386
KASIM-ARALIK 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
ETKİNLİK

İki Sergi İki Oyun / Mekân

Ayşen Ciravoğlu, Doç. Dr., YTÜ, Mimarlık Bölümü

2015 yazı Londra’da iki ilginç sergiye evsahipliği yaptı. Birbirinden tamamen farklı meseleleri olan bu iki sergiyi oyun ve dokunsallık kavramları etrafında değerlendirmeye çalışacağım.

Değineceğim ilk konu RIBA (Royal Institute of British Architects)’nın zemin katında yer alan Brütalist Oyun Alanı (The Brutalist Playground) sergisi. Sanatçı Simon Terrill ile birlikte Assemble adlı tasarım ve mimarlık kolektifi tarafından hazırlanan sergi 20.yüzyılın ortalarında üretilen brütalist konut bölgelerinin içinde yer alan, temel geometriler kullanılarak tasarlanmış beton oyun alanlarına ışık tutmaya çabalıyor. Sözü edilen dönemin konut yapılarının aksine, oyun alanlarının bugüne dek araştırılmamış olduğunun altını çizen sergi ekibi, 1970’lerden sonra toplumda ortaya çıkan eleştiriler nedeniyle bugüne ulaşmayan bu düzenlemeleri belgelemek ve sergi alanında yeniden inşa etmek işine soyunuyor. Alışılmadık heykelsi biçimlerle üretilen “brütalistoyun alanları” sergi mekânında iki türlü yer alıyorlar. Bunlardan ilki arşiv çalışmasının sonucunda elde edilen basılı ve dijital sergi materyallerini, diğeri ise mekânsal bir enstalasyon olarak oyun alanlarının yeniden kurulduğu bölümü içeriyor.

Sergi ekibinin bir parçası olan sanatçı Simon Terrill’e göre, iyi ya da kötü herhangi bir yargıda bulunmaya çabalamayan sergi, basitçe risk kavramını oyun kavramıyla birleştirerek bu alanların geçmişte sahip olduğu “hayal kurma” potansiyeline işaret etmek istiyor. “Oyun için tasarım” üzerine zihinlerde sorular oluşturmak, dolayısıyla oyuncak odaklı ve tanımlanmış-bilindik biçimler yerine soyut biçimlerle keşfe dayalı oyunun öneminin altını çizmek çalışmanın temel meselesi olarak ifade ediliyor.

Serginin mekânsal enstalasyonu bugün artık var olmayan üç bölgedeki (Churcill Gardens, Brownfield Estate, Brunel Estate) oyun alanlarından belirli bölümlerin galerinin içinde 1:1 ölçekte yeniden üretilmesinden oluşuyor. Kuşkusuz bu elemanlar betondan değil, üzerinde renkli parçalar içeren dolayısıyla görsel olarak brüt beton etkisi veren ancak dokunsal özellikleri ve çocuklar için taşıdığı riskler açısından tamamen farklı bir ortam kuran köpükten oluşturuluyor. Bu dönemin yapıları konvansiyonel çocuk oyun alanlarına benzemiyor, dolayısıyla Assemble’den Jane Hall’a göre farklı malzemeyle bu alanları yeniden üretmek bu gerçeküstü durumun da altını çiziyor.

