DOSYA: Kriz Ortamında Mimarlık
			Kriz Halinde ve Krizleriyle Mimarlık Eğitim Ortamı
			
			Burcu  Serdar Köknar, Dr. Öğr. Üyesi, MEF  Üniversitesi Mimarlık Bölümü
Ozan  Avcı, Dr. Öğr. Üyesi, MEF  Üniversitesi Mimarlık Bölümü
Başak  Eren, Arş. Gör., MEF Üniversitesi  Mimarlık Bölümü
Beril  Sarısakal, Arş. Gör., MEF Üniversitesi  Mimarlık Bölümü
			
			
			
			
			Beklenmedik bir anda ortaya çıkan ve  genellikle olumsuz gelişmeleri nitelendirmek için kullanılan “kriz” kavramı,  yeni fırsatlar yaratılmasına olanak tanınması bağlamında olumlu çağrışımlar da  yapmaktadır. Tıp alanında yaygın olarak kullanılan kriz, hastalıklardaki dönüm  noktasına işaret eder; bu dönemeç iyiye de kötüye de evrilme potansiyeline  sahiptir. Köken olarak “karar vermek”  anlamına gelen kriz, geçmişe ve  geleceğe yönelik kararların yeniden sorgulanması gerektiğini de gündeme  getirmektedir.
Marc J. Neveu, “Crisis, Crisis,  Everywhere” başlıklı yazısında Edmund Husserl’in 1936 yılında yazdığı “The  Crisis of European Sciences and Transcendental Phenomenology” metnine referans  vererek krizin öznel dünyamızla ilişkisini açıklamaya çalışır.(1) Husserl’in  kısaca eleştirdiği şey, “bilimlerin  nesnel modeli doğru olsa bile müşterek deneyimimizin zenginliğinin nedenini  açıklayamamaları”dır. Husserl,  bilimin sözde nesnel dünya görüşünü temel alan kavramın “yaşam dünyası” (lebenswelt)-müşterek yaşanan dünya- kavramı olduğunu öne sürer. Konuya bu  perspektiften bakılırsa, öznelle nesnel arasında net bir ayrım yoktur. Krizde,  nesnel olan yıkıldığında, bilim öncesi yaşam dünyası kalır ve Husserl’e göre  bu, varoluş hissini iyileştirebilir. Dolayısıyla içinde yaşadığımız tek bir  dünyadan bahsetmek yerine kendi deneyimlerimizle ürettiğimiz çoklu dünyalardan  söz etmek mümkündür. Kriz anlarının bu çoklu dünyaların keşfini olanaklı hale  getirdiği söylenebilir.İçinde bulunduğumuz zaman diliminin en  güncel kavramlarından biri olan kriz, mimarlık eğitimi bağlamında da çeşitli  konuların tartışılmasına aracılık eder: Dünyada yaşanan ekonomik, politik,  ekolojik vb. krizlerin mimarlık mesleğine ve eğitimine yansımaları nelerdir?  Eğitimde yaşanan krizler nelerdir? Eğitim pedagojileri öğrencilerin yaşadıkları  krizleri aşmalarına ne kadar yardımcı olabilmektedir? Krizde üretim yapmak  mümkün müdür? Bilginin erişiminin ve paylaşımının arttığı günümüzde, etik  meseleler bir krize dönüşmekte midir? Türkiye özelinde yeni açılan üniversite  ve yetersiz akademisyen ilişkisi nasıl bir krizi tetiklemektedir? Mimarlık  eğitiminde dikte edilen standartlar ile aynılaşma bir tür krize mi işaret  etmektedir? Ekonomik krizle yeni mezun mimarlar nasıl baş edebilirler?
2-3 Kasım 2018 tarihlerinde MEF  Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nde düzenlediğimiz 47.  Mimarlık Bölüm Başkanları İletişim Grubu (MOBBİG) toplantısında(2) bu ve  benzeri sorular eş zamanlı yuvarlak masa toplantılarında, mimarlık eğitiminin  tüm aktörleri ile birlikte yatay bir organizasyonla dünya, eğitim, üretim,  akademisyenlik, öğrenci olmak başlıkları altında tartışıldı. Bu yazı, 47.  MOBBİG toplantısının tüm aşamaları boyunca bizim zihinlerimizde tetiklediği  sorular ışığında mimarlık eğitimindeki olası kriz hallerini olumlu ve olumsuz  yönleriyle ortamın halleri, eğitimci olmak ve öğrenci olmak ara başlıkları ile  tartışmayı hedefliyor.
