409
EYLÜL-EKİM 2019
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • “Mimarlıkla Hocalığı Birlikte Gerçekleştirirdi”
    Sema Soygeniş, Prof. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Dekanı
    Murat Soygeniş, Prof. Dr., S+ ARCHITECTURE Kurucu Ortağı, Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK ELEŞTİRİSİ

İzmir’de Aylaklığa Övgü: Bostanlı Yaya Köprüsü ve Gün Batımı Terası

Şebnem Yücel, Prof. Dr., MEF Mimarlık Bölümü

“Limanı merkezine alan ve her iki kanadında da gelişmekte olan yerleşimlerle genişleyen İzmir kıyı kuşağında bulunan Bostanlı’da, kıyıdaki kamusal alanın gerek yaya köprüsüyle ulaşılabilirliğinin artırılması gerekse gün batımı zamanının izlenmesini keyifli hale getiren başarılı çözümü nedeniyle” Bostanlı Yaya Köprüsü ve Gün Batımı Terası, 2018 Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde “Yapı / Çevre (Kamusal Alan Tasarımı) Dalı Ödülü”ne değer görüldü. Yazar, projenin “kenti ve araziyi çok iyi anlayarak bir şeyleri kökten dönüştürmeye değil, güzelleştirmeye” odaklanarak yaptığı küçük dokunuşlarla İzmirlilerin hayatında önemli bir değişiklik yarattığını söylüyor.

 

Karşıyaka kendisini İzmir’den ayrı görür. İzmirlidir İzmirli olmasına da, fazlasıdır. O nedenle de İzmir 35 ise Karşıyaka 35.5’tur. Alaybey’den Mavişehir’in sonuna kadar uzanan yaklaşık sekiz kilometrelik kesintisiz kıyı hattı çocuk parkları, oturma alanları ve kafeleriyle her daim yaşayan kamusal ve yeşil bir bant oluşturur. Bu yeşil bantın hemen arkasında yer alan yoğun cadde, onun arkasında başlayan ve birbirine paralel devam eden apartman sırası Karşıyaka’da bir duvar gibi dizilirken Bostanlı’ya doğru Emlak Bankası evleri ve eski lojman binalarıyla daha parçalı bir görünüm alır. Mavişehir’i geçip Sasalı’ya yaklaştıkça da kentsel doku tamamen çözülür. Burada arazi düz olduğundan hem yürüyüş, hem de bisiklet için ideal bir dolaşım oluşur. Özellikle yaz akşamlarında cıvıl cıvıl olan, isteyenin portatif iskemlesini, içkisini ve çiğdemini kapıp geldiği bir sahildir.

Bostanlı Karşıyaka’nın en güzel yerlerindendir. Adını bir zamanlar bölgeye hakim olan bostanlardan alır almasına ama bugün onlardan eser yoktur. Zamanında Emlak Bankası tarafından yapılan apartman grupları Bostanlı’nın dokusunda en belirgin olarak okunan konut yapılarıdır. Hatta iki kattan on iki kata kadar yükselen farklı zamanlarda üretilmiş bu konut blokları bir yerde Bostanlı’nın şansıdır. Çünkü bu yapılar bahçeleri, ortak yeşil alanları, çocuk parkları ve otoparkları ile birlikte planlanmış olduğundan son derece uygar ve insani bir kentsel doku oluşturur. Bostanlı biraz daha ilerisinde yer alan ve pahalı olmasına rağmen tipik Amerikan sosyal konutlarından hallice görünen ölçeği kaçık Mavişehir’den daha güzel bir kentsel dokuya sahiptir. Hele son on yılda sayıları artan “güvenlikli” sitelerden oluşan Atakent-Mavişehir hattıyla hiç karşılaştırılmaz bile. Mahalleniz vardır en başta. Mahallenizin bakkalı vardır, mezecisi, manavı, hatta pantoloncusu. Onlar sizi tanır, siz onları, bir telefonla koşarlar servise.

