GÜNCEL
			Saraçoğlu 2013: Kentsel Bellekte ve Kent Mücadelesinde bir Mevzi
			Bülent Batuman, Yrd. Doç. Dr., Bilkent Üniversitesi, Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarisi
			
			
			
			
			
			Saraçoğlu Mahallesi, hem  modern mimari mirasımız hem de Ankara kent belleği / kültürü / yaşantısı  açısından korunması ve yaşatılması elzem bir eser. Buna karşın, Ankara’daki  benzeri birçok alan gibi, rant iştahını kabartan ve dolayısıyla yıkım tehdidini  üzerinde hisseden de bir alan. Saraçoğlu Mahallesi’nin kent ve kamuoyu  gündemine taşınması çabalarını Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin “Bina  Kimlikleri ve Envanteri” çalışmaları ile başlatmak yanlış olmayacaktır.  Mahallenin “mimari kimlik belgesi”, Cumhuriyetin ilk 25 yılında üretilen mimari  örnekler kapsamında hazırlanıp sergilenmiş ve 2005 tarihli derlemede yer  almıştır.(1) Kızılay kent merkezinin özellikle motorlu taşıt öncelikli trafik uygulamaları  ile giderek artan biçimde çöküntü alanı haline gelmesi, mahalle için de kentsel  dönüşüme konu olma riskini artırmıştır. Kent merkezinde olduğu halde, devlet  lojmanı hüviyetiyle kent yaşamından yalıtılmış olması, hem bu kentsel parçanın  toplumsal bellekteki yerinin hem de kamusal mekân niteliğinin zayıf olmasına  sebep olmuştur. Buna karşılık, mahallenin kent gündeminde yer bulması için  ısrarlı çabalar sürdürülmüş, 2009 yerel seçimlerine yönelik “Saltanata Son”  kampanyasında üretilen manifesto içinde bu alana dair kent düşleri ifade  edilmiş, 2010 yılında da Saraçoğlu Mahallesi konulu “Bina Kimlikleri Söyleşisi”  düzenlenmiştir. 
Bu çabalar sürerken korkulan olmuş ve mahalle,  28.01.2013 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile kamuoyunda kısaca “Afet Yasası”  olarak bilinen “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”(2) kapsamında “riskli alan” ilan edilmiştir. Karara esas olan Çevre ve Şehircilik  Bakanlığı talebi, “Yapıların ekonomik ömrünü tamamladığı, alanın köhneleşmeye  yüz tuttuğu, çöküntü alanlarının oluşmaya başladığı, [...] alanın üzerindeki  yapılaşmanın can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığı” gerekçelerine  dayandırılmıştır. Bu gerekçelerin, mahallenin yıkımını hedefleyen bir girişimi  öngördüğü açıktır. Bu kararın hemen ardından, önce mahalle  sakinleri, sonra da Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası Ankara Şubeleri,  kararın iptali istemiyle Danıştay’a başvurmuşlardır. 
Ancak, Ankara’da son  yıllarda benzer alanların başına gelenler düşünüldüğünde, Saraçoğlu  Mahallesi’nin korunabilmesinin, yargının hızına değil, kamuoyunun ilgisinin  örgütlenebilmesine bağlı olduğu tecrübeyle sabittir. Bu yüzden, bir yandan  Başkent Dayanışması tarafından sokak eylemlilikleri düzenlenirken, bir yandan  da ilki Ulucanlar Cezaevi için düzenlenmiş olan Kent Düşleri yarışmalarının  sekizincisi, 8 Şubat 2013 tarihinde Saraçoğlu Mahallesi konulu olarak ilan  edildi.(3) Burada amaçlanan, Saraçoğlu Mahallesi’nin kent merkezine entegrasyonunu  sağlayacak fikirleri ararken katılımcı bir süreci işletebilmek ve alanın  toplumsal bellekteki yerini pekiştirmekti. Yarışmanın kaderi, teslim tarihinin  hemen öncesinde patlak veren ve hem Türkiye’de siyaseti alt üst eden hem de  kamusal mekâna bakışımızı sorgulamamıza neden olan Gezi olayları ile başka bir  mecraya evrildi. Katılımcılardan gelen talep üzerine ertelenen teslim tarihi  ardından projelerin içeriğinin dönüştüğü görüldü. Ama bundan daha önemlisi,  Gezi’nin yarattığı kamusal mekân duyarlılığı, belki de Saraçoğlu’nu kurtaran  dinamik oldu.
