MİMARLIK ELEŞTİRİSİ
			Kentsel Mekân / Yapı İlişkisine Farklı Bir Yaklaşım: Yapı Kredi Kültür Sanat 
			Özen Eyüce, Prof. Dr., Mimar
			YKKS “İstanbul’un tarihî kentsel akslarından olan ve bitişik yapı düzeninin kentsel mekânı ve kamusal alanı bir yaya koridoru olarak sınırladığı İstiklal Caddesi’nin genişleyerek meydanlaştığı bir noktada yer alan yapı, meydana sunduğu şeffaf cephe, bu cephenin arkasında yer alan ekspoze sirkülasyon ögesi ve mekânsal hacim ve katlara yayılan kültür ve sanat odaklı mekânları ile; caddenin ve yapının dinamizmini buluşturarak, kentsel mekân ve yapı arasında sinerji oluşturan bir mekânsal ve görsel süreklilik yaratması; meydan cephesini kente açılan bir kapı olarak yorumlayarak yapının kamusal kullanımını özendiren ve kentsel ölçekte sosyal çekim oluşturan mimari tavrı; ‘kent’ ve ‘zemin kat’ ilişkisini genişleterek üçüncü boyuta taşıması ve düşey yaya hareketini tarihî caddenin farklı açılardan ve yükseltilerden deneyimlenmesine olanak verecek şekilde ele alması; kent genelinde, mekânsal ve işlevsel programını yoğunlukla zemin katta ve yatay ilişkiyle caddeye açan kültür yapılarına bir alternatif olarak, düşeyde de kentle ilişkilenen bir yapı arayışını temsil etmesi nedeniyle” 2018 Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde “Yapı Dalı Ödülü”ne değer görüldü.
			
			
			
			
			 Mimarlar Odası tarafından  ilk kez 1988 yılında, Mimar Sinan’ın 400. ölüm yıldönümü anısına düzenlenen Ulusal  Mimarlık Sergisi ve Ödülleri, 30 yılı aşkın bir süredir devem eden varlığıyla Türkiye’deki  mimarlık üretiminin ardındaki en köklü kurumsal destek olmaktadır. 2000’li  yıllardan bu yana ekonomik gelişmenin lokomotifi olarak görülen inşaat  sektörünün devlet politikalarıyla da desteklenen ve en temel ekonomik faaliyet alanı  haline gelen aşırı yapı üretiminin ve ağırlıklı olarak toplu konutun  gerçekleştirildiği ülkemizde, TMMOB Mimarlar Odası, bu ödüller aracılığıyla “mimarlığın  aslında kültürel bir etkinlik olduğu ve değerlendirme ölçütlerine dayanarak  seçkin olanın sıradan olandan ayrılabileceği” mesajını vermektedir. Aslında, ödüllendirilen  “mimari tasarımın ardındaki emek,  dünya standartlarına ilişkin farkındalık, uygulamaya gösterilen özen, çevreye  duyarlılık, tarihsel sürekliliğe yönelik dikkat, popülist eğilimlere karşı  duran direnç ve önemli ölçüde yaratıcı çabadır.”(1)
Yukarıda genel çerçevesi çizilen programının  2018’de düzenlenen XVI. döneminde Yapı Dalı Ödülü alanlardan biri de Teğet  Mimarlık tarafından tasarımlanan Yapı Kredi Kültür Sanat (YKKS) olmuştur. (Resim 1)
YKKS’nin yeni binası, kullanıma açıldığından bu yana pek çok farklı görüş ve  eleştirinin konusu olmuş ve farklı platformlarda tartışmaların yapılmasına yol  açmıştır. Mimarlık disiplini adına bir tartışma ortamının yaratılmasına neden  olan bu yapı hakkında yapı tanıtım / eleştiri metni yazmam istendiğinde,  kişisel ziyaretlerim ve düşüncelerimin ötesinde, YKKS’nin eski ve yeni  tasarımını, konumunu, müelliflerini ve yapmak istediklerini anlamaya çalıştım.  Eleştirileri değerlendirdim. Ancak, tarafsız bir gözle YKKS’yi eleştirirken “Eleştirmenin […] kendini bir otorite olarak  görmenin getirdiği (aşırı) özgüvenle yargılayan, doğruları göstermeye çalışan,  sürekli yanlışlayan, aleyhte olan ve değersizleştiren; evrensel ve normatif  temellere dayandırma çabası içinde olan” tutumu içinde olmaktansa, Berin  Gür’ün, Solà-Morales’den alıntıladığı gibi: “çoğulculuğun olduğu günümüz  mimarlık pratiğinde eleştirinin derdi, yapıyı genel bir mimari dilin özel  örneği yapan stilistik ögelerin nasıl kullanıldığı değil aksine, her bir yapı  için onu var eden ve ona özgü olanı ‘keşfetmek’ olmalıdır” görüşünde olduğumu  belirtmek isterim.(2) YKKS hakkındaki analitik incelememi ise, yapının bağlamsal, mekânsal, yapısal  özellikleri üzerinden yapmaya çalışacağım.