Emlak Bankası’nın zamanında yaptığı yapı grupları dışında da sokaklar güzeldir. En güzellerinden biri de Akbank sokağıdır. Zaman içinde insanların birbirine paralel üç sokağa da Akbank sokağı dediğini görüp kafanız karışabilir, ama esas Akbank sokağı, girişinde iki katlı güzel bir Akbank olandır. Sokaklar ağaçlıdır. Mimozalar, manolyalar, yeni dünya ve muz. Yer yer apartman isimlerinden zamanında o arazide yer alan fakat apartman yapılırken kesilip yitirilmiş ağaçların izi sürülse de özellikle 1990’lara gelinceye kadar yapılmış apartmanların bahçelerinde bugün bile envai çeşit çiçek ve meyve ağacı ile giriş kapılarını saran yaseminler ve güller yer alır. Arabalarıyla park eden insanlar kaldırımları yürünmez hale getirseler de yürünesi sokaklardır.

Zamanında burada yer alan iki katlı bahçe içindeki evleri bilenler, bugünkü durumunu beğenmezler sokakların. Durum böyle iken, kentsel dönüşüm adı altında yapılanlarla insan ölçeğinin, yeşilin ve dolayısıyla kaliteli kentsel dokunun tümden kaybolacağı şimdiden bellidir. Birbirine komşu dört ya da beş katlı bloklar satın alınır ve yerlerine yeşili yutan ve süslü balkon korkuluklarıyla kendini gösteren devler oturtulur. Tüm yeni kentsel müdahaleler kötü müdür diye düşünür insan. Keşke hiç dokunmasalar bazı yerlere. Belki de tam bu nedenle Izmirdeniz projesi kapsamında Karşıyaka sahilinin de yeniden tasarlanacağını ilk duyduğum 2011 yılında tepkim oldukça sert olmuştu.

Bu dönemde bana İzmir’in farklı gruplardan insanlar tarafından bir arada ve yoğun bir şekilde kullanılan kıyı kesiminin “İzmirlilerin denizle ilişkisini güçlendirme” adına yeniden tasarlanması, özellikle kentin tepelerinde, ya da tarihî semtlerinde onca fiziksel eksiklik ve problem varken bir para ve kaynak israfı olarak gelmişti. Hatta zamanında İzmirdeniz projesinin STK ve meslek odalarına tanıtıldığı toplantıda İlhan Tekeli Hoca’nın İzmir Körfezi’ni bir amfitiyatronun sahnesine, körfezi çevreleyen ve tepelere doğru yayılan kenti de amfinin basamaklarına benzettiği konuşmasında kızgınlığım artmış ve bu basamaklardan sahneye en uzak olanların ayaklarının altından basamaklar kayarken, sahnenin en yakınındaki pahalı oturma yerlerine bir de halı serilmesine söylenip durmuştum. Ama zaman içerisinde bu görüşüm değişti. Özellikle İzmir Tarih Projesi kapsamında İzmir’in merkezindeki fakirleşmiş tarihî bölgelerinde yapılmaya başlanan güzel işleri görünce sakinleşip özellikle de İzmirdeniz’in küçük ölçekli projelerinin hayata geçirilmeye başlamasıyla da kızgınlığı bir kenara bırakıp bu projelerle daha yakından ilgilenmeye ve hatta takdir etmeye başladım.

