397
EYLÜL-EKİM 2017
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
KENTSEL MEKÂN

Boşluk ve Yıkım Üzerine: Kuşdili’nde Çayır, Sinema ve Diğer Fragmanlar

Bora Yasin Özkuş, Mimar, İTÜ Mimari Tasarım Programı Doktora Öğrencisi
Nihan Gürel Unur, Mimar, YTÜ Mimari Tasarım Programı Doktora Öğrencisi

Hem yapıların hem de yapıların tanımladığı ya da tanımsız bıraktığı boşlukların değişimiyle kentsel yaşam etkileniyor. Kent içindeki bu boşlukların toplumsal yaşama dair hafızanın biriktiği yerler olduğu fikrinden yola çıkan metin, Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı’nın 20. yüzyıldaki hikâyesini anlatıyor.

Günümüzde artık ciddi bir ekolojik problem alanına dönüşen, özellikle son dönemde yaşanan ölümlerle protestoların ve eleştirilerin hedefi haline gelen Kurbağalıdere ve Söğütlüçeşme Caddeleri arasında kalan, kuzeyinde mezarlık güneyinde Yoğurtçu Parkı ile sınırlı boş alan, esasında bir dönem Kuşdili Çayırı olarak anılan, İstanbul’un önemli rekreasyon alanlarından biriydi. 1950’lerin sonuna kadar sürdürmüş olduğu bu karakteri, o dönemki imar operasyonları, ulaşım kararlarıyla yavaş yavaş kaybetmeye başlamış, 1970’li yıllarda Tarihî Salı Pazarı’nın buraya taşınması neticesinde tamamen yitirmiştir. Öncelikle 1982 ve 1983 yıllarında alanı çevreleyen ağaçların kesilmesi ve çayır alanının ilk olarak mıcır sonra asfaltla kaplanması, çayırın doğal yapısını kaybetmesine yol açarken aradan geçirilen Salı Pazarı Caddesi ile de fiziksel sınırları bozulmuştur. Bir yandan kalabalıklaşan kent nüfusu, Kadıköy yakın çevresindeki enformel yapılaşmanın artması, bunlara dair altyapı sistemlerinin plansızlığı ile dere de doğal formunu kaybetmiş ve bir kanala dönüşmüştür. Bu çalışma ise doğal yapısını ve fiziksel özelliklerini yitirmeden önce kentin değerli rekreatif boşluklarından biri olarak, zaten halihazırda hafızalardan silinmiş bir dönemin gündelik fragmanlarının izlerini aramaktadır. Özellikle boşluğun bu açıdan bir yıkıma uğradığı iddiasıyla metin, yirminci yüzyıl başından Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar geçen sürede başta sinema olmak üzere Kuşdili Çayırı üzerindeki eğlence ve kültür odaklı oluşumlarla ilgilenmektedir. Bugün Kuşdili Boşluğu’nun, kaybetmiş olduğu bu etkinliklerle kentin merkezinde yer alan farklı tür bir boşluğa, bir “artakalan”a dönüşmüş olduğu metnin diğer bir iddiasıdır. Boşluğun bu dönüşümü sırasında, Kuşdili Çayırı’nın yitirdiği hafızanın izlerinin sürülebilmesi için öncelikle tarihine bakmak önemli gözükmektedir. Kuşdili Sineması ise, o dönem çayıra takılı gündelik fragmanlardan biri ve günümüze ulaşan tek fiziksel yapı olması dolayısıyla metnin odağında yer almaktadır.

