLARAK BİNA BEDENİ

Çinici Mimarlık’ın Nef İlkokulu ile ilgili en belirleyici kararları, okulun kentle kurduğu ilişkilerde, “sınır” kavramı ile ilgili tutumlarında şekilleniyor. Bina bedenini sınır olarak kullanan radikal bir öneri geliştiriyor. Okulun çevre/ihata yani sınır duvarlarını üç yönde (doğu, batı ve güney) kaldırarak, okul binasının kendi bedeni ile sınır oluşturmasına çalışıyor. Bunu, arsanın kuzey kenarında bir avlu / tören / spor alanını boşaltıp, kütleleri bu açık alanın etrafını sararak sağlıyor. (Resim 2, diyagram/sağ) “L” şeklindeki yüksek blok, doğu ve güneyi sınırlarken, daha alçak olan kare blok batıyı tutuyor. İç yaşamını sokaktan yalıtması ve koruması gereken okul binası, bahçe duvarı gerektirmeyecek şekilde kendi bedeni ile sınır oluştururken; çocukları avluda önüne alarak kucaklıyor. İhata duvarı ise, yalnızca kuzeydeki avlu tarafında görsel olarak geçirgen bir sınır oluşturuyor.(5)

Her mülkiyetin sınırlarını duvarlarla çevirdiği, kentin (kamu ya da özel) mülkler ve bu mülkler arasındaki yollara indirgendiği şehirlerimizde, “sınır” kavramını tartışan, dönüştürmeye ve daha yaşanır kentsel mekânlar üretmeye çalışan tüm önerileri alkışlamak gerekir. Ancak Nef İlkokulu ile geliştirilen bu önerinin oluşturduğu sorunları da görmek zorundayız.

Yeni okul binası ile ilgili detaylara geçmeden önce, arsanın geometrisi ve topografyasına, eski yapının bu form içindeki konumlanışına bakabiliriz. 3320 m² olan okul arsası, doğu ve batı kenarları birbirine paralel, kuzey ve güney kenarları açılı bir formdadır. Topografya güneye doğru düşerek üçgenleşir. Güncel fotoğraflardan, doğu ve batı her iki yönden, güneye doğru düşen bu topografya ve çukurlaşma algılanabilir. (Resim 3)

Ortabayır İlkokulu eski yapısının, arsanın kuzey kenarına yaklaşan, güneyde daha büyük bir bahçeye olanak tanıyan bir yerleşimi olduğu 1 Eylül 2011 tarihli Google Earth fotoğrafından (Resim 4) görülebilir.(6) Eski bahçe büyüklüğünü, artan yeni yapı programıyla korumak zordur elbette. Ancak eski okul, arsanın çukurlaşan, belli ki yağmurları toplayan güney bölümünü bahçe olarak bırakmakla, ya o güne kadar gelişmiş olan (Ortabayır’ın adından da anlaşılabilecek doğal dokusu hâlâ hafızalarda tazedir) yeşili korumuş ya da çevre sularını toplayan bu çukurda, ağaçların zaman içinde daha kolay büyümesine olanak tanımıştır. Korunmaya çalışılan bu ağaçlar,(7) yakın çevredeki yoğun yapılaşma içinde oldukça kıymetlidir.

Güneye yerleşen ve kuzeyde bir avlu yaratan Nef İlkokulu, eski Ortabayır İlkokulu’nun yerleşim kararlarını tam tersine çevirmiş, boş bırakılan alanı doldururken, dolu alanı boşaltmıştır. Aynı zamanda arsa sınırı olan çevre/ihata duvarını kaldırarak, yeni binanın geometrisinin çevresinden özgürleşmesini sağlamış, buna karşın bahçe olabilecek yapı çevresini mülkiyet dışına atmış, kente ait kılmıştır. Fotoğraflardan da görüleceği üzere güney bölge geniş bir kaldırım ve ağaç saksılarını saran ahşap oturmalar ile ‘parkımsı’ bir nitelik kazanmıştır. Halkın kullanabildiği bu ‘parkımsı’ alan, eskiden okulun kuzey bahçesine araçlarını park eden, artık araç park imkânı kalmayan okul kadrosu tarafından da ‘otoparkımsı’ hale getiriliyor. (Resim 7)

Nef İlkokulu yakın çevresinde kaldırım mesafeleri oldukça sınırlı. Çevrede yeterli park, kentsel açık alan, boşluk, kalmamış durumda. Ancak bu problem kamuya ait okulların bahçeleri ile mi çözülecek? Kamusal mekânlarla ilgili teorik tartışma bu yazının konusu değil.(8) Ancak kısaca şunu söylemeliyiz ki, bir kamu/devlet okulu da olsa, okula ait bahçe, okulun “özel” mülkiyetidir. Bir kolejin bahçesi ne kadar “özel” ise, kamu yani devlet okullarının bahçesi de “özel”dir.

