395
MAYIS-HAZİRAN 2017
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Dünden Bugüne Fikirtepe
    Duygu Parmaksızoğlu, Antropolog, New York Şehir Üniversitesi Antropoloji Bölümü Doktora Öğrencisi

YAYINLAR



KÜNYE
KONUT

“Teneke”den Öğrenen Modernizm: İzmir Ege Mahallesi Sosyal Konutları

Kıvanç Kılınç, Yrd. Doç. Dr.,Yaşar Üniversitesi Mimarlık Bölümü

Bölgenin değerlerini yadsıyarak “idealize edilmiş modern bir orta sınıf çekirdek ailenin yaşamına ve değerlerine uygun olarak” üretilen sosyal konutların aksine, kullanıcının isteklerine duyarlı bir proje İzmir’de karşımıza çıkıyor: Ege Mahallesi. Konut sorununa esnek bir çözüm getiren projeyi inceleyen yazar, kullanıcıların verili modelleri yapı bozumuna uğrattıkları bir yerelleşme pratiğini örnekliyor.

Türkiye’de alt gelir gruplarına yönelik konut arzı, özellikle de sosyal konut projeleri bağlamında düşünüldüğünde, uzun yıllar boyunca talebi karşılamaktan uzak kalmıştır.(1) Üstelik kimi fabrika yerleşkelerindeki işçi ve memur lojmanları dışında Türkiye’de sosyal konut üretiminin kolektif mekânsal programları beraberinde getiren bütüncül bir yaklaşımın ürünü olduğunu söylemek mümkün değildir; ortak aktivitelere yönelik işlevlerin planlanmasından çok, tekil olarak konut üretme yoluna gidilmiştir.(2) Bu nedenle sosyal konut olarak nitelendirebileceğimiz uygulamalar genellikle, betonarme yapım sistemiyle ya da tünel kalıp gibi toplu konut üretim teknolojilerinin araçları kullanılarak projelendirilmiş ve bir alan içerisinde biraraya getirilmiş apartman bloklarıyla kimi zaman da alışveriş, okul ya da park gibi “sosyal donatı”lardan meydana gelmiştir. Bu konutların büyük çoğunluğu ise, Türkiye’de özellikle 1950’lerden sonra çekirdek ailelerin ev yaşamına en uygun “modern” plan tipi olarak yaygınlaşan az ya da çok katlı apartman bloklarından oluşmaktadır.(3) (Resim 1, 2)

Bu yazı, Türkiye’deki alt gelir grubun konut uygulamalarında geleneksel şemaların dışına çıkan bir örneği incelemektedir. Ege Mahallesi sosyal konutları 1970 yılında İzmir’de, bu bölgede yaşayan Roman toplumunun barınma ihtiyacına çözüm getirmek amacıyla İzmir Belediyesi tarafından 1960’lı yılların sonunda projelendirilmiş, 1970’li yıllarda da kısmen inşa edilmiştir.(4) Yazıda, ideal modern bir orta sınıf aile modeline mahsus özel ve kamusal yaşama ilişkin ayrımları yeniden üreten konvansiyonel apartman tipolojisinden daha farklı, esnek ve dışa dönük bir planlamanın, Romanların ev sahibi ve kiracı olarak bu konutları benimseme (reappropriation) sürecine yaptığı katkı tartışılmaktadır.

TÜRKİYE’DE SOSYAL KONUT: ORTAK ALAN ÜRETMEYEN YERLEŞİMLER

Türkiye’deki mimarlık tarih yazımında “sosyal konut” ve “toplu konut” kavramlarının kimi zaman birbirini ikame edecek şekilde, orta gelir düzeyindeki alıcılara yönelik olarak da üretilen veya dar gelirli yurttaşlar için üretilen, ancak hesaplı olmadıkları için daha üst gelir grupları tarafından edinilmiş olan projeler için kullanıldığı görülmektedir.(5) Oysa toplu konut daha kapsayıcı, şemsiye bir kavram olarak öne çıkar ve sunumun yapıldığı sosyal tabakalardan ziyade üretim biçimiyle tanımlanır.(6) Sosyal konutta ise geçerli piyasa koşulları içerisinde mal sahibi ya da kiracı olarak konut edinmesi mümkün olmayan toplumsal grupların barınma sorununu çözmek için yerel ya da merkezî idarenin ön ayak olduğu projeler esastır.(7) Bunun yanı sıra konut birimlerinin, temel hizmetler ve altyapının düşük maliyetler karşılığında sağlandığı sosyal donatılar da içermeleri beklenir.

