321
OCAK-ŞUBAT 2005
 
MİMARLIK'TAN

UIA 2005 İSTANBUL’A DOĞRU

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • EAAE Atölyesinden Notlar...
    Deniz İncedayı

    Doç.Dr., Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Bölümü; Yayın Komitesi Üyesi.

DOSYA: Sayisal Mimarlik

  • Evler Senfonisi
    Gürhan Tümer

    Prof.Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü, Yayın Komitesi Üyesi



KÜNYE
UIA 2005 İSTANBUL’A DOĞRU

KENTLERDEKİ FARKLILIKLAR ve HEDEFLER

Tarihsel kentlerimizdeki, “geçmişi yok ederek gelişme” sürecine bağlı olarak, her biri için “kendi özgün durumlarına uygun” yeni önlem ve politikaların üretilmesi ise konunun en özgün yanını oluşturmaktadır. Bu saptama ışığında, İzmir Kongresi’nde irdelenen kentlerle ilgili olarak, “tarihsel kimlik ve çağdaş gelişme”ye yönelik değerlendirmeler şöyle özetlenebilir:

Denizli ve Balıkesir

Bu kentlerimiz eski dokularını artık neredeyse “tümüyle” yitirmiş gibidirler. Kente egemen olan “yeni ve modern” karakter ile geçmiş arasındaki bağı kurabilmek için çağdaş mimarlığın esinlenebileceği kaynaklar da çok azdır. Ancak, böyle bir durum, aynı kentler için bundan böyle “kişiliksiz” bir mimarinin ve “tarihsel yaşanmışlıkları tümüyle unutan”, tek düze bir şehirciliğin geçerli olabileceği anlamına gelmeyeceğinden, aynı kentler için izlenecek yöntemlerin başında da yine “yöresel yaşam ve kültür değerlerini gözeten bir mimarlık” arayışı gelmektedir.

Çanakkale

Çanakkale örneğindeki gibi, eski dokusunun elde kalan kesimlerini koruma konusunda önlemler alan kentlerimizin büyüme sürecinde ise, tarihsel dokular, özellikle arsalardaki imar rantlarını arttıran yapılanma haklarının yüksek olduğu “komşuluklar” arasında sıkışıp kaldığından, bu dokunun korunması için temel koşullar arasındaki “toplumsal bilinç” olumsuz etkilenmektedir. Kent içinde neredeyse “yan yana” denebilecek konumdaki arsalarda birbirlerinden çok farklı imar hakları nedeniyle tarihsel dokular adeta “mağduriyet bölgeleri” olarak görülmektedir.

İzmir

“5000 yaşında” olduğunu ulusal ve uluslararası kamuoyuna duyurmakla onur duyan İzmir ise “metropol” kimliği ile çok daha farklı özellikler taşımaktadır. Kentin, antik çağlardan bu yana “yaşanmışlığını” belgeleyen ve kent içinde tarihsel odak noktaları oluşturan arkeolojik alanlarla birlikte, son yüzyıllara ait yerleşme dokusunu ve yerel mimari karakterlerini barındıran kentsel SİT’lerinin, aynı zamanda metropoliten gelişmenin de “kimlik kaynakları” olması yönündeki çabalar önemli deneyimler yaratmaktadır.

Bu yöndeki öncelikli saptamalardan biri, özellikle “metropoliten planlamada” tarihsel semtlerin kentsel bütünlük içindeki etkilerini ve yaşatılmalarını hedefleyen “makro” önlemlerin alınması gereğidir. Çünkü, kentin geçmişini, sadece dar-sınırlı koruma planlamalarıyla ele alan anlayış, “yaşamdan kopuk koruma alanlarını” yaratmakta, böylesi bir ayrışma ise sadece tarihsel bölgelerin çöküntü yörelerine dönüşmesini değil, yeni gelişme bölgelerini de “kente yabancılaştıran” bir mimari ve hatta toplum yaratmaktadır.

Bu nedenlerle, gerek kentsel hizmetler açısından, gerekse çağdaş konfor ve diğer çekicilikleri ile kent bütününde “tercih edilen yerleşim alanları” haline gelen yeni gelişme bölgeleri karşısında tarihsel dokuların giderek “metruklaşmaması” için önlemler almak gerekmektedir. Bu yönde, bir yandan aynı gelişme bölgelerindeki yapılanma haklarının, mimari karakterlerin ve şehircilik düzenlemelerinin “tarihsel bölgelerle kopuk olmamasına” özen gösterilmeli; öte yandan, kentin korunması istenilen eski dokusunun, kentin en çekici, canlı ve herkesin yararlanabileceği işlevlerle donatılmasına öncelik verilmelidir.

“Tip Projeler”

Tarihsel kentlerimizin büyümelerinde, yukarıda özetlenen “kimlik ve karakter yitirilmesi” süreçlerini destekleyen önemli ve etkin uygulamalardan biri de Türkiye’nin hâlâ vazgeçemediği “tip proje”lerdir. Bu uygulamalar, bir yandan mimarlığı kentin ve çevrenin niteliklerinden uzaklaştırdığı gibi, bir yandan da “tipleşmiş mekân ve çevrelerde” yaşayanlar açısından kendi değerlerine yabancılaşan bir toplum yaratmaktadır. Sadece kimi kamu yapılarında değil, toplu konut alanlarında, gecekondu önleme bölgelerinde, hatta “2. konut” olarak tanımlanan toplu yazlık siteler ve konut kooperatifleri uygulamalarında yaygın olarak sürmekte olan; “tipleştirilmiş ve çok sayıda yinelenen mimari proje” uygulamalarından vazgeçilmelidir.

Bu icerik 1132 defa görüntülenmiştir.