Bir taraftan hemen her yeni gün, kamuya ait arazilerin özelleştirildiği haberini alıyor ve bu alanlara sahip çıkamıyoruz. Diğer taraftan kamusal mekân argümanları, tasarımcılar için popüler bir söyleme dönüşüyor. Yapıları “kamulaştırmak”, “kamuya açmak”, cazip bir tasarım kriteri oldu. Ancak, bir devlet okulu arazisinin parçalarını kent için kullanmak, kentsel kamusal mekân üzerine söylem geliştirmiş olmak demek değildir. Mimarların kent adına tavır alması, kamusal mekânı bir tasarım söylemi olarak araçsallaştırmaktan farklı olmalıdır. Bu noktada, okul bedeni ile sınır oluşturma gayretinin, ilk olarak, getirdiği çözüm ile bir kayba sebep olduğunu söylemekteyiz.

İkinci olarak, eğer okul bedeni, bir sınır olarak davranacaksa, bunun gereklerini tamamıyla yerine getirmelidir. Konvansiyonel, bahçe içinde bir devlet okulunun sınır problemini çevre/ihata duvarı çözer. Çevre duvarını kaldıran radikal bir önerinin ise konvansiyonel önerilerden daha fazla detaylandırılması gerekir. Çünkü konvansiyon halini alan her bilgi, zaman içinde sınanmış ve gelişmiş, zamanının birikimine, tecrübesine, mirasına sırtını dayar ve sorgulanmayan alışkanlıkların konforunu yaşar. Radikal tavırlar ise bu konfordan mahrum olduğu için detaycılık gerektirir. Kaldırılan çevre duvarı yerine önerilen, okul bedeni ile sınır oluşturma çabası, dışarıdaki yaya ile temas eden yüzeylerinde geçirimsiz davranmayı gerektirir. Sokak kotunda açılan pencerelerden (Resim 3) okula emanet edilen öğrencilerin kaçabildiği, hırsızların girebildiği ve cep telefonlarını çaldığı; çevredeki tinercileri(9) uzak tutabilmek için cephedeki kuytuya parmaklık takıldığı (Resim 8); ana sınıfının pencerelerini görsellerle geçirimsiz hale getirmek zorunda kaldığı (Resim 9) okul binası, bedeni ile sınır oluşturmakta başarısızdır. Radikal bir tavrın gerektirdiği detaycılık gösterilmemiştir. Oysa, okul binasının/bedeninin bahçe duvarı gerektirmeden sınırı kurabilmiş olması, sokak ve yapı ilişkisi için, kentsel kamusal mekân lehine önemli bir başarı olabilirdi.

Üçüncü olarak, okul bedeninin güneyde sınır oluşturma çabasının doğru bir tercih olmadığı da gözlemlenebilir. Kuzeyi tutan eski okul yapısı, güney çukuru bahçe olarak serbest bırakmakla doğaya ve topoğrafyaya uyumlu davranmaktaydı. (Resim 4) Güneye yerleşim kararının yarattığı olumsuzlukların uygulama sorunları ile birlikte yarattığı problemler, iç mekânları irdelerken yeniden karşımıza çıkacak.

SINIR OLARAK GEÇİRGEN DUVAR VE AVLU

Avlu duvarının geçirgenliğinin kentle kurduğu diyalog nedeniyle Seçici Kurul tarafından takdir edildiğini belirtmiştik. (Resim 10) Konvansiyonel devlet okullarında da demir parmaklıklardan oluşan bahçe duvarları geçirgendir. Ancak Nef’te avlunun küçüklüğü öğrencilerin sokakla ilişkisini yoğunlaştırıyor. Okul yönetiminin bu yoğun diyalogdan rahatsızlık duyduğunu belirtmeliyiz. Sınırlı zamanlarda avluyu kullanabilen ilkokul çağı çocukları için elde edilen şeffaflığın kontrol edilebilir olduğu; klasik devlet okullarının demir parmaklıklarından ayrışan tasarımı ile çocuklar için eğlenceli bir tırmanma duvarı oluşturduğu söylenebilir. Bu duvarın eteğinin, avlunun zemininden farklılaştırılması, her iki zeminin ahşap bir bank ile ayrılması, çocuklara oturma ve küçük dedikodularını yapma olanağı sağlıyor. (Resim 11) Ahşap bank, Atatürk büstü ve bayrağı taşıyan izi de oluşturuyor. Tüm bu detaylar, tören alanının anıtsal ağırlığını yumuşatıyor.

