355
EYLÜL-EKİM 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR

  • İki Kitap
    Gürhan Tümer, Prof. Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü



KÜNYE
GÜNDEM

Eğitim Binalarının Satışı ile Kentlerin Kimliği ve Kültürü de Yok Edilecek

Hasan Topal, Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı

“Kentin mekân örüntüsünü oluşturan gar binalarının, tarihî değeri olan ya da olmayan eğitim binalarının, aktif ya da pasif yeşil alanların satılarak işlev değişikliği ile kamusal kullanım dışına çıkarılması, kentin kültürünün, kimliğinin yokedilmesi sonucunu doğuracaktır.” “Kentlerde, işlevsiz kalmış ya da kalacak kamusal alanların ve binaların satılarak rant tesislerine dönüştürülmesi yerine, bir plan bütünlüğü içinde eksikliği bilinen kamusal kullanımlara dönüştürülmesi öncelikli olmak zorundadır. Çünkü kamunun kentlerde yeni kamusal alanlar elde edebilmesi, özelleştirme ve satışla elde edilecek bedelden çok daha maliyetlidir.”

Özelleştirme adı altında etkin olarak uygulamaya konulan ve neoliberal küresel ekonomi politikalarının topluma dayatmasının bir sonucu olan kamuya ait arsa, bina ve arazilerin satışı süreci, kent içi eğitim alanları ve binalarının satışının gündeme gelmesiyle yeni bir boyut daha kazanmıştır.

Sosyal devlet ve kamusal hizmet anlayışının tasfiye edilmesine odaklanan küresel sermaye, rant hırsını bütün değerlerin önüne alır. Hakim anlayış, her şeyin bir fiyatı vardır ve herşey satılabilir, pazarlanabilir. Bir başka ifadeyle herşey (eğitim, sağlık, kamusal mekân da dahil) metadır, ticarileştirilebilir.

Özetle değerlendirildiğinde, özelleştirme politikalarının esasını, kamu kaynaklarının sermayeye transferi oluşturur. Bu süreç birkaç aşamada sermaye gruplarına rant aktarmanın bir aracıdır da denebilir. Yerel ve bölgesel kaynaklara dayalı üretim ve istihdam yaratan politikalar yerine, arsa, bina ve kent rantına odaklanmış bir ekonominin kaçınılmaz sonucu mevcut kaynakların satışı olacaktır.

Özelleştirme politikalarının ve kent mekânına yansıyan uygulamalarının çok boyutluluğuna karşın, yazıda ağırlıklı olarak mekânsal olan tartışılacaktır.

2003 yılında kabul edilen Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 51. Maddesi’yle, Maliye Bakanlığı’na okulların satışı yetkisi verilmiştir. Ancak uygulamalar, günümüzde rant değeri yüksek olan bölgelerdeki okullar nedeniyle yeniden kamuoyunun gündemine gelmektedir.

Okulların satılmasıyla, yerlerine iş merkezleri, rezidanslar, oteller gibi rant tesislerinin yapılmasının hedeflendiği belirtilmektedir. Gerekçe ise, bu okulların merkezî iş alanlarında kaldığı, arsa ve binalarının değerinin çok yüksek olduğu şeklinde tanımlanmaktadır.

Ülkemizde eğitim alanındaki problemler başlı başına bir sorun alanı oluşturmakta, çok yönlü irdeleme ve değerlendirmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Son yıllarda gerek kırsal alanda gerekse kentlerde çeşitli nedenlerle taşımalı eğitim gündeme gelmiştir ve uygulanmaktadır.

Taşımalı eğitim modelinde, özellikle temel eğitim seviyesindeki çocuk, evinden sokağa, sokaktan mahalleye ve mahalleden topluma erişerek kültürlenen ve sosyalleşen bir yaşamdan koparılmaktadır. Kent kültürünü oluşturan değerlerden ve mekânlardan daha bu aşamada uzaklaşan çocuğun gelecekte bu değerlerle barışık bir yaşam kurgulayabilmesi oldukça zor bir süreçtir.

