310
MART-NİSAN 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: MİMARLIK EĞİTİMİ: Ağaç Yaşken Eğilir

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
SERGİ

Devam Eden Bir Konu: UIA-2002 Berlin Kongresi’nde Türkiye Tanıtımı

Aydan Balamir

UIA-2005 İstanbul Kongresi, Bilim Komitesi Sekreteri

Bu yazının bir başka versiyonu, Uğur Tanyeli’nin UIA-2002 için Berlin’e giden Oda sergileri üzerine değerlendirmesine yönelik bir düzeltme olarak, Arredamento Mimarlık dergisinde yayınlanmıştı.(1) Düzeltme, Türkiye’nin kongrede “vernaküler mimarlık sunan tek ülke” olup olmadığı üzerineydi. Berlin’de yerel mimarilerini veya anıtsal tarihi yapılarını sergileyen başka ülkelerin de bulunduğunu ve Türkiye’nin de birden fazla sergiyle katıldığını ayrıntılı olarak yazmıştım.

Benzer bir değini, aynı derginin Ocak sayısında da yer aldı. Demet Irklı Eryıldız, Berlin’e giden sergilerin “Cumhuriyet dönemi mimarlığını hiç olmamış sayan bir köy özlemciliğiyle sınırlanmış” olduğunu yazmış.(2) Berlin’e giden sergilerin dökümünü, Oda dergimizde de yer almasının yararını düşünerek, aşağıda bilgilerinize tekrar sunuyorum. Bu vesileyle, “köy özlemciliği” değerlendirmesinin yeterli olmadığı görüşümü de eklemeliyim. Berlin’de sergilenen sivil mimari örneklerinin, bugün metropollerde mimarlık sınıfına sokulan yapı pratiğine kıyasla “kentliliği” (sosyolojik olarak da kent olan yerleşimlerden örnekler olduğu) farkedilmeli. Aynı yazıda yer alan “Berlin kongresindeki resmi delegasyonlarımızın örgütlenme ve verim düzeyi” konusundaki eleştiriye ise katılmamak mümkün değil.

Berlin’deki Oda performansı üzerine sözlü ve yazılı eleştiriler devam etmekte. Sözlü olanlar akıllarda, yazılı olanlar ise Yapı ile Mimarlık dergilerinin Berlin sonrası değerlendirmelerinde yer yer hissediliyor; bazen kırıcı olmamaya özen gösteren hafif değinilerden seziliyordu. Örnek olarak Murat Tabanlıoğlu’nun Berlin değerlendirmesinden bir cümlecik eklenebilir: “Türkiye Mimarlar Odası’nın standını gördüm, heybe dağıtıyorlardı . . . görünmeden çeşitli konferanslara katıldım.”(3)

Türkiye’den Berlin’e Giden Sergiler

Berlin’e gidecek sergiler için, UIA tarafından belirlenmiş kategoriler şunlardı:

1) Kongreye katılan ülkelerin meslek örgütlerinin sergileri;

2) UIA çalışma gruplarının tematik sergileri (teknoloji, enerji, afet, kentleşme vb. konularda);

3) Aday ve evsahibi ülkelerin tanıtım sergileri;

4) Şehrin çeşitli yerlerine yayılan özel sergiler (kavramsal projelerden kentsel korumaya, firma mimarilerinden yarışma ve ödül programlarına çeşitlenen).

Bu sıralamaya göre, Türkiye’den Berlin’e giden sergiler şunlardı:

1. Oda’nın tanıtım sergisi olarak “Ulusal Mimarlık Ödülleri (Yapı dalı) 1988-2002” sergisi.

Hazırlayan: Metin Aygün; metin: Aydan Balamir; grafik tasarım: Vecdi Özkan

2. a. UIA’nın çalışma grupları kapsamında “Barınak – Evsizler - Yoksulluk” konulu sergi