Ancak aynı cephede ve avlunun devamında yer alan dar bahçeyi kullanan ana sınıfı (Resim 12) için geçirgenlik büyük problem yaratmakta. Kentle bu kadar iç içe olmak, okul yaşamına uyum sağlamanın ilk adımını atan, özellikle iyi havalarda daha çok bahçe kullanan küçüklerin etkinliklere ilgi göstermemesine, öğretmenlerin ise çocukların ilgisini çekmekte zorlanmalarına neden oluyor. Bununla da kalmıyor, annelerin karşı büfenin müdavimleri olmasına, bahçenin dışında, duvarın eteğine yerleştirilen işletme taburelerine (Resim 13-14) oturarak çocuklara ve öğretmenlere müdahale etmelerine, yönetimin de büfe işletmesi ile sorunlar yaşamasına neden oluyor. Mimari bir çözüm; çocuk, öğretmen, anne, büfe işletmesi ve yönetim arasındaki sorunların kaynağı oluyor. “Mimarlık aracılığı ile değişim mümkün mü?”(10) gibi teorik tartışmalara burada girmek yersiz ama bir eğitim yapısında kurulan geçirgen sınır, özellikle bu noktada, kentle bir “diyalog” oluşturuyor. Kentle ilişkili bu dar bahçenin (Resim 12) çocukların toprakla haşır neşir olmalarına imkân tanımamasını da ana sınıfı öğretmenleri, modern pedagojik yaklaşımlar açısından önemli bir eksiklik olarak görüyor.

Avlu sınırının diğer yönde devamı olan, yangın merdivenin saklandığı boşluklu tuğla duvar örgünün (Resim 15), bu sınırdaki geçirgen dile eşlik ettiğini belirtelim. Kuzey cephe boyunca süreklilik arz eden bu geçirgenlik plastiği, elbette, arkasına ana sınıfını alınca farklı, ilkokulu alınca farklı, yangın merdivenkovasını alınca farklı durumlar yaratıyor. Başka bir ifade ile plastik süreklilik, bu sürekliliğe karşın yer aldığı her noktada farklı sosyal durumlar üretiyor. Bu da, öncelikli olanın estetik kabuller mi olduğunu yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Şimdi, sınır olarak kurulan bina bedeninin kendi iç işleyişini inceleyebiliriz.

BİNA BEDENİNİN İÇ İŞLEYİŞİ

Dersliklerin tek yönde sıralandığı L blok, avluyu koridoru ile sarıyor. Koridorda olduğunuz her an, cephe boyunca yükselen pencerelerden, avluyu izleyebilmek (Resim 16), iç mekâna önemli katkı sağlamakta. Aslında bir kapalı teneffüshane ve hatta tören alanı(11) olan bu ferah ve aydınlık koridorlar, avluyla kurulan görsel bağ ile zenginleşmekte.

Ancak bir öğrencinin koridorlarda geçen zamanı, kaba bir hesapla, eğitim hayatının beşte biri olabilir. Koridora gösterilen bu özen ne yazık ki dersliklerde bulunmamakta. L bloğun, uzun güney kanadında, bir katta sekiz (toplamda 32) derslik yer almakta. Eğitim yapılarının temel kuralı olan, derslikleri cepheye paralel yerleştirme ilkesi ihlâl edilerek bu sayı elde edilmiş. Dersliklerin cepheye dik yerleştirilişinin, bilindiği gibi ışık yetersizliğine, pencereye uzak olan öğrencilerin hem karanlıkta kalmasına hem de tahtadan uzaklaşmasına, sınıfın güneşli havalarda bile elektrikle aydınlatılmasına sebep olduğunu söylemeliyiz.

Ne yazık ki dersliklerle ilgili bir başka sorun ise havalandırma. Pencereler o kadar büyük ki, açmak tehlike yaratıyor. Parapet kotundan açılan pencereler hem çocukların can emniyeti için tehlike oluşturuyor, hem de yatay pencere kanatları oldukça geniş bir alanı tarıyor ve önündeki sıraları etkiliyor. Yönetim ise açılmaması için pencerelere kilit takmış. (Resim 17)