Mimarlar Odası Ankara  Şubesi’nin Konur Sokak’ta halka açık olarak gerçekleştirdiği 19 Ağustos 2013  tarihli Yönetim Kurulu toplantısında Saraçoğlu Mahallesi de tartışılmış,  mahallenin yıkımı olasılığına karşı sivil itaatsizlik eylemleri dahil her  yöntemin kullanılması öngörülmüştür. Aynı toplantıda, konuyla ilişkili olarak  Ankara Ticaret Odası’nın Cumhurbaşkanlığı nezdinde girişimlerde bulunduğu bilgisinden  hareketle, Cumhurbaşkanlığı makamından randevu talep edilmesi  kararlaştırılmıştır. Bu doğrultuda yapılan girişim sonuç vermiş,  Cumhurbaşkanı’nın bir araya getirdiği Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ankara  Ticaret Odası ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Saraçoğlu Mahallesi’nin akıbeti  konusunda ortak çalışma yapmayı kararlaştırmış ve düzenli bir dizi toplantı  gerçekleştirilmiştir. Bu toplantılar sırasında Bakanlık yetkililerinin alana  dair çeşitli proje önerilerini değerlendirdikleri, Kent Düşleri yarışmasını ve  sonuçlarını da yakından takip ettikleri öğrenilmiştir. Yine toplantıların  sağladığı diyalog ortamında Bakanlık temsilcileri herhangi bir yıkımın sözkonusu  olmadığının teminatını vermişlerdir.
Üç kurum arasındaki  işbirliğinin temelini oluşturacak protokol için Mimarlar Odası Ankara  Şubesi’nin ortaya koyduğu esaslar şunlardır: 1. Saraçoğlu Mahallesi’nin özgün dokusunu zedeleyecek hiçbir yıkım  veya inşa faaliyetinin yapılmaması, 2. Düzenlenmiş bulunan Kent Düşleri Yarışması’nın uygulanacak projenin temelini  oluşturması, 3. Uygulama projesinin  geliştirilmesi için işbirliği yapan kurumlardan temsilcilerle birlikte yarışma  jürisi ve ödül kazanan proje sahiplerinden oluşacak bir proje değerlendirme ekibi  oluşturulması, 4. Sürecin tüm  aşamalarında kamuoyunun düzenli ve şeffaf bir biçimde bilgilendirilmesi ve  katılımın genişletilmesi, 5. Saraçoğlu Mahallesi’nin kentlilerin kullanımına açılmasını sağlayacak bir  etkinlik dizisinin bir an önce hayata geçirilmesi.
Ne var ki, Eylül ayından Kasım  başına kadar geçen yaklaşık iki aylık süre boyunca ön protokol bir türlü  imzalanamamış, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın katılım profili giderek düşmüş  ve bu durum sürecin gidişatına ilişkin kaygılar oluşmasına sebep olmuştur.(4) Aynı süre içinde Danıştay mahalle sakinlerinin başvurusunu değerlendirmiş ve mahalleyi  “riskli alan” ilan eden Bakanlar Kurulu kararının iptaline karar vermiştir. Kararın  gerekçesi, bakanlıkça sunulan raporun, mahallenin “riskli alan özelliği  taşıdığına dair somut bilimsel bilgi” içermemesidir. Bu kararın, Afet  Yasası’nın bilimsellikten uzak uygulamalara yasal dayanak sağlayan ve koruma  mevzuatını baypas eden bir araç olmaktan öte bir anlam taşımadığını tescil  ettiği ve yasanın meşruiyetini tartışmalı hale getirdiği açıktır. Türkiye  genelinde onlarca nitelikli kentsel alan, aynı şekilde Afet Yasası marifetiyle  riskli alan ilan edilmiş ve yıkım tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Bu  noktada, mevzuatın dönüşümünün, bu mevzuatı uygulamakla yükümlü kurumların  dönüşümü ile paralel gerçekleştiğini gözden kaçırmamak gereklidir. Aynı  tarihlerde Koruma Kurulu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan gelen talep  doğrultusunda, 12 Eylül 2013 tarihli kararıyla, Saraçoğlu Mahallesi’nde yer  alan konutların koruma grubunu “2” olarak belirlemiştir. 