YKKS  VE BAĞLAM
  İstiklal Caddesi’nin  Galatasaray Meydanı’na açıldığı köşe parsel üzerinde yer alan Yapı Kredi Kültür  Sanat, 1992 yılından yenilenmek üzere kapandığı 2014 yılına değin, İstanbul’un  pek çok önemli kültür ve sanat faaliyetine ev sahipliği yapmıştır.
  
  İstanbul’un önemli kent mekânlarından  biri olan İstiklal Caddesi, bir dönemin mimarlık yaklaşımlarına şahitlik eden  nitelikli yapıların yer aldığı, Tünel ve Taksim Meydanı’nı birbirine bağlayan,  adeta bir kanyon gibi dar kesitli, zemin düzleminde yoğun hareketliliğe sahip  bir cadde olma özelliğindedir. Caddeyi çeviren yapılar ise, dar cepheli ve  adeta tek boyutludur. Zemin katta arka sokaklara uzanan bina derinliklerinin  zengin mekân kullanımına olanak sağlamasına karşın, üst kat kullanımları cadde  ile ilişkilenmiyor ve bağı kopuyor, bu nedenle tüm hareketlilik zemin kata  hapsoluyor. (
Resim 2)
İstiklal Caddesi’nin iki  ucu arasında, caddenin genişleyerek bir meydana dönüştüğü tek yer ise  Galatasaray Meydanı’dır. Adını güney doğusunda yer alan Galatasaray Lisesi’nden  alan meydan, son yıllarda pek çok sosyo-politik eylemin gerçekleşmesi nedeniyle  sürekli gündemde olan bir kentsel mekân olma özelliğini taşımaktadır.  Galatasaray Meydanı’na bakan köşe parselde konumlanmış olan Yapı Kredi Kültür  Sanat, Kazım Taşkent’in 1944 yılında açılış konuşmasında değindiği gibi, “ekonominin  olduğu kadar kültür ve sanatın da bankası olarak kurulan” Yapı Kredi  Bankası’nın aynı konumda yer alan üçüncü kültür merkezi yapısıdır. İlki,  İstiklal Caddesi üzerindeki pek çok yapı gibi neo-klasik üslupta bir yapı iken,  1958 yılında onun yerine inşa edilen ikinci yapı, Alman mimar Paul  Schmitthenner tarafından tasarlanmıştır. Döneminin modernist-rasyonalist  yaklaşım özelliklerini taşıyan ve aynı ritimde tekrar eden pencere açıklıkları  birbirinin aynı olan iki cephesiyle, bu ikinci yapı, 2014 yılında  faaliyetlerine son verene dek Galatasaray Meydanı’nın köşesinde yaşamını  sürdürmüştür. (Resim 3, 4)
Paul Schmitthenner’in  binasının yerini alacak üçüncü YKKS yapısının tasarım süreci ise 2011’de  başlıyor. Bu dönem, İstanbul’un aşırı yapılaşma ve kentsel dönüşüm projeleri  çerçevesinde giderek merkezden uzaklaşan yeni yaşam çevreleri nedeniyle  İstiklal Caddesi’nin eski önceliğini kaybettiği bir döneme denk geliyor. Teğet Mimarlık  müellifleri Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar, bu dönemi şöyle tanımlıyor: “İstiklal Caddesi bir  süredir kan kaybediyor. Caddenin ve ona açılan arka sokakların kültür sanat  damarını besleyen kurumlar, kitabevleri, sinemalar farklı sebeplerle taşınıyor,  kapanıyor. İstiklal Caddesi neredeyse tek tip bir kurumsal ticari faaliyetin  arenası haline gelmiş durumda.  Öte yandan, 20. yüzyıl başından günümüze direnerek kalabilmiş bu bölge, ‘kent  parçası’ diyebileceğimiz büyüklükte kozmopolit bir doku olarak Türkiye’de tek.  Bugünkü değişimi geçmişteki çöküş-yükseliş dizilerini akılda tutarak okuyunca  iyi yapıların dokuduğu bu kentsel mekânın,  yeniden içerik üretebilme potansiyelini koruduğunu söyleyebiliriz.”(3)
