389
MAYIS-HAZİRAN 2016
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Bir Dünya Mirası Olarak Suriçi’ni Korumada Önkoşul: Tüm Paydaşların Ortaklaşmış Değer Algısı

İclal Dinçer, Prof. Dr., YTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Diyarbakır ve Suriçi, uzun süredir gündemde oldukça fazla yer alıyor. Yaşanılanların kent formuna olan etkisini, kentin geçmişten gelen tüm gelişimini de özetleyerek ele alan yazar, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almasına rağmen korunamayan alana “koruma” çerçevesinden bakılamamasının nedenlerine dikkat çekiyor.

Anadolu ve Mezopotamya coğrafyalarının buluştuğu bölgede, Dicle Nehri kıyısında ve önemli ulaşım akslarının kesişim noktasında ilk kez MÖ. 3000’de Amida Höyük’te kurulan Diyarbakır, Roma, Bizans, Abbasi, Mervani, Selçuklu, Artuklu, Eyyubi, Akkoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde bir yönetim ve ticari merkez olagelmiştir.(1) M.Ö. 3000 yıllarında kurulan ilk kale yapısından sonra Roma ve Osmanlı döneminde yapılan ilavelerle 5,8 kilometreye ulaşan surların çevrelediği ve günümüzde Suriçi ya da Sur olarak adlandırılan yerleşme alanı 132 hektardır.(2) Tarihsel derinlik ve coğrafi konumlanma açısından değeri çok yüksek olan Suriçi’nin gelişimi kendi içine kapalı orta çağ kenti özelliğini kaybetmeye başladığı 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sancılı olagelmiştir. Bu sancıların dinamiklerinin neler olduğunu ve mekânsal tezahürlerinin farklı yansımalarını çözümlemek araştırmaya açık konulardır.(3) Bu yazı, Suriçi’nde yaşanan ve yaklaşık altı ay süren çatışma ortamının kentin morfolojisi üzerinde bıraktığı izler ve bunların onarılması konusunda geliştirilen karar ve eylemler hakkında bir başlangıç değerlendirmesi yapmayı amaçlıyor ve bazı sorular sormaya çalışıyor. Bu sorular ve değerlendirmeler kaynağını Suriçi’nin dışarıya açılmaya başladığı yıllardan günümüze uzanan gelişimi ve değişiminin kritik önem taşıyan dönem özelliklerinden alıyor.

Diyarbakır Suriçi’nin 19. yüzyıldaki morfolojisi üzerinde ilk müdahaleler kentleri modernleştirme hareketlerinin hâkim olduğu 1900’lü yılların başına tarihlenir ve surların kuzey bölümünün ve giriş kapısının (Dağ Kapı) yıkılmasıyla başlar. Bu başlangıç kenti bu yeni yerleşim bölgelerine bağlayan geniş caddelerin açılmasıyla ve bu caddeler üzerinde büyük kamu binaları yapılmasıyla devam eder.(4) 1940’lı yıllara kadar süren kale kapılarını büyütme ya da yıkma ve Suriçi’ndeki yol genişletme çalışmalarının kentin morfolojisinde yarattığı etki çok önemlidir. Kentteki ana ulaşım ağlarını ve kale kapılarını genişleten bu müdahaleler daha sonraki yıllarda da kısmen devam etmekle birlikte kentin morfolojisi üzerindeki etkisi giderek azalacaktır. Çünkü fiziksel mekâna imar operasyonuyla müdahale yaklaşımının yarattığı etki, 1950’li yıllarla birlikte yerini kırsal alanda istihdam edilemeyen nüfusun Diyarbakır’a göç etmesine ve bu nüfusun bir bölümünün de Suriçi’ne yerleşmesinin yarattığı dönüşüme bırakacaktır.(5)

İstanbul’da da benzer şekilde yaşanan “kent merkezlerinin süzülme” süreci, Diyarbakır’da da kendi dinamikleriyle yaşanmıştır. Geçmişten beri Suriçi’nde yaşamakta olan yerleşik nüfusun kentin modern kesimlerindeki konut alanlarına doğru hareketlendiği ve ilk göçmenlerin de onların terkettiği konutlara yerleştiği yaklaşık 40 yıl sürecek olan ikinci dönem bu dinamikle birlikte başlamıştır. Bu dönemin kentin morfolojisi üzerinde yaptığı en büyük etki mevcut konut birimlerine ilave katların yapılması ve / ya tek ailelik birimleri birden fazla ailenin yaşayabileceği şekilde bölmesidir. Ayrıca Suriçi’nin hâlâ boş olan bölgeleri de bu dönemde yapılaşmıştır. Bunlar arasında en geniş alan kapsayan Ali Paşa Mahallesi’ndeki konutlar da bu dönemde gerçekleşmiştir.(6)