Bu, özellikle kışın, ciddi havalandırma problemlerine ve solunum yolları enfeksiyonlarının yayılmasına sebep oluyor. Oysa bu cephe incelikle tasarlanmış. Şöyle tanımlayabiliriz: Güney tarafta, dersliklere işaret eden cam yüzeyler, araya gelen merdivenkovaları ile bölünüyor. Cephe üç katmanla tanımlanıyor: Dersliklerin cam yüzeyleri, parapet duvarları ve bunlardan daha geriye çekilen merdivenkovaları. Ve bu katmanlar, bir çerçeve oluşturan, yapının beyaza boyanan betonarme iskeleti içinde yer alıyor. Parapet duvarları, bina bazasında da kullanılan gri renk ile bu çerçeveden ayrıştırılmış. Merdivenin geriye çekilişi ile oluşan düşey boşluğun ise canlı kırmızı bir renkle derinliği artırılmış. Böylelikle elde edilen geometrik düzen, kullanılan farklı renklerle de vurgu kazanmış. (Resim 18)

Bunlar doğru. Ancak hiçbir estetik başarı, içerideki tek bir çocuğun can güvenliğinden ve soluduğu temiz havadan daha kıymetli olamaz. Bina programının 19 derslikten 40’a çıkarılışı(12) dersliklerin fiziksel sorunlarına bir gerekçe oluşturamaz. Nitekim bu durumda, artan yapı programına rağmen, okul arsasından parçaların kente terk edilmesini izah etmek daha da güçleşir. Aynı şekilde, artan yapı yoğunluğu çözümleri zorlarken, L bloğun uzun kanadında, zemin/avlu kotundaki boşaltma, getirdiği kazancın üstünde bir kayıp olarak görülebilir. Bu boşaltmayı, avlu ile kurulan kentsel ilişkinin zemin kotta, yapı içinde süreklilik sağlaması gibi okumak mümkündür.(13) Ancak çocukların emanet edildiği bir ilköğretim yapısı, yalnızca hafta sonları ya da okulların kapalı olduğu sömestr ve yaz tatillerinde kamusal erişime açılabilir. Eş zamanlı kullanım ancak kontrollü bir erişimle mümkün olabilir. Aksi takdirde, kamu okulu olmaları kamusal erişime açık mekânlar oldukları anlamına gelmez. Dolayısıyla boşaltmanın getirdiği kazanç şüphelidir.

L bloğun kısa doğu kanadı ise, katlarda, derslik büyüklerine yakın büyüklüklerde olan laboratuarları taşıyor. Şu anda birkaç laboratuar dışında bu koldaki laboratuarlar kullanılmıyor ve ileride dersliğe çevrileceği öngörülüyor. Bu laboratuarların iz düşümünde ise bodrumda spor/çok amaçlı salon yer alıyor. Zemin kat yine boşaltılarak bodrumdaki spor salonuna yükseklik sağlanıyor ve böylelikle L blok zemini neredeyse tümüyle programsızlaşıyor. Burada, yalnızca okul değil, tüm yapılar için klasik olan bir kural daha ihlâl ediliyor. Geniş açıklıklı olması gereken bir salon, yukarıdaki işlevlerin strüktürüne mahkûm bırakılarak alta yerleştiriliyor. Yeni yapılan bir okul binasında, iki laboratuar/derslik büyüklüğünde, en ufak koşuda koridor izindeki kolonlara çarpacağınız bir salon elde ediliyor. (Resim 19) Bu salon, okulun ihtiyacı için bile yeterli değilken, mimari raporda arzu edilen “mahalli toplantı ve etkinliklere de hizmet” (14) yalnızca bir söylem olarak kalabilir. Oysa klasik devlet okullarımız, konferans ve tiyatro salonlarına verilen önemi yansıtan örnekleri yıllarca taşımıştır.(15)

Okulun, kamusallık yaratmak, şeffaflık ve kentle diyalog kurma çabasına en anlamlı cevabı verebilecek olan mekânı çok amaçlı salonudur.(16) Mimarın da arzu ettiği gibi, yalnızca okula değil, mahalleye hizmet edecek bir salon, derslik binası bodrumunda değil ancak bağımsız bir blokta, belki kare blokta yer alabilirdi.

Kare blokta ise, yukarıda ele aldığımız gibi, bahçe olarak önündeki dar aralığı kullanan ana sınıfı, üç dersliği ile zeminde yer alıyor. Yönetim, birinci sınıfları 7 şube ile başlatan okul için, ana sınıfı çocuklarının 3 şube ile başlatılmasının, mahallenin ihtiyacına cevap vermekte yetersiz kalmasına, başvuruların bir bölümünün kabul edilememesine, dolayısıyla ana sınıfı eğitimi almadan birinci sınıfa gelen (okula uyum sağlamayan ve sözgelimi kalem tutma becerileri henüz gelişmemiş) çocuk sayısının fazlalaşmasına sebep olduğunu belirtiyor. Burada bir parantez açalım. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, 4+4+4 sistemine geçişi ile okul bina programları değişti.(17) Bina programı ile ilgili problemler, mimari ekibin kullanıcılarla “diyalog” kurması ile aşılabilirdi. Oysa okul yönetimi, mimari ekibe ulaşamamak ve yeterli diyalog kuramamaktan yakınıyor. Mimari projenin, okul binasından beklediği kamusallık ve şeffaflığı, mimari ekibin tasarım sürecinde okul yönetimi ve kullanıcıları ile sağlaması beklenirdi.