Konunun çözümsüzlüğe  gittiği ve ODTÜ yerleşkesine yapılan hukuksuz müdahalede Ankara Büyükşehir  Belediyesi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın işbirliği gözönünde  bulundurularak, gelinen noktadaki tıkanıklık Mimarlar Odası Ankara Şubesi  tarafından basın yoluyla kamuoyuna aktarılmıştır. Ankara Ticaret Odası’nın  girişimiyle randevu alınan Çevre ve Şehircilik Bakanı ile yapılan 14 Kasım 2013  tarihli görüşmede ise, herhangi bir yıkımın yapılmayacağına dair teminat Bakan  tarafından da yinelenmiş, projenin üretimi konusunda inisiyatifin Mimarlar  Odası’na bırakılabileceği belirtilmiş ve Bakanlık bürokratları protokolün  imzalanması konusunda yetkilendirilmiştir.
Yukarıda özetlenen birkaç  aylık sürecin gösterdiği gibi, Saraçoğlu Mahallesi’nin akıbeti henüz netleşmiş  değil. Ancak, açıkça görüldüğü gibi, bugün modern mimari  mirasın korunması, teknik bir konu olmaktan çok, kentsel politik mücadelelerin  seyrinden belirgin biçimde etkilenen bir süreç. Bu yüzden de mekânın toplumsal  duyarlılığa konu olma derecesi, Koruma Kurulu veya Danıştay kararlarından çok  daha belirleyici. Kentin mekânsal belleği ve kent yaşamının kalitesi,  demokratik ve katılımcı bir kentsel yönetimin yokluğunda, ancak toplumsal  mücadelenin konusu olduğunda korunabiliyor. Yani teknik bir konu olarak kavrayageldiğimiz  “koruma”, bir mücadele biçimi olarak “savunma” niteliğini almış durumda.  Dahası, kent bütünü içinde sürekli bir mücadelenin mevzileri haline gelen  mimari eserler, mücadelenin her mevzide aldığı sonuçların birbirini etkilediği  bir süreklilik içinde. Böyle bakıldığında, kentsel alanların savunulmasının tek  etkin kentsel-politik katılım biçimi olduğu ve başarıyla savunulan her alanın,  demokratik ve katılımcı bir kent yönetiminin fiili inşası haline geldiğini  görebilmek mümkün.
NOTLAR
1. Mimarlar  Odası Ankara Şubesi, 2005, Bina  Kimlikleri: Ankara Cumhuriyetin 25 Yılı, Mimarlar Odası Ankara Şubesi  Yayınları, Ankara.
2. 15.05.2012 tarihinde  kabul edilmiş ve 31.05.2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
3. Bu noktada, Saraçoğlu  Mahallesi konusunda, hem konunun uzmanı bir bilim insanı hem de bir dönem  (1961-67 yılları arasında) mahallenin sakini olmuş olan değerli Emre Madran’ı  anmadan geçmek mümkün değil. Emre Hoca, dava dilekçesine temel olan raporu  kaleme aldı, düzenlenen Bina Kimlikleri söyleşisinde hoş sohbetiyle katılımcı  oldu, Saraçoğlu üzerine bir Kent Düşleri Yarışması açılmasını ilk olarak öneren  kişiydi ve yarışmanın jüri üyesiydi. Kısacası, Saraçoğlu üzerine son yıllarda  yürütülen çalışmaların her aşamasında katkısı vardı. Bu satırları yazarken  yokluğunu bir kez daha hissediyor ve anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
4. Biraz  spekülatif olsa da, Bakanlık bürokratlarının, özellikle ODTÜ arazisinden  geçmesi öngörülen yolun inşaatına hukuksuz ve fiili bir biçimde başlanmasının  yarattığı gerilimli ortamda inisiyatif almaktan çekindikleri ve Bakanlık  düzeyinde bir talimat almadan Saraçoğlu ön protokolünü imzalamaktan  kaçındıkları düşünülebilir.
			
			
			Bu icerik 9911 defa görüntülenmiştir.