20. YÜZYIL BAŞINDA ÇAYIR VE KUŞDİLİ SİNEMASI

Batılılaşma etkisiyle Osmanlı İmparatorluğu’nda toplanma ve sosyalleşme alanı olarak ortaya çıkan mesire yerleri, Kuşdili Çayırı’nda olduğu gibi, hem toplumsal değişimler hem de devlet yapısındaki değişimler ile tarih içerisinde çeşitli dönüşümler geçirmişlerdir. Bu bağlamda, Kadıköy’ün bugün kısmen okunan ama çoğunlukla görünmez hale gelmiş boşluklu kentsel dokusuna(1) referans veren büyük bir boşluk olarak Kuşdili Çayırı da, 20. yüzyıl dönümünde Osmanlı’nın gündelik yaşamındaki değişimlere paralel yeni rekreatif işlevler kazanır. Bunun en basit örneği, 1900’lü yılların başında seri üretimiyle gündelik hayata giren bisiklettir, çünkü akabinde bisikletli gençler de, araba sefalarına çıkanların yanında, çayırda yerlerini alırlar.(2) Daha ileri tarihli başka bir örnek ise 1920’lerde İstanbul’da başlayan dans merakıyla Kuşdili’nin ünlü zatlarından Hamdi Bey’in(3) sazlı ve içkili gazinosuna, bir dans pisti yaptırmış ve pistin yanına da bir caz takımı yerleştirmiş olmasıdır.(4) Çayır ve içinde bulunan mekânlar bu anlamda sürekli değişmiş, dönüşmüş olsa bile, hiçbir zaman tamamen yapılı bir fiziksel çevreye dönüşmemiş, daha çok geçici aktivitelerin yer aldığı bir boşluk olmaya devam etmiştir. Kuşdili Çayırı’nın 20. yüzyılın başındaki planına dair en detaylı bilgilere ise Adnan Giz’in anılarından ulaşmaktayız: Ona göre, Kadıköy’den gelirken, Söğütlüçeşme Caddesi’nden çayıra sapınca köşede Arnavut kardeşlerin işlettiği bir muhallebici dükkânı bulunmaktaydı. Hemen karşı köşesinde bir ara Tramvay Müzesi olarak da kullanılan günümüzde itfaiye binası olan eski Kuşdili Sineması yer almaktaydı. Kuşdili Çayırı ise sinemadan başlar, spor lokaline ve tahta köprüye kadar uzanırdı. Gazhane semtinden ve taş köprünün altından kıvrılarak gelen ve çayırın sol yanını sınırlandıran Kurbağalıdere’nin kıyılarında, başta bir kır kahvesi, sonra uzun bir koridor halinde Hamdi’nin Gazinosu, onun bitişiğinde Fenerbahçe kulübünün lokali, tenis kortu ve kayıkhanesi yer alırdı.(5)

Hiçbir zaman çok berrak olmadığı anlaşılsa da, o dönem kısmen daha temiz olan derenin Kuşdili Çayırı’nın bir noktasında genişlediği ve gölleştiği, üzerinde kayık sefalarının yapıldığı da çeşitli kaynaklarda karşımıza çıkmaktadır.(6) Bununla birlikte çayırın özellikle Yoğurtçu Çayırı ile birleştiği noktası, dönemin sokak yeme-içme kültürüne dair izleri de okuyabileceğimiz sucu, muhallebici, helvacı, dondurmacı, leblebici, şerbetçi ve seyyar satıcıların yer aldığı adeta bir panayır alanı olarak tasvir edilmektedir. 19. yüzyılda inşa edilen ahşap köprünün çevresindeki bu ağaçlık alan bir yandan da çayırın en aktif bölgesidir.(7) Çayırın düzlüğü ise, o dönem Kadıköy’deki diğer çayır alanları gibi, futbol sahasına da zaman zaman dönüşür. Hatta işgal yıllarında Rum gençleri ve İngiliz kuvvetleri arasındaki müsabakalara evsahipliği yapmış olan Kuşdili Çayırı’nın, derenin Fenerbahçe tarafındaki Papaz Çayırı ile beraber Türk futbolu için önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir.(8)

Giz’in yukarıda da değindiği gibi çayırın girişinde yer alan Kuşdili Sineması, Cumhuriyetten önce Kadıköy’de sinema olarak inşa edilmiş, çeşitli tiyatro gösterilerine, müzikli eğlencelere de evsahipliği yapmış yapılardan biridir. Zaman içerisinde farklı isimler almış olsa da genellikle içinde yer aldığı çayırın adıyla anılmıştır.