Aktarmak istediğim konulardan ikincisi ise bu yılın Serpentine Pavyonu. Bilindiği gibi Serpentine Pavyonu Londra Hyde Park içinde Serpentine Galerisi’nin önünde her yıl yeniden inşa edilen dört aylık geçici bir yapı. Ufuk açıcı fikirleriyle mimarlık disiplininin sınırlarını zorlayan ve böylelikle tartışmalara yön veren yetenekleri tanımak / tanıtmak için bir araç olarak kullanılan bir sergi / mekân. 2015 yılının Serpentine Pavyonu Madrid temelli “selgascano” tarafından tasarlanmış. Yapı, beton zemin üzerine tespit edilen çelik kasnakların arasına çift katmanlı bir biçimde kaplanan ETFE yüzeyler ve strüktürler arasına dolanan renkli plastik bantlardan oluşuyor. Pek çok noktadan giriş-çıkış ihtiva eden, içinde bir kafenin bulunduğu pavyon, ilk izlenim olarak oldukça renkli imgesi ve dolambaçlı mekânsal düzenlemesiyle ziyaretçileri davet ediyor. Ancak ilk ziyaret deneyimi sonrasında pavyonun yarattığı etki anlamlandırılmaya çalışıldığında fazla bir argümanla karşılaşılmadığı göze çarpıyor. Mimarların pavyonla ilgili farklı mecralarda dağınık biçimde yer alan açıklamalarından da ancak şu temalar / kavramlar saptanabiliyor: Pavyonun çevresiyle, parkın peyzajıyla ilişkisinin önemsenmiş olduğu, malzemenin sınırlarının denemesini içerdiği, renk kullanımına verilen özel önem, çoklu giriş çıkış ile sürprizler yaratma çabası, farklı deneyimlere açık olma, zeminde oluşan gölgelerin yaratacağı etkilerin düşünülmesi ve son olarak strüktürün, değişkenlik ve saydamlığın öncelik olarak alınması…

Başa dönersek, RIBA’da karşımıza çıkan Brütalist Oyun Alanı sergisi oldukça ironik bir biçimde risklerden arındırılmış bir ortamda oyun ve risk ilişkisini sorgulamayı deniyor. Bunu kanımca savaş sonrası dönemde çocukların bu alanlardan aldığı zevki bugünün risksiz ve hijyenik toplumunda yeniden üreterek başarmaya çalışıyor. Dolayısıyla sergi, çocukların eğlenmesine, yetişkinlerin ise farklı düşünme pratikleri geliştirmesine yarayacak bir deneyime dönüşüyor. Serginin brütalist oyun alanlarıyla tezat oluşturan dokunsal niteliğe sahip elemanlarla donatılması da zihinlerdeki soruları tetikleyecek bir düzenleme. Galeri mekânının sınırlılıklarına rağmen elemanların 1:1 ölçekte yerleştirilmesi, orijinalinde açık alanda yer alan sergi bileşenlerinin bir kapalı alanın parçası haline getirilmesi de kavramları ters yüz ederek bir sorgulama sürecinin önünü açan kimi kararlar.

Öte yandan bu yılın Serpentine Pavyonu’nda selgascano’nın tasarımı gücünü bütünüyle bir görsel şölene dayandırıyor. Renkli ve değişken yapısı, oyuncaklı tasarımıyla pavyon daha çok bir arzu nesnesi olarak nitelenebilir. Ancak imgenin çekiciliği ziyaret deneyimi sonrasında neredeyse tüm heyecanını yitiriyor. Renkli ve labirentimsi pavyon yapısı hedefleriyle çelişkili bir biçimde tekil bir deneyimden fazlasını vaat etmiyor. Oysa dokunsal özellikleriyle bütünleştirilmiş bir oyun-mekân mimarların hedeflediği farklı ziyaretçi deneyimi potansiyeline ışık tutabilirdi. Böylelikle tasarlanmış / bitmiş bir imge yerine kullanıcının belirleyici parçası olduğu bir tasarım deneyiminin daha zengin açılımlarını duyumsayabilirdik.

Kanımca her iki sergi / yapıda da oyun-dokunma-deneyim ekseninde bir tartışma için ipuçları bulunuyor. Yine de mimarlığın / mimarların yetişkinlerin ne düşündüğünden çok (daha zihin açıcı fikirleri olan) çocukların mekânı nasıl deneyimlediğine odaklanmasının tasarıma geribildirim vermesi açısından daha yaşamsal göründüğünü de ekleyelim.

Fotoğraflar yazara aittir.

Bu icerik 3332 defa görüntülenmiştir.