395
MAYIS-HAZİRAN 2017
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Dünden Bugüne Fikirtepe
    Duygu Parmaksızoğlu, Antropolog, New York Şehir Üniversitesi Antropoloji Bölümü Doktora Öğrencisi

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Eski Havagazı Fabrikası’nın Sökümü: İşçi Sağlığı, Halk Sağlığı ve Yasal Sorunlar

Arif Müezzinoğlu, İşyeri hekimi, Ankara Tabip Odası

Geçtiğimiz Şubat ayında Ankara’daki sayılı endüstri mirası yapılarından biri olan eski Havagazı Fabrikası, olaylı bir şekilde yıkıldı. Fabrikadaki yüksek asbest miktarlarına rağmen gerekli önlemler alınmadan yürütülen yıkıma karşı meslek örgütleri ve uzmanlar seslerini yükselterek kamuoyunun dikkatini çekti. Yazar asbestin zararlarına dikkat çekerek, sürecin aslında nasıl yürütülmesi gerektiğine ilişkin ipuçları veriyor.

Son günlerde haberlere konu olan Ankara Maltepe’deki Havagazı Fabrikası gibi eskiden yapılmış ve asbest içeren malzemelerin kullanıldığı binaların sökümü sağlığımız açısından büyük önem taşımaktadır. Asbest, iyi bir yalıtım malzemesi olduğu için eski binaların yapımında sıkça kullanılmıştır. Binalarda en yaygın kullanım alanları çatı, yer ve tavan kaplamaları, yalıtım amaçlı püskürtme kaplamalar, yangına dayanıklı yalıtım panelleri, kaloriferler, kazanlar, asbestli çimentodan imal edilmiş ürünler, conta elemanları, atık su boruları ve derzlerdir. Asbest, kanserojen olduğu tıbben kanıtlanmış silikat kristallerden oluşan lifsi bir mineral olup, ısıya, sürtünmeye, asit ve bazik ajanlara karşı dayanıklı olması nedeniyle endüstride geçmişte üç binden fazla alanda kullanılmış bir materyaldir. Yüksek kanserojen özelliği nedeniyle bugün pek çok ülkede ve pek çok alanda asbest kullanımı kısıtlanmış / yasaklanmış, bu kısıt ülkemizde ise 2010 yılı itibariyle uygulanmaya başlanmıştır. Birçok ülkede 1980 öncesi yapılan tüm binalar asbest açısından riskli kabul edilirken, insan sağlığını önceleyen bazı ülkeler daha da temkinli davranarak bu tarihi 2000 yılı ve öncesi olarak dikkate almaktadırlar. Eski binalardaki yoğun asbest içeriği nedeniyle eğer usulüne uygun söküm yapılmaz ise sadece söküm sırasında çalışanların sağlığını tehdit etmekle kalmayıp asbest liflerinin yayıldığı yakın çevrede yaşayanlar için de risk oluşturabilmektedir.