Kuşdili Sineması’nın bulunduğu yerde ilk olarak Milli Sinema isimli bir yazlık sinemanın açılmış olduğunu ve halen itfaiye garajı olarak kullanılan Kuşdili Sineması’nın kapalı salonunun ise 1916 yılında açıldığını aktaran Mustafa Gökmen, sinemanın sahibinin de o dönem Milli Emlak olduğunu belirtmektedir.(9) Cemil Filmer’e göre Kuşdili Sineması, ilk olarak emekli kişilerden oluşan on ortaklı bir şirket tarafından kiralanmış ve başına da daha sonraları Beyoğlu’ndaki Opera (İpek) Sineması’nı da işletecek olan Cevat Bey müdür olarak getirilmişti. Ancak altı ay neredeyse hiç iş yapmadığı, filmin sürekli koptuğu gerekçesiyle şirket, sinemanın işletmeciliğini o sıralar Mürebbiye(10) filminin çekimlerini bitirmek üzere olan Fuat Uzkınay, Cemil Filmer ve Kamil Ethem’e verir. Bir uçak hangarına benzeyen, localarıyla beraber bin kişi alabilen bu sinema salonunu harap bir halde bulduklarını dile getiren Filmer, otuzardan doksan lira sermayeyle iki ayda salonu baştan aşağıya, tesisatından gaz motoruna(11) kadar yenilediklerini dile getirir. Perşembe Pazarı’ndan Gomon marka mavi boyalı bir sinema makinası alan üç ortak açılış filmi için o dönemin önemli yapımlarından birini, Pina Menichelli’nin “Malikâne-Kaplan” filmini seçerler. Filmer kendisinin makine dairesinde, Kâmil Bey’in kapıda, Fuat Bey’in ise gişe de çalışarak, hınca hınç dolan sinemadan ilk gecesinde yüz lira hasılat topladıklarını, böylelikle de koydukları tüm sermayeyi bir gecede çıkarmış olduklarını dile getirir.(12)

Kuşdili Sineması’nı devraldıkları dönemi büyük bir başarı hikâyesi olarak anlatan Filmer, bu başarıda o dönem Kadıköy seyircisinin sinemaya olan yoğun ilgisinin de payı olduğunu vurgular. Filmer, kısa zamanda elde ettikleri bu başarının akabinde, o dönem Apollon (sonrasında Hale / günümüzde Reks) Sineması’nın da sahibi olan ve bir yandan rekabet halinde oldukları Rus asıllı Siroçkin’in kendilerine ortaklık teklif ettiğini dile getirir. Ancak teklifi reddettikleri için Siroçkin’in kendilerini işgal kuvvetlerine “Üç subay Kadıköy’de sinema işletiyor” diye ihbar ettiğini, bunun üzerine de işgalcilerin sinemaya el koyup, orayı bir ahıra çevirdiklerini anlatır.(13) Sonraları Kuşdili Sineması’nın bir dönem Siroçkin tarafından da işletildiğini ve o dönem birçok önemli sessiz filmin burada gösterildiğini Giz’den öğreniyoruz.(14) 1928 yılında Kuşdili Sineması’nın adı değişerek Hilal Sineması olur.(15) Ancak zaman içerisinde farklı isimler almış olsa da, daha önce de belirtildiği gibi genellikle Kuşdili Sineması olarak anılacaktır.

Giz, sinema ve tiyatro olarak dönüşümlü kullanıldığı 1918-1930 yılları arasının Kuşdili Sineması’nın en parlak dönemi olduğunun altını çizer. Çocukluk anılarından hatırladığı kadarıyla büyük bir alana yayılan, tek kat localı bu yapının, çoğunlukla komedilerin ve kantoların yer aldığı sahnesi de oldukça genişti. Binanın bir tarafında motor (jeneratör) dairesi, çayıra bakan diğer tarafında ise daha geç dönemde inşa edilecek olan, yazlık temsillerin verilebildiği bir bahçesi bulunmaktaydı. Kuşdili Sineması’nın 1930’lardan sonra tiyatro işlevini neredeyse tamamen yitirdiğini söyleyen Giz’in, Kadıköy’ün başlıca iki sinemasında gerçekleştirilen tiyatro gösterileri için yaptığı karşılaştırma kullanıcı kitlesi açısından dikkate değerdir: Ona göre, zaman zaman Darülbedayi’nin (Şehir Tiyatroları) Kadıköy temsillerinin verildiği Apollon Sineması, daha “alafranga” bir sınıfın ihtiyacını karşılarken, Kuşdili Sineması’nda “yalnız tuluat kumpanyaları oynar ve buraya Kadıköy’ün çoğunlukla Mısırlıoğlu, Yeldeğirmeni, Acıbadem gibi orta halli semtlerinin geleneklere bağlı halkı ilgi gösterirdi.”(16)