Bu noktada sosyal konutların Türkiye’deki örneklerinin, özellikle de1930’lu yıllarda, bilgi, uzmanlık ve insan gücü transferinin çokça yaşandığı Batı ve Orta Avrupa’dakinden çok daha farklı koşullarda biçimlendiğini söylemeliyiz. Weimar Almanyasındaki devasa sosyal konut programları, yalnızca sanayileşme nedeniyle büyüyen işçi sınıfının barınma sorununu gidermek amacını gütmüyordu. Aynı zamanda toplumsal bir programın da parçasıydı. Yapıların içerdiği “yeni”lik de çoğu zaman biçimsel estetikte değil, minimal planlı modernist konut tiplerinin hızlı ve sağlıklı bir şekilde üretildiği, kolektif etkinliklerle şekillenen bir gündelik hayatın kurulduğu, ailelerin kendilerine ait bahçelerde üretim yaparak ev ekonomisine katkıda bulunduğu, yeni bir dünyanın tahayyülündeydi.

Öte yandan küresel ölçekte bakıldığında, avangart mimarinin popüler olduğu yıllarda bile, mutfak ve çamaşır gibi işlevleri yaşama birimlerinden çıkararak ortaklaştıran ve böylelikle geleneksel konut şemalarından büyük kopuşlar üreten “kolektif konutların” sayısı, iç mekânlarda işçi ailenin aidiyet duygusunu artıracak ve aile üyeleri arasındaki geleneksel rol bölüşümünü olabildiğince kolaylaştıracak minimal bir düzenlemeyle üretilen sosyal konutlara göre daha azdır.(8) Buna karşın 1930’larda Avrupa’da yapılan sosyal konutların birçoğunda, dış mekânlarda sosyal aktiviteler ve kolektif bir yaşam fikri belirleyici olmuştur. 1930’lar Türkiyesinde ise büyüyen endüstriyel bir ülkenin tipik sorunlarından bahsetmek mümkün değildir. İlk lojman ve konut kooperatifleri, daha çok Almanya’da I. Dünya Savaşı öncesi dönemde yaygın şekilde görülen daha erken “Bahçe Şehir” uygulamalarına yakın örneklerdi.(9) Üstelik 1940’larda Ankara Üniversitesi’nde dersler vermiş ünlü Alman siyasetçi ve planlama uzmanı Ernst Reuter’in de ifade ettiği gibi, Türkiye’deki yeni yönetimin önceliği, sağlam ve güvenilir bir memur sınıfına sahip olmaktı.(10) Bu nedenle Cumhuriyet hükümetleri, yeni rejimin ve Cumhuriyet ideallerinin taşıyıcı olarak tasavvur ettikleri memur sınıfı için doğrudan konut üretmek veya kira dondurmak gibi mekanizmaları kullanıma geçirmişlerdir.(11)

İZMİR’DE ÇOK KATLI SOSYAL KONUT BLOKLARININ ORTAYA ÇIKIŞI

İzmir’de yapılan ilk çok katlı sosyal konutlar, İstanbul’daki uygulamalarla neredeyse eşzamanlı, ancak çok daha küçük ölçekli örneklerde ortaya çıkmıştır.(12) Öte yandan, az katlı konut tipolojisinin de 1960’lara kadar uygulandığı gözlenir. Bunların arasında, gecekondu önleme bölgesi olan Karşıyaka Cumhuriyet Mahallesi’nde İzmir Belediyesi tarafından yaptırılan sosyal konutlar sayılabilir.(13) Çok katlı yatay blok uygulamalarını örnekleyen iki proje ise 1950’lerde belediye eliyle inşa edilen “halk tipi apartmanlardır”. İki yapı da büyük oranda döneminin modernist mimari dilini yansıtmaktadır.