Asbest başta solunum sistemi olmak üzere çeşitli organlarda hasara yol açarak hem farklı hastalıklara hem de kansere neden olmaktadır. Asbestin yaptığı kanser dışı hastalıkların başında akciğerlerde sonuçta nasırlaşmaya ve solunum yetmezliğine giden bir pnömokonyoz olan asbestozis; akciğerlerin üzerindeki zarda kalınlaşma, kireçlenme ve su toplanmasıdır. Bu kanser dışı ‘iyi huylu hastalık’ hali yıllarca sürer ve normal seyrinde en az 20 yıl daha süründürerek yaşama son verdirir. Asbest ayrıca akciğer ve akciğerin üzerindeki zarın kanseri (mezotelyoma) başta olmak üzere değişik organ kanserlerine de neden olur. Özellikle bu kanserlerden mezotelyoma günümüzde tam bir tedavisinin olmaması nedeniyle en ağır ve öldürücü olanıdır.(1) Asbeste ilk maruz kalma ile bu kanserlerin gelişmesi arasında geçen sürenin, CDC’nin son yayınladığı rapora göre 20 yıldan 71 yıla kadar uzayabildiği saptanmıştır.(2) Özellikle kişi sigara içiyorsa akciğer kanseri riski 90 kat artmaktadır. Asbest kullanımı yasaklanmış olmasına rağmen daha önceden maruz kalınan asbestin etkisinin önümüzdeki 30-40 yıl devam edeceği bilinmektedir. Sadece işçiler ve bölgede çalışan, bir nedenle orada bulunan kişiler değil, aileler de asbest liflerine maruz kalanların giysileriyle ev ortamına taşınabilmesinden dolayı ciddi risk altındadır. Ayrıca asbestle yapılan malzemelerin ve inşaatların imha süreci sırasında da asbeste maruz kalınmasına neden olacak ve dolayısıyla hastalıklara yol açacaktır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre yalnızca Batı Avrupa’da 2000’lerin ilk 30 senesinde 500 bin insanın asbeste bağlı nedenlerle hayatını kaybedeceği öngörülüyor. İsveç’te asbest 37 yıl önce yasaklanmasına rağmen asbest kaynaklı hayatını kaybeden kişiler, iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerden 3 kat fazladır. Asbest nedeniyle her yıl İngiltere’de 3.500, Amerika’da 10.000 kişi hayatını kaybederken; Fransa’da bu rakamlar her gün iş cinayeti kaynaklı 2, asbeste bağlı nedenlerden 8 olarak değişiyor. Dünya Çalışma Örgütü (ILO) her yıl az 100 bin insanın asbest kaynaklı nedenlerle hayatını kaybettiğini açıklıyor.(3)

Cumhuriyet’in ilk sanayi tesislerinden olan ve 1929 yılında inşa edilip 1950’li yıllara kadar faaliyetini sürdüren “endüstri mirası” Havagazı Fabrikası ilk olarak 2006 yılında, mahkeme kararına rağmen bir gece yarısı operasyonuyla yıkılmaya başlandı. Uzunca bir aradan sonra 25 Şubat 2017, Cumartesi günü Ankara Büyükşehir Belediyesi adına bir şirket tarafından yıkım işlemi yeniden başlatıldı. Yakınlarında çok sayıda çalışanı olan işyerleri, okullar, konutlarında yaşayan çevre sakinlerinin olduğu ve her zaman çok kalabalık olan bu alanda yıkım işlemi ve malzemenin tahliyesine devam edildi. Hafta sonu haberin duyulmasıyla demokratik kitle örgütleri ve duyarlı yurttaşlar biraraya gelerek durumu tespit etmeye ve gerekli müdahalelerde bulunmaya çalıştılar. 27 Şubat 2017, Pazartesi günü sabah Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ankara Tabip Odası, Çevre Mühendisleri Ankara Şubesi, Kimya Mühendisleri Ankara Şubesi, Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi ve iş güvenliği uzmanları, alanda toplanarak hiçbir koruma önlemi alınmadan yapılan yıkıma karşı maskeleriyle bir basın toplantısı düzenlediler. Konunun takipçisi olduklarını, ciddi halk ve işçi sağlığı sorunu yaşandığını, Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in suç işlediğini, konuyla ilgili yönetmeliklere göre böyle bir çalışmanın yapılması için çok sıkı işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınması gerektiği ve mevzuatın da bunu zorunlu kıldığını, bu yıkımda çalışan işçiler, alana yakın oturan mahalle sakinleri ve çevrede işyerleri bulunan insanlarımız için önlem alınması gerektiğini, kamyonların brandasız moloz taşıdığını ve asbestli hafriyatı çevreye saçarak gittiğini, dolayısıyla tüm Ankara’nın tehdit altında olduğunu, ayrıca döküldüğü alanın çevresindeki tarım arazisi ve yerleşim yerlerindeki insanların da risk altında olduğunu, yıkımda çalışan işçilerin solunum sistemi koruyucu ve diğer koruyucu ekipmanlarının olmadığı ve alanın brandalarla kapatılmadığı, Çalışma Bakanlığı’ndan izin alınıp-alınmadığının bilinmediği, yüklenici firmanın ilgili yönetmelik gereği eğitim almış uzman işçiler çalıştırmak zorunda olmasına rağmen bunun da olup-olmadığının bilinmediği, bölgedeki bir lisenin öğrencilerinin teneffüse çıkmamaları konusunda uyarılmasının ve yakındaki bir işletmenin personelinin toz maskeleri kullanmaya başlamasının tehlikenin varolduğuna kanıt olduğu ifade edildi. 1 Mart 2017, Çarşamba günü Ankara’da ciddi halk sağlığı sorunu oluşturan asbestli Havagazı Fabrikası’nın yıkım işleminin uygun işlem tesis edilmediği gerekçesiyle Ankara Bölge İdare Mahkemesi’ne başvuruldu ve mahkeme aynı gün “uygulanması halinde fiili durum itibariyle telafisi güç veya imkansız zararlar doğurabilecek nitelikte” olduğu gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bu karara Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan itiraz, Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin 15.03.2017 tarihli kararıyla reddedildi. İtirazı değerlendiren Ankara Bölge İdare Mahkemesi, itirazı haklı ve hukuki bulmayarak, yürütmenin durdurulması kararına geçerlilik tanımış oldu. Demokratik kitle örgütleri, bilirkişi heyetinin oluşturulması ve yerinde keşif yapılması sonucu işlemlerin yerinde tespit edilmesi için yasal girişimlerde bulundu, ayrıca fabrika binasının asbest yönetmeliği ve iş güvenliği kuralları gereği karantinaya alınması, ölçümlerin yapılarak kamuoyuna açıklanması ve halk sağlığı konusunda bilimsel rapor doğrultusunda bilgi verilmesi yönünde ivedikle müdahale edilmesini kamu adına ilgili tüm kurumlardan talep etti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir suç duyurusunda bulunarak, asbestli havagazı fabrikası yıkımında sorumluluğu bulunanların cezalandırılması talep edildi. Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek ile sorumluluğu bulunan Büyükşehir Belediyesi yetkilileri ve yıkım işini yapan firma yetkilileri aleyhinde bulunulan suç duyurusunda adı geçen sorumluların, “çevrenin kasten kirletilmesi” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarını işledikleri ifade edildi. Gerçekleştirilen yıkımın, başta “Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik” olmak üzere ilgili mevzuata ve kamusal gereklere aykırı biçimde gerçekleştirildiği bu nedenle çalışanlar ve halk sağlığı açısından ciddi tehlike ve zararlara yol açıldığına işaret edildi.

