380
KASIM-ARALIK 2014
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
ETKİNLİK

Deniz Kıyısında Bir Ev

Meriç Öner, SALT Araştırma ve Programlar Yöneticisi

5 Eylül-16 Kasım 2014 aralığında, SALT Beyoğlu’nda “YAZLIK: Şehirlinin Kolonisi” isimli sergi yer alıyor. SALT Araştırma ve Programlar bünyesinde yürütücülüğünü yaptığım, çok sayıda araştırmacı, mimar ve meraklının katkısıyla hazırlanan sergi, 1700-2000 yılları aralığında Türkiye’nin Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarının kullanım biçimlerini belirleyen yazlık eve odaklı. Serginin oluşumu ve içeriğine yönelik bu notlar süreci ve yöntemi açmak amacıyla hazırlandı.

SERGİ KUTLAR MI, KUTSAR MI?

“YAZLIK: Şehirlinin Kolonisi” burnumuzun ucunda duranlara doğru mesafeden bakma heyecanından beslenerek önce bir merak, sonra bir araştırma, nihayet bir sergiye dönüştü. Ege’yi seviyorum. Benim için hem çocukluk, hem yozlaşma, hem güzellik demek. Yaz günlerimi dipdibe dizili, tıpatıp beyaz evlerin arasında koşarak geçirdiğim site sokakları, yaşımı aldığımda gözümde çekip, koridora kadar küçüldüler. İTÜ’de mimarlık okuduğum yıllardı, Kuşadası’ndaki içimi somurtan gerçek fiziksel değişimleri hocam Ferhan Yürekli’ye yazarken dağ olmuş, insana isyan ediyordum. Ada’ya dair kırgınlıklarıma bilenip başka yerlerde gezmeye başladığımda, keşfedilmişliğinin tüm yüküne karşın Ege’nin hem kıyıda, hem şehirde beni büyülediğini kabul ettim.

Kafa karıştırıcı olan büyükşehirden kalkıp gittiğimiz uzak yere, 1990 ortalarından itibaren büyükşehrin tüm mağazalarıyla azar azar yerleşmeye başlamasıydı. Marmara’dan, Akdeniz’e kıyı şeridindeki bu değişimin sezonluk evler için ne anlama geldiğinin pek konuşulmuyor olmasına şaşıyordum. “Kentsel” olan akademik, kültürel, popüler tartışmalarda kendi yerini garantilemişti. Oysa kent parkındaki kum havuzu muamelesi gören kıyılar konusuna gelince ortama ince bir hayıflanma hâkimdi. Mimarlık tarihi araştırmaları tekil profilleri, toplumsal araştırmalar sınıfsallaştırılmış okumalarda mağdur olanı tercih ettikleri için sanırım, “yazlık” çalışılması yakın zamana kadar ertelenmiş bir kent artığıydı.

Yazlığın (iki kış, iki yaz, üç baharlık çalışma neticesinde) nihayet sergileşmesi ise aslen ortaya dökülen yazılı, sözlü, sesli, görüntülü, fiziki içerikten ötürüdür. Sergide tek başına duran her şey bir diğeriyle beraber gözönünde bulundurulduğunda değerlenir. Konuşmanın bir ucunu tutma niyeti, son sözü söylemekten farklı. Serginin takıntı derecesinde “ev” üzerinden gittiği yol, tarihsel ve coğrafi ayrımları izlerken beslendiği mimari, hukuki, edebi alanlardan yalnızca birinin uzmanlığına göre şekillenmedi. Tersine tüm bu alanların gündelik ve bireysel olanla ilişkisini tesis etmeye ve anlatımı ortaya konanlar kadar herkes tarafından doldurulacak boşluklar üzerine kurmaya hamle etti.

KAYNAK NEDİR, KİMDİR, NEREDEDİR?

Yıllardır boş zamanlarımda bilgisayar başında Arkitekt dergilerini karıştırıyorum. 1930’lardan itibaren dergi içerisinde “mesken” ve inşaat malzemesi sıkıntısı, mobilya tasarımları, planlama üzerine çeviri yazılar, mimarlık eğitimli sanatçıların sergilerine tebrikler, bir parça apartman ve bir de yazlık ev projeleri var. O evleri ve tasarımcılarını tanımıyorum. Osep Sarafian, Firuzan Baytop, Yılmaz Sanlı, Ahsen Yapanar, İlya Ventura bilmediğim isimler. Bir grup mimarı da yazlık evleriyle değil kent içindeki yapılarıyla biliyorum: Sedad Hakkı Eldem, Seyfi Arkan, Kemali Söylemeoğlu, Utarit İzgi, Zeki Sayar, Maruf Önal... Oysa hepsine birden bakınca görülüyor ki burada İstanbul’un bir zamanki etekleri yatıyor.