Yukarıda kısaca Kuşdili Çayırı ve Sineması’nın bugün artık unutmuş olduğumuz 20. yüzyılın ilk yarısındaki hikâyesi aktarılmaya çalışılmıştır. Özellikle eğlence ve kültür odaklı bu oluşumların ya da yapıların, etkinlik ya da geçicilik üzerinden birer minör anlatı mekânına işaret ettiği söylenebilir. Çünkü merkezde(17) ortaya çıkanlardan etkilenmiş ancak farklı bir çokluk hali üretmiştir. Özellikle bu açıdan Kuşdili Çayırı, o dönem içinde barındırdığı çok çeşitli etkinliklerle, bugün “event space” meseleleriyle uğraşan mimarların çalışmalarına referans olabilecek, çokluk halini kendi kendine oluşturabilmiş bir boşluktur. Metnin devamında da Kuşdili Çayırı için bu boşluk hali ve beraberinde 20. yüzyılın başında hayatımıza giren bir gündelik fragman olarak sinemanın bir aradalığı, Giz’in tabiriyle yeteri kadar “alafranga”laşamamış bir piyasa üzerinden okunmaya çalışılacaktır.

CADDE YERİNE “ÇAYIR”: KUŞDİLİ’NDE PİYASA

20. yüzyıl dönümü ve modern insana dair gündelik fragmanlardan bahsederken, genellikle İstanbul’un Avrupa yakası, özellikle de Beyoğlu (o dönemki adıyla Pera) ve çevresiyle başlanır hikâyeye. Bunun nedeni büyük çoğunlukla hikâyenin zaten bizzat orada başlamış olmasıdır. Misal sinema ele alındığında halka açık ilk gösterim 1896 yılında Beyoğlu’nda Sponeck Birahanesi’nde gerçekleştirilmiş,(18) gene ilk sesli film Opera (sonraki adı İpek) Sineması’nda izleyiciyle buluşmuştur.(19) Bu açıdan Pera ve çevresinin anlaşılabilir bir ünü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tarihî belge açısından da ele alındığında, o döneme ait kaynakların İstanbul’un diğer yerlerine göre kısmen daha fazla olduğu kolaylıkla görülür. Diğer taraftan Pera da, 19. yüzyıla kadar Kadıköy ve çevresinde de görebileceğimiz boşluklu dokusu ve büyük bahçeleri olan ahşap konaklarıyla tarihî İstanbul’un “ötekisi” olmuştur. Öteki olma hali sadece yerleşimin fiziksel özellikleri açısından bir benzerliğe işaret etmez, aynı zamanda yaşayan halkın demografik yapısında da kendini bulur. Her iki bölgede de gayrimüslim nüfusun o dönem, Müslüman halka göre çoğunlukta olduğu söylenebilir.(20) Bu İstanbul’un dışarısı olma hali Pera için 19. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş ortadan kalkar ve Pera, kentin yeni merkezi haline gelir. Kadıköy ve çevresi ise kendine has yeni bir minörite üretir. Mesela ilk sinema salonları Pera’da ortaya çıktılarsa da, en ünlü ve en büyük yazlık bahçe sinemaları Kadıköy ve çevre semtlerinde açılırlar.(21) Esasında bu durumun, 19. yüzyıl ile Osmanlı toplumsal ve ekonomik yapısında ortaya çıkan değişimlerin bir neticesi olduğu düşünülebilir. Pera ve çevresi, pasajları ve apartmanlarıyla modern kentli bireyler için kent merkezini temsil ederken; Kadıköy ve çevresi, vapur ve banliyö tren seferlerinin de etkisi ile sayfiye alışkanlıkları da değişen modern kentliler için yeni anlamlar kazanmaya başlar. “Zamanın ve mekânın sıkışması” geleneksel toplum için bir modernleşme krizine dönüşürken, 20. yüzyıl başı İstanbul’unda bu anlam çokluğu çeşitli melez halleri beraberinde getirir.(22) O dönemde kentin rekreatif boşluklarından biri olarak Kuşdili Çayırı da bu melez imgeleri barındırır içinde. Bu metnin üzerinde durmak istediği de tam bu noktada, Pera’dan farklı olarak bu imgeleri üreten kentsel mekânların ve beraberinde ortaya çıkan gündelik fragmanların, gayrimüslim ve yabancıların “Grand Rue de Pera”sı, Müslüman halkın “Cadde-i Kebir”i (bugünkü İstiklal Caddesi) üzerinde değil, Kuşdili Çayırı ve Deresi boyunca sıralandığıdır. Bu mekânlar yukarıda da bahsedildiği gibi sırasıyla, Kuşdili Sineması, muhallebici, aile çay bahçesi, gazino, spor lokali, kır kahvesi, kayıkhane ve panayır alanıdır. Benjamin’in tipleştirdiği pasajlarda dolaşan, Baudelaire’in flâneur’leri gibi, Cemal Kafadar’ın deyimiyle dönemin Cihani’leri(23), ya Pera’da caddeyi bir aşağıya bir yukarıya arşınlarken, ya da hanlardaki, pasajlardaki pastanelerde, kafelerde ve lokallerde zaman geçirirken karşımıza çıkarlar. Kadıköy’ün kozmopolit sakinleri ise, Kuşdili’nde kayık sefaları yapar, kahvelerde, meyhanelerde siyaset, edebiyat, spor konuşur, çayırda piyasa(24) yaparlardı. Öyle ki, Kadıköylü kadınların ve erkeklerin birarada çayır ve dere boyunca gezinmeleri neredeyse bir semt kültürüne dönüşmüş, hatta Kuşdili Piyasaları diye anılır olmuştur.(25)