Michel  Tawa, bir ürün ile konumu arasında farklı ilişkiler kurulabileceğinden  bahseder. Bu ilişki türleri umursamaz (indifferent),  estetik ve üretken (productive)  olarak sıralanabilir.(4) Umursamaz ilişkide ortam gerçek ya da sanal olarak silinir, metaforik olarak  görmezden gelinir, yok kabul edilir ya da en azından nötr kalır. Her ikisi  birbirinden etkilense de, yapı ve bağlamın karşılıklı yükümlülükleri yok  denecek kadar azdır ve hatta yapı bağlamına rağmen vardır, üstelik herhangi bir  yerde de konumlanabilir. Tawa’ya göre “bağlamsal  umursamazlık tabula rasa motifi ile gerçekleşir”.(5) Estetik ilişkide, konum, yapıyı  belirli -biçimsel, simgesel ya da sembolik- kod ya da koşullar çerçevesinde,  yerleştireceğimiz bir temsil fonksiyonuna sahiptir. Bu durumda yapı ve konumu  arasında öncekine göre daha fazla karşılıklı ilişki var olsa da, her ikisi  ayrıcalıklarını ve farklılıklarını korur. Üçüncü ilişki türü olan üretken  ilişkide ise, yapı ve konumu arasında daha önce var olmayan, süreçte gelişen ve  birbirinden beslenen yeni bir ilişkinin varlığı söz konusudur. Tawa, bir  dördüncü ilişkinin daha olabileceğini, bu durumda yapı ve bağlamın çok daha  köklü bir çözüm içinde bir bütünün parçaları olarak ele alınabileceğini ve  artık tek bir kimlik yaratacaklarına değinir.
YKKS için  yapılan yeni tasarım için de müellifleri, tam da Tawa’nın dile getirdiği yapı  ile bağlamı arasındaki en güçlü ilişkiyi kurmak üzerine yola çıktıklarını  belirtiyorlar. İstiklal Caddesi’nin genişlediği tek noktada, Galatasaray  Meydanı ile kurulacak ilişkinin, cadde üzerindeki hiçbir binanın sahip  olamayacağı, farklı bir dinamik yaratacağı bir yaklaşım olacağını öngörüyorlar.  Konumu gereği YKKS, daha Taksim’den Çiçek Pasajı’na doğru yaklaşırken fark edilen  bir yapı. (Resim 5) Müelliflerin  belirttiği gibi “Tüm kütlesiyle bir  meydan binası bu. Meydan ve bina arasında bir diyalog gerçekleşiyor. Meydan  binayı, bina meydanı kuruyor.”(6)
Ancak ne var ki, müelliflere  göre konumu gereği belirli bir mesafeden algılanan mevcut yapı meydanla bir  ilişki kuramıyor. Diğer bir deyişle, Tawa’nın değindiği üretken (productive)  ilişkinin var olmadığı sonucu çıkıyor. Dolayısıyla, tasarıma başlarken yeni  yapılacak yapının Galatasaray Meydanı ile kuracağı ilişkinin en önemli karar  olduğunu dile getiriyorlar. Öte yandan -koruma kararı olmasa da- tasarımcıların  mevcut yapıya ilişkin düşünceleri “korumak / dönüştürmek” şeklinde  özetlenebilir. Mevcut yapının dönüştürülerek tasarımlanması ile gerçekleşecek  yeni binanın, Tawa’nın bahsettiği dördüncü ilişki biçimini kurarak diğer bir deyişle  meydanla bütünleşerek, hem meydana hem de kente değer katacağını, böylece “YKKS’nin İstanbul kültür sanat  haritasındaki odağı yeniden ve güçlü bir şekilde İstiklal Caddesi’ne  kaydıracağını düşünüyoruz”(7).
