402
TEMMUZ-AĞUSTOS 2018
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
ANMA

Türkiye’deki Bizans Çalışmalarının Başlangıcı: Semavi Eyice

Asnu Bilban Yalçın, Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi Bizans Sanatı Anabilim Dalı Başkanı

 

Hoca’nın öğrencisi olmadım, ama onunla öğrencilik yıllarımda tanıştım. 1980’li yılların ortalarına doğru, Roma La Sapienza Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe Fakültesi Bizans Sanatı Tarihi kürsüsü öğrencisiydim. Hocam Ord. Prof. Dr. Fernanda de Maffei, İstanbul’a tatil için gittiğim bir yaz döneminde Hoca’yı ziyaret etmemi ve ondan ileride yapmak isteğim çalışmalarım için yol göstermesini istedi. Onu ziyarete giden herkes gibi ben de Bostancı’daki köşkte önce sorularını cevapladım, sonra değerli sözlerini dinledim.

Semavi Eyice Hoca’nın uzun ve verimli yaşamının her anının okuma, araştırma ve bilgi üretme ile dolu olduğunu biliyoruz. Sadece sanat tarihi alanında değil, ülkemiz bilim insanları arasında öncelikli ve ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Dünya çapında Bizans mimarisi araştırmaları ile tanınan Hoca’nın zengin yayınlarına baktığımız zaman, beklenmedik bir şekilde gençlik yıllarından itibaren onun Osmanlı mimarisine olan ilgi ve bu konudaki bilgisi bizleri hayrete düşürür. “İstanbul Minareleri” tezi ile, Almanya’da savaş nedeniyle bıraktığı sanat tarihi bölümünü İstanbul Üniversitesi’nde tamamlamıştır. 1964 yılında “İlk Osmanlı Devrinin Dini-İçtimai Bir Müessesesi: Zaviyeler ve Zaviyeli Camiler” tezi ile profesörlüğe yükselmesi, ilginçtir ki, Bizans Sanatı Tarihi kürsünün kurulması ve başına geçmesi ile aynı tarihe gelir.

Türkiye’de Bizans Sanatı Tarihi kürsüsünü “kuran” kişidir Semavi Eyice. Bu geniş alanda, ilgisi çoğu zaman mimariden yana olmuştur. Daha sonra güncellenerek yayımlanan doçentlik tezi “Son Devir Bizans Mimarisi”, o yıllarda ele alınan mimari araştırmalar çerçevesinde bir ilk, bir yenidir. Eyice, bu çalışmada, o zamana kadar “tekrar edici ve yenilik katmayan” özellikte nitelendirilen son dönem başkent mimarisinin, aslında birleştirici bir temel üzerinde zengin çeşitlilik yarattığını göstermiştir. Ve eğer, o değerlendirmeleri okursak, hâlâ herkesçe paylaşılmakta olan yargıları ve bilgiye giden anahtarları keşfederiz. Öğrencilik yıllarımda, bu kitabı, hocamın isteği üzerine İtalyancaya çevirdim. Yayımlanmayan bu el yazması, bugün bile Roma Üniversitesi öğrencilerine okutulmakta...

Hem ülkemiz hem de yurtdışında birçok üniversitede ve araştırma kurumlarında seminer ve konferanslar veren Eyice’nin zengin yayınlarında çeşitlilik göze çarpsa da İstanbul’un ayrıcalıklı konu olduğunu görmekteyiz. Kentin Bizans ve Osmanlı dönemi yapılarının çalışılmasının yanı sıra, özellikle kentin değişim süreçlerine tanıklık eden figürlere yer vermesi, bu alandaki çalışmalara da öncü olmuştur. Seyyah, diplomat, amatör araştırmacı, asker yerli ve yabancı gözlemcilerin değerini ve bunların kentin tarihsel ve arkeolojik topografyasına, yapısal gelişim incelemesine olan katkılarını ortaya çıkarmıştır. 2010 yılında Türk Tarih Kurumu’nun düzenlediği Uluslararası Bizans Kültürü sempozyumunun Aya İrini Müzesi’ndeki açılış konuşmasında, Hoca “Bizans çalışmalarının önemini aktarırken, üniversitelerin daha nitelikli araştırmacılar yetiştirmesi ve yabancıların ‘tekelinde olan’ bu alanda bizim de eşit olmamız gerektiğini” belirtmişti. Kurum ile süregelen dargınlığı da böylece son bulmuştu. Buna vesile olduğum için de ayrıca mutluyum. Yine aynı yıl onunla birkaç defa Türkiye’de Bizans arkeolojisi gelişimi üzerine konuştuk. 2011 Almanca yayımlanan “Prosopographie der christlichen Archäologie” projesinde Türk araştırmacılardan sorumluydum. Yaptığı konuşmayı aynı zamanda çekim yaparak, daha sonra Vatikan’daki konferansımda gösterdim. O konuşması bana Hoca’nın değerlendirmelerinin, eleştirilerinin ve sonuçlarının günümüzde de ne kadar geçerli olduğunu gösterdi.

Türkiye’de Bizans sanatı ve arkeolojisinin kurucusu Prof. Dr. Semavi Eyice’yi anlatabilmek kolay değil. Her bir çalışması bir ilk, bir belge, bir değer. Ancak ülkemizde, kendi öğrencileri dışında, Bizans ile uğraşmaya çalışanlar tarafından da gerekli ilgiyi görmedi. Onu sözde “onursal” başkanları olarak adını uluslararası camiada kullanmak isteyen topluluklar, aslında onun hâlâ ne kadar faal olduğunu ve hepimize ışık ve ilham olmaya devam ettiğini anlayamadılar.

Zannedersem artık farklı bir dünyadayız. Onun dünyası ise başkaydı. Vefatını haber alan Roma Üniversitesi Bizans Sanatı kürsüsü başkanı Prof. A. Guiglia’nın, bana yazdığı başsağlığı mektubundaki cümle Hoca’yı ve onun kaybını anlatmama yardımcı olacak: “O’nunla birlikte koca bir dünya da beraberinde gitti.” Evet, farklı bir dünyaydı. Onun ve başka yitirdiğimiz kimi hocalarımızın. Ve ben de bu dünyanın bir parçasını yakaladığım için şanslıyım. Türkiye’nin Bizans’ı her zaman Prof. Dr. Semavi Eyice ile hatırlanacaktır.

Bu icerik 2999 defa görüntülenmiştir.
<p>Tezimi savunduktan sonra iki  danışmanım arasında ben, Prof. Dr. Semavi Eyice, Prof. Dr. Fernanda de Maffei, 5  Aralık 1986</p>