Piyasaları ya da çayıra takılan eğlence odaklı mekânları ile Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında en parlak dönemini geçiren Kuşdili Çayırı, kendine özgü bir modernlik deneyimi sunarken, sinema dışında fiziksel bir yapılı çevreye dönüşmemiş, bir yandan hep bir boşluk olma özelliğini, geçiciliğini ve hatta geçirgenliğini korumuş gözükmektedir.

BİR BOŞLUK NASIL YIKILIR(?)

Mekânın fiziksel boyutundan öte içinde barındırdığı olayların deneyiminin belirleyici olduğu düşünülürse kentsel boşlukların, bu açıdan “zamanı kayıt altına aldığı”(26), “kentin hikâyesini”(27) anlattığı söylenebilir. Bir boşluk olarak Kuşdili Çayırı da, ona takılı yukarıda bahsedilen etkinlikleri (ve etkinlik alanlarını) kaybetmesiyle bu hafızayı yitirerek dönüşmüştür. Bu hafıza kayıplarına neden olan dönüşümü aynı zamanda bir yıkım olarak da tanımlayabiliriz. Ancak burada bahsedilen, fiziksel bir yıkımdan öte, tekinsiz olduğu, ıslah edilmesi ya da temizlenmesi gerektiği gerekçesiyle boşluğun, otorite tarafından zaman zaman “süpürülme”si(28) ve bu doğrultuda etkinliksiz kılınmasıdır. Kuşdili Çayırı da, zamanla barındırdığı etkinliklerin ortadan kalkmasıyla terk edilmeye bırakılmış, insanların ilgisinden yoksun bir “artakalan mekân”a (left over space)(29) dönüşmüş, doğal yapısının da bozulması ile iyice ıssızlaşmış ve bir belirsizlik durumuna sokulmuştur. Ignasi de Solà-Morales de, “terrain vague” (müphem alan) adını verdiği, kentsel sınırlar içinde kalan bu tür boşluk alanlarının bir zamanlar içinde “bir dizi oluşumu” (series of occurances) barındırmış ve sonrasında terkedilmiş alanlar olduklarını dile getirmektedir.(30) Ancak bir boşluk olarak sürekliliğini koruyan Kuşdili Çayırı’nı diğer kentsel boşluklardan ayıran, boşluk olma halinin kendisinden ziyade, ona takılma biçiminin kaybedilmiş, yani boşluğun böylelikle yıkılmış / süpürülmüş olmasıdır. Modern insanın kendine yollar, bulvarlar açarak boşluğa ulaşması, burada boşluğun kendisiyle kurulan başka türlü bir ilişki olarak yer bulur. Kaybedilen hafıza da budur. Sonuç olarak Kuşdili Çayırı’nın, kent tarihinde kendine geniş yer bulamamış olmasına karşın, bu coğrafyada kentsel bir boşluğun nasıl okunabildiğine dair önemli izleri barındırdığı, hatta kentin yıllar içinde dönüşümündeki kırılmaların da okunabileceği bir minör anlatı mekânı olduğu söylenebilir. Ancak tüm süpürmelerle / yıkımlarla bugün Kuşdili Boşluğu’na dönüşen Kuşdili Çayırı, yitirdikleriyle “yerini yalnızca başka bir gerçekliğe bırakmaz, sanki hiç var olmamışçasına ortadan kaybolur. Tam bir var olma durumundan, artık hiçbir gücün onu geri çıkaramayacağı bir unutulma durumuna sokulur”(31).