Bu morfolojik değişim1990’lardaki ikinci göçmen dalgasına kadar devam edecektir. Bu dönem aynı zamanda Suriçi’nin kentsel sit alanı olarak ilan edildiği (1988) ve ilk koruma planının da onaylandığı (1990) döneme denk gelmektedir. Bundan önce Suriçi için hazırlanmış planlar sadece anıt eserlerin korunduğu, henüz tescilli olmayan sivil yapıların ise imar planıyla yenilenmeye bırakıldığı, ana arterlerin genişletildiği, bina yüksekliklerinin yol genişliklerine göre verildiği bir anlayışla hazırlanmıştır. Bu yaklaşım, özellikle ticaretin hâkim olduğu ana arterlerdeki yüksek katlı yapılanmayı teşvik etmiş, bugünkü morfolojinin biçimlenmesinde etkili olmuştur.(7) Ancak ilk koruma planının onaylanması kentin 1950’lerden itibaren sürdürdüğü gelişme biçimini değiştirmeye yetmeyecektir. Ayrıca 1990’lı yılların politik koşulları koruma planının uygulanmasına imkân vermeyecektir. Çünkü Diyarbakır’ın nüfusu son on yıl içinde iki kat artarak 374.264 kişiden (1980), 600.640 kişiye (1990) ulaşmıştır. Bu nüfusun 106.545’i Suriçi’nde yaşamaktadır. Suriçi’ne sığınan bu dönemin göçmenleri köyleri boşaltılan ve apar topar zorunlu olarak kent merkezine yerleşen insanlardır.(8) Dolayısıyla barınma, istihdam sorunları önceki dönem göçmenlerine göre çok yüksek düzeydedir. Suriçi’nde önceki dönemin göçmenleri gibi konut gereksinmelerini karşılamak üzere onlar da ya yeni konutlar yapacaklar, ya da var olan eski yapıların üzerlerine katlar ilave etmeye devam edeceklerdir. Bu gelişmelerin yanı sıra Suriçi, Diyarbakır kentinin geleneksel ticaret merkezi olma özelliğini sürdürmüş, 2000’li yıllara doğru artan turizm sektörünün cazibesi burayı daha da canlandırmış fakat bir o kadar da taşıma kapasitesinin üzerine çıkartarak yoğunlaştırmıştır. 2000 yıllar Suriçi için yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Bu yıllarda bölgede yaşanmaya başlanan görece huzur ortamı, turizm hareketlerinin başlamasını getirmiş bu ve benzeri eğilimler, yerel yöneticilerin kente dönük projeler geliştirmesini ve uygulamaya çalışmasını tetiklemiştir.(9) Bu projelerden ilki İç Kale’nin çok katmanlı arkeolojisini ortaya çıkaran temizleme çalışmaları, kazılar, müze ve kültür odağı olarak işlevlendirme ile restorasyon faaliyetleridir. Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkisinde sürdürülen bütün bu çalışmalar sonunda kentin ilk kurulduğu yerin tüm dünya ile paylaşılması hayal edilmektedir. İkinci önemli proje olan ve 2002 yılında Büyükşehir Belediyesi tarafından başlatılan “Diyarbakır Surları Koruma Bandı”, uygulamaları son elli yıldır Sur’a bitişik olarak gelişmiş ya da Sur’u tahrip ederek içine yerleşmiş genelde ticaret ve yanı sıra konut işlevli yapıların temizlenmesini hedeflemektedir. Bu da kentin son yıllarda değişen morfolojisinde yeni bir döneme işaret etmektedir.(10) Tam bu aşamada gündeme gelen koruma planının revizyonu çalışmaları ise büyük bir hayali yerine getirmek üzere hazırlanmaktadır.(11) Yeni plan, ilk koruma planının yıkılmaları için karar getirmediği çok katlı yapılardan Suriçi’ni temizlemeyi hatta daha da ileriye giderek 1930’ları yansıtan Gabriel haritasının (Resim 1) belgelediği morfolojiye döndürmeyi hedeflemektedir.(12) Bu hedef ve heyecanla hazırlanan ve artık 150’si anıtsal, 448’i sivil olmak üzere toplam 598 adet tescilli yapının yer aldığı yeni koruma planının (Resim 2) onayı 2012 yılında gerçekleşir.(13) 2012 yılı bir taraftan Diyarbakır Surlarının ve Suriçi’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne teklif edilme heyecanının yaşandığı, diğer taraftan Büyükşehir Belediyesi’nin koruma amaçlı imar planı kararlarını hayata geçirmek üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Suriçi’nin tamamını riskli alan ilan etmesine itiraz etmediği yıldır. Bu çok kritik iki hedeften birincisi 2015 yılında Bonn’da gerçekleştirilen 39. Dünya Miras Komitesi toplantısında başarıyla sonuçlanır ve “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı” (Resim 3) tanımlamasıyla bir Dünya Mirası olarak kabul edilir.(14) Başlangıçta Surları ve Suriçi’ni teklif etmek üzere yapılan hazırlık çalışmaları 2012 yılında uluslararası ve ulusal uzmanların katıldığı incelemeler sonucunda çıkan tavsiyeyle değiştirilmiştir. Çünkü uzmanların fikir birliğiyle önerdikleri üzere Suriçi’nin bugünkü morfolojisi Liste’ye girmek açısından risk taşımaktadır ve o nedenle Suriçi tampon bölge statüsünde tutulmalı, onun yerine Diyarbakır Kalesiyle Dicle nehrini buluşturan, birleştiren Hevsel Bahçeleri öne çıkarılmalı ve bu birliktelik kültürel peyzaj olarak tanımlanmalıdır. Nitekim uzmanların önerisi yönünde gerçekleştirilen çalışmalar semeresini verir ve Bonn toplantısında Diyarbakır Liste’ye alınır. Bu kararın alınmasında merkezî ve yerel yönetimlerin gerçekleştirdiği ortaklık, işbirliği ve dayanışma karar sonrasındaki teşekkür konuşmalarına yansıyacaktır.(15) Diğer karar olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Suriçi’nin tamamını “riskli alan” ilan etmesi ise bugünkü koşullarda daha da hassas bir karar haline gelmektedir.(16)