Yıkımın durdurulduğu bu günlerde meslek örgütleri, çevredeki yakın okullarda asbest ölçümü yapılması, okulları, esnafı, otelleri ziyaret, bilgilendirme, atık kamyonlarını izleme, nereye gittiğini öğrenmeye çalışma, Oda’lara başvuran velilerle ve okul aile birlikleri ile toplantı, sağlık gözetimi talep edenlere, iyi kalitede çekilmiş bir akciğer grafisi, en erken 5 yıl sonra olmak üzere 2-5 yılda bir göğüs hastalıkları kontrolü önerme, konuyla ilgili toplantılar, sempozyumlar, genel olarak bilgilendirme, mahkemenin esastan görüşmesine hazırlık yapmak gibi çalışmalar yapmaktaydılar.

Her şeyden önce zeminde bulunan yıkım malzemesinden Mimarlar Odası’nın yaptırdığı analize göre belli noktalarda % 15-40 arasında asbest türlerinden en tehlikelisi olan amphibole tespit edildi. Sonuç olarak yarım kalan yıkım tamamlanacak ve yaklaşık 350 ton olduğu öngörülen moloz tahliye edilecek. 15-20 kamyon olacağı tahmin edilen molozun tehlikeli atık kapsamında Kocaeli’ndeki İzeydaş’a gönderileceği ifade ediliyor. Genel olarak Ankara’da yıkımların sonucunda oluşan atıklar İvedik’te, çevre yolunun üzerindeki Hurdacılar Sitesi’ne götürülmekte ve burada kaba bir ayrıştırma sonrasında bir kısmının geri dönüşümü sağlanmaktadır. Atıkların bir kısmının buraya götürülmesi ya da molozların büyük karayolu ve demiryolu inşaatlarında dolgu malzemesi olarak kullanılması mümkündür. Bu sürecin nasıl işlediğine ilişkin ayrıntılı bilgi yoktur, ancak bunun izlenmesi çok önemlidir. Asbestli atıklar sarılmalı, kırılmadan paketlenmeli, sonra etiketlenmeli, UATF (Ulusal Atık Taşıma Formu) doldurularak lisanslı bertaraf tesisine lisanslı araçlarla gönderilmelidir.