EPİLOG

Kuşdili Çayırı Kadıköy’ün merkezinde konumlanan ve bir dönemin gündelik yaşantısında barındırdığı etkinliklerle önemli bir yeri olan kentsel boşluklardan biridir. Yukarıda da bahsedildiği üzere, nefes almak ve dinlenmek için kullanılan rekreatif bir açık alan olmak dışında o dönem kadın ve erkeğin birarada bulunduğu, sosyalleşme ve piyasa alanlarından biridir. Ayrıca, Kuşdili Çayırı, yanındaki Yoğurtçu Çayırı ile beraber dönemin yeme-içme kültürüne, giyim kuşamına ve hatta “incesaz, ahenk, çalgı” gibi yerel müzik icraatlarına(32) dair izlerin de sürülebileceği bir yerdir. Aynı bağlamda Kuşdili Sineması da, Pera merkezli kültür ve eğlence dünyasının kısmen dışında, bir yandan da dönemin sinema heyecanına, bir yandan ise geleneksel tiyatro ve gösteri sanatlarına / performanslarına ışık tutan bir yapı niteliğindedir. Kuşdili Çayırı, günümüzde hâlâ boşluk olma özelliğini koruyor olsa da, barındırdığı bu etkinliklerin neredeyse tamamını yitirmiş, açık bir otoparka dönüşmüştür. Kentin boşluklarının aynı zamanda birer “hafıza kabı”(33) olduklarını kabul edersek; bir boşluk olarak çayırın bu şekilde etkinliksiz kılınmasının, yani çayırın ya da boşluğun her süpürülüşünün, alana dair hafıza kayıplarına neden olduğu iddia edilebilir. Öte yandan günümüzde itfaiye binası olarak kullanılan eski Kuşdili Sineması fiziksel olarak yıkılmamış ve hâlâ çayırın bir köşesini tanımlıyor olmasına karşın, bağlamından kopartılmıştır.. Çünkü Kuşdili Sineması Kadıköy’ün önemli rekreasyon alanlarından biri olan ve panayır, lunapark, gazino, kır kahvesi, lokal gibi eğlence ve kültür odaklı birçok aktiviteyi ve bunlara dair yapıları içinde barındıran bir boşluğun parçası olmaktan çıkmıştır. Eğlence odaklı bir çayır ve bir doğal sit olarak bağlamını yitirmiş ya da üzerine çeşitli gelecek tahayyülleri üretiliyor olsa bile Kuşdili Boşluğu da, diğer kent boşlukları gibi, “canlı bir geçmişle birlikte, geleceği üzerine planları mevcut ancak şimdiki zamanda ihmal edilendir.”(34) Sonuç olarak kentin merkezinde aktüalize olmamış virtüel bir potansiyele sahip Kuşdili Boşluğu hâlâ okunmaya değer önemli bir kamusal alandır ve mücadeleyi hak eder.

NOTLAR

1. Bu boşluklu dokudan Murat Güvenç, 9 Temmuz 2013 tarihli “Kadıköy'ün Kısa Mekansal Tarihi” başlıklı sunumunda bahsetmektedir. “KonTAK - Murat Güvenç Konferansı - 02 -” www.youtube.com/watch?v=rBbDw4ZUgck Erişim: 01 Haziran, 2016,

2. Kuşdili Çayırı, 1994, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi (1. Baskı), Cilt:5, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul, ss.139-140.