Peki benim gençlik derdim Ege’de neler oldu? Özel mülkiyetin özelleştikçe daralmış halinde, dizi dizi siteler 1980’lerin sıçraması. 1940’ların İstanbul’u kentin baş plancısı Henri Prost’un tanımıyla “sayfiye başkenti”(1), Refik Halid Karay’ın serzenişlerinde “Anadolu zenginlerinin yazın kullanma pahasına yıllık kiralayıp kapattığı evlerden muzdarip”(2) bir şehir. İşte bu aralıktan diğerine bir yanda Mavi Yolcu’ların(3), bir yanda devletin turizm tahayyülleri(4) Ege’ye yaklaşıyor. 1950’lerden 1980’lere kadar süren turizm yapılaşması ölçek ve niyet gözönünde bulundurulduğunda bir deneme alanı olarak tarif edilebilir. Turizmin 1980’ler sonrasında bir kalkınma hedefine dönüşmesi ile yazlık konutlardaki eş zamanlı artış, devletin farklı bürolarında farklı tasarrufların çekiştiği izlenimini uyandırıyor.

Parça bütün, kıyıda ne olduğunu anlamak için kanun ve yönetmeliklerin izine düşmek şart. Çünkü koşulların en tarafsız tarifi bu belgelerde yer alıyor. 1956 tarihli İmar Kanunu’na göre kıyıda sayfiye yapılaşmasına “talimatname hükümleri dairesinde” izin verilebiliyor. Böylelikle kıyıdaki konut yapılaşmasında Ankara’nın hikmetine varıyoruz. İkinci konut, 1980 ortalarında kıyıda bir planlama standardına dönüşmeden önceden beri başkentin inisiyatifindedir. İstanbul nasıl zamanla, Osmanlı saraylıları kadar hareket imkânı artan sefirler, üst düzey bürokratlar ve tüccarlar sayesinde Boğaziçi ve adalardan başlayarak sayfiyeye dönüştüyse, Ege de ilk elden Ankara’nın planlama bürolarında konutlaşıyordu. Sergide bu durumun en çarpıcı özeti, Oktay Rifat’ın 1974 tarihli Bir Kadının Penceresinden(5) romanında adı geçen memur-müteahhit Salih Çivici karakterini anlattığı satırlarda veriliyor.

Araştırma önümüze çıkan her yeni veri ile genişliyor, söyleşilerle açılıyor. Nitelikli erken örnekler olan Datça ve Bodrum Aktur Tatil Sitelerini EPA ekibinden Ersen Gürsel ve Özal Ertüzün ile tartışırken, yazlık sitelerde sosyal ve fiziksel altyapının kurulmasındaki önceliği kavrıyoruz. Bir davetli yarışma sonucu seçilen mimari ekibin tasarım kararlarını yere göre, topografik kararları yerinde aldığı 1970’lerdeki bu siteleri sayısız yapı kooperatifi ve yap-sat tatil siteleri izliyor. Şehir tipi merkezi ve kuralcı imar anlayışının kıyıdaki izleri görünürdür. Kıyı kanunu yönetmeliklerinde çeşitli vadelerde oynanan on metre, otuz metre, yüz metre geri çektik / çekmedik oyunu, tasarım kapasitesini kutulayan anlayışla birleştiğinde, kıyının 1990’lar hali belirginleşiyor: İkiz ev, bir bahçe-bahçe, sonradan çevre ve yan evden metal çitle ayrılacaktır.

Yazlık, bu temellerin üzerinde dikildiği yerde denge çabasındayken 2000’lerdeki seçili noktalara sayısız uçuş açılımıyla bir yanda çöküntülere diğer yanda yeni yükseltilere teslim oldu. Serginin araştırma içeriği en yakında 1990’ları kapsar çünkü sonrasında beliren “yazlık rezidanslar” henüz yeni bir toplumsal eşikteki sınırlı üretimler. Ancak mevcut yazlık evlerin bugünkü durumu bizi yakından ilgilendirdiği için sergide iki durak meydana geldi. Biri, çoğunluğu mimarlık öğrencilerinden oluşan “whatabout” ekibinin, yazlıkçıların evlerinde uyguladığı (veya uygulamadığı) yenilikleri inceleyen güncel saha tespitleri. Diğeri de rağbet gören beldelerden farkla, dergi, gazete, facebook gruplarında varlığına rastlayamayacağınız yerlerin Ekin Özbiçer tarafından 2013-2014 yazlarında çekilmiş fotoğraflarıdır.

SERGİ BİR TASARIM NESNESİ MİDİR?

