ETKİNLİK
			Türkiye ve Almanya’dan Ortak Bir Seçkiyle Tarihten Günümüze Mimarlık Pratiğinden Kadınlar
			İrem Küreğibüyük, Mimar
			Mimarlık mesleğinin hâlâ erkek egemen çalışma alanı olarak kabul edilmesinden yola çıkan Goethe Enstitüsü, 2017 yılında açtığı “FRAU ARCHITEKT - 100 Yılı Aşkın Bir Tarih: Mimarlık Mesleğinde Kadınlar” başlıklı sergiden hareketle perspektifini bu defa Türkiye’den bir seçkiyle genişletiyor. 4 Mayıs’ta çevrimiçi olarak açılan “Kadın Mimar” sergisi, her iki ülkeden kadın mimarları ve çalışmalarını odağına alıyor. Çevrimiçi olarak https://bit.ly/2SdkNF6 adresinden ulaşılabilen sergi, 3 Haziran - 31 Temmuz 2021 tarihleri arasında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde de fiziksel olarak ziyaret edilebilir.
			
			
			
			
			  
Kadınların mimarlık mesleğinde  100 yılı aşkındır sürdürdüğü varlığına karşın, meslek ortamının muhafaza ettiği  erkek egemen yapısı ve eşitlikçi bir ortamın tesis edilemiyor oluşu günümüzde hâlâ  mesleğin gündemindeki önemli sorunlardan birisi. Feminizmin kendini sürekli  yenilediği tarihine içkin olarak da sorgulanan ve farklı bağlamlarda  araştırmalara kapı açan bu durum, akademik ortamda da tartışılmaya devam  etmektedir.
Tarihte mimarların  -kadın ya da erkek- meslek ortamındaki cinsiyete dayalı eşitsiz duruma ilişkin bir  cevap arayışının 19. yüzyıla kadar geriye gittiği bilinmektedir.
[1]
 Bu duruma ilişkin verilmiş farklı cevaplarda, kadınların ev hayatı ve anaç  doğası ile kurduğu bağların öncelikli olması, erkeklere kıyasla biyolojik  olarak dezavantajlı olmaları, bir tasarımcı, karar verici olarak mesleğe dair  becerilerinin zayıf olması, yaratıcılıktan ve teknoloji bilgisinden yoksun  oldukları gibi cinsiyet farklılığı temelinde yargılara varıldığı; kadınlık  görev ve
sorumluluklarından uzak  kaldıkları gerekçesiyle meslek ortamındaki varlıklarının tehlike ve tehdit  olarak algılandığı görülmektedir. Değişime direnen bu bakış açısıyla inşa  edilmiş olan “kadın mimar” kategorisi, aslında kadınların meslek için uygun  olmadıkları ya da en iyi şekilde ev ya da iç mekân tasarımları için uygun oldukları  şeklinde bir algıyı yerleştirmiştir. Her ne kadar bu bakış açısına kadınlar  cephesinden bir karşı geliş 1960’ların feminist hareketleri etkisinde belirmiş  ve 1970’lerden itibaren mimarlıkta cinsiyete dayalı eşitsizliğe dair daha güçlü  bir farkındalık oluşmaya başlamış olsa da meslek ortamında eşitlikçi bir bakış  açısının benimsenmesi, eşit koşulların tesis edilmesi bugün hâlâ istenilen  düzeyde değildir.