Avlunun geçirgen duvarının kentle kurduğu diyalog, ana sınıfının, dersliklerinde de devam ediyor. Yere kadar açılan cam yüzeyler, şeffaflığın, sınıf içinde de rahatsız edici olmasına sebep oluyor. Sınıf pencereleri görsellerle kapatılmış. (Resim 12) Yalnızca kapı olarak açılabilen bu büyük kanatlar, ana sınıfı çocukları için, ilkokul dersliklerinde olduğu gibi, özellikle kış aylarında ciddi havalandırma problemi yaratıyor. Ana sınıfı için gerekli olan mutfak mimari projede yer almadığı için, tuvaletlerden alınan bir bölümün küçük bir mutfağa çevrildiğini, ancak havalandırılmadığını, (cephesi girişteki aralığa geldiği için bu tuvaletlere pencere açılmadığı anlaşılıyor), kalan tuvalet hacminin de yetersiz olduğunu öğreniyoruz. Bir diğer önemli sorun, ayakkabı giyip çıkarmanın zaman aldığı, ayrılık sahnelerinin bolca yaşandığı ana sınıfının giriş holündeki darlık.

Kare bloğun, üst katlarında idari ofisler yer alıyor ve L blokla bağlantısı sağlanıyor. Zemin katta ana sınıfı yerine sığamazken, üst kattaki idari ofislerin bir bölümünün (özellikle son kat) kullanılmadığını söylemeliyiz. Öğretmenler odasının da yer aldığı bu blokta, tıpkı unutulan ana sınıfı mutfağı gibi öğretmenlerin de ufak bir mutfakçık, çay ocağına ihtiyaçları var. L bloğun sonunda yer alan, cephesi olduğu halde penceresi olmayan, depo olarak görülen bir mekânı, çay, kahve ve yemek için kullanıyorlar. Programın yoğunluğuna ve yeterli sayıda deponun bodrumda bulunmasına rağmen neden katlarda ışık alamayan depo/mekânlar yaratılıyor ve öğretmenler bu penceresiz mekânı kullanmak zorunda kalıyor? Bakışımızı kare bloğa (Resim 14) ve L bloğun batı cephesine (Resim 20) çevirdiğimizde, zeminden kopan üst katların, beyaz masif yüzeyler oluşturduğunu ve ana sınıfı tarafında bu masif yüzeyin yalnızca koridoru aydınlatan ince düşey yırtıklarla kesildiğini görebiliriz. (Yere kadar açılarak tehlike yaratan bu koridor pencerelerinin de güvenlik için yönetim tarafından yalnızca tepeden açılabilir hale getirildiğini belirtelim). Bu beyazlık ve masifliğin, kare bloğun avlu tarafına bakan yüzeyinde, avludaki çocuk cıvıltısına karşın sakin bir yüzey oluşturduğu, tüm dış batı cephede ise yakın çevredeki karmaşaya karşın bir dinginlik önerdiği ve “Nef İlkokulu” yazısını zarafetle taşımakla görevlendirildiği anlaşılıyor. (Bu arada yazının L blok köşesinde değil, ana sınıfı tarafında olması ağırlıkla Kanyon tarafından olan yönlenişi daha iyi karşılardı). Ancak, kuzey cephedeki geçirgenliğe tezat oluşturan bu boşluksuz (penceresiz) masiflik, dinginlik ve beyazlık, estetik beğenileri tatmin edici olsa da arkasındaki işlevleri zorlaması konusunda eleştiriye açık kalıyor.

Son olarak, L bloğun bodrum katına dönelim. L blok güneyde oldukça büyük bir kütüphane barındırıyor. Okulun spor ve çok amaçlı salonu beklentiyi karışılamazken, kütüphane yadırganır büyüklükte. Büyüklükler kendi içinde tutarlı olsalar, kütüphanenin yalnızca okula değil, mahalleye hizmet etmesi doğru olabilirdi. Ancak salon ihtiyaca cevap vermekte yetersiz kaldığı için kütüphanenin konferans salonuna dönüşümü, şimdiden, planlanmış.