Bunlardan birincisi Mithat Paşa Caddesi’ni İnönü Caddesi’ne bağlayan Birleşmiş Milletler Caddesi üzerinde, Varyant bölgesindedir. Bina, içinde 18 daire bulunan 5 katlı yatay bir bloktan oluşmuştur. Merdiven kovaları iki uçta düzenlenmiştir. Teras katındaki ortak kulanım alanları göze çarpar. Yapı tamamlanır tamamlanmaz İzmir Maarif Müdürlüğü’ne devredilmiş ve kız öğrenciler için yurt binasına dönüştürülmüştür. Bugün de Zübeyde Hanım Kız Öğrenci Yurdu olarak hizmet vermektedir. İkinci örnekse, Konak Güzelyalı mahallesinde inşa ettirilmiştir. Belediye bu daireleri konut sahibi olmayan dar gelirli vatandaşlara on yıllık geri ödeme planı çerçevesinde düşük maliyetlerle satmıştır.(14) Yapı, 24 daireden oluşan yatay bir bloktur. Ancak bu örnekte üç ayrı apartman bloğu, merdiven boşluklarından birbirine dikilmiş gibidir; terastaki kullanım alanları, uygulamaya geçmediği için ancak proje için üretilen modelden anlaşılabildiği kadarıyla, birbirinden ayrılmıştır. Dolayısıyla Güzelyalı’daki uygulamanın tipik bir apartmandan tek farkı, aslında beş katlı üç ayrı kütlenin ortak duvarlar kullanılarak yanyana inşa edilmiş olmalarıdır. Sirkülasyon alanları da ayrıdır; bu, ortak kullanımı çağrıştıran bir yapı tipolojisi değildir. Varyant’ta inşa edilen “halk tipi apartman” ise yatay düzlemdeki ilişkileriyle birlikte, tek bir kütle olarak tasarlanmış izlenimi vermesine rağmen hiçbir zaman sosyal konut olarak kullanılmamıştır.(15)

YATAY BLOKLAR VE ORTAK BALKONLAR: EGE MAHALLESİ SOSYAL KONUTLARI

Tenekeli Mahalle, ya da bugün bilinen ismiyle Ege Mahallesi, 1922’deki büyük İzmir yangınından önce Rumların ağırlıklı olarak yaşadığı bir mahalleydi.(16) Mübadelenin ardından Selanik ve çevresinden gelen Romanlar bu bölgeye yerleşti. Bugün yaklaşık 5.000 nüfusu barındıran mahalle, İzmir’in önemli kent merkezlerinden olan Kültürpark ve Alsancak bölgelerine çok yakın bir mesafede, güney ve doğu tarafta Meles Çayı, kuzeyde Sümerbank ve Tariş gibi artık üretim yapmayan sanayi yatırımları ve batıda tren yoluyla sınırlanmış bir alanda yer alıyor. Bu alan 1970’lere kadar, bir kısmı geçici nitelikte, imar düzenine göre yerleşmemiş basit çatkı yapılardan oluşuyordu. Tenekeli mahalle ismi de, ev yapımında kullanılan malzemeden, yani “teneke”den gelmektedir.(17) Konutların çoğu, asgari yaşam standartlarını sağlamaktan uzak olsalar da bahçeliydi ve hayat hem gündüz hem de akşam saatlerinde, genelde açık alanlarda geçiyordu. Bugün de Ege Mahallesi’ni, genel itibariyle birbiriyle dip dibe iliştirilmiş bir ya da iki katlı yapılar ve bunların arasında sadece yayaların geçebileceği kadar genişlikte yollar tariflemektedir. (Resim 3, 4) Rumlardan kalan yapıların bir kısmı da hâlâ kullanılmaktadır. İşsizlik, sosyal güvencesi olmayan geçici işlerde çalışıyor olmak ve yoksulluk, yetersiz ve sağlıksız barınma koşullarıyla birlikte bölgenin en önemli sorunları arasında olmaya devam etmektedir.(18)

1970’lerin başında Romanların barınma koşullarının iyileştirilmesi amacıyla mahallenin bir kısmına İzmir Belediyesi tarafından 4 katlı sosyal konut blokları inşa edilmeye başlandı. 12 bloğun yapılması planlandı, ancak bunlardan 7 tanesi bitirilebildi ve toplamda 118 aile konut edindi.(19) Proje kapsamında üretilen tüm birimlerin planları aynı olmasına rağmen, biraraya getirilme biçimlerine göre iki tip ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki, mahalleyi ortadan ikiye bölen ana caddeyi sınırlayacak şekilde yerleştirilen üç yatay blokta uygulanmıştır. Her katta 6, her blokta toplam 18 daire ile zemin katlarda 6 dükkân yer alır. Ev sahiplerinin aynı zamanda iş sahibi de olması öngörülmüştür; bu anlamda sayılı örneklerden biridir. Cadde gerisinde yer alan daha kısa bloklarda ise toplam 16 daire bulunmaktadır. (Resim 5, 6)