3. Hakan Kaynar, sonraları intiharıyla da dönemin gazetelerinde yer bulacak olan Hamdi Bey’in aynı zamanda ilk Türk gazinocusu olduğunu aktarmaktadır. Kaynar, Hakan, 2012, Projesiz Modernleşme: Cumhuriyet İstanbul’undan Gündelik Fragmanlar, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, s.255.

4. Giz, Adnan, 1994, Bir Zamanlar Kadıköy, İletişim Yayınları, İstanbul, s.68.

5. Giz, 1994, s.68.

6. Aksel, Atilla, 1994, “Kurbağalı Dere”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi (1. Baskı), Cilt:5, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul, s.124-125. Giz, 1994, s.68.

7. Yazıcı, Murat, 2010, “Land-cut Versus Landfill As An Alternative For Creating Urban Space On Waterfronts”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, ODTÜ FBE, Ankara, s.79. Kuşdili Çayırı, 1994, s.139.

8. Arısoy, Ersin, 2006, “İnönü Stadyumu’nun Öyküsü”, Mimar.ist, sayı:22, ss.39-50. Alus, Sermet Muhtar, 1951, “Kadıköy’ünde İlk Futbol”, Tarih Hazinesi Dergisi, sayı:6, s.274. Kuşdili Çayırı, 1994, s.139.

9. Gökmen, Mustafa, 1991, Eski İstanbul Sinemaları, İstanbul Kitaplığı Yayınları, İstanbul, ss.25-27.

10. 1919 tarihli “Mürebbiye” filmi, Fransızların küçük düşürüldüğü gerekçesi ile “Türkiye’de ilk sansürlenen film” olma unvanına sahip yerli yapım sessiz filmlerden biridir.

11. O dönem şehir şebekesi olmadığı için sinema, tiyatro, restoran vb. eğlence mekânlarında elektrik ihtiyacını karşılamak amacıyla günümüzdeki jeneratörlere benzer (gazlı) motorlar kullanılırdı, hatta onlar için bu mekânlarda alanlar ayrılırdı.

12. Filmer, Cemil, 1984, Hatıralar: Türk Sinemasında 65 Yıl, İstanbul, ss.100-104.

13. Filmer, 1984, s.104, s.107.

14. Giz, Adnan, 1985, “Kuşdili Tiyatrosu”, Tarih ve Toplum, sayı:16, ss.14-16.

15. Mustafa Gökmen, Cumhuriyet gazetesinin 6.12.1928 ve 21.9.1929 tarihli sayılarından aktarmaktadır. Gökmen, 1991, s.38.

16. Giz, 1985, ss.14-15.

17. Merkez ile ilk başta Batı yani Avrupa ve Amerika, sonrasında İstanbul’un Avrupa yakası, özellikle de gündelik fragmanlar düşünüldüğünde Pera ve çevresi kastedilmektedir.

18. Evren, Burçak, 1995, Türkiye'ye Sinemayı Getiren Adam, Sigmund Weinberg, Ad Yayıncılık, İstanbul, ss.25-37.

19. Gökmen, 1991, s.61.

20. Akın, Nur, 2011, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında Galata ve Pera, Literatür Yayınları, İstanbul, ss.30-40. Akbulut, M. Rıfat, 1994, “Kadıköy”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi (1. Baskı), Cilt:4, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul, ss.329-339.

21. Evren, Burçak, 1998, Eski İstanbul Sinemaları: Düş Şatoları, Ad Yayıncılık, İstanbul, ss.116-122.

22. Akın, Günkut, 2010, “1910-1930 Payitahtın Günbatımı”, İstanbul 1910-2010: Kent, Yapılı Çevre ve Mimarlık Kültürü Sergisi Kataloğu, İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul. Yayında sayfa numarası kullanılmadığı için sayfa numaraları verilememiştir. Ancak metinde bahsedilen Zaman Sıkışması, Mekân Sıkışması ve Melez İmgeler, sergi kataloğunda da bu başlıklarla yer almaktadır.