Erkeklere oranla kadınların  mimarlık üretiminde ve yönetici pozisyonlarda daha sınırlı kalan katkısı, daha  düşük ücretlere tabi olmaları,  okullar, müzeler, dergiler gibi mimarlığa ilişkin konuların ele alındığı ve  aktarıldığı kurumlarda erkek egemen bakışın hakimiyeti gibi meslek ortamındaki eşitsiz  temsiliyet durumlarına ilişkin farkındalığı artırmak, öncelikle bu eşitsizliğin  nedenleri ve nasıl telafi edilebileceği üzerine çok boyutlu düşünmeye ve  tartışmaya imkan sağlayacak ortamların varlığıyla mümkündür. Motivasyonunu bu  düşünceden hareketle belirleyen Türkiye Goethe Enstitüsü’nün düzenlediği “Kadın  Mimar: Türkiye ve Almanya’da Mimarlık Mesleğinde Kadınlar” sergisi, tarihte ve  günümüzde mimarlık sahnesinde çoğunlukla spotların gerisinde kalan kadınların  rolünü ve katkısını görünür  kılmaya katkı sağlamayı amaçlarken; yapılı çevrenin bugünü ve geçmişine dair  mevcut bilgimizi mimarlığın üretimindeki çoğulluğu ve farklılıkları gözeterek  yeniden sorgulamaya davet ediyor. (Resim  1) Frankfurt am Main    ’daki Alman  Mimarlık Müzesi tarafından 30 Eylül 2017- 8 Mart 2018 tarihleri arasında  düzenlenen     “Frau  Architekt, 100  Yılı Aşkın Bir Tarih:  Mimarlık Mesleğinde Kadınlar” sergisinden daraltılmış bir seçkiyi Türkiye’den  de kadınların dahil edildiği yeni bir kapsamla ele alan güncel sergide, Almanya  ve Türkiye    ’den toplam 18 mimar kadın kamuoyu  ile buluşturuluyor. COVID-19 pandemisinin yarattığı olumsuz koşullar nedeniyle  4 Mayıs 2021 tarihindeki açılışı enstitünün  resmî internet sitesi üzerinden çevrimiçi olarak gerçekleşen sergiye, 3 Haziran  - 31 Temmuz 2021 tarihleri arasında TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ev sahipliği yapıyor. (Resim 2) Sergide, her kadına özgü  farklı temalar belirlenerek ele alınan kısa biyografilerin yanı sıra; çeşitli  basılı kaynaklardan, aile ve kurum arşivlerinden yararlanılarak bir araya  getirilen kişisel fotoğraflar, mimari üretimlere dair fotoğraf, eskiz, maket,  mimari çizimler gibi özgün  belgeler sunuluyor. Ayrıca, dijital ortamdaki sergide kadınlarla  gerçekleştirilmiş röportajlara da ulaşmak mümkün. (Resim 3)
Almanya’daki  sergi esas alınarak küratöryal yaklaşımı belirlenen güncel serginin seçkisinde  yer verilen 9 Alman mimar kadın ile birlikte, Türkiye    ’den  de 9 mimar kadının seçilmesi ve gerekli içeriklerin hazırlanmasına yönelik çalışmalar, Goethe Enstitüsü proje ekibiyle birlikte bilimsel bir  danışma kurulu tarafından ortaklaşa yürütülmüştür.[2]
 Bu çerçevede, Almanya’daki serginin arka planını ve Türkiye’de yürütülen güncel  çalışmalara ilişkin daha detaylı bilgileri katılımcılarla paylaşmak üzere, serginin  küratörlerden Mary Pepchinski  ve bilimsel danışma kurulundan Özlem Erdoğdu Erkaslan, Meral Ekincioğlu moderatörlüğünde gerçekleşen çevrimiçi açılış  oturumunda bir araya gelmiştir. (
Resim 4)
Oturumda  sergiye dair ele alınan konulara kısaca değinmek gerekirse, öncelikle Pepchinski’nin  2017 yılında düzenlenen serginin motivasyonuna dair açıklamalarını not düşmek  önemlidir.[3]
 Almanya’da mimarlık fakülteleri öğrencilerinin yaklaşık % 60’ını kadınların  oluştuğunu; ancak meslek odasına kayıtlı olarak mimarlık pratiğine katılan kadınların sayısına  bakıldığında bu oranının % 35
    ’lere,  üniversitelerin akademik kadrolarında ise bu oranının % 30’lara kadar düştüğünü  belirten Pepchinski, meslek ortamında süre gelen eşitsiz temsiliyete bu sergi aracılığıyla  dikkat çekmek istediklerini belirtmiştir. Öte yandan, kadınların mimarlık meslek  tarihindeki yerine, meslekte var olabilmek için ön yargılara karşı vermiş oldukları  mücadeleye ilişkin öğrencilerin artan ilgisine dikkat çekerek, 20. yüzyıl  modern mimarlık tarihinden günümüze kadarki geniş bir perspektiften daha çok  mimar kadını kamuoyu ile buluşturma ve bilinir kılma isteğinin serginin  motivasyonunda öne çıktığını vurgulamıştır. Böylece, Alman Mimarlık Müzesi  arşivinde bulunan kadınlara dair birçok belgenin ilk kez kamuoyuyla  buluşturulması için de önemli bir fırsat yakaladıklarını ifade etmiştir.