Ege Mahallesi sosyal konutları, Türkiye’de örneklerine rastladığımız tipik plan şemalarının dışına çıkan bir durumu örnekler. Özellikle 1965 tarihli kat mülkiyeti kanununu takiben hızla baskın konut türü haline gelen çok katlı apartmanların, Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar geçirdiği dönüşüm sonucunda bugün 2+1 ya da 3+1 tabir edilen plan şemasına ulaştığı görülmektedir. 1930’lardan devralınan hol / sofa geleneği zaman içerisinde koridora evrilmiş, planlama da evin içindeki “kamusal” ve “özel” ayrımı üzerinden kurulmuştur.(20) Giriş ve giriş holüne yakın konumlanan odalar salon (misafir odası) ve oturma odası iken, yatak odaları ve banyo evin girişten daha uzak kısımlarına itilmiş, koridor ve kapılar yoluyla bu kısımlara olan geçişkenlik de hem fiziksel hem de görsel olarak sınırlandırılmıştır. Alt-orta sınıflardan üst sınıflara kadar apartman tipolojisini tarifleyen bu şemaya stüdyo tipi konutlarla birlikte açık mutfaklar eklemlenmiş, yüksek gelir grupları için üretilen çok odalı konutlarda ise daha büyük giriş holleri, ara holler, merdiven ve koridorlar kullanılarak bahsedilen ayrımların işlerliği sağlanmıştır. Türkiye’de bugün inşa edilen birçok sosyal ve toplu konut uygulaması da benzer bir şema etrafında biçimlenmiştir. Ege Mahallesi örneğinde ise yukarıdaki ana anlatı çeşitli kırılmalara uğrar: Yatay bloklar içerisinde tanzim edilmiş birimlere ulaşım, önlerindeki ortak balkondan gerçekleşir. Bu yarı kapalı mekân hem sirkülasyonu sağlar hem de birimler arasında ortak bir kullanım alanıdır. Kat malikleri için çamaşırlarını astıkları, kapı önlerinde sohbet ettikleri, sokağa açılan bir geçiş mekânı gibidir. Yan yana dört daire yerleştiği için daha yatay bir izlenim veren ilk tip bloklarda ortak balkonlara ulaşım iki yandaki merdivenlerle, diğer tiplerde ise ortadan sağlanmıştır. Balkonlardan konuta girildiğinde varılan yer ise oturma odasıdır. Sadece 58 metrekare olan birimlerde giriş holü ya da koridor yoktur. Oturma odası da direkt olarak yatak odasına ve mutfakla banyonun olduğu bölüme bağlanır. Evdeki tek hol de bu birimleri birbirine ulamak için kullanılmıştır. Kısacası bu şema, “özel” ve “kamusal” alan arasında nispi olarak daha dolaysız bir geçiş ve temas sağladığı için yukarıda bahsedilen mekânsal ayrımları oluşturmaya çok da uygun değildir. (Resim 7-9)

“ROMAN HAVASI”: SOSYAL KONUTLARIN YERELLEŞME SÜRECİ

Roman toplumunun dışa dönük ve güçlü komşuluk ilişkilerine dayanan yaşam tarzı, Ege Mahallesi için de geçerlidir. Mahallede günlük hayat çoğunlukla öğleden sonra başlamakta, çiçekçi ve kâğıt toplayıcı olarak ya da gündelikçi türü işlerde çalışanların mahalleye döndüğü akşam ve gece saatlerinde ise kalabalık daha da artmaktadır.(21) Mevcut yapı stokuyla ilişkisi incelendiğinde 1970’lerde inşa edilen modernist blokların, görece büyük alanlar kaplasalar da, bölgeye yabancı olmayan bir kullanım ürettikleri gözlenebilmektedir. Ortak alan, yaşam ve eğlence kültürü, verili şemanın içine kapanık olmayan düzenlemesi nedeniyle bu blokları da içine alarak sürdürülebilmiştir. Örneğin, 400-500 civarında mahallelinin katıldığı, üç gün süren renkli düğün eğlenceleri için kent içinde bir düğün salonu kiralamak mümkün olmadığından sosyal bloklar arasında kalan açık alan bu amaçla kullanılmaktadır.(22) Bunun yanı sıra, kullanıcıların yaşadıkları evleri çeşitli şekillerde dönüştürdükleri görülmektedir. Ortak alanları mevcut birimlere eklemek, dükkân olarak tasarlanan birimleri konuta dönüştürmek ve betonarme sistemin getirdiği olanaklarla esneterek birbirlerinden metrekare karşılığı yer satın almak(23), her konut birimini farklı renklerde boyayarak kişiselleştirmek, bunların arasında öne çıkanlardır. Mevcut birimleri genişletilmesinin sebeplerinden bir tanesi, mahallede geniş ailelerin birlikte yaşama pratiğidir; çocuklar evlendiklerinde genel olarak ailelerin yanına taşınmaktadır. Müstakil evlerde bu sorun ek yapılarla çözülebilirken, konut bloklarında ise sınırlar kaçınılmaz olarak daha keskindir. (Resim 10-12)