L blok zemininde girişin iki yanında ve koridor boyunca açılan yırtıklar ile bodruma gün ışığı alınmış. Arsanın güneydeki üçgen formuna referansla, cephede açılan üçgen derinlik ise kütüphaneye gün ışığı sağlıyor. Ancak ne yazık ki yağmur suyu da. (Resim 21) Yapı Ödülü alan mimari bir eserde, su probleminden sözediyoruz. Arsanın güney çukur noktasında ışık imkânı için açılan derinlik, pencere kotundaki toprak hizasında, hem pencerelerden, hem de yalıtımı doğru yapılamamış duvarlardan suyu içeri veriyor ve kullanıcılar “kütüphanede kano ile gezdiklerinden” sözediyor. Ne yeni bir binaya kavuşmanın sevinci, ne de alınan ödüle karşı duyulan bir ilgi var.

GENÇ BEDENİN ERKEN ÇÜRÜMESİ

Devlet okullarına yapılan yardımlar her şekliyle kabul edilebilir bir lütuf değildir. Yapıda önemli uygulama problemleri var. Şimdi bu problemlere bakmalıyız, çünkü Nef İlkokulu’nun aldığı ödül “Proje” değil “Yapı Dalı” ödülüdür. Buraya kadar metni fotoğraflarla takip edenler, yapıdaki bozulmaları fark etmiştir. Bu fotoğraflar yapının kullanıma açılmasından yalnızca 9 ay sonra çekilmiştir.

Ne okul arsasından alınan ve kente terk edilen yaya alanları kaliteli bir kentsel mekân sunuyor (Resim 22), ne de bu mekâna sınır oluşturan bina bedeni başarılı bir uygulama sergiliyor (Resim 23). Yatay şeritlerle, dışarıda olduğu gibi avluyu da saran gri duvar mantosundaki bozulmaların, avlu zemin ve duvarlarında da devam ettiği izlenebilir. (Resim 24) Duvar üzerindeki yatay şeritlerin iç avluda renklenmesi son derece sıcak bir etki yaratırken, ne yazık ki bu renkli ve albenili duvarda da önemli bozulmalar var. (Resim 25)

 

Yukarıda değindiğimiz bodrum, yalnızca kütüphane penceresinden değil hemen her duvarından su alıyor. (Resim 26) Zemin katın binaya verdiği su, galeri boşluğundan görülebilir. (Resim 27) Su içinde kaldığı anlaşılan asansör de (Resim 28) arıza vermekte ve tehlike yaratmakta. Asansör yakınındaki dilatasyonlar da su yalıtımındaki başarısızlığı sergiliyor. (Resim 29) Merdivenkovasında tüm katlarda düşey çalışan boru korkulukların (Resim 30), çocukların hareketli enerjisine dayanamadığı ve koptukları görülüyor. Bir var, bir yok olan süpürgelikler başarılı bir uygulama sergilememekte, varolanlar da kalıcı görünmemekte. (Resim 31)

Malzeme seçiminin yalınlığı, tavanların brüt beton kalışı, aynı brütalist tavrın elektrik aksamında da görülmesi, kabloların tavalarla taşınması, aydınlatmanın bu tavalara asılışı, bahçe kapısında ve geçirgen duvarda gözümüze ilişen canlı sarı rengin katlarda koridor zemininde tekrarı, malzeme seçimindeki inceliği yansıtsa da, uygulamada başarılı sonuçlar elde edildiği söylenemez.

ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİ

Nef İlkokulu’nun olumlu niteliklerini gölgede bırakan ne yazık ki pek çok olumsuzluk sıraladık. Öyleyse, Nef İlkokulu neden “Yapı Dalı Ödülü” aldı? Mimarlar Odası, Ulusal Mimarlık Ödülleri Yönetmeliği(18) Yapı Dalı Ödülü’nü “Bitmiş ve kullanılmakta olan yapılarından dolayı mimar(lar)ına verilir” diye tanımlıyor. Yapının bitmiş ve kullanılmakta olması gerekiyor; ama tanım, yapının nasıl bitmiş ve nasıl kullanılmakta olduğuna ve en az ne kadar kullanılmış olması gerektiğine dair bir açıklama yapmıyor. İfade edilmese de (ki edilmesinde fayda var) başarıyla bitmiş olması ve başarıyla kullanılıyor olması beklenmekte (aslında burada, yapının en az ne kadar kullanılmış olması beklendiği de ifade edilmeli). Bu kriterlerin sınanacağı (ve hatta belirli bir süre kullanılmış olan yapıda kullanıcıların yapı ile ilişkisinin yorumlanacağı) yer ise Seçici Kurul toplantıları. Her ödül döneminde olduğu gibi, bu dönem de saygın üyelerden oluşan bir Seçici Kurul değerlendirmeyi yaptı. Ancak bu değerlendirmeyi yaparken, ne Seçici Kurulun, ne de Sergi ve Ödül Programı Düzenleme Komitesinin uygulamaları ziyaret etmediği anlaşılıyor.

