310
MART-NİSAN 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: MİMARLIK EĞİTİMİ: Ağaç Yaşken Eğilir

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
MEA ARCHITECTURA MEA CULPA

Ü APARTMANI

Gürhan Tümer

Prof. Ernst E. Hirsch, Yahudi asıllı bir Alman. Birçok dindaşı ve vatandaşı gibi, o da,

Hitler’in iktidara tırmanması üzerine Almanya’dan ayrılmış, Türkiye’ye gelmiş ve 1933 – 1943 yıllarında İstanbul Hukuk Fakültesi’nde, 1943 – 1952 yıllarında da Ankara Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmış. Tıpkı bizim Taut gibi, o da, Türkiye’yi çok sevmiş. Hirsch’i mezarı, Taut’unki gibi Türkiye’de değil; ama buna karşılık Hirsch, 41 yaşında Türk vatandaşı olmuş ve askere çağrılmış, “acemi” sıfatıyla yedeğe yazılmış.

Hirsch’in bir kitapta topladığı anılarında, böyle daha pek çok ilginç konu ve öykü var. Bunların bir bölümü de mimarlıkla ilgili. Örneğin, çocukluğunda gezdiği bir Gotik kiliseyi, strüktürünün dallı budaklı olmasından dolayı bir ormana benzetiyor. Bu, aslında yaygın bir yaklaşımdır. Onun için beni çok şaşırtmadı. Ama, İstanbul’da ev ararken, ta 1930’larda, Taksim yöresini, “beton yığınlarından oluşan bir evler denizi”ne benzetmesini; bir de, Ankara’daki, bizim yerlere göklere koyamadığımız Sergievi’ni çirkin bulmasını hayli yadırgadım.

Hirsch’in anılarındaki mimarlığın bence en ilginç örneği, Kadıköy’den Moda’ya doğru, deniz kıyısından yürürken gördüğü ve çok beğenip, hemen kiraladığı Ü Apartmanı. Yaşı uygun meslektaşlarım arasında, bu binayı bilenler belki vardır. Ben bilmiyordum. Öğrenince mutlu oldum. Hirsch’in anlattıklarından anlaşıldığı kadarıyla bu bina, planıyla, cephesiyle, malzemesiyle, modernizmin ülkemizdeki erken örneklerinden biri.

Bu apartmanın mimarının adı ne? Bu apartmanın adı neden Ü ?

Hukuk profesörü Ernst E. Hirsch’in anılarında, bütün bu soruların yanıtı var:

“Kadıköy’e vardığımızda, zarif faytonları, gıcırtılı tramvaylarıyla, trafiği kalabalık ana caddeyi takip edecek yerde, o tarihte dalgakıran duvarlarının berisinde henüz bomboş uzanan büyük alanı geçerek Moda’ya doğru uzandık. Kıyı boyunca yürürken, gözümüze, sırf çelik iskelet ve camdan ibaretmiş gibi duran yeni bir yapı ilişti (...) Tam kapının üstünde (...) büyük harfle ‘Ü’ yazılıydı (...) Döne döne yükselen merdivenle üst kata çıktık (evin tüm modernliğine rağmen, asansörü yoktu) (...) Camlı cephenin arkasında, aşağı yukarı bir metre uzaklıkta, bir cam duvar daha çekilmişti; böylece, yemek odası olarak düşünülmüş olan küçük odayla salonun üçte birinin önünde, camdan bir veranda oluşmuştu. Veranda, fıstık çamına doğru açılan bir pencereyle son buluyordu; öteki uçta ise, daha kısa tutulan içteki cam duvar, dıştakiyle eğik olarak bitişmekteydi. Manzara hârikulâdeydi (...) Ev sahibi, Sırrı Bey adında (soyadı aklımdan çıkmış) bir Türk mimardı. Evi kendi yapmıştı (...) Ev sahibinin, gülümseyerek yaptığı açıklamaya göre, ‘Ü’ harfi, kızının isminin ilk harfiymiş, yani ‘Ümit’ sözcüğünün ilk harfi”.

Ü Apartmanı’nın öyküsü bu kadar değil. Öykünün gerisi şöyle:

“1935 / 36 kışında, şiddetli siyatik ağrıları çekmeye başladım (...) Ağrıların sebebi araştırıldığında, Ü Apartmanı’nın beton binasının (hani çelikti!) benim oraya taşındığım 1933 Kasımı’nda henüz tam olarak kurumamış olduğu, muhtemelen de hâlâ rutubet içinde bulunduğu ileri sürüldü”.*

* Yukarıda küçücük bir bölümünü aktardığım kitabın bütününü okumak isteyenler için bibliyografik not: Hirsch, Ernst E. 2000, Anılarım – Kayzer Dönemi, Weimar Cumhuriyeti, Atatürk Ülkesi, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara.

Bu icerik 3593 defa görüntülenmiştir.