Buna karşın, kullanıcılar arasında sosyal konut bloklarına ilişkin farklı görüşler bulunmaktadır. Bu yapılar, sıradan apartman şemalarına göre hem çok daha fazla ortak mekân sunmuş hem de günlük yaşamın akışına daha uygun planlar üretmiş olsa da, bahçe ya da avlu gibi kişiselleştirilebilir açık alanlar sunamamaktadır. Ortak dolaşım ve kullanıma açık kısımların yer yer kapatılmış olması da bu alanların getirdiği avantajlı durumu azaltan bir etki yapmaktadır. Mahallede yapılan görüşmelerden anlaşıldığı kadarıyla, konutları birbirine bağlayan balkonlar ilk yapıldıklarında ortak mekânlar olarak kullanılmaya daha uygundu. Bugünse, “çok dip dibe” olduklarından ve masa ya da yatak konulması halinde komşuların kendi evlerine geçişini engelleyeceği için, artık bu anlamda değerlendirilmemektedirler.(24)

Öte yandan şikâyetlerin çoğu, tipik bir orta sınıf çekirdek aileden duyulması beklenebilecek, özel mekânı imleyen belirgin hatların eksikliğinden kaynaklanmamaktadır. Romanlar, kapılarını hep açık tuttukları müstakil evlerde daha az kısıtlanmış, “daha özgür” hissettiklerini söylemektedirler.(25) Tenekeden bile yapılsa, betonarme bloklara yeğ tutmaları da bu yüzden olsa gerektir.(26) Ayrıca, ekonomik zorluklar nedeniyle bütün binayı ilgilendiren bakımların yapılamaması komşuluk ilişkilerine zarar veren bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Modern ıslak hacimlere sahip blokların, teneke çatkı yapıların ardından yaşam standartlarında yükselmeye yol açtığı ortadadır; ancak, küçük olmaları nedeniyle artık yeni neslin tercihi de değildirler.(27) Buna karşın kimi kullanıcılar, konutların aileler için uygun olduğunu, zaten çoğunlukla açık alanda vakit geçirdiklerini ifade etmişlerdir.(28)

YEREL’DEN ÖĞRENMEK: MAHALLELİ BİR SOSYAL KONUT DENEYİMİ

1950’lerde İzmir, Türkiye’nin genelinde ve özellikle büyük şehirlerde gözlenen konut açığı probleminin tipik belirtilerini gösteriyordu. 1955 ve 1965 yılları arasında İstanbul, Ankara ve İzmir’de kiralar yüzde 150’ye ulaşan oranlarda artış göstermişti. Bu durum alt gelir gruplarının konut edinme şanslarını düşürmekle kalmamış, gecekondu tipi yerleşimlerin yaygınlaşmasını da hızlandırmıştı.(29) Soruna çözüm olarak 1960’larda İzmir’de kimi gecekondu alanlarının Marshall Yardımı çerçevesinde sağlanan kaynaklarla ıslah edildiği bilinmektedir.(30) Bu uygulamalarda Ege Mahallesi sosyal konutlarını yaptıran, dönemin en etkin siyasi figürlerinden Belediye Başkanı Osman Kibar başroldedir.(31) Ayrıca, gerek Osman Kibar, gerekse 1973’te belediye başkanlığını devralan İhsan Alyanak dönemlerinde öz kaynaklar kullanılarak sosyal konut inşa edilmesi kadar mevcut gecekondu yerleşimlerine altyapı götürülmesi ve oturanlara tapu edindirilmesi sıkça gözlenen icraatlardandır.(32)