Bir ödülün prestiji, ödülü veren kurumun prestiji ile birlikte, seçilen eserlerdeki isabetten kaynaklanır. Ağa Han gibi büyük bir ödülün, ödül adaylarına yapılan ziyaretlere dayanarak verildiğini biliyoruz.(19) Mimarlar Odası da, Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde değerlendirmeyi, maliyeti ve süreyi ne kadar artırırsa artırsın, ödül adaylarının yerinde incelenmesine dayanarak yapmalıdır. Bu konuda Komiteye ve Seçici Kurula düşen görev kararlı davranmaksa, Oda’nın da görevi, bunu kurumsal hale getirmektir. Çünkü ödül almak kadar, ödül vermek de bir rekabet işidir. Mimarlar Odası, mimarlık dünyasında ve ödüllerinde yalnız ve rakipsiz değil. Pek çok kurum ve dernek, çeşitli ödüller veriyor. Mimarlar Odası, Ulusal Mimarlık Ödülü’nün değerini koruyabilmek için, özellikle Yapı Dalında, çok daha titiz davranmalı. Aksi takdirde, verdiği ödülün yapıdan memnun olmayan kullanıcıların gözünde pek bir kıymeti olmadığı gibi, yalnızca Mimarlar Odası’na değil, tüm meslektaşlara olan güveni zedeleyeceği açıktır.

 

NOTLAR

1. Tarihi silip yeniden yazmak, ya güncel aktörlerin kendilerini kurumların kimliğinden ve tarihinden daha fazla önemsemelerinin ya da kurumların bu aktörlere kendi tarihlerinden daha fazla değer vermelerinin sonucu olmalı. Bu da sık isim değişikliklerine sebep oluyor. Okulun tarihi hakkında bilgi için bkz. http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/34/13/741273/okulumuz_hakkinda.html [Erişim: 06.06.2014]

2. http://www.nef.com.tr [Erişim: 06.06.2014] Şirketin yakın çevrede çok sayıda iş yaptığı anlaşılıyor. Resmî internet sitesinde, yerleşime açılan projeler: Nef 2 Haliç, Nef Suites Haliç 47, Nef Kağıthane 11 Nef Cadde, Nef Kağıthane 11 Offices, Nef Apartmans Kemerburgaz, O4, Nef Flats Levent 163; satışı tamamlanan projeler: Nef Merter 12, Nef Kağıthane 08, Nef Offices Dörtlevent 09, Nef Levent 03 Offices, Nef Kağıthane 10; satışı devam eden projeler ise Nef Ataköy 22, Nef merter 13, Nef Kağıthane 03, Nef Points 98, Nef Points 04, Nef Points 06 olarak sıralanıyor.

3. 1963 yılında ODTÜ Yerleşkesi için, Altuğ ve Behruz Çinici tarafından kurulan, Ağa Han gibi çok saygın ödüllere sahip olan Çinici Mimarlık’ı, Mimarlık okurlarına tanıtmak elbette yersiz. Ancak Çinici Mimarlık hakkında detaylı bilgi edinmek isteyenler www.cinicimimarlik.com adresine bakabilir. [Erişim: 06.06.2014]

4. Nef İlkokulu’nu 9 Haziran 2014 Pazartesi günü ziyaret ettim. Sabah 8.00’den öğlen 1.00’e kadar süren ziyaretimde, yapının tüm bölümlerini inceleme fırsatım oldu. Bu ziyaret sırasında okul yönetimi, öğretmenler, çocuklar, idari görevliler ve teknik kadro ile görüştüm. Bu yazıda aktarılan bilgiler ve değerlendirmeler bu ziyarete dayanmaktadır.

5. Seçici Kurul tarafından takdirle karşılanan bu geçirgenliğin, mimari raporda da özellikle vurgulandığı görülebilir, bkz. http://mo.org.tr/ulusalsergi/index.cfm?sayfa=YDB_NEF [Erişim:10.07.2014]