[4]
Bir diğer öne çıkan konuyu  ise Erkaslan’ın bilimsel danışma kurulu tarafından yürütülen çalışmalara  ilişkin aktardıkları oluşturmaktadır. Erkaslan, kurul tarafından belirlenen Türk  mimar kadınlara dair seçkinin, Türkiye’de kadınların mimarlık mesleğine  katıldıkları 1930’lardan günümüze kadarki geniş bir tarihsel aralıktan farklı  kuşakları temsil etme gayretiyle oluşturulduğunu belirtmiştir. Cumhuriyet  sonrası modern mimarlığın gelişim
sürecinin  aktarımında yaygın olarak kullanılan yaklaşık 9-10 yıllık aralıklardaki  tarihsel bölümleme,  siyasi ve sosyo-ekonomik konjonktürdeki değişimlere paralel olarak mimarlık  ortamındaki değişimleri okumak ve anlamlandırmak açısından faydalı  görülmektedir. Dolayısıyla, kuşaklar arasındaki geçişte ilk mezunun verildiği  1934-1950, 1950-1980, 1980 ve sonrası olmak üzere üç tarihsel bölümlemenin yanı  sıra mimari tasarım ve uygulama  yapmış olmalarının öncelikli seçim kriteri olarak dikkate alınmasıyla bir seçki  oluşturulmuştur. Erkaslan’ın  altını çizdiği üzere, her ne kadar Türkiye’de mimarlık eğitiminin  ve meslek ortamının kapılarının kadınlara açılması, kadınlar tarafından  verilmiş özerk bir mücadeleden ziyade sunulan hukuki ve toplumsal haklar  çerçevesinde devletin desteğini arkalarına alarak gerçekleşmiş olsa da erkek  egemen bir meslekte var olmak ve ilerlemek için verdikleri mücadele göz ardı  edilmemeli, aksine daha çok bilinmeli ve tartışılmalıdır. Bu bağlamda, Türkiye  modern mimarlığından kadınlara dair bilgi ve belgelerin kamuoyuyla  buluşturulması açısından sınırlı da olsa bu serginin yaptığı başlangıcın  önemini vurgulamıştır.[5]
Sergi  kapsamında düzenlenen 6 Mayıs 2021 tarihindeki ikinci çevrimiçi etkinlikte, sergide  yer verilen serbest ofis sahibi iki mimar, Semra Uygur ve Gesine Weinmiller ile  Neslihan Türkün Dostoğlu moderatörlüğünde  “Mesleki Pratiğe Bir Bakış” başlığı altında bir söyleşi gerçekleştirilmiştir. (Resim 5) Söyleşide yöneltilen sorulara,  farklı iki coğrafyadan hâlâ aktif olarak mimarlık pratiğinin içinde bulunan iki  kadının deneyimleri doğrultusunda verdikleri cevaplar arasında pek çok açıdan  paralellikler bulunması dikkat çekiciydi. Özellikle, toplumsal cinsiyet  rollerinin neden olduğu dezavantajlı durumların mesleki kariyerlerine etkisi ve  başa çıkabilmenin yollarına ve ev-iş ikilemine dair aktardıklarının -her iki  mimarın da eşleriyle aynı mesleği sürdürüyor olmalarından kaynaklı- işaret  ettiği ortak noktalara kısaca değinmek önemlidir.