ORTAMIN HALLERİ 
  Mimarlık eğitiminin olası kriz hallerini,  şüphesiz ki içinde bulunduğu bağlamdan ayrı düşünmek mümkün değildir. Günümüzde  politik ve ekonomik birçok krizi birlikte yaşayan Türkiye’de mimarlık eğitimi  ortamı da tüm aktörleri ile bu krizden doğrudan etkileniyor. Eğitim ve yaşam  masraflarının katlanarak artması, üniversitelerin bütçelerinin sarsılması,  planlamaların boşa çıkması ve imkanların azalması gibi birçok durum, ekonomik  krizin mimarlık eğitimi ortamına doğrudan yansıması olarak beliriyor. Bununla  beraber, bu buhran hallerinin -istemli ya da istemsiz olarak- filizlendirdiği  olumlu durumlarla karşılaşmak da mümkün: Zor zamanlarda herkesin birbirine  desteğinin ve hoşgörüsünün artması, öğrencilerin tasarım süreçlerinde kullanmak  için yeni malzeme satın almak yerine geri dönüşüme daha çok eğilim  göstermeleri, paylaşımlı kullanımların artması gibi durumlar da gözlemlenebilir  oluyor. 
(Resim 1, 2)Disiplin  dışı krizlerin mimarlıktaki yansımalarının yanı sıra, mimarlık camiası özelinde  de -kişisel ya da kolektif olarak- sürekli kurtulma devinimi içinde olduğumuz  ikili bir kriz ortamı mevcut: meslek hayatının mimarlık eğitimi üzerinde  yarattığı krizler ve mimarlık eğitiminin öz krizleri. Profesyonel mimarlık ortamının yarattığı  üretim krizi ve baskısı eğitime birçok farklı şekilde yansıyabiliyor. Tasarımın  değersizleştirilmesi ve karşılıksız hale gelmesi, yapı sektörünün yaşadığı kriz  sebebiyle iş bulma sorunu, iş hayatındaki pratik bilgi beklentilerinin  oluşturduğu baskı, meslek hayatında iş ve gelir adaletsizliği, alternatif  pratiklerin piyasada yer bulamama riski gibi problemler eğitim hayatının  öğrencilere sunmaya çalıştığı esneklik ve imkanları kısıtlayacak güçlükler  oluşturuyor.
Türkiye birçok açıdan kendine özgü  dinamikleri olan bir yapıya sahip, bu nedenle ülkedeki mimarlık eğitimini ve  krizi de bu bağlamda ele almak gerekiyor. 29 Ağustos-1 Eylül 2018 tarihleri  arasında Portekiz’deki Porto Üniversitesi’nde gerçekleşen Avrupa Mimarlık  Eğitimi Derneği’nin (European Association for Architectural Education - EAAE)  yıllık konferansına katılan Yağmur Yıldırım, Aybike Batuk ve Zuhal Ulusoy;  Türkiye’de mimarlık eğitimi bağlamında sıkça tartıştığımız tasarım eğitiminin  bütüncüllüğü, mimarlık eğitimi politikaları, uluslararası denklikler ve akreditasyon,  akademik kadronun nicelik ve nitelik olarak yetersizlikleri ve öğrenci  sayılarının her yıl katlanarak artması gibi konuların EAAE toplantısında yer  bulamadığını dile getirerek ortamın bize özgü dinamiklerini vurguluyorlar.(3) Avrupa ve  dünyanın eğitim gündeminde bulunmayan konular, Türkiye’de mimarlık eğitiminin  biçim ve yöntemini sorgulatacak kadar büyük önem arz ediyor.
Mimarlık eğitimi, profesyonel dünyanın  tansiyonunu üzerinde hissederken, bir yandan da kendi içinde oluşturmuş olduğu  ve oluşturmaya devam ettiği krizlerle de mücadele haline giriyor. Artık  normalleştirmiş olduğumuz eğitimin üniversite öncesi eksikliklerinin öğrencide  yarattıkları, üniversite eğitiminin başında karşılaşılan ilk kriz oluyor. Gün  geçtikçe hayatımıza “yerleşmiş” bu gibi sorunlara yenileri ekleniyor.  Üniversite sayılarındaki hızlı artış ile beraber mimarlık öğrenci sayısının her  geçen sene daha da artıyor olması, aynı ivmede yükselmeyen akademisyen sayısı  ile birlikte değerlendirildiğinde eğitim kalitesi üzerinde belirli bir baskı  oluşturur hale geliyor. Akademisyen başına düşen öğrenci sayısı arttıkça,  eğitimin niteliği ve sürdürülebilirliği sorgulanmayı hak ediyor.
