398
KASIM-ARALIK 2017
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Komşum Bienal
    Sevince Bayrak, Yrd. Doç. Dr., MEF Üniversitesi Mimarlık Bölümü, SO? Mimarlık ve Fikriyat

  • Kent Belleğinin Canlandırılması: Samsun Kent Müzesi
    Fatih Us, Yrd. Doç. Dr, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mimarlık Bölümü
    Hayal Meriç, Yrd. Doç. Dr, İstanbul Arel Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü
    Giorgi Tsanatskenishvili, Doç.Dr.,Gürcistan Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
UIA KONGRESİ

Türkiye Miras Alanlarının Kongrede Görünürlüğü: “World Heritage Sites of Turkey” Sergisi

Zeynep Eres, Doç. Dr., İTÜ Mimarlık Bölümü

Seul’de düzenlenen 26. Dünya Mimarlık Kongresi çerçevesinde hazırlanan sergiye TMMOB Mimarlar Odası Türkiye’nin Dünya Miras Alanlarını tanıtan “World Heritage Sites of Turkey” başlıklı sergi ile katıldı. UNESCO tarafından geliştirilen “dünya mirası” kavramı, kültür ve uygarlık tarihinde çok önemli dönüm noktalarını oluşturan kültür varlıklarının belirlenmesini ve evrensel düzeyde değeri olan bu tür alanların her zaman için mutlak korunmasını hedefliyor. Bu tür çok özel kültür varlıklarının korunmasından ilgili devlet sorumlu tutulurken, UNESCO da kendisini koruma sürecini izleyen, yanlış karar üretildiğinde uyaran ve gerektiğinde bilimsel destek ve öneri getiren bir kurum olarak tanımlıyor.

Günümüzde toplumun çoğu kesimi tarafından ilgi gören ve turistik rotalarda özel bir değer oluşturmaya başlayan dünya miras alanları, 1972 yılında UNESCO’nun hazırladığı “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” ve bu çerçevede oluşturulan Dünya Mirası Komitesi’nin kararıyla belirleniyor. Dünya mirasına aday göstermek isteyen devletlerin öncelikle bu sözleşmeyi imzalayarak önerecekleri kültürel / doğal alanların korunmasına önem vereceklerini resmen kayıt altına almaları bekleniyor. UNESCO Dünya Mirası Komitesi hükümetler arası bir kuruluş olduğu için yapılanmasında her devlet elçileri aracılığıyla temsil ediliyor. Ancak bunun yanı sıra koruma uzmanları da heyetlerde yer alıyor. Türkiye de 1983 yılında sözkonusu sözleşmeyi imzalayarak bu sisteme dahil oldu. 1985 yılında ilk olarak Divriği Ulu Camii ve Kapadokya ile birlikte “İstanbul’un Tarihi Alanları” başlığı altında Sultanahmet Arkeolojik Parkı, Süleymaniye Külliyesi ve onu çevreleyen mahalle ile Zeyrek Mahallesi ve Karasurları Listeye alındı. Listeye başvurmanın koşulu tescilli kültür varlığı olmak olduğundan ve bu dönemde henüz İstanbul Tarihî Yarımadası bütünüyle tescilli olmadığından İstanbul böyle parçalı bir dokuyla Listeye dahil edildi.

Bir kültür varlığının Dünya Miras Listesi’ne girebilmesi için o varlığın “üstün evrensel değeri”nin tanımlanması, “özgünlüğü”nü yitirmemiş olması ve “bütünlüğü”nü korumuş olması temel koşullardır. Kültür varlığının değeri ve korunmuşluk durumunu ortaya koyan bu kıstasların yanı sıra 1990’lı yıllardan beri UNESCO değerlendirilecek kültür varlığının orta ve uzun erimde de korunmasının bir taahhüttü olarak tanımladığı “alan yönetim planı”nın hazırlanmış olmasını da beklemektedir. Alan yönetim planı, devlet ya da yerel yönetim tarafından hazırlanan ve dünya mirasına konu olan kültürel / doğal alanın sürekli korunmasını öngören planlanmadır.

Dolayısıyla bir ülkenin dünya miras alanlarının sayısı bir yandan o ülke topraklarının evrensel kültür tarihindeki önemini gösterirken, bir yandan da ülkenin koruma konusundaki duyarlılığını ortaya koymaktadır. Listede kültür varlıklarının korunması konusunda köklü geçmişi olan İngiltere 31, Almanya 42, Fransa 43, İtalya 53 gibi oldukça çok sayıda yer ile temsil edilirken Türkiye de 2017 itibariyle 17 kültür / doğa varlığı ile Listede yer almaktadır. Türkiye’nin tarihte çok önemli uygarlıklara evsahipliği yapmış büyük coğrafi alanına göre oldukça az sayıda kültür varlığı ile Listede yer alması düşündürücüdür. Ancak, 17 varlığın 8’inin son 6 yılda arka arkaya Listeye dahil edilmiş olması, dünya mirasından sorumlu kuruluş olan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın son yıllarda bu konuda bir duyarlılık geliştirerek yoğun bir çaba içine girdiğini de göstermektedir. Bunun yanı sıra birçok belediye de bölgesindeki benzersiz kültür varlıklarını ya da sit alanlarını Listeye sokmak için adeta yarış halinde süratle alan yönetim planı hazırlamaktadır.