Semra Uygur ofis pratiğini hâlâ eşiyle ortak yürütmekte  olup;  Gesine Weinmiller ise ortağı olduğu ofisteki üretimlerini eşinden ayrı olarak  yürütmektedir. Mimarlığın yoğun ve uzun saatler çalışmayı gerektiren bir meslek  olması dolayısıyla kadınların meslek ve aile hayatını birlikte sürdürebilmelerinde  ev içi sorumlulukların eşler arasında karşılıklı anlayış ve destek çerçevesinde  paylaşılması gerektiğine her iki mimar da dikkat çekmiştir. Bu nedenle, eşlerin  aynı meslekten olmalarının ev-iş dengesini kurmakta, ev içi sorumlulukların  paylaşımına yönelik daha yapıcı bir diyaloğun kurulmasına ve daha adil bir iş bölümünün sağlanmasına  olumlu katkılar sağlayabileceğini belirtmişlerdir. Uygur, Türkiye
    ’de  olduğu gibi erkek egemen geleneksel yapısını muhafaza eden toplumlarda  kadınlara tanımlı toplumsal cinsiyet rollerinin, özellikle de çocukla birlikte  ağırlaşan sorumlulukların mesleklerini icra etmelerini
oldukça  zorlaştırdığına dikkat çekmiştir. Bu nedenle, Türkiye’de mimarlık kariyerini serbest  piyasada sürdüren kadınların öncelikli  tercihlerinin ya bekar olmak, evliyse de çocuk yapmamak ya da eşiyle ortak  olmak yönünde olduğu tespitinde bulunmuştur. Weinmiller da ev içi iş bölümü konusunda Almanya’da  da durumun farklı olmadığını, erkeklerin sorumlulukların paylaşımında  çoğunlukla adil davranmadıklarını belirtmiştir. Ev içi ve ofis içi  sorumluluklarını yerine getirirken zaman ve emek olarak dengeyi sağlamanın  önemine dikkat çeken mimarlar, tüm zorluklara karşın bu dengeyi kurabilmiş  olmalarını, hem meslek hem de aile hayatlarında başarıyı yakalayabilmelerinin  en önemli nedeni olarak göstermişlerdir. Kariyerlerindeki ilerleyişlerinde  kadın olmaktan kaynaklı dezavantajlı durumlarla karşılaşmadıklarını belirten  mimarların, ortağı oldukları ofislerde de tasarım ve uygulamaya dair süreçleri  ortak yürütebilmeyi ve sorumluluklarda dengeli bir paylaşımı sağlayabilmiş  olmalarının bu duruma katkısı şüphesiz ki önemlidir.[6]
Mimarlık  yarışmalarının, her iki mimarın da hem mesleki kariyerlerinin başlangıcında hem  de sürdürebilirliğinde önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Yarışmaları, kimliklerinden  bağımsız anonim olarak sadece üretimleriyle var olabildikleri özgür,  farklılıklara açık, üretken ve geliştirici bir mecra olarak tanımlamışlardır.  Nitekim, her iki mimar da tasarım yaklaşımının ve duyarlılığının cinsiyete  dayalı bir eleştirel kriterle ele alınmaması gerektiğinin altını çizmiştir.[7]
(
Resim 6, 7)
Son olarak, söyleşinin  üzerinde durulması gereken belki de en can alıcı kısmı, serginin de üzerinde  düşünmeye ve tartışmaya açmak istediği gibi meslek ortamındaki eşitsiz  temsiliyetin nedenleri kadar nasıl telafi edilebileceği üzerine de düşünürken,  kadınların biraz da iğneyi kendilerine batırarak eşitsizliğin yaratımında pay  sahibi olup olmadıklarını, telafisi için üzerlerine düşeni yapıp yapmadıklarını  sorgulamaları gerektiği üzerinedir. Kadınların mimarlık eğitimine katılımındaki  yüksek oranlar göz önünde bulundurulduğunda meslekteki varlıklarının bugün  artık bir istisna olmamasına karşın; hâlâ kategorileştirilmiş “kadın mimar”  üzerine konuşmayı, tartışmayı gerektiren; kültürel ve tarihsel arka planda kadın-erkek  arasında inşa edilmiş karşıt güç ilişkisinin sonucu olarak kadına dayatılan  erkeğin “ötekisi” olma halinin