İşte bu projeler içinde belki de en sevdiğim, kesinlikle de en fazla kullandığım, Stüdyo Evren Başbuğ’un (Steb) tasarımını yaptığı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Kentsel Tasarım ve Kent Estetiği Şube Müdürlüğü ile birlikte uygulama projesinin hazırlandığı Bostanlı Yaya Köprüsü ve Gün Batımı Terası. (Resim 1, 2) 2016 yılında kullanıma açılan Bostanlı Yaya Köprüsü’nün fikir tohumları Izmirdeniz’in Mavişehir-Karşıyaka-Alaybey tasarım ekibi tarafından hazırlanan “Karşıkıyı” önerisiyle atılır. İzmirdeniz proje bölge koordinatörlüğünü Mehmet Kütükçüoğlu’nun ve proje yürütücülüğünü Stüdyo Evren Başbuğ’un yaptığı Karşıkıyı Karşıyaka Kıyı Düzenlenmesi’nin temel önerileri: “Mavişehir-Alaybey Tersanesi arasındaki kıyı şeridinde bugüne kadar oluşmuş kıyı kültürünü dönüştürmek yerine, halihazırda var olan yaşantıyı geliştirecek daha nitelikli bir fiziksel çevre yaratmak”(1) amacıyla oluşturulmuştur. Başka bir deyişle ekiptekiler, kıyı hattının zaten çok kullanıldığı gerçeğini merkeze alarak burada var olan ve güçlendirilmesi gerektiğine inandıkları kaliteleri öne çıkartacak tasarım müdahaleleri oluşturmaya karar verirler. Hazırlanan halihazır durum analizlerinde “kavram” olarak adlandırdıkları üç konu saptarlar: “geçişlilik,” “kıyıya dik koridorlar” ve “renkler, sesler, dokular, kokular.” Bu üç konudan ikincisi olan “kıyıya dik koridorlar" özellikle Bostanlı Yaya Körüsü‘nün yerleştiği Bostanlı Deresi’nin körfeze döküldüğü noktada ön plana çıkan bir tasarım girdisi oluşturur. (Resim 3)

İzmirdeniz projesi kapsamında oluşturulan önerilerin master planda yer almasını takiben İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin saptadığı stratejik müdahale noktalarında geliştirilecek projeler ofislere dağıtılır. Bostanlı Yaya Köprüsü ve Günbatımı Terası’nın tasarımı 2014 yılında Stüdyo Evren Başbuğ’a verilir. (Resim 4) Proje öncesinde kıyı boyunca devam eden yürüme hattının kesintiye uğradığı tek yer olan bu alanın belki de tüm Karşıyaka kıyı hattının en zayıf noktası olduğu ve buraya yapılan müdahele kararının doğruluğu şüphe götürmez. (Resim 5) Körfez’in gerisindeki “İzmir”i (Alsancak-Konak diye de okuyabilirsiniz) karşısına alan Bostanlı Yaya Köprüsü bugün kıyıda özellikle genç nüfus tarafından en aktif kullanılan noktadır.

Altından geçecek sandallara izin vermek üzere hafif bir kavisle yükselen çelik profilleriyle Bostanlı Deresi’nin üzerine yerleşen Bostanlı Yaya Köprüsü, üzerindeki ahşap kaplamalarıyla davetkar bir görüntü verir. (Resim 6, 7) Korkuluklara yaslanıp kısa bir duraklama ile körfezi izlemek isteyenlerden, beklemeden diğer tarafa ulaşmaya kararlı yayalara -bisiklet sürücülerini ve kaykaylı gençleri de unutmamak lazım- ve son olarak da iki kademeli oturma alanıyla oturup sohbet etmek isteyenlerle kaykılıp etrafını seyre dalanlara yer açan bu köprü üç farklı kullanıcı grubuna hizmet eder. (Resim 8) Başka bir deyişle Bostanlı Yaya Köprüsü Simmel’in “Köprü ve Kapı”sında (1909) bahsettiği köprü görevinden, yani doğanın ayırdığını düşündüğümüz iki yakayı insani bir istekle birleştirmekten fazlasını yapmak için yola çıkar. Aylak aylak oturma özgürlüğünü size bahşederken kendisi bir varış noktası haline gelir.