2000’li yılların sonundan itibaren heyecanlı ve umutlu günlerle birlikte başlayan, koruma amaçlı planının revizyonu ve Surların Dünya Mirası olarak kabul edilmesiyle sonuçlanan bu dönemi ne yazıktır ki 2015 yılı sonunda başlayan çatışmalı ortam bıçak gibi kesecektir. Diyarbakır Suriçi’nin morfolojik değişiminde bu yeni dönem ne 1900’lerin başından 1950’li yıllara kadar süren ve kentin modernleştirilmesi için yapılan müdahalelere ne de 1950’li sonra 1990’lı yılların göçmenlerinin kentte bıraktıkları izlere benzemektedir. Suriçi’nin güneydoğu kesimindeki mahallelerde Eylül 2015 tarihinde başlayan çatışmalar sonucunda Aralık ayında ilan edilen sokağa çıkma yasakları Mart 2016 tarihinde sona erdiğinde, özgün sokak dokularında, tescilli anıt eserler ile sivil yapılarda meydana gelen tahribatın çok yüksek olduğu görüldü. (Resim 4, 5) Bu sadece yapılı çevrenin etkilendiği değil, ondan daha da fazlasıyla Suriçi’nde yaşayan insanların ve işyerleri burada olan esnafın karşı karşıya kaldığı sosyal ve ekonomik bir travma olarak kendini hissettiriyor ve görünen o ki bu travma kısa zamanda da atlatılamayacak kadar büyük. Merkezî yönetimin bu konudaki ilk reflekslerinden biri de 21 Mart 2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Suriçi’nde bulunan 7.714 parselden 6.292 parsel için 2942 sayılı kamulaştırma kanununun 27. maddesine göre, “acele kamulaştırma” kararı almasıdır.

Başbakan ile birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanı, Kalkınma Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı tarafından 1 Nisan 2016 tarihinde açıklanan Suriçi’nin yeniden yapılandırılması hakkındaki kararların bu travmaları aşmaya yetip yetmeyeceğini zaman gösterecek. Fakat şimdiye kadar yapılan açıklamalar ve uygulamalar ister istemez birçok soruyu akıllara getirmektedir. Bu sorulardan birincisi; Bakanlar Kurulu tarafından alınan acele kamulaştırma kararının İstanbul’da yaşanan Sulukule ve Tarlabaşı örneklerinin bir benzeri olarak Suriçi’nde de yaşayanları yerinden etme tehdidi taşıyıp taşımadığı hakkındadır. İkinci soru; çatışma süreci sonunda oluşan enkazın alandan uzaklaştırılmasında uygulanan yöntemler ve hassasiyetler üzerinedir. Kurul’un enkazın Müze denetiminde kaldırılması yönündeki kararına ne derece uyulduğu tartışma konusudur. Aynı kapsamda, koruma planında olmayan yeni yolların açılmasını gösteren fotoğraflar ise açıklanmaya muhtaç sorulardır. Üçüncü soru ise 2000-2015 döneminde Suriçi’nin yeniden düzenlenmesi konusunda oldukça güçlü işbirliği içinde çalışmış oldukları görülen merkezî ve yerel yönetim birimlerinin birdenbire bütün ilişkilerini koparmasının Suriçi’nde yaşanan travmayı çözmenin önünde yeni bir engel ortaya çıkaracağı gerçeğidir. Kentin iyileşme süreci, belirsizlikleri ve bilinmezleri çok fazla olması nedeniyle dünyada örneği henüz olmayan, zor, zahmetli ve uzun bir yola işaret etmektedir. Belki de burada tam yeri gelmişken tekrar hatırlatılmalıdır; UNESCO “bir dünya mirasının iyi yönetilebilmesi için tüm paydaşların onun değeri ve korunması hakkında ortak bir bakış açısına sahip olması gerekir”(17) ilkesini yaymaya çalışmaktadır. Belki de her şeyden önce bu ilkenin tüm paydaşlar tarafından algılanması ve özümsenmesine ihtiyaç vardır.