Bugün Maltepe’de yaşananlarla daha görünür olması sağlanmış kentsel dönüşüm sürecinin ortaya çıkardığı işçi ve halk sağlığı sorunlarının aslında sürekli gündemimizde olduğu unutulmamalıdır. 7 milyon konutun yıkılma sürecinin başlandığı 2012’den günümüze sadece asbest değil taş yünü, fırın cüruf yünü, sentetik cam yünü, birçok ağır ve tehlikeli metalin tespitinin yıkımlardan önce ne kadar yapıldığı, bu tespitlere göre zorunlu çalışma ve korunma yöntemlerine ne kadar uyulduğu, sonuçlarının ne kadar izlendiği, atıkların ayrıştırılmasında geri kazanımında ve gerekli bertaraf süreçlerinin gereklerine ne kadar uyulduğuyla ilgili bir veri, belge, rapor yani sorunun boyutuyla ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Gereğine uyulmamakla birlikte, ilgili yönetmelikte ve mevzuatta işçi sağlığı açısından en azından ne yapılacağı, nasıl yapılacağı bellidir. Ancak bu işin halk sağlığını ilgilendiren boyutu ile ilgili olarak uyulması gereken kurallar hiç yoktur. Bir yıkım sırasında yapılacak risk değerlendirmesi ile çevre sakinlerinin korunmasını sağlayacak önlemler, trafik işleyişindeki değişikler, çalışma saatleri, korunması gereken hangi büyüklükte bir kapsama alanının olduğu gibi asbest liflerinin rüzgarla ulaşabileceği ve etkileyebileceği insanların korunması için hiçbir mevzuat düzenlemesi bulunmamaktadır.

Yıkımın başlamasından iki hafta sonra Valilik bir açıklama yaptı: “Burada asbest vardır ama insan sağlığını tehdit eden bir durum yoktur.” Bu açıklamayı anlayabilmek kolay değil ama sormaya devam edeceğiz. Nerde yapıldı ölçümler, ne zaman, sonuçları ne çıktı? Tıpkı kentsel dönüşümün başladığı 2012’den beri kaç bina yıkıldı, raporları nerede, atıkların ne kadarı nereye gitti, riskleri yüksek olanlar hangileri, ölçüm sonuçları nelerdir, sorularını kamusal otoritelere sormaya devam etmemiz gerektiği gibi.

Bu tür binalarda öncelikle asbest bulunan alanlar belirlenmeli; mümkün olduğu kadar bu asbest içeriğine uygun elbise, koruyucu maske, havalandırma gibi işçi sağlığını koruyucu önlemlere dikkat edilerek temizlenmeli; çıkarılan asbestli malzeme özel kapalı ambalajlarda taşınmalı; yine asbest için özel hazırlanmış hafriyat alanlarına dökülmeli ve sonrasında da olası bir yayılımı engellemek için bina uygun şekilde ıslatılarak yıkım gerçekleştirilmelidir. Islatma işlemi de uygun yapılmazsa asbestli içerik akan suyla çevreye yayılabilir ve kuruduktan sonra yine çevredekiler açısından zararlı olabilir.

