395
MAYIS-HAZİRAN 2017
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Dünden Bugüne Fikirtepe
    Duygu Parmaksızoğlu, Antropolog, New York Şehir Üniversitesi Antropoloji Bölümü Doktora Öğrencisi

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Dünden Bugüne Fikirtepe

Duygu Parmaksızoğlu, Antropolog, New York Şehir Üniversitesi Antropoloji Bölümü Doktora Öğrencisi

Fikirtepe’de 2011 yılında başlayan ‘dönüşüm’ hâlâ büyük bir illüzyonla bölgede yaşanların yararına yapılan bir projeymiş gibi yansıtılmaya devam ediyor. Geçtiğimiz Şubat ayında, bazı parsellerdeki yapılar çoktan tamamlanmış olsa da, düzenlenen ‘temel atma töreni’ ile proje bir kez daha kutsandı. İlk gününden itibaren sürecin içinde olan yazar, bizlere bir kesit sunarken, Fikirtepelilerin yararına ilerlemeyen sürecin tek iyi yanının sivil toplum anlayışını pekiştirerek birlik olma ve birlikte mücadele etme pratiğini güçlendirmesi olduğunu söylüyor.

5 Şubat 2017 tarihinde Başbakan Binali Yıldırım ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin katılımıyla Fikirtepe’de yeni bir temel atma töreni gerçekleştirildi. Bundan neredeyse tam 6 sene önce, 29 Ocak 2011 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın ilçeye gelerek kentsel dönüşüm müjdesini bizzat verdiği konuşmada söyledikleri ve bugün Başbakan’ın konuşmasında altını çizdiği konular aradan tam 6 yıl geçmesine rağmen hemen hemen hâlâ aynıydı. Her iki konuşmada da bahsi geçen konular, Fikirtepe projesinin büyük ‘kazançlar’ (rant olarak okuyunuz) vadeden, müteahhidi ve malikiyle tüm katılımcıların kazandığı, kaybedeni olmayan bir proje olduğuydu. Altı çizilen bir diğer nokta ise bu projenin yüzde yüz ‘rıza’ esasına dayalı olduğu, vatandaşın öyle ya da böyle rızasının alınarak ilerleneceği sözüydü. Yıldırım konuşmasında müteahhitlere seslenerek vatandaşları ‘üzmemelerini’ tembih etmiş, kentsel dönüşümün gönüllü dönüşüm olduğu ya da olmasını gerektiğinin altını bir kere daha çizmişti.(1)

Kadir Topbaş’ın en geç 2-3 sene içerisinde anahtar teslimleri başlar derken, bugün 6 sene geçmesine rağmen tek bir dairenin bile sahibine teslim edilememiş olmasının ardında müteahhitler eliyle tesis edilmiş bir dönüşüm modelinin aslında zorlama yoluyla rıza alma şeklinde ilerlemesidir. Başka bir deyişle, gönüllülük esası, seçeneklerin son derece kısıtlı ve zorlayıcı olduğu bir ortamda, karar verme mekanizmalarından dışlanmış maliklerin kaderine razı olması şeklinde okunmalıdır.

Fikirtepe projesi ilk ortaya çıktığı dönemde özel proje alanı olarak lanse edilmiş, verilen 4.14’lük çok yüksek imar hakkıyla büyük fırsatlar ve kazançlar vadeden bir proje olarak resmedilmişti. Medyada “gecekondunu ver lüks daireyi kap” şeklinde duyurulan Fikirtepe projesinde malikler adeta birer piyango talihlisi olarak gösterilmişti. Müteahhitler de o dönemde projeye yoğun ilgi göstermiş, Fikirtepe’deki her ada mahallelinin rızasını almak için birbiriyle yarış eden inşaat şirketlerinin adeta istilasına uğramıştı. 132 hektar alana yayılmış, 100.000’in üstünde nüfusu olan Fikirtepe, Dumlupınar ve Eğitim mahalleleri proje çerçevesinde yaklaşık 59 yapı adasına ayrılmıştı. Ortalaması 20 dönüm olan bu yapı adalarının her birinde, yaklaşık 100-120 parsel ve 300-400 hane bulunmaktaydı. Tüm yapı adalarının müteahhitlerle yaptıkları pazarlıkların ana konusu müteahhit şirketin toplam inşaat alanından alacağı pay ve maliklere bırakılacak paydı. Görünürde yüksek imar payı bir taraftan müteahhitlere yüksek kârlar vaat ederken, maliklere de sahip oldukları parsel oranında lüks daireler vermeyi taahhüt ediyordu. Fikirtepe’deki bazı büyük parsel sahibi malikler bu hesaba göre, yapılacak lüks binalardan 3 hatta 4 tane daire sahibi olacaklarını hesaplıyorlardı. Ancak madalyonun öbür yüzünde çok küçük parseli olan, bu projeyle yeni yapılacak binalardan hiçbir pay alma şansı olmayan birçok malik de vardı. Kısaca proje, içinde bulunduğu şartları ve ihtiyaçları birbiriyle birçok açıdan örtüşmeyen yüzlerce insanı aynı anlaşma metni üstünde her ne olursa olsun uzlaşmaya zorluyordu. Yapılan itirazlar, imza atmadan beklemeyi tercih edenler birçok adada pazarlıkları durma noktasına getirdi.