UNESCO’nun geliştirdiği “dünya miras alanı” kavramının gerek devlet gerek yerel yönetimler bağlamında kültür varlıklarının korunmasında bir motivasyon oluşturduğu açıktır. Ancak özellikle son yıllarda Dünya Mirası Komitesi’nin seçimlerinde ya da kararlarında bazı ülkelerin güncel politik ortamının etkisi altında kaldığı yönünde eleştiriler de vardır. Nitekim çok yeni olarak ABD ve ardından İsrail’in UNESCO’dan çekilme sürecine girmesi düşündürücüdür. Geçtiğimiz yıl Diyarbakır Suriçi’nde yaşanan yıkımlarda, sözkonusu alanın dünya mirası olan Diyarbakır Surlarının yalnız tampon bölgesi olması gerekçesiyle UNESCO’nun çekimser kalması ya da son dönemde İstanbul’un Dünya Miras Alanlarını olumsuz etkileyen yanlış projelere karşı güçlü uyarılarda bulunmaması, hatta ironik şekilde dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı’na kültürel mirasın korunmasına katkısından dolayı ödül vermesi koruma uzmanlarını ve bu alanda çalışan meslek odaları ilesivil toplum kuruluşlarını hayli şaşırtmaktadır.

Her şeye karşın ilk kurgulanış ilkelerine bakıldığında dünya mirası kavramı kültür varlıklarını bir topluma ya da bir ülkeye ait olmaktan öte tüm insanlığın ortak evrensel değeri tanımlayıp bunların korunmasını dünyanın ortak sorumluluğu olarak ortaya koyduğu için değerlidir. Bu bağlamda Türkiye’nin bir duyarlılık geliştirmesi de önemlidir. Nitekim Mimarlar Odası da bu özel koruma alanına dikkat çekmek için 17 miras alanı ile 2018 yılı için Türkiye’nin adayı olan Göbeklitepe arkeolojik alanını, 23 paftalık bir sergiye ve broşüre dönüştürerek UIA’da yer aldı. Mimarlar Odası bu çalışma ile UIA ortamında bir yandan Türkiye’nin dünya kültür tarihine katkısının bir seçkisi olarak nitelendirilebilecek olan tarihî alanların tanıtımını hedefledi. Dünya mirası üzerine sergi ya da sunumlarda çoğunlukla ülke bazında Liste’ye alınma yılına göre sıralamalar yapılırken, bu çalışmada miras alanlarındaki kültür varlıklarının inşa edilme dönemlerine göre kronolojik bir kurgu oluşturuldu. Yine UNESCO nezdinde kültür varlığı / doğal varlık ve karma varlık olarak iki temel ayrım yapılırken bu çalışmada, kültür varlıkları arkeolojik / anıt yapı / kentsel-kırsal yerleşim olarak üç farklı kategoride değerlendirilerek bu yaklaşım pafta tasarımında belirtildi. Böylece Türkiye’nin miras alanı olan kültür varlıklarının dönemsel ve niteliksel durumunun da daha rahat sorgulanabilir olması hedeflendi. Nitekim bu kurgu çerçevesinde sergi izlendiğinde Türkiye’nin dünya miras alanlarının büyük çoğunluğunu arkeolojik alanların oluşturduğu; kısmen Bizans, Selçuklu ve Osmanlı anıt yapılarının da Liste’de kendine yer bulduğu; kentsel ya da kırsal çok az yerleşimin Liste’ye girebildiği açık bir biçimde görülmektedir. Bu da Türkiye’de yerleşme ölçeğinde koruma konusunda yaşanmakta olan büyük sorunları ve kayıpları bize bir kez daha düşündürtmektedir.

Serginin küratörlüğünü Zeynep Eres (İTÜ) ve Koray Güler (MSGSÜ) üstlendi. İTÜ Mimarlık öğrencisi Seda Ongun dijital çizimleri hazırladı. Sergimize UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Bursa Alan Yönetimi Başkanlığı, Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Arkeoloji ve Sanat Yayınları ile Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Prof. Dr. Demet Binan, Prof. Dr. Neslihan Dostoğlu, Prof. Dr. Neriman Şahin Güçhan, Doç. Dr. Nevra Ertürk ve Umut Özdemir görsel ve yazılı malzeme desteğiyle katkı sundular. Ülkenin çok farklı yerlerinde yer alan 17 miras alanının görsel sunumunu sağlayacak fotoğraf desteği olmasaydı, bu kısa sürede serginin gerçekleştirilmesi mümkün olmazdı. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz.

Serginin “Türkiye’nin Dünya Miras Alanları” başlıklı Türkçe versiyonunun da kısa sürede hazırlanması ve Odamızın bir diğer koruma projesi olan “Türkiye’nin Tehdit Altındaki Kültür Mirası Projesi” ile bütünleştirilerek tüm şubelerimizde sergilenmesi planlanmaktadır. Böylece Türkiye’nin “onuru” diyebileceğimiz dünya kültür tarihinin mihenk taşı olan ve oldukça başarılı bir biçimde korunan tarihî yapı ve alanlar ile; göz ardı edilen, yok sayılan, kısa erimli çıkar hesaplarıyla öngörüsüzlükle yok edilmekte olan, ancak en az dünya miras alanları kadar evrensel ve ülke kültür tarihine katkısı olan yapı ve yerleşimlerin birlikte sergilenmesi amaçlanmaktadır. Böylece Türkiye’nin kültür tarihini “seçmeci” değil, “çok boyutlu” bir biçimde değerlendirmeye bir kapı açmak ve yaşanmakta olan ağır koruma sorunlarını da tekrar tekrar mimarlık ortamında tartışmaya açmak hedeflenmektedir.

Bu icerik 2336 defa görüntülenmiştir.