[8]
 ortadan kaldırılması için mücadele vermek gerektiğinin her iki mimar da altını  çizmiştir. Bu çerçevede, kadınların meslek ve aile hayatını bir arada  götürmenin her koşulda zorlu bir süreç olduğunun ve mücadele gerektirdiğinin  bilincinde olmaları gerektiğini vurgulamışlardır. Kadınların eğitim ve sosyal  haklarının farkında olarak bu mücadelenin
içinde  yer almalarının ve her şeye rağmen direnmelerinin gerekliliğine; bu yönde  kadınların da dayanışma içinde olarak birbirlerini yüreklendirmelerinin,  erkeklerin de zorluk değil kolaylık sağlamalarının önemine değinmişlerdir.  Diğer yandan, doğrudan tasarım ve uygulamanın içinde yer almayan; ancak daha  çok kamu kurumlarında bürokrasinin içinde ya da şantiye ofisleri ve müşavirliklerde,  çoğunlukla farkında olunmayan önemli görevler üstlenen ve farklı kesitlerden  mimarlığa pek çok katkı sağlayan kadınları da hatırlamamız gerektiğine dikkat  çekmişlerdir.[9]
Benim  de bilimsel danışma kurulu içinde yer almaktan mutluluk duyduğum bu sergi  projesiyle mimarlık mesleğinden kadınlara dair açılan pencerenin, genç kuşaklar  için ilham olabilecek, onları cesaretlendirebilecek rol modellerle tanışabilmeleri  ve sadece meslek içinde değil gündelik hayatın içinde de maruz kalınan toplumsal  cinsiyete dayalı eşitsizliklere dair farkındalığı arttırmak açısından önemli  olduğunu düşünüyorum. İhtiyaç duyduğumuz daha eşitlikçi ve kapsayıcı bir  mimarlık ortamı ve mimarlık tarih yazımı için gelecekte yapılacak daha kapsamlı  çalışmalara kapı aralaması açısından bu serginin yaptığı başlangıcı önemli  buluyorum. Serginin, uzun bir tarihsel geçmişe sahip olan Türkiye ve Almanya  arasındaki mimarlık alanını da kapsayan kültürel temaslar çerçevesinde  gelecekte de üretilebilecek ortak projelere kapı aralamasını umuyorum. 
NOTLAR
[1]Stratigakos, D., 2016, Where Are The Women Architects?, Princeton  University Press, Princeton, Oxford.
[2] Serginin küratöryal ekibinde Almanya’dan Mary Pepchinski, Christina  Budde ve Wolfgang Voigt; bilimsel danışma kurulunda Türkiye’den Prof. Dr.  Belgin Turan Özkaya, Prof. Dr. Tomris Elvan Altan, Prof. Dr. Neslihan Dostoğlu,  Prof. Dr. Özlem Erdoğdu Erkarslan, Y. Mim. İrem Küreğibüyük, Assist.  Prof. Dr. Yekta Özgüven yer almaktadır. 
[3] URL1. “Sergi: Açılış Kadın Mimar”, https://www.youtube.com/watch?v=r7FiNWXW53A [Erişim: 04.05.2021]
[4] Kadınların meslek ortamındaki eşitsiz temsiliyeti açısından Türkiye’de  de durum farklı değildir. 2014 yılında Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin yaptığı  “Kadın Mimarlar” araştırması, 2000 yılından itibaren kadınların mimarlık  eğitimine katılım oranlarının her yıl artmasına karşın (örneğin 2016 yılında bu  oran % 60’tır); odaya kayıtlı kadınların sayısında bu oran tersine işlemektedir  (örneğin, 2010-2013 yılları arasında büro tescil belgesi alan kadınların oranı  sadece % 30’dur). Sınırlı da olsa, tarihten günümüze Türkiye’den mimar  kadınlara dair bir seçkinin kamuoyuna ile kez tanıtılması açısından bu serginin  yaptığı başlangıç önem taşımaktadır.
[5] URL1.
[6] URL2. “Söyleşi: Mimarlık Alanındaki Kadınlar-  Mesleki Pratiğe Bir Bakış”, https://www.youtube.com/watch?v=NAoDtI08tbk&t=1110s [Erişim: 06.05.2021]
[7] URL2. 
[8] de Beauvoir, S., 1972, The Second Sex, Penguin, New York.
[9] URL2.
			
			
			Bu icerik 4627 defa görüntülenmiştir.