Pazarlıkları baltalayan bir diğer konu ise müteahhitlere karşı olan güven sorunuydu. Birçok ada, müteahhitlerle 300-400 kişinin aynı anda pazarlık etmesinin imkansızlığı karşısında temsilci grupları oluşturmuş, bu ortalama 10 kişilik gruplar malikler ve müteahhitler arasındaki temel iletişim kanalını oluşturmuştu. Ancak, bir zaman sonra kimi adalarda bazı kimseler seçilmedikleri halde temsilci olmaya soyunmuş ya da hali hazırda temsilci olarak seçilmiş bazı kimseler komşularının çıkarlarını savunmak yerine müteahhitlerin taleplerine aracılık etmeye başlamışlardır. Hatta bunların içerisinde müteahhitlerin ofisinde tam zamanlı çalışmaya başlayan ve asli görevi komşularını anlaşma şartlarına ikna etmek olan ada temsilcileri giderek yaygınlaşmaya başlamıştı. Bu dönemde Fikirtepe’de birçok adada komşuların arasındaki gerilim giderek arttı, kimi ada temsilcileri ve müteahhitler arasındaki yakınlaşma güven sorununu giderek körükledi. Fikirtepeliler müteahhitlerin dayattığı sözleşmelere karşı biraraya gelip beraber hareket etme kapasitelerini giderek yitirdiler.

2013 yılının Mayıs ayına gelindiğinde kimilerinin hâlâ geleceğe yönelik ümidi olsa da genel hava belirsizlik ve bundan duyulan huzursuzluktu. İnsanlar yıkılacak gözüyle baktıkları evlerine gerekli bakımları yapamıyor, maddi imkansızlıklar nedeniyle başka bir mahallede kiraya çıkıp sonucu bekleyemiyor, çocuklarını okula kaydettirmek konusunda tereddüt duyuyorlardı. Evleri yatırım aracına, sokakları arsaya dönüşmüş, komşuluk ilişkileri örselenmiş, bir kısmı yıkılmış bir kısmı boşaltılmış mahallelerinde belirsizlik içinde beklemeye mahkûm olmuşlardı. Tam da bu belirsizliğin iyice derinleştiği bir dönemde bir duyuruyla Fikirtepe projesi bir anda askıya alındı. Bu müdahale birçok mahalleliyi bir anlamda rahatlatmıştı. Genel algı tıkanıklığı gidermek adına hükümetin müdahalede bulunduğu ve bu durumu mahallelinin lehine çözeceğine dair olan inançtı. Fikirtepe’nin riskli bölge ilan edileceği dedikoduları dolaşsa da birçok mahalleli kamulaştırma ve pek çok mülkiyet ve barınma hakkı ihlalleri içeren afet yasasının burada uygulanmayacağını düşünüyorlardı. Diğer gecekondu bölgelerinin aksine Fikirtepe’de yaşayanlar, arsa tapularına sahiplerdi. Onların gözünde tapu sahipliği bu yasa karşısındaki en önemli güvenceleriydi. Nitekim aynı yılın Eylül ayında bölge riskli alan ilan edilip afet yasası kapsamına alındığında bazı mahallelilerin ilk tepkisi bunun sadece imza atmayanları korkutmak için alınmış bir önlem olduğuydu.


Afet yasası ile proje İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden alınmış, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredilmiş, imar hakkı 4.14’ten 3.80-4 aralığına düşürülmüştü. Yasayla beraber müteahhitlerin ödeyecekleri vergi önemli ölçüde düşmekle kalmamış, 3’te 2 uygulamasının devreye sokulmasıyla anlaşmalara itiraz edenlerin de karşısına kamulaştırma tehdidi çıkmıştı. Bu yasayla beraber müteahhit ve mahalleli arasındaki pazarlıklardaki tıkanıklık tamamıyla müteahhitler lehine çözülüyordu. İmza atmamanın sonucu, atmış olanlarla yaşanan gerilimin çoktan ötesine geçmiş, sonu kamulaştırmaya varabilecek bir eyleme dönüşmüştü. Bu şartlar altında atılacak imzalar rızanın değil, zorlamalara boyun eğmenin bir sonucu olacaktı.