Tüm bu faaliyetlere rağmen Türkiye’de gecekondu problemi daha ziyade, “şehrin etrafında bir yağ lekesi gibi gittikçe yayılan”(33), dolayısıyla kontrol altına alınması, disipline edilmesi gereken imarsız ve plansız yerleşmeler olarak algılanıyordu. Sosyal konutlar da, gecekondu sorununun “sosyal konut arzının yetersizliğinden” kaynaklandığı düşünüldüğü için yoğunlukla “gecekondu önleme bölgelerine” inşa ediliyordu.(34) Oysa 1950’lerde Türkiye’ye davet edilen yabancı uzmanlardan bazıları “gecekondu problemi”ni gelişmekte olan ülkeler açısından bir fırsat olarak değerlendirmekteydi.(35) Hâlihazırda kendi konutlarını üretebilecek birikimi olan kullanıcılara teknik uzmanlık ve finansal destek verilmesi, kaynakları kısıtlı ülkeler açısından akılcı bir çözüm olarak görülüyordu.(36)

Kısacası, Türkiye’de uygulama ölçeği büyük olmasa da, apartman şemalarının ötesine geçen farklı tasarım veya üretim yöntemlerinin denendiğini görüyoruz. Bu noktada karşımıza çıkan en büyük sorun ise, tekil olarak denenen farklı modellerin uzun erimli deneyimlere dönüşmemesi ya da sürdürülebilir olmayışıdır. Günümüzde merkezî ya da yerel idare eliyle yürütülen sosyal konut uygulamalarının çok azında “kendi evini yapana yardım” veya “yer-hizmet sağlama”(37) yöntemleri izlenmekte veya örneğin Ege Mahallesi’nde gördüğümüz, kullanıcı müdahalelerine, kamusal yaşam pratiklerine daha açık plan şemaları denenmektedir.

Ege Mahallesi sosyal konutlarının önemi, işte tam da bu noktada belirginleşir. Birimlerin ortak bir dolaşım alanı etrafında biraraya gelmesi ve bu alanın yapının sokakla olan ilişkisinde bir arayüz olması, Avrupa’daki sosyal konut örneklerinde rastlanan bir durumdur. Oysa Türkiye’deki uygulamalarda kamusal nitelikteki ortak kullanımları teşvik eden benzer bir planlama yok denecek kadar azdır. Daha da önemlisi bu proje, dışındaki yaşama dolaysız açılan alt-gelir grubu konut şemalarına bir örnek teşkil ettiği için, üslupsal anlamda “modern” ama iç mekânda normatif çekirdek aile modellerine göre tanzim edilmiş apartman birimlerinden ayrılmaktadır. Bu planlama anlayışı, mahalleye “yabancı” sayılabilecek bir mimari formun zaman içerisinde “mahalleli” olabilmesinin de önünü açmış olsa gerektir. Çünkü Jane Rendell’in başka bir bağlamda yazdığı gibi, evin çeşitli bölümleri arasında toplumsal olarak inşa edilen ayrımlar aslında ilişkiseldir. Kadınlar ve erkeklerin mekânı kat ederken aldıkları konum, izledikleri güzergâh, kişisel, toplumsal ve kültürel yönelimlerine, sınıfsal konumlarına, toplumsal cinsiyete ilişkin kabullerine ve içinde yer aldıkları güç ilişkilerine bağlı olarak farklı olabilir. Mekândaki izlerini, hem fiziksel hem de metaforik olarak, yaklaşma ve uzaklaşma, görme ve izlenme, hareket etme ve ihtiva edilmeye ilişkin çeşitli koreografiler olarak açımlamak mümkündür.(38) Bu yazıda tartışılan örnekte de, kullanıcılar her defasında kendi mekânlarını yeniden şekillendirmekle kalmamakta, söylemsel düzlemde ana anlatıya eşlik eden farklı girizgâhlar, patikalar kurmaktadır. Diğer bir deyişle, Türkiye’de son dönemde inşa edilen birçok sosyal konutta konvansiyonel mekânsal bölünmeler modern bir örtü içerisinde tekrar tekrar kurulurken; Ege Mahallesi sosyal konutları, kullanıcıların plandaki esneklikten de yararlanarak verili modelleri bozuma uğratıp “kendilerine uydurdukları”(39) bir yerelleşme pratiğini örneklediği için, incelemeye değer bir uygulama olarak öne çıkmaktadır.

* Bu makale, yazarın San Diego Üniversitesi’nde 12-13 Mart 2015 tarihinde gerçekleşen The Housing Question: Nomad Seminar in Historiography isimli konferansta sunduğu “Nomadic Modern / Modern Vernacular: Social Housing Projects in Izmir (1950-1970)” başlıklı bildiriye dayanmaktadır.