Hazırlayan (UIA çalışma grubu adına): Aydan Erim; grafik tasarım: Önder Gürkan

b. UIA’nın çalışma grupları kapsamında “Güvenlik için Tasarım” konulu sergi

Hazırlayan (UIA çalışma grubu adına): Emine Komut; grafik tasarım: Yiğit Adam

3. UIA 2005’in evsahibi olarak “2005-İstanbul” başlıklı tanıtım sergisi

Hazırlayan: Gürel Tüzün (2005 Kongresi Genel Sekreteri)

Grafik tasarım ve kurgu: Burçak Madran

4. Özel sergiler kapsamında “Anadolu’da Sivil Mimarlık ve Ev Geleneği” başlıklı sergi

Hazırlayanlar ve metinler: Oktay Ekinci, Cengiz Eruzun, Deniz İncedayı

Grafik tasarım ve kurgu: Burçak Madran

Bu sergilerden 1, 2a ve 2b numaralılar sergi ve fuar binasında, her sergi için belirlenmiş standart hacimlerde idi. 3 numaralı olan Kongre binasının fuayesinde, sonuncusu ise Dışişleri Bakanlığı’nın kent merkezindeki ‘Türk Evi’ olarak adlandırılmış yapıda yer almışlardı.

Sergi ve fuar binasındaki sergiler, ödevlerini yerine getiriyordu (resim 1, 2a ve 2b). Hatta kimi ülkelerden gelen, bazısı pek mütevazi bazıları da fazlasıyla özensiz sergilerin yanında epey nitelikliydiler. Oda’nın klasik “kendi yağıyla kavrulma” geleneğine uygun olarak, imece usulü yapılmışlardı. Türkiye’de güncel mimari üzerine, 1988’den bu yana Ulusal Mimarlık Ödülleri almış bulunan yapılardan daha farklı bir seçki de oluşturulabilirdi kuşkusuz. Bazı yapılar o seçkide de yer alıyor olurdu; Oda’nın Ulusal Mimarlık Ödülleri’nin Türkiye mimarlığı üzerine tamamen yanlış bir izlenim verdiği söylenemez. Yalnız eksik olan, Büyük Ödül sahibi mimarlar üzerine panolardı; bunlar da yapılabilseydi, çağdaş mimarimizi daha iyi temsil eden bir seçki olacaktı.

Son iki sergi, Türkiye’nin tanıtımına yönelik ve sponsorluk gelirleriyle karşılanmış sergiler olarak önem taşıyordu. Türk Evi’ndeki “Sivil Mimari” sergisi (resim 3), ismine bakılarak eleştiriledursun, görebilenler için fena bir tanıtım değildi. Kongre fuayesindeki 2005 İstanbul sergisinden daha anlamlı ve alımlı olduğunu söyleyebilirim, afişi ve davetiyesinin tasarımsızlığını görmezden gelerek. Ne var ki, kayda değer olmayan bir konumda ve davetlilerle sınırlı bir gösterime yönelik olduğu için, heba olmuş bir çaba olduğu görüşündeyim.

“2005-İstanbul” tanıtımı ise (resim 4), 2005 Kongresi’ni üstlenmiş bir ülkenin tanıtım standı olarak işlev görebilecek düzenleme ve donanıma hiç sahip olmayan, afiş formatında düzenlenmiş bir sergi idi. Oysa burada amaç sergi değil, sergileme düzeni de olan bir stand tasarımı olmalıydı. Fuaye sergileri ve ülke tanıtım standları içinde en fukarası Türkiye’ninki idi; işlevine göre de en yetersiz olanı idi. Panoların önüne, fuar idaresinden tedarik edilmiş birkaç niteliksiz sandalye atılarak ‘evcilleştirilmiş’ bir köşe olarak, Türkiye’den gelen katılımcıları hüzünlendirdi. Gururlanmak için önemli bir fırsattı oysa. Yegâneliğe sahip bir konum, yani hem fuayenin en işlek köşesi hem de “gelecek kongrenin evsahipliği” gibi, 2008 için kıyasıya yarışan ülkelerin gıptayla baktığı, onca emekle “kazanılmış bir konum” bütünüyle harcanmıştı.