Eğitimci olmanın getirdiği sorumluluk  duygusu kriz hallerinde daha da ağırlaşıyor. Eğitimci kimliğinin sorumluluk  seti, karşınızdaki her bireye sıkılmadan, usanmadan, aynı ve derinlikli bir  yaklaşımda bulunabilmek ile başlıyor.  Kriz dönemlerinde o zamana kadar birikmiş her türlü durumun katlanarak  yaşanması sebebiyle, hem eğitimci hem de öğrenci açısından bu birikimlerin kriz  hali çok daha yoğun hissediliyor. (Resim  3, 4)
Tüm dünyayı ilgilendiren ama etkileri  doğrudan hissedilmeyen siyasal krizler, insan hakları, çevre ve sağlık krizleri  gibi uluslararası konular ile birlikte neredeyse her bir gün kendi coğrafyamızda  baskısını hissettiğimiz, olagelen makro ve mikro krizler gibi sayılabilecek  ortamın krizleri ile tetiklenen kişisel krizleri anlamak, en azından anlamaya  çalışmak bir gereklilik. Mimarlık eğitimi birebir, yüz yüze ve hatta yan yana  üretilen bir sürecin birikenleri ile oluşuyor. Bu eğitimin orta yerinde  stüdyonun olduğunu düşünerek, stüdyo yürütücüleri belki de yakınındaki diğer  kişiler ile geçirmediği kadar zamanı öğrencilerin üretimine eşlik ederek  geçiriyor. Bu durum yoğun, katlanmış ve istiflenmiş bir paylaşım haline dayanıyor.  Genel veya kişisel kriz durumlarında ortaya çıkan öğrencinin kırılgan, yoğun ve özel halleri, eğitimci için çoklu dünyalara erişmek ve  anlamak için bir fırsat oluştururken diğer taraftan da zorlu bir incelik  gerektiriyor.
Bütün bunlarla beraber, eğitimcinin kriz  durumunu eğitim sürecinde bir tetikleme stratejisi olarak kullandığı durumlara da  sıklıkla rastlanıyor. Öğrencilerin daha önce karşılaşmadıkları durumları,  kavramları stüdyo ortamına getirmek, onları ilişkisel ve eleştirel düşünmeleri  yönünde teşvik etmek için bilinmeyenle karşılaşmalarını sağlamak, tasarım  sürecinde yaratıcılığı tetiklemek için kullanılan bir kriz stratejisine  dönüşüyor. Bu taktikler ile ortaya çıkan sıkışık veya belli zorlukları olan  dönem ve durumlarda öğrencilerin öz eleştirileri, kendi kendine yaptıkları  tartışmalar ve sorgulamalar, yaratıcılıkları ve üretimleri bir biçimde  çoğalabiliyor. Hatta öğrencilerin kritik durumlarda gösterdikleri refleksler de  olgunlaşıyor. 
Bu kriz taktiklerinin, normal süreçlerin  değerini azaltma riskinden de söz ediyor olmak gerekir. Rutini -kriz ortamı ile  karşılaştırıldığında- değersizleştiriyor, kriz anındaki durumları daha değerli  ve anlamlı kılmaya çalışır hale geliyoruz. Eğitimcilerin kriz durumunu yüceltip  salt bu süreç boyunca yüksek efor beklentisi içinde olma durumları “sıradan”  işleyişlerin kıymetinin azalmasına yol açıyor. Aktörlerin kişisel krizleri ile  yaratıcılıkları arasındaki korelasyonun yanı sıra, kolektif kriz durumlarında  da benzer bir şekilde gösterilen yüksek gayret başkaları tarafından takdir edilerek  değer görüyor; kriz, “olağan” süreçte zamanın ürettiği kalitenin unutulduğu bir  zaman dilimi haline geliyor.
Bu  bölüme kadar salt “eğitimci” rolü üzerinden ele alınan akademisyenin başlıca  kimliklerinden bir diğerinin ise “araştırmacılık” olduğunun altını çizmek  gerekiyor. Ancak araştırma yapmanın, düşünmenin ve yazmanın önemli bir koşulu  olan özgürlük olgusu ve bunun üretim üzerindeki yansımaları, akademisyenler  tarafından çeşitli biçimlerde tartışılır hale geliyor. Bu durum 47. MOBBİG  toplantısındaki kriz-akademisyenlik tartışmalarında “nicelik baskılı nitelik  krizi” şeklinde dile getirildi. Türlü kısıtlamalardan etkilenen ve büyük ölçüde  nicel standartlara oturtulan nitelik belirleme koşullarının gerçek anlamda  nitelikli üretimlerin yapılmasını imkansızlaştırıyor olduğu, iştirakçi  akademisyenlerin ortak kaygıları olarak paylaşıldı.