MEKÂNSAL  ORGANİZASYON
  YKKS’nin yeni binası,  meydanla diyalog kavramından yola çıkarak Paul Schmitthenner’in 1958 yılına  tarihlenen mevcut yapısının dönüşümü üzerinden tasarımlanan, aslında cephe ve kütlenin  korunduğu bir çalışma. Bu nedenle, mevcut yapının İstiklal Caddesi ve meydana  bakan yüzleri yapı kütlesinin sınırlayıcıları olarak kalmış ve köşe yapı olmasına  karşın neo-klasik dönem yapıları gibi köşeyi farklılaştıran çözüm olasılığı  kendiliğinden ortadan kalkmış. Mevcut yapının izleri korunmasına karşın, meydanla  ilişki kurmadığı düşünülen Schmitthenner’in tasarımının meydana bakan yüzünün  açılması sağlanarak, İstiklal Caddesi’nin zemine hapsolan deneyimi meydandan  binaya aktarılmaya çalışılmış; bir başka deyişle bina meydanın devamı haline  getirilmek istenmiş. Bu meydan-yapı ilişkisi, şeffaflaşan bir ara yüzün  ardında, zeminden başlayan sirkülasyonun bina içinde yükseldiği, yeni bir “ara  mekân” aracılığıyla kurulmaya çalışılıyor. (
Resim 6)
Ancak ne var ki,  Galatasaray Meydanı ile kurulmak istenen diyalog, görsel bir iletişimden öteye  geçemiyor. Çünkü ara mekânda yer alan düşey sirkülasyonun başlangıç noktası  meydandan başlamak yerine, eski binada olduğu gibi, İstiklal Caddesi cephesinde  yer alan “portiko”dan başlıyor. (Resim 7)  Diğer bir deyişle, meydanla ara kesitte yer alan, aslında bir merdiven olan “rampa”nın  tasarımı, meydandan başlayacak bir hareketin sürekliliğini sağlayacak mekânsal  karşılığını bulamıyor. (Resim 8) Müelliflerden  biri olan Mehmet Kütükçüoğlu’nun bir konuşmasında değindiği gibi, “bir ara, bu  ara mekân’ın önündeki camı tamamen kaldırmayı bile düşündük, çünkü bu mekân  aslında bir dış mekân […] ama güvenlik”(8) demesi, onların da bu konuda bazı endişeler taşıdığını gösteriyor. Aslında,  Galatasaray Meydanı’nın son yıllarda sahne olduğu olaylar ve halen meydanda yer  alan bariyerler de, Tawa’nın değindiği gibi, yapı ve bağlamın bir bütün olduğu  çözüme de pek olanak vermiyor.