Türkiye’nin Berlin’deki Tanıtım Sorunu

Türkiye’nin Berlin’deki tanıtım sorunu, sergilenmek ve dağıtılmak üzere hazırlanmış basılı tanıtım malzemesi üzerine genel bir konsept geliştirilmemiş olmasıydı. Malzemenin çeşidi ve göreli ağırlıkları da planlanmamıştı. Kaynak ve emeklerin 2 sergiye (2005-İstanbul ile Sivil Mimari) bölünmesinin yanısıra, üzerinde aynı metinin bulunduğu 2 de broşür vardı sözgelimi (resim 5, 6). İmaj seçimi ve tasarım yönünden pek talihsiz olan bu iki broşürden birisi, kongre çantalarına girmek üzere önceden hazırlanmış, ama Berlin’in organizasyonundan kaynaklandığı düşünülen bir hata sonucu çantalara girememiş olduğundan, diğer broşürle birlikte gereksiz yere dağıtılmış oldu. Keza, tanıtım için yaptırılmış bir film de, yine organizasyon sorunları nedeniyle gösterilemediğinden, sponsorluk kısmen boşa harcanmış oldu. Broşürlerle sergilerin, afişlerle davetiyelerin tasarım açısından bir akrabalıkları yoktu. Tanıtım standında dağıtılan bir masa takvimi ile torbanın da ne birbirleriyle, ne diğerleriyle bir alakası vardı. Yani ortada bir konsept, bir ana tema, bir genel çizgi, tarz, adını ne koyarsanız, o yoktu. Herbiri bir yerlere ısmarlanmış, öylece bir araya getirilmişlerdi.

Tasarımlarda öncelikle, kongre turizminin gereklerini gözeten bir konsept geliştirilmiş olması beklenirdi. Oysa tanıtım afişleri ve broşürler, İstanbul’un çekiciliğini gözlerden esirgeyen depresif imajlardan oluşuyordu. 2 broşürden birinde bir ‘film noir’ karesi, diğerinde ise 4 imaj vardı: Kuşbakışı Galata kulesi ve etrafı, kuşbakışı Beşiktaş’ta apartman dokusu, Roma su kemerleri ve kuşbakışı kilise ile etrafındaki felaket doku. Yani ‘realist’ imajlar... İkonografik çözümlemesi şöyle olabilir: İstanbul Cenevizlidir, Romalıdır, Hıristiyandır ve köhnedir, ama Batılıdır. (Lütfen bizi Avrupa Birliği’ne alınız.) Kentin Müslüman kimliğine yer verilmeyişi ise, kaba realizmden kaçınılarak ‘banalleşmekten’ kurtarıyor kompozisyonu... (Batılılık ile zerafet heybeye kadar, heybeyle birlikte kendimize dönüyoruz.) Dağıtılan masa takvimlerinin imajları da aynı tutarlılığı sürdürüyor: Arsenal, Alman Konsolosluğu, St. Antoine Kilisesi, Beyoğlu’nda kilise, Yüksek Kaldırım, Kamondo Sokağı, Elhamra, Beyoğlu’nda bina, Sinagog, Cihangir Camii, Osmanlı Bankası, Pera. (İstanbul üzerine 12 imaj seçmek zorunda kalsanız, aklınıza Cihangir Camii’nin içi gelir mi Tanrı aşkına?)

İmaj seçimlerinde izlenmiş bir ilke, İstanbul’a özgü görüntülerden –yani biraz da cami, silüet, Boğaz köprüsü, yalı dizisi, çarşı-pazar-insan manzaraları gibi– özenle sakınmak olmuş. Bunun açıklaması, “turistik imajlardan kaçınmak” şeklinde idi –ki aslında buna katılabilirim, ortaya çıkan sonuç Turizm Bakanlığı afişlerine benzemeseydi eğer. Basmakalıp İstanbul imgeleri yerine özgün bir tema, özgün fotoğraflar... Hatta fotoğrafa bile gerek kalmayabilir, İstanbul’u çağrıştıran özgün bir grafik... İstanbul’u da çağrıştırmasın, özgün bir düşünce, kişilikli bir çizgi... Bunlara imkan yoksa, İstanbul’un çarpıcı, tipik, amblematik bir fotoğrafı da işi görür. Yapılan iş, adı üzerinde, ”kongre turizmi”.