Köprünün oturma kısmının zemin ile birleştiği noktada yerden kopması da sanki bizlere bu yapıya aslında iki yakayı birbirine bağlamaktan daha fazla işlev eklendiğini hatırlatır. Oturulur, soluk alınır, çiğdem çitlenir, sohbete hatta uykuya bile dalınır. Alanı kullanan gençlerden Ahmet Öztürkmen “Tıkır tıkır geçen patenli ve kaykaylı insanlar hipnotize ediyorlar, farkında olmadan dalmış buluyorum hep kendimi” diye aktarıyor deneyimini. Köprünün bitiş noktalarında oturma kısmıyla yürüme hattı birbirinden belirli bir şekilde ayrılarak farklı noktalarda sonlanır. Köprünün yürüme yolu hafif bir kavis sonrası birleştiği kıyıyla hemzemin olurken oturma kısmını sonlandıran beton uzantılar yerden koparak uçarcasına profili devam ettirir ve köprünün de zemine en hafif biçimde temasını sağlar (Resim 9)

Köprüye dik açıyla, körfezi ve batı yönünü karşıya alacak şekilde Bostanlı Gün Batımı Terası yerleşir. (Resim 10, 11) Bostanlı Yaya Köprüsü’nün oturma alanı gençlerin egemenliğinde olduğundan kendine yer bulamayan aileler ve yaşı biraz daha geçkince olanlar burada kendine yer edinir. Her ne kadar körfezin her yerinden günbatımı zevkli olsa da Gün Batımı Terası batan güneşi tam karşınıza aldığınız bir sahnenin basamaklarını oluşturur (ne diyeyim, İlhan Hoca haklıymış galiba). (Resim 12) Stüdyo Evren Başbuğ projeyi anlatan metinlerinde Gün Batımı Terası’nın yer aldığı alanın “tüm Karşıyaka kıyı şeridinde denize dik uzanan tek alan” olduğunun altını çizer. Bu alanda da kullanım çeşitliliği mimari çözümlerdeki farkılaşmalarla kendini okutur. Belki de Yaya Köprüsü’nün bir devamı gibi görünen ve deniz kıyı hattını belirleyen oturma alanı bu bölümün en dikkat çekici mimari elemanıdır. Kırıklı ama akışkan yüzeyleriyle bu oturma alanı sadece çocukların ve çiftlerin değil kaykay yapan gençlerin de favorisidir. (Resim 13) Bu kıyı hattının gerisinde küçük bir meydan ve bu meydanın arkasında da, üç gruptan oluşan hafif basamaklarla yükselen oturabileceğiniz platformlar yer alır. Oturma alanlarının üç gruba bölünmesi daha önceden var olan ağaçların korunmasına yardımcı olurken aynı zamanda alanın ölçeğinin daha küçük, dolayısıyla daha insani algılanmasına yardımcı olur. Gün batarken güneş başroldeyken bazı yaz gecelerinde yüzer sahne alır başrolü. Denizin üzerinde kurulan yüzen platform üzerinde konser verilirken teras hınca hınç dinleyicilerle dolar. Kuşkusuz yazın Bostanlı’da olmanın en zevkli yanlarındandır böyle konserleri yakalamak. (Resim 15)

Kapladığı alanın çok büyük olmadığı aşikar bu projenin en büyük başarısı küçük dokunuşlarla İzmirlilerin hayatında yarattığı büyük değişikliktir. Eskiden sadece Karşıyaka’da oturanların kullandığı sahilde, yürürken önlerine engel olarak çıkan dere ve dereyle gelen kopukluk şimdi karşıya geçmekten çok daha fazlasını kendilerine sağlayan ve tüm İzmirlilere hizmet eden bir toplanma mekânı haline dönüşmüştür. Pek çok açıdan İzmirdeniz projesinin de merkezinde yer alan İzmir tanımının hakkını verir bu proje: “Stressiz hayatı, rahatı, sokağı, özgürlüğü seven insanların yaşadığı bu şehrin adı İzmir’dir. Bu yaşam biçimini ve kalitesini belirleyen de, aslında iklimdir, denizdir.”(2) Stüdyo Evren Başbuğ da Bertrand Russell’a referansla “aylaklığa övgü” diye adlandırdıkları projeyi şöyle tanımlar: “Birbirlerine vista verecek şekilde konumlanmış bu iki kentsel armatür, büyük resimde üst ölçekte tanımlanan genel çerçeveyi sürdürüyor. Alana getirdikleri programın doğallığı, serbestliği, plansızlığı ve kapsayıcılığı düşünüldüğünde ikisi de tam anlamıyla birer ‘karşı-mekân’ önerisi. Yaya Köprüsü ve Gün Batımı Terası, halihazırda alanda bulunan sosyal, coğrafik ve tarihsel özelliklerden beslenerek özgün ve nitelikli kamusal kullanımlar, yeni ‘aylaklık’ mekânları vadediyorlar. Bu yeni kıyı kullanımları, ‘İzmirDeniz’ projesinin temelinde İzmir kenti için ortaya konan ‘Gerilimi Düşük Yaşam Biçimi’ vizyonuyla paralellik gösteriyor.”(3)