ÖĞRENCİ OLMAK
  Kriz anı bir dönüm noktası olarak ele  alındığında, lisans öğrencilerinin mimarlık disiplini ile ilk karşılaşmalarının  -bilhassa Türkiye özelinde- kriz niteliği taşıdığı ileri sürülebilir. Standart,  sorgulamayan, doğru ve yanlışa dayalı eğitim sisteminden, bir anda tasarım  eğitiminin sorgulayan, karşılıklı diyalog ve üretime dayalı pratiği içerisine  giren öğrenci için bu çarpışma belki de krizin ta kendisidir. Mutlak doğrular  ve yanlışların varlığı ile beslenen orta öğretim öğrencisi, içinde bulunduğu  eğitim sisteminin bir anda değişmesiyle birey olmaya ve fikir üretmeye  zorlanıyor. Lise eğitiminin eleştirel düşünce üzerinde ürettiği kısırlık,  öğrencinin tasarım eğitimi ile karşılaşmasını bunalıma dönüştürüyor ve  dolayısıyla öğrenci, adapte olma sürecinde çok büyük sorunlar yaşayabiliyor.  Bir anda ezberden ve kalıplaşmış bilgilerle doğrular-yanlışlar üzerinden  kurgulanan eğitim dünyasından, mimarlık eğitiminin sorgulayan, araştıran,  yorumlayan ve en önemlisi sürekli üreten ve ifade edilmeyi bekleyen dünyasına  adım atan öğrencinin bütün alışkanlıklarını yerle bir eden bir karşılaşmadır.  Bu durumu öğrencinin kişisel krizi olarak nitelemek ise öğrencileri bu şartlara  sürükleyen sistemi sorgulamak yerine bütün yükü öğrencilerin üzerine yüklüyor. 
(Resim 5,  6)
Mimarlık eğitiminin getirdiği bu  zorluklar öğrencinin hem akademik hayatı hem de mezuniyet sonrasında hayal  ettiği çalışma ortamı için stres ve endişelere sebep olabiliyor. Doğru ve  yanlışların güçlü dayanağını kaybeden öğrenci, üretiminin doğruluğunu ve  değerini sorgulamaya başlıyor. Yeniden üretim ve eleştirilerle ilerleyen süreç,  öğrencinin projesini kendini beğendirme kaygısıyla üretmesine ve stres altında  yaşamasına sebep oluyor. Çok üretme kaygısı çok çalışmaya, uykusuz gecelere  dönüşerek başarının çalışma süresi ve üretimin niceliği ile yarıştırılmaya  başlanmasına sebep oluyor. Mimarlık dünyasının yarattığı bu yarışma ortamı, güç  savaşı ve eşitsizliklere dayanıyor. Bu durumda da eğitimcinin eleştirme şekli,  öğrenci ile kurduğu diyalog, emeği ve üretimi değerlendirmedeki şeffaflığı oldukça  önemli bir hale geliyor. 
Mimarlık  eğitiminin yoğun ve yorucu bir sürecinin olması, öğrencilerin profesyonel  mimarlık ortamında yaşadıkları zorlukları normalleştirmesine ve üretim  ortamının zorlu dinamiklerini olduğu gibi kabul etmesine neden oluyor. Bu durum,  öğrencilerin bu meşakkatli süreci bir tür heyecan ve üstünlüğe dönüştürmeleri;  bir biçimde zorlu durumları sevmeleri; eğitimcilerin eğitim süreci boyunca yoğun çalışmaların ve bu işin  zorlu kısımlarının ileride de bu şekilde yaşanacağına dair mesajlar vermeleri; profesyonel  üretim ortamının, mimarlığın  yoğun çalışma gerektiren ve çok zaman alan üretim durumu için yeni mezunların  baştan kabul ettikleri şartları kullanmaları ile özellikle ülkemizde etik bir probleme  dönüşüyor. 