Kısa zamanda itirazlar yükseldi. İmza atmayan birçok malik müteahhitlere güvenmediklerini, taahhütname taleplerinin geri çevrildiğini, şirketlerin mali tablolarını açıklama konusunda hiçbir şeffaflık göstermediklerini iddia ediyorlardı. Buna karşılık müteahhitler, komşular arasında hali hazırda oluşmuş güvensizlik ortamını da fırsat bilerek imza atmayanları herkesin aldığından daha fazlasını isteyen ‘açgözlü fırsatçılar’ olarak lanse ediyorlardı.(2) Malikler hükümetin devreye girerek Fikirtepe’de iş yapmaya soyunmuş şirketleri güvenilirliklerini kontrol etmesini, standart bir sözleşme hazırlamasını ve halkı sözleşmeler konusunda eğitmesini talep ediyordu. Ancak Bakanlık bu talepleri açıkça reddettiği gibi, şirketleri tanıma, takip etme ve sözleşme eğitimi hususunda bütün sorumluluğu maliklere bırakıyordu. Bunun yerine Bakanlık bir uzlaşma komisyonu kurarak anlaşamayan malik ve müteahhitti uzlaştırmayı hedefliyordu. Ancak bu komisyonlar pazarlıklarda genelde müteahhit lehine müdahale ederek taraflarını belli ettiler.

Birçok Fikirtepeli bireysel olarak mücadele etmenin bir sonuç vermediğini bu süreçte sıklıkla deneyimledi. Kurumsal bir kimlikle yapılacak kolektif mücadelenin taleplerini duyurmak konusunda tek yol olduğunun idrakine vardılar. Takip eden dönemde komşular biraraya gelerek dernekleşme faaliyetlerinde bulunmaya başladı. Kimi dernekler amaçlarını sadece iş yapmayan, güvenilir olmayan, ‘çantacı’ diye tabir edilen müteahhit firmaların Fikirtepe’den temizlenmesi olarak belirledi. Başka bir deyişle iyi müteahhitlerin önü açılırsa projenin sorunsuz ve hızlı bir şekilde yürüyeceğine inanıyorlardı. Onlara göre proje gelecek vaat eden, zenginleşmenin önünü açan bir projeydi. Dernekleşmenin onlar açısından en önemli araçsal niteliği bakanlığın tüzel bir kimliğin taleplerini daha çok ciddiye alacağına olan inançtı.

Bu tip derneklerle aynı inancı paylaşmayan mahalleliler biraraya gelerek çok daha farklı amaçları olan bir dernekleşme faaliyetine girdiler. Fikirtepe projesi en başından beri burada yaşayan halkın ihtiyaçları ve arzuları düşünülmeden planlanmış bir projeydi. Mahalleli ile yapılan saha çalışmaları ve mülakatlardan çıkan sonuç Fikirepe sakinlerinin pek çoğunun yatay biçimde örgütlenmiş mahalle hayatını devam ettirme arzusunda oldukları; dikey, izole, rezidans tipi yapıların kendilerine göre olmadığıydı. Buradaki projeler bittiğinde dairelerini satıp ya da kiraya verip yine Fikirtepe gibi bir mahalleye, bahçe içinde küçük evlere yerleşmeyi umuyorlardı.

Çoğunlukla düşük, kimi de düzensiz geliri olan mahalleli için, bir mahalle içinde güvenilir ve yakın buldukları komşular arasında olmak son derece yaşamsal bir kaygıydı. Çocuk, yaşlı ve hastaların bakımından yiyecek hazırlanmasına ve kaynakların ortak kullanımına kadar pek çok faaliyet piyasadan parayla satın alınabilen hizmetler değil, mahallelinin kendi içinde tesis ettikleri organizasyonlar içinde çözülen faaliyetlerdi.( 3) Mahallenin kendisi hem bir güvenlik çemberi hem de kaynaktı. Mahallelerinden kopmak istemeyen, daha insani ölçekli yerinde dönüşüm modellerini arzulayan, müteahhitlerin dayattığı sözleşmelerden ve Bakanlık bürokratlarının zorlamalarından kaygı duyan mahalleliler de biraraya gelerek dernekleştiler. Bugüne kadar pek çok önemli faaliyetlerde bulunan Fikirtepe Derneği(4), hem mahalleliyi kentsel dönüşüm, afet yasası ve sözleşmeler konularında bilgilendirmekle kalmadı hem de arka arkaya açtıkları riskli alan iptali davaları ve yürütmeyi durdurma kararlarında olumlu sonuçlar elde ettiler.(5) Dernek, söylemleri ve faaliyetleriyle kazanç, rant ve rıza ekseninde algılanan Fikirtepe projesine karşı farklı bir söylem geliştirmiş müteahhitlerden ve bürokratlardan gelen dayatmalara karşı çıkan, daha küçük ölçekli dönüşüm modellerini destekleyen ve yerinde kalmak isteyen mahallelinin sesi olmuştu.