Yukarda bahsedilen CDC’nin son yayınladığı rapora göre ABD de 1990-2015 arasında 45000’den fazla mezotelyomaya bağlı ölüm ve bu olguların % 96,3’ünün mesleki nedenlerle asbeste maruz kalmaya bağlı olduğu tespit edilmiştir. Türkiye’de yapılan benzer bir çalışmaya göre “2008-2012 yıllarında tespit edilmiş mezotelyoma olgularından çevresel faktörlerden kaynaklananlar toplam vaka sayısının % 66,5’ini (3.738 vaka) oluşturuyor. Ayrıca bu vakalara neden olan çevresel faktörlerin hangi büyüklükteki yerleşim birimlerinde (şehir, ilçe, köy) görüldüğü de kesin olarak belirlenmiştir. Kalan % 33,5 (1.879 vaka) mesleki temas riski olan mezotelyoma olguları oluşturmaktadır.(4) Muhtemelen tamamı ölmüş olan bu insanlara ilişkin mesleki nedenlerle asbeste maruz kalma durumları, başta SGK kayıtları olmak üzere araştırılmalı ve çalıştıkları yerlerin belirlenmesi sonrasında koruyucu önlemlerin hayata geçirilmesi sağlanmalıdır. Bu konuda Çalışma Bakanlığı’nın yapması gerekenler çok önemlidir. Çevresel faktörlerden kaynaklanan asbeste maruz kalma durumuna yönelik bir mevzuat olmamasına karşın, bu konuda çok önemli epidemiyolojik çalışmalar yapıldığı görülmekte, ancak sorunun mesleki yanına ilişkin mevzuatın var olmasına rağmen herhangi bir meslek hastalığı tanısı konulamamaktadır. Dolayısıyla yukarıda ifade edilen çarpıcı veriye rağmen bugüne kadar ülkemizde yasal anlamda mesleki kanser ya da mesleki mezotelyoma tanısı konulamamıştır.(5)

Bu meseleyle ilişkili olarak sadece yıkımlarla değil, halen kullanılan çoğunlukla kamuya ait özellikle de okulların oluşturduğu yüksek riski de gözden kaçırmamak gereklidir. Pek çok binada asbest içeren ürünler / malzemeler bulunmaktadır. Yıkım çalışmaları sırasında olduğu kadar bakım ve onarım gibi yapı çalışmaları sırasında çalışanlar da bu tür binalarda asbeste maruz kalabilir. Bu tür çalışmalardaki gerekli kuralların dışındaki uygulamalar, yüksek lif yayılımlarına neden olabilir, çalışanlara ve üçüncü şahıslara zarar verebilir. Çalışmaya başlamadan önce asbest içeren ürünlerin olup olmadığı tespit edilmelidir. Ancak tehlikeli madde durumunun açıklığa kavuşturulmasıyla birlikte doğru koruyucu tedbirler uygulanabilir ve tüm çalışanların güvenli bir şekilde çalışması sağlanabilir. ABD’den çevre ajansının adresindeki okullardaki ilgili faaliyetlerin bizim ülkemiz içinde geçerli olması gerekmektedir.(6)

Bir başka nokta, asbestin solunum yoluyla alındığındaki etkisi bilinmesine rağmen, içme suyu ile alınan asbestin kanser yaptığına veya kanser riskini arttırdığına dair kanıt bulunmamaktadır. Toraks Derneği’nin açıklamasında, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2011 tarihli içme suyu kalitesi ile ilgili raporuna dayanarak belirttiği gibi içme sularındaki veya içme suyu borularındaki asbestin sağlık açısından zararlı olduğuna dair bir veri yoktur. “Yapılan çalışmalar içme suyundaki asbestin mezotelyoma veya başka bir kanser riskini artırdığına dair kanıt elde edilememiştir” denilmektedir. Ancak elbette asbestli boru önermek sözkonusu değildir, zaten yasaktır da. Ama esas olarak “değiştiriyoruz” diyerek bu boruların açığa çıkarılması veya sökülmesi esnasında maruz kalınması durumunda risk sözkonusudur. Dolayısıyla bir nedenle değişim yapılacaksa sökme değil, eski hattın iptal edilip yeni bir hat döşenmesi uygun olacaktır.(7)

Sonuç olarak:

