386
KASIM-ARALIK 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE

MİMARLIK'tan

Aslı Tuncer

İktidar olgusu, güç kavramıyla tanımlanarak güçsüz üzerinde egemen olma, yönetme ve yönlendirme arzularını tetikliyor. Toplumsal ve bireysel düzlemde ilişkilerin niteliğine müdahalede bulunma ‘yetkisine’ sahip, değiştirici ve düzenleyici bu güç, devleti çağrıştırsa da başka şekillerde de kendini belli edebiliyor. Foucault gibi düşünürler, günümüz dünyasını “güç ve iktidar” olguları üzerinden okuyorlar. Örneğin, ülkeler arasındaki ilişkilere karışma iktidarını kendinde bulan güçler, Ortadoğu'da büyük bir göç dalgasının tetiklenmesine neden oldular. Bu durum uzun yıllardan beri Türkiye’yi etkiliyor, ancak Avrupa’nın yaşadığı bu ‘rahatsızlık’ ‘katlanılabilir’ boyutları aştığı için sorunun görünürlüğü artmış durumda.

Genel bağlamıyla göç konusunu ele aldığımız bu sayının başyazısında, kentlerin artık tüm dezavantajlı toplumsal sınıflar açısından çok daha az imkânlar sunduğunu belirten Asuman Türkün, göçlerin yersiz yurtsuzlukla tanımlayabileceğimiz bir yaşam biçiminin çok daha büyük kesimleri içine almasına ortam hazırladığının altını çiziyor. Daha küçük ölçekteki bir müdahaleyi ve “güç gösterisi”ni ise kentlerimizin değişen mimarisinde görüyoruz. İktidarın küllerinden yeniden doğması için çaba gösterdiği Selçuklu-Osmanlı mimarlığı, son on yıldır bir dekorasyon ögesi olmaktan öteye gidemedi ve yüzeysel bir cephe mimarisine indirgenerek Türkiye kentlerine yayıldı. Bu tarzın nasıl dikte edildiğine değinen Ali Uzay Peker’in yazısı ise bu dayatmayı bir rövanş olarak okuyor ve yaşanan anlam kaymasının yeni bir döneme işaret ettiğini belirtiyor.

10.10.2015 tarihi ise belleklerimize kazındı. Halklar arasındaki ilişkilere müdahale eden ve yeniden şekillendiren güç odaklarına karşı durarak “Barış” diyen kitleye, TMMOB çatısı altında Mimarlar Odası'nın da düzenleyicileri arasında olduğu “Emek, Barış, Demokrasi” mitingi sırasında, Ankara Garı önünde, maalesef Türkiye tarihinin en büyük terör saldırısı gerçekleşti. İktidar mücadelesinin mekânlar aracılığıyla ve mekân üzerine verildiğini söyleyen Lefebvre’i onaylar biçimde, mekânlarla ilişkimizi yeniden tanımlayan saldırılarla karşılaşıyoruz. Kent belleğinde önemli bir yere sahip olan Ankara Garı, bugün çok daha farklı bir yerde duruyor. Tüm bu yaşanan kötülüklere rağmen bize iyiliği hatırlatacak bir “kentsel anımsatıcı”ya ihtiyacımız var. Kaybedilenlerin anısına yapılacağı söylenen anıt (kim tarafından, nereye ve ne şekilde yapılacağı belli olmasa bile) belki bu görevi görür.

Bu icerik 2130 defa görüntülenmiştir.