Diğer yandan okullar, caddeler, parklar, binalar ve bütün insan etkinliklerinin kent kültürünü ve kimliğini oluşturduğu kabul edildiğinde, bu öğelerin parça parça satılarak, rant işlevlerine dönüştürülmesi bir anlamda kentin kültürünün, kimliğinin de yok edilmesi sonucunu doğuracaktır. Kentin mekân örüntüsünü oluşturan gar binalarının, tarihî değeri olan ya da olmayan eğitim binalarının, aktif ya da pasif yeşil alanların satılarak işlev değişikliği ile kamusal kullanım dışına çıkarılması da aynı sonucu yaratacaktır.

Aslında kentlerimiz analiz edildiğinde, özellikle geleneksel dokuların yoğun olduğu bölgeler ile ticari kullanımların yoğun olduğu bölgelerde, çoğunlukla geceleri yaşamayan mekânların olduğu görülmekte ve yaşamayan kent mekânlarının da kentin bu bölgelerini bir anlamda çöküntü bölgeleri haline getirdiği izlenmektedir. Saptanan bu tür alanlarda belirli oranda konut işlevi getirilerek geceleri de yaşayan kent mekânları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Birçok kentimizin en büyük planlama ve uygulama sorunlarından biri de bu döngünün sağlanabilmesi sorunudur.

Kentin çoğunlukla (konut, ticaret, eğlence vb.) karma kullanımlı ya da çok işlevli bölgeleri yoğunlaştıkça, tanımlanan sorunun da en aza indiği görülmektedir. İşte bu süreçte kentte en öncelikle gereksinim duyulan mekânsal donatılardan birisi de temel eğitim ve diğer eğitim alanları ve binaları olacaktır.

Yine ülkemiz kentleri analiz edildiğinde, başta eğitim alanları, yeşil alanlar, sağlık alanları ve kültürel alanların bütün kentsel donatılar açısından olması gereken standartlara göre oldukça yetersiz olduğu görülmektedir. Böylesi yetersizliklerin tespit edildiği kentlerde, işlevsiz kalmış ya da kalacak kamusal alanların ve binaların satılarak rant tesislerine dönüştürülmesi yerine, bir plan bütünlüğü içinde eksikliği bilinen kamusal kullanımlara dönüştürülmesi öncelikli olmak zorundadır. Çünkü kamunun kentlerde yeni kamusal alanlar elde edebilmesi özelleştirme ve satışla elde edilecek bedelden çok daha maliyetlidir.

Özelleştirme ve satış uygulamalarında, sonunda kent planlarının bütünlüğünü gözetmeyen parçacı, noktasal plan kararlarıyla ayrıcalıklar yaratılmaktadır. Başta şehircilik bilimi ve planlama ilkelerine ve kamu yararına uygun olmayan bu ayrıcalıklı planlar, kentlere dayatılarak, planlı, güvenli, yaşayanları mutlu kılacak kentlerin ve nitelikli mekânsal gelişmelerin önüne engel oluşturmaktadır.

Yönetimlere rehber niteliğinde olan Avrupa Kentsel Şartı’nda “Kentsel peyzajımızın son elli yılda çoğu zaman üst düzeyde bir mimari kalite endişesi duyulmadan geliştiğinin farkındayız. Kent çevresindeki peyzajların pek çoğunun ihmal edilerek kentlerimizi ve kasabalarımızı ruhsuz ve yaratıcılıktan uzak bir ticari kentsel planlamaya terk ettik. Bu nedenle mekânsal gelişmemizde mimarlık boyutunu daha fazla dikkate almak ve karar vericilerde ve kentlilerde canlı bir mimari kültürün gelişmesini teşvik etmek istiyoruz.” ifadeleri yer almaktadır.

Bu bağlamda yönetimlerin ve karar vericilerin planlı kentleşme ve planlı kalkınma anlayışına sahip olması aynı zamanda evrensel bir sorumluluk; aklı ve bilimi esas alan kentleşme politikalarından ödün verilmemesi ise toplumun ortak beklentisidir.

Bu icerik 3143 defa görüntülenmiştir.