23. Kafadar, Cemal; Özgüç, Agâh; Scognamillo, Giovanni; Bayrakdar, Deniz, 2006, “Sinema ve Tarih”, Türk Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler 5, (der.) Deniz Bayrakdar, Bağlam Yayınları, İstanbul.

24. “Piyasa” kelimesi İtalyanca “piazza” (meydan) kelimesinden dilimize girmiş ve “piyasa etmek” tabiriyle “dolaşmak”, “bir yolda / caddede gidip gelerek gezinmek” anlamında kullanılmıştır. TDK Güncel Türkçe Sözlük,

tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.593a93bf483215.25907955 [Erişim: 01.06.2016]

25. 1908 Meşrutiyet ilanı ve devamında Cumhuriyet ile kadının daha da özgürleşmesi sosyal yaşam içerisinde kadınların görünürlüğünün artmasına neden olmuştur. Bunun Kuşdili Çayırı’nda da etkilerinin görüldüğüne hem Alus’un hem Giz’in metinlerinde rastlamaktayız. Alus, Sermet Muhtar, 1951, “Eski Kuşdili, Yoğurtçu, Kurbağalıdere”, Resimli Tarih Mecmuası, sayı:14, ss.592-594. (Aynı makale ayrıca Tarih ve Toplum dergisinin Şubat 2000 tarihli 154. sayısında da basılmıştır.) Giz, Adnan, 1982, “Salı Pazarı Kuşdili Çayırı İken”, Yıllarboyu Tarih, sayı:11, ss.28-31.

26. Rahmann, Heike; Jonas, Marieluise, 2014, “Void Potential: Spatial Dynamics and Cultural Manifestations of Residual Space”, Terrain Vague: Interstices at the Edge of the Pale, (ed.) Manuela Mariani ve Patrick Barron, Routledge, Newyork, ss.89-105.

27. Bowman, Ann; Pagano, Michael, 2004, Terra Incognito: Vacant Land and Urban Strategies, Georgetown University Press, Washington D.C., s.19.

28. Yıkım yerine süpürme kelimesinin tercih edilmesi de, yapılı bir çevre yerine bir boşluktan bahsederken yıkımın fiziksel karşılığının yetersiz kalabileceği ya da durumu tam anlatamayacağı endişesidir.

29. Eda Alanyalı Aral “artakalan mekân”ları, kısaca insanlar tarafından sahiplenilmemiş, yani belirli bir zaman aralığında insanların ilgisinden yoksun kalmış mekânlar olarak tanımlar. Alanyalı Aral, Eda, 2009, Redefining Leftover Space: Value and Potentiality for the City, VDM Verlag, Saarbrücken, Germany, ss.16-17.

30.  De Sola Morales Rubio, Ignasi, 1995, “Terrain Vague”, Anyplace, (ed.) Cynthia C. Davidson, MIT Press, Cambridge, ss.118-123.

31. Paul Connerton, Siegfried Kracauer’in “Frankfurter Zeitung”un 16 Aralık 1932 tarihli sayısında yayımlanan “Strasse ohne Erinnerung” başlıklı makalesinden aktarmaktadır. Connerton, Paul, 2012, Modernite Nasıl Unutturur, (çev.) Kübra Kelebekoğlu, Sel Yayıncılık, İstanbul, s.118.

32. Duygulu, Melih; Ünlü, Cemal, Son Yüz Yılda Türkiye’nin Müzik Hayatı: Tarih, Türler, Ses Kaydı, Sektörel Yapı www.turkishmusicportal.org/tr/makaleler/son-yuz-yilda-turkiyenin-muzik-hayati-tarih-turler-ses-kaydi-sektorel-yapi [Erişim: 1.06.2016]

33. Noll, Udo ve Scupelli, Peter, Urban Void, [Erişim: 01.06.2016] aporee.org/parole/work/print.php?words_id=410

34. Van Eeghem, Elly, 2013, “Urban Cracks: Sites of Meaning for Critical Artistic Practices”,  Critical Arts: South-North Cultural and Media Studies, cilt:27, sayı:5, ss.587-594.

 

Bu icerik 5553 defa görüntülenmiştir.