310
MART-NİSAN 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: MİMARLIK EĞİTİMİ: Ağaç Yaşken Eğilir

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
SERGİ

UIA Berlin Buluşması’da Mimarlar Odası’nın “Türkiye Gösterisi”: YAŞAMLA MİMARLIĞIN BULUŞMASINDA ANADOLU’NUN KÜLTÜREL ZENGİNLİĞİ

Oktay EKİNCİ

Berlin’deki 2002 Dünya Mimarlık Kongresi ve UIA Genel Kurulu’na Türkiye’nin “Anadolu Evleri”ni tanıtan bir sergiyle katılması fikrini Doğan Kuban verdi… Ardından kollar sıvandığında ise gördük ki sadece bir mimari belgeleme değil, koca bir coğrafyanın hemen her bölgesinde farklılıkları da içeren geniş bir “yaşama kültürünü” dünya mimarlarına göstermek gibi bir sorumluluğu üstleniyoruz…

Tarihin derinliklerinden gelen izleri de taşıyan bu kültürün “mimarlıkla” buluşması anlamına gelen “evler” ile aynı evlerin uygarlıkla buluşması anlamına gelen “kentler” ve hatta bunların yaratılmasına özel ve farklı girdiler katan “bölgeler” öylesine içi içe ama bir o kadar da “kendi özgün kimlikleriyle” üst üsteler ki, tümünü bu birleşik ve ayrı nitelikleriyle bir sergide tanıtabilmek, kolay kotarılabilecek bir iş değil…

Bu açıdan, serginin “temasını” yansıtan metnin başlığındaki “alaşım” sözcüğünü, belki de ilk kez bu denli “kurtarıcı” bir kucaklamayla kullanmış olduk. Anadolu evleri, kentleri ve yerel-bölgesel yaşam değerleri, gerçekten de bir “mozaik” değil, bir “kültürler alaşımı” olarak mimariyi de belirliyor… Bu özellik ise Türkiye mimarlarının “meslek ve sanat mirasları” ile bu ülke insanlarının “yaşam ve mekan kültürü miraslarını” giderek “aynı” kılıyor… Dahası, yine meslek mirasımıza kimlik veren “alaşım”ların yaratılma sürecindeki yüzlerce yıllık birliktelikler de bir bakıma “barış ve ortak yaşam” kültürünün kökleri ile geleceğe dönük kaynaklarını içeriyor…

İşte, Berlin’de, yani 20. yüzyıl son çeyreği dünyasının en popüler “kentsel yenileme” ve “yeniden bir kent yaratma” projelerinin adeta evrensel bir mimarlık ve şehircilik gösterisine dönüştürüldüğü bir “hüzünlü” başkentte, Anadolu’nun bu “insan sıcaklığıyla” ve “el emeği-göz nuru” gelenekleriyle yaratılmış “sivil” mimari duygusallığını sergilemek, kime nasıl mesajlar verdi bilemem ama şimdi anımsadıkça bile beni hala etkiliyor…

Sergi teması yazısı

ANADOLU’DA SİVİL MİMARLIK VE EV GELENEĞİ:

“TÜRKİYE’NİN KÜLTÜR ALAŞIMLARI”

Mimarlık mirasının korunmasına yönelik yasalar 19. yüzyıldan bu yana gelişiyor… Bu hukuk çağı başlayıncaya kadar toplumların yasa olmadan da korudukları yapılar ise çoğunlukla “anıtsal” olanlardı…

Anıtsal yapıların ortak özellikleri ise ya “tanrılar için” ya da “tanrıların yeryüzündeki temsilcileri” için inşa edilmiş olmalarıydı... Savunma yapılarında bile aynı dinsel ve siyasal temsilcilerin “korunma öncelikleri”, mimarilerini de yönlendirmiştir…