Bu da çok önemli bir soruyu ortaya  atıyor: Mimarlık eğitiminin zor ve sancılı bir eğitim süreci olduğunun  kabullendirilmesi bazı problemlerini görmezden gelmemize mi sebep oluyor?  Emeğin karşılığının alınamadığı ücretsiz stajlar, ders ve jürilerde  karşılaşılan sert eleştiriler, kendini ifade etme telaşı, mimarlık eğitiminin  de yüksek maliyetleriyle sebep olduğu ekonomik sıkıntılar, mezun olunca iş  bulamama stresi, gelecek kaygısı şeklinde uzayıp giden bir kaygı listesi  öğrencilerin karşısına çıkıyor. Öğrenci bir yandan değişen eğitim sistemine  adapte olmaya çalışıp bu gibi krizlerle başa çıkmaya çalışırken, bir yandan da  üretmeye ve üretmeyi öğrenmeye çalışıyor. Bütün bunlar ile başa çıkmaya çalışan  öğrenci için mimarlık eğitiminin kendisi sonu gelmeyen bir kriz süreci haline  geliyor. 
BİTİRİRKEN
  Ulusal ve küresel bütün kriz hallerinin  mimarlık eğitimindeki izdüşümlerini gözlemlemek mümkündür. Türkiye özelinde ise  dünyanın geri kalanında pek de tartışılmadığını gördüğümüz çeşitli konular,  mimarlık eğitiminin aktörleri olan bizleri yeni, denenmemiş yollar aramaya ya  da var olan rotaları yeniden yorumlamaya sevk ediyor. 47. MOBBİG toplantısında  yürütülen tartışmaların yansımasında da görülüyor ki var olduğu düşünülen  krizler üzerine düşünceler üretmek yerine, bu durumu kabullenmek ve sürekli  olarak sıkıntıları dile getirmek yoluna gidiliyor. 
Bu bağlamda belki de aktif bir rol  üstlenip, sermayenin tıkandığı bir ortamda hem alternatif mimarlık pratikleri  üzerine düşünmek ve yeni uygulama alanları açmak hem de mimarlık eğitiminde  yapı tasarlamanın ötesinde sistem ve stratejiler geliştirmek bir gereklilik  haline geliyor. Ekolojik ve toplumsal açılardan da çeşitli krizlerin yaşandığı  dünyada mimarlığın etik, sosyolojik ve çevresel değerleri üzerine de kafa  yormak, öğrencileri bu konuların da farkında olan bireyler olarak yetiştirmek  önem kazanıyor. Kriz durumlarında öğrenciye erişmek ise, birebir yapılan  mimarlık eğitiminin politikaları ışığında ancak akademisyenin kişisel  inisiyatifi ile güçlenebilecek bir iletişime tabi oluyor.
Ağırlıklı  olarak geleneksel yöntemlerin uygulandığı profesyonel dünyanın aksine, bu  krizlere karşı üniversiteleri alternatif pratiklerin denenip geliştirileceği  ortamlara ve araştırma laboratuvarları  olarak da çalışabilen esnek ve yenilikçi yapılara dönüştürebilecek gücün  mimarlık eğitiminin ana aktörlerinin elinde olduğunu belirtmek gerekiyor.  Mimarlık disiplininin doğası gereği sahip olduğu bu potansiyel, hem eğitim  ortamının kendi krizlerine hem de profesyonel mimarlık dünyasının olası gelecek krizlerini iyileştirme yolunda  bir gizil güç niteliği taşıyor.
NOTLAR
1. Neveu, Marc J., 2015, “Crisis, Crisis, Everywhere”, Journal of Architectural Education, cilt:69,  sayı:1, s.1.
2. 47. MOBBİG toplantısı 31 bölüm başkanı (veya vekili),  5 Mimarlık Fakülteleri Dekanlar Konseyi (MİDEKON) Yönetim Kurulu üyesi, 7  Mimarlar Odası ve Mimarlık Akreditasyon Kurulu (MİAK) temsilcisi, çeşitli  üniversitelerden 19 akademisyen ve 32 açık çağrı iştirakçisi, MEF Üniversitesi  MOBBİG organizasyon komitesinden 5 öğretim üyesi ve 10 öğrenci ile toplamda 109  kişinin katılımıyla gerçekleşti. Çeşitli platformlarda yayınlanan açık çağrı  davetine 14’ü akademisyen, 5’i lisansüstü öğrencisi, 46’sı lisans öğrencisi  olmak üzere yapılan 65 başvurudan, toplantının olanakları çerçevesinde 32  başvurunun katılımı olumlu bulundu.
3. Yıldırım, Yağmur; Batuk, Aybike; Ulusoy, Zuhal, 2018, “EAAE  2018 Konferansı: Mimarlık Eğitimini Tasarım Stüdyosu Üzerinden Düşünmek”, Mimarlık, sayı: 404, ss.25-27.
			
			
			Bu icerik 6517 defa görüntülenmiştir.