NOTLAR

1. Örneğin, bkz. Çoban, Aykut Namık, 2012, “Cumhuriyetin İlanından Günümüze Konut Politikası”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, cilt:67, no:3, ss.75-108.

2. Bkz. Cengizkan, Ali, 2009, Fabrika'da Barınmak: Erken Cumhuriyet Dönemi'nde Türkiye'de İşçi Konutları - Yaşam, Mekân ve Kent, Arkadaş Yayınevi, Ankara.

3. Bozdoğan, Sibel; Akcan, Esra, 2012, Turkey: Modern Architectures in History, Reaktion Books, Londra, ss.148-164.

4. Proje kapsamında mevcut yerleşimlerin yıkılarak yerine konut bloklarının inşa edilmesi için İmar ve İskân Bakanlığı’ndan mali destek sağlanmıştır. İzmir Belediyesi Yıllığı 1963-1967, Ticaret Matbaacılık T.A.Ş., İzmir, s.18.

5. Bkz. Sey, Yıldız, 1984, “To House the New Citizens: Housing Policies and Mass Housing”, Modern Turkish Architecture, (ed.) Renata Holod, Ahmet Evin, University of Pennsylvania Press, Pennsylvania, ss.153-177.

6. Urban, Florian, 2011, Tower and Slab: Histories of Global Mass Housing, Routledge, Abingdon.

7. Hegedüs, József; Lux, Martin; Teller, Nóra (ed.), 2013, Social Housing in Transition Countries, Routledge, New York.

8. Heβler, Martina, 2009, “The Frankfurt Kitchen: The Model of Modernity and the ‘Madness’ of Traditional Users, 1926 to 1933”, Cold War Kitchen, (ed.) Ruth Oldenziel ve Karin Zachmann, The MIT Press, Cambridge, Londra, s.175.

9. Akcan, Esra, 2009, Çeviride Modern Olan, Şehir ve Konutta Türk-Alman İlişkileri, YKY, İstanbul, s.79 ve 267.

10. Reuter, Ernst, 1946, Mesken Meselesinin Hal Çareleri, Türk Ekonomi Kurumu, Ankara, s.10.

11. Türkiye’de dar gelirlilere yönelik konut üretiminde merkezî ve yerel idarenin rolü hakkında kapsamlı bir başvuru kitabı için bkz. Tekeli, İlhan, 2012, Türkiye’de Yaşamda ve Yazında Konutun Öyküsü (1923-1980), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.

12. İstanbul’daki ilk sosyal konut uygulamaları için bkz. Sey, 1984, ss.172-173.

13. Bkz. İzmir Belediyesi Yıllığı 1963-1967, ss.48-49.

14. Koç, Hülya, 2001, Cumhuriyet Döneminde İzmir’de Sosyal Konut ve Toplu Konut Uygulamaları, DEÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, İzmir, ss.120-121; geçtiğimiz senelerde yıkılan bu yapı hakkında sağladığı bilgiler için Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyelerinden Gülnur Ballice Hocama teşekkürlerimi sunarım.

15. Beyaz Kitap, 1954, Devlet Demiryolları Matbaası, İzmir.

16. Koç, Handan, Gönül İlhan’la Söyleşi, 14 Ocak 2012, Biamag Cumartesi. “İzmir'in ‘Tenekeli Mahalle’si”,  www.bianet.org/biamag/azinliklar/135439-izmir-in-tenekeli-mahalle-si [Erişim: 10.03.2017]

17. İlhan, Gönül, 2011, Bizim Mahalle Tenekeli Mahalle, İzmirim Dizisi 14, Heyamola Yayınları, İstanbul, s.17.

18. Dünyanın çeşitli bölgelerinde ya kentlerin çeperlerinde ya da giderek gettolaşan merkezî alanlarda yokluk ve yoksunluk içerisinde yaşamak zorunda bırakılan Romanların barınma sorunuyla ilgili güncel bir yayın için, bkz., Gökçe, Duygu, 2015, “Romanların Konut Sorunsalı: Zorunlu Tercih”, Mimarlık, sayı:385, ss.71-75. Mahallenin gündemini belirleyen bir diğer sorun da Ege Mahallesi’ni kapsayan kentsel dönüşüm projesidir. Araştırmanın kapsamı nedeniyle yazının dışında bırakmak durumunda kaldığım bu güncel konuya ilişkin bkz. “İzmirli Romanlara Yeni Ege Mahallesi”, Hürriyet Ege, www.hurriyet.com.tr/izmirli-romanlara-yeni-ege-mahallesi-26696266 [Erişim: 10.03.2017]

19. Koç, 2001, 124; Kat planlarından yapıların mimarına dair bir bilgiye ulaşılamamıştır. Paftalarda yüksek Mühendis Fuat Cebeci’nin imzası bulunmaktadır.