Yeni YKKS binası, aslında  mevcut kısıtlı alanında pek çok kullanıma birden cevap arayan bir program  çerçevesinde tasarımlanmış. (Resim 9-15)  Yapı Kredi Yayıncılık ofisleri, çocuk kitapları bölümü de olan kitabevi ve  YKKS’nin temel fonksiyonu olan sergi / konferans salonu ile müze programı  oluşturan birimler. Planimetrik olarak bakıldığında meydandan içeriye doğru  gidildikçe özelleşen mekânlara zemin katta, İstiklal Caddesi’ne açılan bir  portikodan ulaşılıyor. Yapının en üst katı ise tamamen ofis mekânlarına  ayrılmış içe dönük bir çalışma mekânı. Zemin katta yer alan ve ikinci kata  kadar uzanan kitabevi, rampa / merdiven ile ulaşılan ilk sergi katından da  görülebiliyor. Bir başka deyişle, kitabevinin kendisi de sergilenebilir olma  özelliğini taşıyor. (Resim 16)
Rampa / merdiven ikinci  katta ana sergi salonuna ulaşıyor. Üçüncü katta yer alan sergi mekânının  ulaşılabilirliği ise ancak ikinci kattaki sergi mekânından olabiliyor. Dolayısıyla  ikinci ve üçüncü katta yer alan sergi mekânlarının ayrı ayrı kullanımı pek  mümkün görünmüyor ya da iyi programlanmış organizasyonlar gerektiriyor. Rampa /  merdiven bir sonraki katta müelliflerin “eyvan” ya da “loca” olarak  adlandırdıkları toplantı / konferans salonunun giriş holünde bitiyor. (Resim 17) Ancak bir sergileme mekânı  olabileceğine işaret edilen bu mekâna ulaştığınızda birden kendinizi kapalı  kapıların ardında buluyorsunuz. Oysa yapıyı ilk ziyaretimde, fuayede yer alan  Yapı Kredi Yayınları’nın kitapları ve özellikle hâlâ kütüphanemin en değerli  kitapları olan Doğan Kardeş yayınlarının sergilendiği vitrinleri görmek beni çocukluğuma götürmüştü ve o kata kadar  çıkmama değmişti. Sonraki kapalılığın bir işletme hatası olduğunu, birtakım  düzenlemelerle kolayca çözülebilecek bir sorun olduğunu düşünmeden edemiyorum. 
İstanbul’un önemli bir  kent mekânı olan Galatasaray Meydanı’nı da sergilerken hem sergileyen hem de  sergilenen bir mekân olan rampa / merdivenler ve cam cephe, daha önceki bir  yazımda değindiğim cam cephelerin metaforik anlamını çağrıştırdı. Adolf Behne  1915 yılında Bruno Taut’un cam endüstrisi için tasarladığı mimari projelerine  değinirken çevresine ışık yayan cam cephelerin “baştan çıkarıcı güzelliği”ne  gönderme yapar ve cam için “saflık ve berraklık, parlayan hafiflik, kristalin  keskinliği ve camda hayat bulan sonsuz canlılık-en az maddeli, en temel, en  esnek malzeme” der.(9) Benzer gerekçelerle, Coop Himmelb(l)au’dan mimar Wolf D. Prix Lyon Confluence  Müzesi’nin tamamen cam ve çelik strüktür ile örtülmüş giriş mekânını  tanımlarken “kristal” adını verdiği bu mekân için “müze ile şehri ve yakın  çevresini kentsel bir forum olarak bir araya getiriyor ve dikey dolaşım alanı  aracılığıyla giriş salonunu sergi mekânlarına bağlıyor.”(10) diyerek tamamen şeffaf bir giriş mekânının kendisinin de sergilenen ve etrafına  ışık saçan bir yapı özelliğini taşıdığına değinir. Adeta, Bruno Taut’un Alpine Architecture kitabında öngördüğü,  metaforik olarak etrafını aydınlatan kristal kuleler gibi.
Dolayısıyla  YKKS binası, mekânsal çözümlerinde yüklü bir programın üstesinden gelmeye  çalışırken başlangıç mottosu olan “meydanla diyalog” metaforunu Kazım  Taşkent’in değindiği kültür ve sanat kaynağı olma isteğini kamusal mekânla görsel  iletişim kurarak çözümlemeyi hedefleyen ve oluşturulan cam cepheyle geceleri de  kenti aydınlatan bir kültür yapısı olma özelliğini taşıyor. (Resim  18)
YAPISAL ÖZELLİKLER
  YKKS’nin  yeni yapısının bence en önemli başarısı ise, İstiklal Caddesi gibi çok yoğun ve  hareketli bir cadde üzerinde yer alan, üstelik koruma kararı olmayan eski bir  yapıyı dönüştürerek yeniden kazanmak. Dönüşüm sürecinin mevcut yapıyı koruyarak  / güçlendirerek dönüşümü sağlamak söz konusu olduğunda yapım sürecinin temelden  çatıya olmak yerine yukarıdan aşağıya ve sonra aşağıdan yukarıya doğru olması.(11) Dolayısıyla yıkılacaklar ve yeniden yapılacaklar arasında dengelerin korunması.  Bu süreçte eski yapı kütlesinin dolu / boş oranlarına dikkat ederek korudukları  İstiklal Caddesi ve arkasındaki cepheler ana taşıyıcılar haline getirilirken,  bu cephelere taşıtılan bir makas yapı kütlesinin en üst katında yer alan, içe  dönük ofis mekânlarının da bulunduğu katı oluşturuyor. Daha sonra zeminden  devam eden yapım süreci, en sonunda, mümkün olduğunca hafifletilmiş taşıyıcı  elemanları ile meydana açılan pencerenin asılması ile tamamlanmış.