Burası gerçekten Stüdyo Evren Başbuğ’un iddia ettiği gibi Lefebvre’in tanımladığı “karşı-mekân”a karşılık gelmese de projenin şehir içinde özellikli bir yer olduğu nettir.(4) Mimarlık öğrencisi Ferya Alkan alanı “Doğa ve beton yığınları arasında ahşaptan bir araf” olarak tanımlar. “Burada yalnızlığın da arkadaşlarla sarmalanmanın tadı da düşünülmüş” der başka bir mimarlık öğrencisi, Berfin Güzel. Ona göre “şehir, körfezi çepeçevre sararken kendini aynı noktaya hapsetmekten rahatsızlık vermeyen şehrin en romantik köşesi”dir burası ve devam eder: “Bazen kordonda otururken günün batacağını fark edip vapura koşuyoruz. Koşuşturmacanın içinde gün en güzel buradan batıyor. Basit tasarlandığını ve daha iyi olabileceğini söyleyenler var ama bence tam da bu sebepten kent sakinleri tarafından kolayca algılanıp her kesimden insan tarafından hızla kullanılmaya başlandı.”

“Gerilimi Düşük Yaşam Biçimi”ni benimseyerek Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan İzmir iyi bir metropol olmayı nasıl başaracaktır onu anlamak zordur. Belki de istese de istemese de büyüyen kasabalı genç İzmir’in başarısı aylaklığı metropolitan ve modern bir değer olarak ortaya çıkartabilme becerisinde yatıyordur. Bertrand Russell da “Aylaklığa Övgü”sünde (1932) zaten “dünyada gerektiğinden çok çalışıldığını, çalışmanın erdem olduğu inancının büyük zararlar doğurduğunu, modern endüstri ülkelerinde vaaz edilmesi gereken şeylerin öteden beri vaaz edilegelmekte olanlardan çok değişik olduğunu”(5) düşündüğünü yazar. Russell’a göre “modern dünyada çalışmanın erdem olduğuna inanma yüzünden çok büyük zararlar doğmaktadır ve mutluluğa giden yol, refaha giden yol, çalışmanın örgütlü bir düzen içinde azaltılmasından geçer.”(6) Bir mimari proje böyle bir amacı gerçekleştiremese de çalışmanın tanımının, mekânlarının ve saatlerinin değişmeye başladığı günümüzde mimari projeler aylaklığa kaliteli mekânlar sağlayabilmelidir belki de.