20. Bkz. İnce Güney, Yasemin, 2009, “Konutta Mekânsal Organizasyon ve Toplumsal Cinsiyet: Yirminci Yüzyıl Ankara Apartmanları”, Cins Cins Mekân, (ed.) Ayten Alkan, Varlık Yayınları, İstanbul, ss.102-135. Ayrıca bkz. Kılınç, Kıvanç, 2012, “Imported but not Delivered: The Construction of Modern Domesticity and the Spatial Politics of Mass-Housing in 1930s Ankara”, The Journal of Architecture, cilt:17, sayı:6, ss.828-830.

21. Görüşmeyi yapan: Kıvanç Kılınç, 10.12.2014.

22. Görüşmeyi yapan: Melih Cin, 18.08.2014. Ege Mahallesi’nde yüksek lisans tezi kapsamında yaptığı görüşmeleri benimle paylaşan İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Araştırma Görevlisi Mehmet Melih Cin’e çok teşekkür ederim.

23. Görüşmeyi yapan: Melih Cin, 18.08.2014.

24. Görüşmeyi yapan: Kıvanç Kılınç, 21.07.2015.

25. İlhan, 2011, s.68-69.

26. İlhan, 2011, s.90.

27. Görüşmeyi yapan: Kıvanç Kılınç, 21.07.2015.

28. Görüşmeyi yapan: Kıvanç Kılınç, 10.12.2014.

29. Özden, Barış Alp, 2013, “Health, Morality and Housing: The Politics of Working Class Housing in Turkey, 1945-1960”, New Perspectives on Turkey, sayı:49, s.79; İzmir Belediyesi 1975 Çalışmaları, Karınca Matbaacılık ve Tic. Koll. Şirketi, İzmir, s.69.

30. “Amerika-Marshall yardımlarıyla gecekondu bölgelerinde yapılan ıslah çalışmaları hakkında Belediye Başkanı Osman Kibar'ın konuşma yaparken görüntülendiği siyah beyaz baskı fotoğrafı” A. İBB. İZFAŞ. Görsel. 0000000049-18 25.04.2006. AHMET PİRİŞTİNA KENT ARŞİVİ VE MÜZESİ.

31. Osman Kibar, 1964-1973 yılları arasında Adalet Partisi’nden seçilerek Belediye Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Ayrıca Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın ilk yönetim kurulu başkanı olarak görev yapmıştır (1954): “Tarihçe”, www.ebso.org.tr/tr/ebso-hakkinda/ege-bolgesi-sanayi-odasi [Erişim: 10.03.2017]

32. İzmir Belediyesi Yıllığı 1963-1967; İzmir Belediyesi 1975 Çalışmaları; Pulat, Gülçin, 1992, Dar Gelirli Kentlilerin Konut Sorunu ve Soruna Sosyal İçerikli Mekansal Çözüm Arayışları, Kent-Koop Yayınları, Ankara, s.235.

33. İzmir Belediyesi 1977 Çalışmaları, Karınca Matbaacılık ve Tic. Koll. Şirketi, İzmir, s.96.

34. İzmir Belediyesi 1975 Çalışmaları, s.71.

35. Bahsedilen uzman görüşleri için, bkz. Tekeli, 2012, ss.163-173.

36. Geray, Cevat, 1972, “Türkiye’de Kendi Evini Yapana Yardım Yöntemi Uygulaması”, Amme İdaresi Dergisi, cilt:5, sayı:2, s. 42-73.

37. Bahsi geçen yöntemler için bkz. Mehtap Kocaman, 2004, “Plansız Konut Alanları için İyileştirme Yaklaşımlarının Değerlendirilmesi ve Kuştepe Örneğinin İrdelenmesi”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İTÜ FBE, İstanbul.

38. Rendell, Jane, 2002, The Pursuit of Pleasure: Gender, Space and Architecture in Regency London, Rutgers University Press, New Brunswick, New Jersey, s.4.

39. “Yerel”, “alternatif” ve “melez” modernite kavramları için bkz. King, Anthony D., 2004, Spaces of Global Cultures: Architecture, Urbanism, Identity, Routledge, Londra ve New York.

 

Bu icerik 5404 defa görüntülenmiştir.