Fikirtepe projesi en başından beri kamunun ve de mahallelinin ihtiyaçları ve arzularından ziyade, müteahhitlerin çıkarlarını esas alan, rant odaklı bir kentsel dönüşüm projesidir. Burada üretilecek ranta müteahhitlerle eşit şartlarla ortak olacaklarına ikna edilen mahalleli, başka bir alternatifleri de olmadığı için bu projeye rıza göstermiştir. Ancak pazarlıklar ilerledikçe çıkan torba yasaların ve kanunların kendilerinin aleyhine ve müteahhitlerin çıkarına hizmet edecek şekilde işletildiğine şahit olmuşlardır. Bugün gelinen noktada Fikirtepe’de hâlâ bir grup mahalleli sorunun çözümünü müteahhitlerin önünün açılması ve vatandaşın yüzde yüz rıza göstermesi yönünde anlasa da; giderek büyüyen başka bir grup, dayatılan rızaya razı gelmemiş ve dernekleşerek, davalar açarak, halkı bilgilendirme toplantıları yaparak karar verme mekanizmalarının en önemli parçalarından biri oldukları mesajını vermişlerdir. Fikirtepe projesi bir yandan rant odaklı dönüşümün yarattığı açmazları bir bir ortaya çıkarırken, bir yandan da sivil toplum anlayışını pekiştirerek birlik olma, birlikte mücadele etme pratiğini güçlendirmiştir.

NOTLAR

1. “Başbakan Yıldırım ve Bakan Özhaseki'den müteahitlere uyarı!”, www.fikirtepehaber.com/gundem/basbakan-yildirim-ve-bakan-ozhaseki-den-muteahitlere-uyari-h3806.html [Erişim: 10.03.2017]

2. Bunun en güzel örneklerinden birine 2014 yılının Haziran ayında bir grup Fikirtepeli kadının (kendilerine Fikirtepe anneleri adını vermişlerdi) bir müteahhit firmayla yaptığı toplantıda şahit oldum. Kadınlar müteahhitten bakımsızlık nedeniyle dağılmak üzere olan evlerini ne zaman boşaltacaklarına dair bir tarih vermesini isterken ve çocuklarını bir dahaki dönem okula yazdırıp yazdıramayacaklarını merak ederken, müteahhit bu makul sorulara ters ve aşağılayıcı yanıtlar vermiş, kadınların sorularının yersiz ve düşüncesiz bulduğunu ifade etmişti. İmzaları topladığı halde ilerlememesinin sebebini hep bir takım kim olduğu bilinmeyen aç gözlü mahalleliler yüzünden olduğunu söylemiş ve bunlarla yüzleşmeyi talep eden kadınların taleplerini kesinlikle duymazdan gelmişti. Bu da hepimize müteahhittin aslında maddi anlamda sıkıntı içinde olduğunu, önünü göremediğini ve bunu gizlediği izlemini vermişti.

3. “Evden Emlağa Fikirtepe: Rant ve Spekülasyon Ekseninde Kentsel Dönüşüm”, www.jadaliyya.com/pages/index/19382/evden-emlaga-fikirtepe_rant-ve-spekulasyon-eksenin [Erişim: 10.03.2017]

4. Fikirtepe Derneği’nin Resmî İnternet Sitesi: www.fikirtepem.com [Erişim: 10.03.2017]

5. Fikirtepe Derneği’nin üyesi olan ve kendisi de Fikirtepe’de yaşayan Avukat Hürriyet Azak’ın 2015 yılında riskli alan kararına karşı açtığı dava kazanılmış ve Danıştay yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Karar ve davayla ilgili detayları Azak’ın kaleminden okuyabilirsiniz: “Fikirtepe Riskli Alan İptali Hakkında Hukuki Tespitler”, www.fikirtepehaber.com/fikirtepe-riskli-alan-iptali-hakkinda-hukuki-tespitler-makale,83.html [Erişim: 10.03.2017]

Bu icerik 3304 defa görüntülenmiştir.