6. Müellifin “Enformal Doku İçerisinde Sınır Duvarı ve Kütle Şemaları” başlıklı görselde yer alan eski yapıya ait şematik çizim ise, eski yapıyı arsayı kullanışsız bir şekilde ortalamış ve bahçeyi iki eşit parçaya bölerek, alan kullanımını zedelemiş izlenimi bırakmaktadır. (Resim 2/sol) Eski Google Earth fotoğraflarının yanı sıra, okula yapılan ziyarette de okulun kullanıcıları güneydeki bahçeyi büyük, kuzeydeki bahçeyi ise okul kadrosunun araçlarını bir sıra park ettiği küçük bir bahçe olarak anlatmıştır. Güneydeki bahçeden çekilen, resmî evraklarda kullanıldığı için temsil niteliği olduğu anlaşılan eski okul fotoğrafı da güney cephenin ve bu cephede yer alan bahçenin kıymetini anlatır. (Resim 5)

7. 4 Mart 2012 tarihli Google Earth fotoğrafından ağaçların inşa sırasında kaldırdığı görülebilir. (Resim 6) Ağaçların inşa sonrası saksılarla yerine geri getirildiği anlaşılmaktadır.

8. Konu ile ilgili kavramsal tartışma için bkz. Gurallar, N., 2009, “Kamu – Kamusal Alan – Kamu Yapıları – Kamusal Mekân: Modernite Öncesi ve Sonrası İçin Bir Terminoloji Tartışması”, Mimarlık, sayı: 350, ss.52-55. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, okulları kent dışı yerleşkelere atıp, şehir içindeki okul arazileri üzerinde ranta dönük projeler geliştirdiği bir dönemde, mimarların okul arazilerini kente açmasının kent ve kamu yararına imiş gibi algılanması gerçekçi değil, kamu kaynaklarının kendi kendini tüketişinin işaretidir.

9. Okulu ziyaret ettiğim sırada sokakta asılı olan Ortabayır Mahalle Muhtarı’nın, Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ile düzenlediği “Madde Kullanımına Hayır” ilanı, uyuşturucu bağımlılığının bölge için önemli bir sorun olduğuna işaret ediyor.

10. Bu çok eski tartışma için oldukça geniş bir literatür birikti. Örnek olarak bkz. Neil, Leach, 1999, “Architecture or Revolution”, Architecture and Revolution, (ed.) Neil Leach, Routledge, Londra, NY, ss.112-126.

11. Ziyaretimi, bayrak törenini yakalamak için pazartesi sabahına denk getirmiştim. Yağış olmamasına rağmen tören avluda değil, 1. kat koridorunda bir sınıf eşliğinde gerçekleşti.

12. Mimari rapor için bkz. http://mo.org.tr/ulusalsergi/index.cfm?sayfa=YDB_NEF [Erişim:10.07.2014] Laboratuarlar toplam derslik sayısına dahil edilmiş olmalı.

13. Dersliklerin ve laboratuarların üst katlardan başlatılışını Müge Cengizkan da, “zemindeki kullanımlardan kolayca yalıtabil[mek]” olarak değerlendirmektedir. Bkz. Cengizkan, Müge, 2014, “Nef İlkokulu”, Eğitim Yapıları, Vitra Çağdaş Mimarlık Dizisi 3, (ed.) Banu Binat, Neslihan Şık, İstanbul, s.79.

14. Rapor için bkz. http://mo.org.tr/ulusalsergi/index.cfm?sayfa=YDB_NEF [Erişim:10.07.2014]

15. Eğitim yapılarındaki önemli konferans ve tiyatro salonu örnekleri için bkz. Alpagut, Leyla, 2005, Erken Cumhuriyet Döneminde Ankara’daki Eğitim Yapıları, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.

16. Son dönem Osmanlı ile birlikte, erken Cumhuriyet döneminde konferans salonlarının birer “mabet” olarak algılandığı ve camilere alternatif seküler toplanma mekânları olarak kurgulanarak yeni bir kamusallık yarattıkları bilinir. Bkz. Gurallar, Neşe, 2012, “Mabet: Türk Ocakları Genel Merkezi’nden, Halkevleri’ne”, Ankara Resim ve Heykel Müzesi, (ed). Zeynep Yasa Yaman, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, ss.29-34.

17. Mimari raporda “okulun program geliştirme aşamalarında mevcut MEB yönetmelikleri yanında mimari ofisin yönlendirmeleri de belirleyici olmuştur” denmektedir. Rapor için bkz. http://mo.org.tr/ulusalsergi/index.cfm?sayfa=YDB_NEF [Erişim:10.07.2014]

18. http://www.mo.org.tr/ulusalsergi/index.cfm?sayfa=yonetmelik [Erişim: 10.07.2014]

19. Dikkati, tüm değerli katkıları ve daveti için Müge Cengizkan’a teşekkür ederim. Ağa Han Ödülleri'nin değerlendirme ve seçim kriterleri için bkz www.akdn.org/architecture/review.asp [Erişim: 23.09.2014]

 

Bu icerik 7786 defa görüntülenmiştir.