İzmirlilerin rahatı, özgürlüğü ve sokağı sevmesinin getirdiği problemlerle de erkenden yüzleşmek zorunda kalır bu proje. Kullanıma açıldığı 2016 Temmuz’undan itibaren geçen üç yılda bakımsız ve eskimiş bir görünüme sahip olması sadece uygulama problemleri ve malzeme kalitesiyle açıklanamayabilir. İzmir’deki pek çok kamusal alan gibi burası da hoyratça kullanılır. Çekirdeğe çiğdem demenin gururunu ve heyecanını sonuna kadar yaşayan güzel İzmirli gençler o çiğdemin kabuklarını toplamayı aynı heyecanla üstlenmezler. Kaplamalar üzerinde söndürülen sigaralar, yerinden oynayan parçalar, solan yüzeyleriyle proje sanki üç yıldır değil de yirmi üç yıldır kullanıma açıkmış gibi durur. 2019 yılı Ağustos ayında Karşıyaka Belediyesi’nin sahili kirletenlere karşı cezai yaptırım uygulama kararı almak zorunda kalması bu hoyratlığın sonucudur. Bu kararı duyurmak için de bir etkinlik düzenlenir. Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Buğra Gökçe’nin “Karşıyaka sahilinde çekirdek kabuklarının yerlere atılmasını önlemek ve temiz bir çevre için farkındalık yaratmak amacıyla” vatandaşlara tam da Bostanlı Yaya Köprüsü’nde kese kağıtları dağıtması acıklıdır.(7) Bu İzmir’in ya da Karşıyaka’nın değil tüm Türkiye’nin sorunudur diye düşünülebilir ama her halükarda evlerinin temizliğiyle gurur duyan insanlarımızın kamusal alan kullanımındaki hoyratlığı düşündürücüdür.

2018 yılında Yapı/Çevre (Kamusal Alan Tasarımı) dalında Ulusal Mimarlık Ödülü kazanan Bostanlı Yaya Köprüsü ve Gün Batımı Terası’nın jüri raporunda “… Bostanlı kentsel gelişme bölgesi kıyı kamusal alanının gerek yaya köprüsü ile ulaşımının gerek gün batımı zamanının izlenmesinde yayaya özgü kullanımının başarılı çözümü nedeniyle”(8) projenin ödüle değer bulunduğunu belirtir. Bence bu projenin esas başarısı Stüdyo Evren Başbuğ’un gururla “aylaklığa övgü” sunan tasarımının kenti ve araziyi çok iyi anlayarak bir şeyleri kökten dönüştürmeye değil, güzelleştirmeye odaklanmasında yatar. Daha kaliteli bir mekânda kentsel kullanım ve alışkanlıkların sürdürülmesine imkan vermesiyle, Karşıyaka’nın katma değerini artıran, Bostanlı’ya yakışan bir proje olması kıymetlidir. Yasal düzenlemelere rağmen her fırsatta kamusal mekânların özel girişimlere pazarlandığı günümüzde kıyının değerli bir parçasını bir kafeye kiralamak yerine tamamen halkın kullanımına açmak bile başlı başına değerlidir. Para harcamadan kaliteli bir mekânda aylaklık yapabilmek kentsel hakların en güzellerindendir.

NOTLAR

1. İzmirdeniz. http://www.izmirdeniz.com/Bagimsiz/Index/9?AspxAutoDetectCookieSupport=1 [Erişim: 15.08.2019]

2. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan İzmirdeniz tanıtım kitapçığı, s.3.

http://www.izmirdeniz.com/YuklenenDosyalar/Yayin/

YayinDoc/Kıyı%20Tasarım%20Kitapçığı.pdf [Erişim: 15.08.2019]

3. “Bostanlı Yaya Köprüsü ve Gün Batımı Terası” Basın Paketi.

4. Lefebvre’in yerel yönetimlerin elinden halka danışılmadan oluşturulan bir dinlenme alanını karşı-mekân olarak tanımladığını düşünmek pek mümkün değildir.

5. Russell, Bertrand, 1990, Aylaklığa Övgü, Cem Yayınları, İstanbul, s.7.

6. Russell, 1990, s.9.

7. “Karşıyaka’da Sahili Kirletene Ceza”, Ege Telgraf, 16 Ağustos 2019.

https://www.egetelgraf.com/karsiyakada-sahili-kirletene-ceza/?

fbclid=IwAR2k5RFo4fPUZuUZme7wih7HQdPbhyJb8ZJJJo-

KtcPW4wb5zWXVuIHc_U4 [Erişim: 15.08.2019]

8. http://mo.org.tr/ulusalsergi/index.cfm?sayfa=YC_BYK [Erişim: 15.08.2019]

 

Bu icerik 2677 defa görüntülenmiştir.