NOTLAR

1. Arslan, Rıfkı, 1999, “Diyarbakır Kentinin Tarihi ve Bugünkü Konumu”, Diyarbakır: Müze Şehir, (der.) Selahattin Özpalabıyıklar, YKY, İstanbul, ss.81-108.

2. Diyarbakır BB, 2014, Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Alan Yönetimi Planı.

3. Bu konudaki ilk sosyomekansal araştırma değerli doktora hocam Prof. Dr. Rıfkı Arslan tarafından gerçekleştirilmiştir. Bkz. Arslan, Rıfkı, 1979, Diyarbakır ve Çevresinde Şehirleşme Hareketleri, Ziya Gökalp Derneği Yayınları, Ankara.

4. Dalkılıç, Neslihan; Halifeoğlu, F. Meral, 2011, “Erken Cumhuriyet Döneminde Diyarbakır’da Kamu Binaları: 1923-1950 Dönemi”, Mimarlık, sayı:358.

5. Kejanlı, D. Türkan; Dinçer, İclal, 2011, “Diyarbakır Kale Kenti’nde Koruma ve Planlama Sorunları”, Megaron, cilt:6, sayı:2, ss.95-108.

6. Bu bölge 2014 yılında TOKİ Tarafından kamulaştırılan bölgelerden biri olmuştur. TOKİ Başkanlığı ile Diyarbakır Valiliği arasında 31.03.2008 tarihinde imzalanan “Diyarbakır Alipaşa ve Lalebey Mahallesi Kentsel Yenileme Projesine İlişkin Protokol” kapsamında gerçekleştirilmiştir.

7. Kejanlı; Dinçer, 2011.

8. Diyarbakır BB, 2012, Diyarbakır Suriçi Koruma Amaçlı İmar Planı Araştırma Raporu.

9. 2010 yılında Diyarbakır’da turizm alanında çalışan kişi, kurum ve kuruluşların biraraya geldiği Diyarbakır Turizm Platformu oluşturulmuştur. Karacadağ Kalkınma Ajansı’ndan sağlanan doğrudan faaliyet desteğiyle 2011-2016 yıllarını kapsayan Diyarbakır Turizm Stratejisi ve Eylem Planı hazırlanmıştır. Bu konuda bkz. Karacadağ Kalkınma Ajansı, 2012, Diyarbakır Kültür ve Turizm Projeleri Raporu, docplayer.biz.tr/1888015-Diyarbakir-kultur-ve-turizm-projeleri-raporu.html, [Erişim: 01.04.2016]

10. Diyarbakır BB, 2014.

11. Kentteki planlama ve yeniden canlandırma yönündeki gelişmelerin ipuçlarını aşağıdaki belgelerde izlemek mümkündür; TMMOB Diyarbakır Kent Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 24–26 Nisan 2009, Diyarbakır. www.tmmob.org.tr/sites/tmmob.org.tr/files/9892a989183de32_ek.pdf [Erişim: 01.04.2016]

12. Bu gayreti simgeleyen olgulardan biri de kentin Gabriel’in 1930’lu yılları yansıtan haritasını esas alarak bir sanatçı tarafından hazırlanan maketin Dünya Mirası adaylığı sürecinde açılması ve Ulucami yanında sergileniyor olmasıdır.

13. Diyarbakır BB, 2012.

14. Bu konudaki ayrıntılar için bkz. whc.unesco.org/en/list/1488/ [Erişim: 01.04.2016]

15. UNESCO 39. Dünya Miras Komitesi Bonn Toplantısı’nın görsel dokümanları için bkz. whc.unesco.org/en/sessions/39com/records/ [Erişim: 01.04.2016]

16. Bu konudaki süreci ve dinamikleri açıklaması açısından bkz. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Alan Yönetimi Planı, Diyarbakır, 2014.

17. Bu ilke UNESCO Dünya Miraslarının yönetimi için geliştirilmiş olan rehbere atıfla belirtilmektedir. Bkz. “Operational Guidelines for the Implementation of the World Heritage Convention”, II.F Protection and management, 111. madde, s.21. whc.unesco.org/en/guidelines/ [Erişim: 01.04.2016]

Bu icerik 4150 defa görüntülenmiştir.