417
OCAK-ŞUBAT 2021
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Mimarın Adı Yok…
    Deniz İncedayı, Prof. Dr., MSGSÜ Mimarlık Bölümü, Mimarlar Odası Genel Başkanı

  • Depremin Ardından İzmir: İhmal Nerede, Sorumluluk Kimde?
    A. Muzaffer Tunçağ, Eski İnşaat Mühendisleri Odası Genel Başkanı, Eski Konak Belediye Başkanı
    Özgür Bozdağ, Öğr. Gör. Dr., DEÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü
    İlker Kahraman, Dr., Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı

YAYINLAR



KÜNYE
TEHDİT ALTINDAKİ KÜLTÜR MİRASI

Ortaçağ İstanbul’undan Bugüne Eşsiz Bir Anıt: Kariye

Mine Esmer, Doç. Dr., FSMVÜ Mimarlık Bölümü

 

Geç Antik Çağ’dan, Ortaçağ’a girerken sosyal yapısı değişen Konstantinopolis’teki kamu yapıları, küçük kiliseler ve savunma yapıları ile sınırlanmış; 843-1204 yılları arasına tarihlendirilen orta Bizans döneminde dini mimaride yeni bir plan tipi gözlemlenmiştir. Bu tip, başkentte çeşitli varyasyonlarla inşa edilmiş ve söz konusu yapıların hemen hepsi geç Bizans döneminde (1261-1453) ekler almış veya kısmen yeniden yapılmışlardır. Günümüz İstanbul’una pek azı ulaşan bu yapıların önemli örneklerinden biri de Kariye’dir. MS 300’den itibaren Hristiyanlarca kullanıldığı ve Aziz Babylas’ın gömüldüğü söylenen Kariye’nin bulunduğu alanda, Justinianus döneminde (MS 527–565) Khora Manastırı kurulmuştur. Manastırın ana kilisesi olan Kariye’nin alt yapısı, kısmen bu ilk yapıma, 6. yüzyıla kadar geri giderken, mevcut üst yapıda ise ana kilise orta Bizans dönemine, 12. yüzyıla tarihlendirilir. Geç Bizans döneminde, 1316-1321 tarihleri arasında, Khora Manastırı Theodoros Metokhites tarafından ele alınmış; bu kapsamda ana kilisenin bazı kısımları yeniden yaptırılmış ve yapı genişletilmiştir. İstanbul’da Ayasofya’dan sonra, görece en çok bilinen ikinci Bizans yapısı olan Kariye, Bizans sanatında bir tepe noktası olduğu düşünülen mozaik ve freskleriyle kavuştuğu ününü de 14. yüzyılda manastırı canlandıran Metokhites’e borçludur.

Yapı, İstanbul’un fethi sonrasında, 1495-1511 yılları arasında Sadrazam Hadım Ali Paşa tarafından camiye dönüştürülmüş; minber, mihrap ve güneybatı köşesine bir minare eklenmiştir. Yapının özenle yerleştirilmiş mihrabı dikkat çekicidir. Kariye’nin bütünündeki mükellef işçilik, mihrabı ekleyen ustanın da yapıya aynı titizlikle yaklaşmasını sağlamış olmalıdır. Camiye dönüşümü sonrasında figürlü bezemeleri ve yazıtlarının hiçbir zaman tam kapanmamış olduğu anlaşılmaktadır. Bu sayede, 1785 gibi erken bir tarihte, Bizans dönemindeki ismi, dönemin bilim insanları tarafından tanımlanabilmiştir. Yapı, 1894 depreminde aldığı hasar sonrası, Osmanlı dönemindeki son onarımını 1898’de görmüştür.

Kariye, Cumhuriyet döneminde 1929’da Vakıflar tarafından kısmi bir onarım geçirir. 1945’te Bakanlar Kurulu Kararı ile ulusal anıt olarak ilan edilen yapı, müze işlevi ile Ayasofya Müzesi’ne bağlanır. Akabinde, 1947-1958 yılları arasında Amerika Bizans Enstitüsü ve Dumbarton Oaks tarafından restore edilmiştir. Bu restorasyon çalışmalarını Thomas Whittemore, onun 1950’deki ölümünün ardından ise Paul Underwood yürütmüştür.

Yapı ile ilgili 1945 tarihli Bakanlar Kurulu Kararının Danıştay 10. Dairesi tarafından 11 Kasım 2019’da iptal edilmesinin ardından, 20 Ağustos 2020’de alınan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile yapının Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilerek ibadete açılmasına karar verilmiştir. Orta ve geç Bizans dönemlerine ait önemli bilgiler sunan, İstanbul’un çok katmanlı kültürel mirasının önemli bir öğesi olan Kariye’nin müze işlevine devam edebilmesi pek çok açıdan mühimdir. Öncelikle yapının tüm katmanlarının bir bütün olarak algılanması ancak bu şekilde mümkün olabilecektir. Sosyal medyaya yansıyan açılır-kapanır perdenin fotoğraflarından, çok fazla sayıda, yoğunlukta ve nispeten küçük hacimli mekânlarda bulunan figürlü bezemelerin kapatılmaya çalışılmasının estetik açıdan iyi bir görüntü vermediği anlaşılmaktadır. Bu yapının yakın çevresinde, başta Mimar Sinan eseri, Edirnekapı Mihrimah Sultan olmak üzere ibadet ihtiyacını sağlayacak pek çok cami yer almaktadır. Buna karşın, bu önemli anıt Ortaçağ İstanbul’undan bugüne, mimari üslubu, mekân tasarımı ve boyutları, malzeme kullanımı, mozaik, fresk gibi bezeme öğeleri ve çeşitli dönem ekleriyle eşsiz bir tarihî belgedir. Yapının farklı dönemlerine ait yapım teknikleri ile bu dönemlerin estetik değerleri, mimari ve sosyal ortamı hakkında sunduğu bilgiler, İstanbul’da çağdaşı yapılar arasında en iyi bütünlükte korunabilmiş örnek olması nedeniyle benzersizdir. Böyle önemli bir kültürel varlık tüm insanlığın ortak mirası olarak bütün katmanlarıyla sunulmayı ve korunmayı hak etmektedir.

*Bu yazıda Kariye tarihçesi ile ilgili verilen tüm bilgiler, Ousterhout, Robert G., 1987, The Architecture of the Kariye Camii in İstanbul, Dumbarton Oaks Studies 25, Washington D.C., künyeli eserden alınmıştır.

Bu icerik 1306 defa görüntülenmiştir.
<p><strong>1.</strong> Parekklesion kubbesi, Meryem ve çocuk İsa  etraflarında meleklerle görülmektedir, 15.04.2009.<br /> Fotoğraf:  Mine Esmer<strong></strong></p>
<p><strong>2.</strong> İç mekândan,  08.09.2017.<br /> Fotoğraf:  David Hendrix</p>