Bir araştırmanın sergileşmesi, serginin üçüncü boyutta sağladığı karşılaş(tır)ma kesitleri sebebiyle heyecan verici. Tasarımı konusunda da bu incelikte hareket etmek, malzemeye eşit mesafe koyan bir tutuma yeğdir. 1939 ve 1947 yıllarında Arkitekt(6)dergisinde iki defa yer alan Ahsen Yapanar’ın “Yüzerev”i, popüler kültürde çoktan furyalaşmaya başlamış yazlık ev sevdasına karşılık nitelikli bir önermedir. Uygulanmış bu deneyin 1/1 ölçekli bir kesit kopyasını sergiye dahil etmek, onu herkese aynı derecede yakınlaştırmayı dener. Ege Berensel’in sahaflardan topladığı süper 8 film karelerinden birleştirdiği 1963 isimli deneysel video işi “Yüzerev”in içinden izleyebildiğimiz başkalarının gerçek anılarıdır. Serginin temeli de yazlığa dair yakalanmış anları hem biricik, hem sıradan oluşlarıyla örneklendirmeye dayalıdır.

Yazlık sitenin paha biçilmez zenginliği birbirinin aynı evlerin içinden dışına sarkan veranda hayatında saklı. Şehirde karşı komşunuzun hiç bilmediğiniz bir yemeği pişirdiğinde çıkan kokuya duyduğunuz kibirli öfke, yazlıkta evinize tabakla gönderilen komşu hakkına dönüşür. Bazı şehirlerin diğerlerinden baskın olması durumunda site bazında yaşanacak kayıp, büyükşehirlinin konforunu sürdürme arzusunda semirerek koskoca bir kıyıyı yutuyor. Cevapsız soru, sergide birbiri ardına gösterimde olan meşhur “Yazlıkçılar” dizisinde gizli. Eğer 1990’lardaki o karakterlerin bir benzerini tanımıyorsanız yeterince şehirli sayılır mısınız?

Araştırma: SALT / Meriç Öner ile Alper Kurbak, Bahar Akgün, Dilşad Aladağ, Aslı Can, Melodi Dilan Gülbaba, Begüm Hamzaoğlu, Vasıf Kortun, Lorans Tanatar Baruh

Tasarım: PATTU / Cem Kozar, Işıl Ünal ile Ilgın Külekçi, Oya Çitci, Gizem Fidan, Gamze Özcan

Saha Tespitleri: whatabout / Atıl Aggündüz ile Dilşad Aladağ, Emirhan Altuner, Hayriye Avcı, Emine Mine Bora, Beste Çakır, Merve Dokumacı, Melodi Dilan Gülbaba, Serli Hobikoğlu, Cansu Kaçar, Meriç Musaoğlu, Öykü Özkurt, Esin Uçkun, Asya Ece Uzmay, Emre Üngör, Sena Yıldız

Katkılar: Ekin Özbiçer, Ege Berensel, Cengiz Tanç, Simge Hough ve Burcu Kütükçüoğlu, Dilşad Anıl ve Özlem Tıpırdamaz 

Mimari Maket: Doty / Ömer Talha Yağcı, Dilan Çelik; Duran Taşdemir; Batuhan Esirger

Çeviriler: Michael D. Sheridan, R. Aslıhan Aksoy-Sheridan 

Teşekkürler: Şeyda Arguner, Cengiz Bektaş, Umur Bugay, David Corradini, Altan Denizsel, Cemal Emden, Öcal Ertüzün, Ersen Gürsel, İmre Hadi, Sevinç Hadi, Tülin Hadi, Alp Negri, Alev Öner, Nursel Paykal, November Paynter, Tuluy Tanç, Ali Taptık, Nazmi Ulutak, Derya Uzal, Ayşegül Yürekli, Papatya Mobilya, YANDEX

Kalebodur'un desteğiyle

NOTLAR

1. Henri Prost’un 17.11.1945 tarihli Florya sahili konulu plan notları, IFEA-Istanbul.

2. Karay, Refik Halid, 1946, “Günler Geçerken: Otel ve Ev”, Akşam, 08.02.1946

3. Mavi Yolculukların tarihi ve amacına yönelik doğrudan bilgi için: Erhat, Azra,1979, Karya’dan Pamfilya’ya Mavi Yolculuk, Cem Yayınevi, İstanbul.

4. 13.05.1953 tarihli 6086 sayılı Turizm Endüstrisini Teşvik Kanunu Türkiye’deki ilk örnektir.

5. Rifat, Oktay, 2014, Bir Kadının Penceresinden, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

6. 1939, Arkitekt, sayı: 01-02 (97-98) ss.18-19; 1947, Arkitekt, sayı:09-10 (189-190), ss.204-206.

Bu icerik 5950 defa görüntülenmiştir.