Müelliflerin farklı  ortamlarda yaptıkları konuşmalarda, tasarımın eski yapının İstiklal Caddesi  yüzeyinin korunarak dönüştürüldüğüne değiniliyor. Yeni yapı ile cadde yönünden  ilk karşılaşmamda, benim dikkatimi çeken ise eski yapıda zeminden yukarıya  doğru değişen 1. kat ve son kat seviyesindeki düşey pencerelerin de diğerleri  gibi, kare geometriye oturtulmuş olmasıydı. Bu şekilde postmodern geometrik bir  cephe yaklaşımı, Tünel’den meydana yaklaşırken önceki yapıdan daha farklı bir  monotonluğa neden olmuş. (Resim 19)
Sonuç olarak denilebilir  ki, YKKS, son yıllarda gerçekleştirilen ve mimarlık adına söyleyeceği sözü olan  bir yapı. Bu nedenle de Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde ödüle layık görülmüş bir  yapı. Elbette kusurlar olabilir, kusurlar eleştirilebilir, bu eleştirilerin bir  kısmı haklı da olabilir ancak iyi örneklerin takdir edilmesi yenilerine de  cesaret verecektir.
Burada en önemli  konulardan birini söyleyerek bitirelim. Farklı ve kentlerin mekânsal  zenginliğine değer katan düşüncelerin uygulama alanı bulmasına olanak sağlayan  işverenleri de takdir etmek gerek. 
NOTLAR
1. Program hakkında detaylı bilgi için Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri  programının web sitesi incelenebilir: 
URL1: 
http://mo.org.tr/ulusalsergi [Erişim: 15.12.2019]
2. Gür, Berin F., 2019, “Mimarlar, DİKKAT! Yoğun Eleştiri Alanı”,  Manifold,  
URL2: 
https://manifold.press/mimarlar-dikkat-yogun-elestiri-alani [Erişim: 15.12.2019]
3. URL3: “Meydanla  Diyalog”,
www.teget.com/meydanladiyalog/ [Erişim: 15.12.2019]
4. Tawa, Michael, 2011, Agencies of The  Frame: Tectonic Strategies in Cinema and Architecture, CSP, Cambridge, s.43.
5. Tawa, 2011, s.44.
6. URL3.
7. URL3.
8. URL4: “Yapı Kredi Kültür Sanat'ın Yenilenen Binası”
 
https://www.youtube.com/watch?v=Yuy8Z2JoUeA [Erişim: 15.12.2019]
9. Eyüce, Özen, 2016, “Allure Of The ‘Crystal’: Myths And Metaphors in  Architectural Morphogenesis”, Archnet-IJAR:  International Journal of Architectural Research, cilt:10, sayı:1, ss.131-142.
10. Eyüce,  Özen, 2015, “Yer ile Gök Arakesitinde Bir ‘Kristal Kültür Bulutu’: Musée des  Confluences”, Mimarlık, sayı: 282,  ss.39-44.
11. URL4: “ISMD Bina Gezileri- Yapı Kredi Kültür Merkezi”, 
https://www.youtube.com/watch?v=raFGrO3oL7Y [Erişim: 15.12.2019]
			
			
			Bu icerik 8859 defa görüntülenmiştir.