Kongre turizmine uygun bir konsept, doğrudan kongre temasından yola çıkarak da geliştirilebilirdi. 2005-İstanbul’un, tasarımlara kolayca esin verebilecek teması “Pazaryeri / Grand Bazaar” idi. Gerek konsept oluşturma gerekse imaj seçimlerinde bu olanaktan da özenle sakınılmıştı. 2005-İstanbul’un panolarında kongre temasının kimi anahtar sözcükleri, birer imaj eşliğinde yer alıyordu, ama kiminde ilgili, kiminde ilgisiz olarak. Aklımda kalanlar arasında şunlar var: “Kapılı Cemaatler” için su kemerleri; “Mükemmelliğin Paylaşımı” yazısına bir Galata köprüsü; “Gerçek ve Sanal Pazarlar” için Sultan Ahmet fotoğrafı; “Yerel ve Küresel Piyasalarda Mimarlık Hizmetleri” için galiba Boğaz’da bir yalı ve “Ecological Heaven” altına da Boğaz fotoğrafı.

* * * * *

Tasarımcılara yeterli zaman tanınmadığını, ellerinde yeterli bilgi ve malzeme olmaksızın, Berlin’e boş gitmemek için özveriyle çabaladıklarını duyuyorum. 2005-İstanbul Sergisi’nin eldeki kitaplardan toparlanan imajlarla, son bir hafta içinde kotarıldığı anlatılıyor örneğin –ki bu koşullarda kimse mucize yaratamaz. Herkesin iyi niyetle çalıştığı kuşkusuz. Oda’da gerek yönetimin gerekse UIA’yla ilgili çalışma gruplarının iyi niyetli çabaları görmezlikten gelinmez. Ne var ki tek tek iyilikler kolektif başarıyı garantilemiyor. Başarılı bir sonuç için gerekli olanlar sayılırsa: Parasal kaynaklar, organizasyon yetenekleri, yaratıcı düşünceyi harekete geçirecek kurumsal standartlar ve belki de en önemlisi, planlanmış işbölümü ve sorumluluk tanımları -yani Berlin hazırlıklarında asıl eksik olan.

Oda’nın maddi kaynakları sınırlı; ama titiz bir planlama ile birşeyler yapılabilecek ölçüde, makul bir bütçenin de olduğu anlaşılıyor; sponsorluk imkânları daha verimli kullanılabilirmiş. 1999 Pekin Kongresi’nde profesyonel bir ekip olmadan, gönüllü çabalarla yapılan mütevazi tanıtımın nerdeyse gerisine düşülmüştü Berlin’de. Kongreyi İstanbul’a getirmek için yıllarca çaba gösterenlere topyekün bir özür borçluyuz.

2005-İstanbul içinse zaman daralıyor. Toplam 107 hafta var. Kulağa dolgun gelse de, hiçbirşey değil. Berlin’den bu yana 28 hafta geçti. Bu geçen sürenin 4 mislindan daha az sonrası, 2005-İstanbul...

NOTLAR

(1) Bk. U. Tanyeli, Eylül 2002, Öngörünüm, Arredamento Mimarlık, no: (100+51); A. Balamir, Ekim 2002, UIA-2002 Berlin Kongresi’ne Türkiye’den Giden Sergiler, Arredamento Mimarlık (100+51); 134-136.

(2) Eryıldız, D. I., Ocak 2003, ‘Sürdürülebilirlik ve Mimarlık’ Dosyasında Ekolojik Mimarlık, Arredamento Mimarlık, no: (100+54); 71-76.

(3) Tabanlıoğlu, M., Ekim 2002, Avrupa’nınYeni Metropolü Berlin’de UIA 202, Mimarlık, no: 307; 47-48.

Bu icerik 4314 defa görüntülenmiştir.