  • Sağlığa etkilerini ve düşük dozdaki zararlarını göz önüne alan Dünya Sağlık Örgütü asbestin sanayide kullanımına yasak getirmiştir. Çünkü asbest kullanımında kanser riski oluşturmayacak güvenli bir sınır yoktur.
  • Ülkemizde çevresel faktörlerden dolayı asbeste maruz kalma vakalarının özellikle kırsal alanda var olduğu, kentlerde ise asbestin temel kaynağının eski binalar olduğu, bu binaların yıkımında özenli davranılması gerektiği bilinmektedir. Yıkım söküm işlerinin kontrolsüz şekilde yapılması başta çalışan işçiler olmak üzere ortama yayılan tozların solunmasıyla birlikte bu tozları soluyan toplum için de risk oluşturmaktadır. Bu risklerin farkında olunması, yıkım ve söküm işlemlerinin bilimsel kurallara uygun şekilde olası zararları engelleyecek şekilde yapılması, denetim ve havada asbest ölçümü ile riskin kontrol edilmesi toplum sağlığı açısından devletin sorumluluğundadır.
  • Çevresel temasa bağlı olarak gelişen olgular, mesleksel asbest temasıyla gelişen malign plevral mezotelyoma ile karşılaştırıldığında, çevresel olguların daha erken yaşlarda görüldüğü ve kadınlarda daha sık olduğu görülmüştür. Ev içi ortamlarda geçirilen sürenin fazlalığıyla ve asbeste maruz kalmanın daha erken başlamasıyla açıklanabilecek bu sonuç asbestin, binaların yıkımı dışında da etkilerinin olabileceğini ve yaşamın sürdüğü tüm eski binalarda, okullarda riskin değerlendirilmesini gerekli kılıyor. Her ilde riski yüksek olduğu öngörülen bir grup eski binanın / okulun yapı malzemesi numunelerinin asbest ölçüm sonuçlarının değerlendirilmesi ile sorunun ciddiyeti ortaya konulmalı ve gerekiyorsa önlemler alınmalıdır.
  • Asbestin özel atık merkezlerine gönderilmesi gerekmesine karşın, yıkımlardan sonra tüm malzemenin geri kazanım çalışmaları için Ankara’daki Hurdacılar sitesine gönderildiğine dair bilgiler olduğu ve bu sektörde çalışanların da risk altında olabileceği dikkate alınmalıdır.

15.02.2017 tarihinde İdare Mahkemesi, Mimarlar Odası’nın açtığı dava sonucunda ilgili “alanın sanayi arkeolojisi niteliğinde olma kararının geçerli olduğu, dolayısıyla tescil kaydının kaldırılmasına ilişkin, Kültür Bakanlığı’nın işleminin hukuka aykırı olduğu” kararını vermiştir. Yani hukuken yıkımın hiç başlamaması gerekirken kararın tebliği süresinde yıkım başlatılmıştır. Ankara’nın ortasında, hepimizin gözleri önünde yaşanan, halk sağlığını, işçi sağlığını ve yasaları hiçe sayan uygulamaların son bulmasını, kamu otoritesinin denetimi sağlanarak kurallara uygun bir faaliyetin gerçekleştirilmesini umuyor, talep ediyoruz.

NOTLAR

1.Asbest Meselesi ve Sağlığımız”, https://bianet.org/bianet/saglik/184320-asbest-meselesi-ve-sagligimiz [Erişim: 10.04.2017]

2. Mazurek, J. M.; Syamlal, G.; Wood, J. M.; Hendricks, S. A.; Weston A., 2017, “Malignant Mesothelioma Mortality - United States, 1999–2015”, Weekly, 3 Mart 2017, cilt:66, sayı:8, ss.214-218.

3. 2017, İş Cinayetleri Almanağı 2016, 1Umut Yayınları, İstanbul, s.478.

4. “Mineral Lifleriyle Çevresel ve Mesleksel Temasın Yol Açtığı Akciğer Patolojilerinin Yönetimine Yönelik İşbirliği Ağı”, www.hta.gov.tr/pdf/6%20Mart%20Sunusu.pdf [Erişim: 10.04.2017]

5.  “Turkey Asbestos Control Strategıc Plan Final Report”, turkthoracj.org/sayilar/120/buyuk/pdf_EN_Toraksder_999.pdf [Erişim: 10.04.2017]

“Eylül 2012 Türkı̇ye Asbest Kontrolü Stratejı̇k Planı”, http://kanser.gov.tr/Dosya/ar-ge/asbest.pdf [Erişim: 10.04.2017]

6. “Asbestos and School Buildings”, www.epa.gov/asbestos/asbestos-and-school-buildings#requirements  [Erişim: 10.04.2017]

7. “ İçme Suyundaki Asbestin Kanser Yaptığı Konusunda Bilimsel Bir Kanıt Bulunmamaktadır”, toraks.org.tr/subNews.aspx?sub=177&notice=3433  [Erişim: 10.04.2017]

 

 

Bu icerik 2812 defa görüntülenmiştir.