Kuşkusuz bu anıtsal yapılar da insanın akıl, emek ve yaratıcılık gücünü ve birikimlerini en üst düzeylerde yansıtırlar… Ancak, “sıradan insanın” kendi günlük yaşamındaki kültürünü ve sosyal ilişkilerini belgeleyen mimarlık mirası “evler” dir… Bu nedenle, kökünü hümanizmadan alan “aydınlanma” çağı ile birlikte gelişen son yüzyılın “insan” odaklı hukukunda, eski evler de “sivil mimarlık örnekleri” tanımıyla koruma yasalarında yer almıştır…

Eski evlerdeki estetik, ustalık, sanatsal değerler ve mekan ilişkileri ise bir siyasal ya da ekonomik egemenin halk ya da rakipleri üzerindeki “güç gösterisi” için değil, o ev sahibinin ve ustasının kendi sıradan beğenileri, sosyal alışkanlıkları, inançları ve yaşam öncelikleri için yarattığı “toplumsal mimarlık kültürünü” yansıtırlar…

İşte bu kültür, Anadolu’nun hemen her yöresinde, tarihten gelen farklı inanç ve yaşam anlayışlarının, bulunulan coğrafyadaki iklim ve doğal yapı malzemelerini kullanma gelenekleriyle de bireşmesiyle, çok zengin bir “ev mimarisi” çeşitliliği yaratmıştır…

Aynı zenginliğin, yine Anadolu’daki yaklaşık 10.000 yıllık yerleşme ve konut geçmişindeki birikimlerden kesintisiz “beslenmiş” olması da, mimari ve sanatsal ayrıntılardaki hayranlık uyandıran “akıl ve ustalık gösterilerini” yaratmıştır…

Nitekim, Türkiye Mimarlar Odası’nın logosu da insan aklının aynı derin geçmişindeki binlerce yıl önce yarattığı ilk “tasarlanmış ve üretilmiş konutu” olan, tek kapılı oda şeklindeki “megaron”dur… Megarondaki işlevsellik ve mekan kültürünün yine binlerce yıldaki emeğin ve düşüncenin birikimleriyle Anadolu evlerine “sürekli gelişerek” yansıması ise “sivil yaratıcılığın belgeseli” gibidir…

Şimdi, bu sergimizde:

-Dört mevsimin hemen tüm ortamlarının yaşandığı ve coğrafyasında mimariyi etkileyen hemen tüm “doğal çeşitliliğin” yer aldığı;

-Yerleşme ve konut geleneklerinin binlerce yıllık geşmişinin aynı zamanda farklı inanç, dil ve toplumsal anlayışlarıyla birlikte “kültürler arası etkileşim tarihi” olarak yaşandığı;

-Kentlerinin bir çoğu tarihin ünlü imparatorluklarına başkentlik yapmış, kıyı mimarisinden dağ evlerine, göçebelikden yerleşik düzene kadar hemen her türlü mekan kurgularına yön veren “farklı barınma özellikleri” bulunan;

-…Ve 770 bin m2’yi aşan bir büyüklük içinde, yeryüzündeki Asya ile Avrupa ve Karadeniz ile Akdeniz uygarlıklarını birlikte kucaklayan, dünya kültür coğrafyasında çok özel bir “merkezi” konumda yer alan bir ülkenin,

aynı niteliklerinden kaynaklanan “sivil mimarlık çeşitliliğini” sunuyoruz…

İncelediğinizde de göreceğiniz gibi, bu zenginlik aslında sıradan bir “kültürler mozaiği” oluşturmuyor… Hemen her yöredeki farklı geleneksel yapılar, yine aynı coğrafyadaki “toplumsal tarihin” ortak yaşananan ve birlikte üretilen derinlikleriyle yaratılmış bir “kültürel alaşımlar” çeşitliliğini de gösteriyor…

Mozaik gibi her renginin “bağımsız” da kalabilmesi ve hatta dağılması da artık mümkün olmayan bu “alaşım” zenginliği ise, sivil mimarinin aynı zamanda “barışın ve hümanizmanın” belgeseli ve en değerli esin kaynağı olduğunun, Anadolu’daki yapı sanatı ve estetiğine yansıyan kanıtlarını izlemeniz anlamına geliyor…

TÜRKİYE MİMARLAR ODASI

Bu icerik 3610 defa görüntülenmiştir.