363
OCAK-ŞUBAT 2012
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Mesleğe Kabul Edilmek?
    E. Füsun Alioğlu, Prof. Dr., Kadir Has Üniversitesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
AFET

Mimarlar Odası Van Deprem Bölgesi Değerlendirme Raporu

23 Ekim 2011 Pazar günü, öğle saatlerinde merkez üssü Van’a bağlı Tabanlı Köyü olan ve rihter ölçeğine göre 7,2 büyüklüğünde bir deprem, başta Van il merkezi olmak üzere, Erciş ilçesi ve ilçeye bağlı birçok yerleşim merkezinde yüzlerce binayı yerle bir etmiş ve yapılan resmî açıklamalara göre 604 yurttaşımız hayatını yitirmiştir. Ardından Van bölgemiz 9 Kasım 2011'de 5,6 büyüklüğünde bir depremle tekrar sarsılmış ve bu depremde 40 insanımız daha yaşamını yitirmiştir. […]

Bugün 1999 depremini milat ilan ederek meslek Odalarının yıllardır bıkmadan usanmadan yaptıkları uyarıları gözardı eden ve 12 yıldır her türlü felaketi kendi ekonomik ve politik programları doğrultusunda fırsata çevirmeye çalışan kimi yetkililer, Van depremini de “yeni bir milat” ilan ederek sorumluluktan kurtulmanın peşinde koşmaktadır. […]


Van Valiliği tarafından 28 Ekim 2011, Cuma günü kamuoyuna yapılan açıklamada, Van merkezinde bulunan kamu yapılarının hasar tespitlerine ilişkin olarak Vilayet Binası, Askeriye ve Emniyet Müdürlüğü’ne ait binalar ve lojmanlar, Savcılık ve Adalet Bakanlığı’na bağlı lojman binaları ve bazı hastaneler, alışveriş merkezleri de dahil olmak üzere toplam 112 binadan 34 binanın hasarlı-oturulamaz, 23 binanın ise hasarlı-oturulabilir olduğu belirtilmiştir. Bu tespitlerde okullar ve yıkılan otel binaları yer almamaktadır. Ayrıca bütün hasar tespitlerinde kullanılan “hasarlı ancak oturulabilir” ifadesi de dikkat çekicidir. Bölgede yapılan incelemelerde bu tespitlerin dahi gerçek durumu yansıtmadığı ve yeterli olamadığı görülmektedir. Milat kabul edilen 1999 depremlerinden bu yana 12 yıl geçmiş olmasına rağmen deprem riski taşıyan bölgeler başta olmak üzere ülke bütününde kamu yapıları da dahil olmak üzere herhangi bir yapı envanteri bulunmamaktadır. […]


Depremin hemen ardından yaşanan acil yaşamsal sorunlar henüz çözümlenmeden “fırsat bu fırsattır” gayretiyle dillendirilen “kentsel dönüşüm” ve “yeni kentler” kuracağız söyleminin hangi anlama geldiği Marmara Bölgesi’nde yaşanan örnekler nedeniyle çok iyi bilinmektedir.

Üstelik depremden hemen sonra alınan bir kararmış gibi kamuoyuna deklare edilen kentsel dönüşüm kararları 18 Ekim 2011 tarihli resmî gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı Eki 2012 Yılı Programının Makroekonomik Amaç ve Politikaları belgesinde yer almaktadır. Ayrıca bu söylem gerçek işsizlik oranı % 30’u bulan ve % 51 oranında yeşil kart sahibi bulunan ülkemizin yoksul insanlarının yaşadığı bölgede ancak gayrimenkul simsarları için umut olmaktadır. Ne yazık ki bölgede gayrimenkul ve kira fiyatları şimdiden ikiye katlanmış bulunmaktadır.

Kuşkusuz en önemli gereksinimimiz, yaşam çevrelerimizin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi ve yapı stokumuzun iyileştirilmesidir. Ancak bu gereksinimin sağlanabilmesi için, öncelikle merkezî ve yerel iktidarlardan başlayarak toplumca canımıza ve geleceğimize mâl olan niteliksiz yapı stokunu oluşturan anlayışlardan derhal vazgeçmemiz gerekmektedir. […]

Van ve Erciş depremi sonrasında yaşanan en büyük olumsuzlardan birisi de bu felaket karşısında tek bir yürek olan ülkemizin her yanından gelen yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasındaki aksaklıklar olmuştur. Deprem sonrasında yaşanan afet hakkındaki bilgi kirliliği ve hasar tespitleri de dahil olmak üzere yaşanan bu aksaklıklardaki en büyük neden ise afet yönetim sisteminin ana unsurları olması gereken merkezî, yerel otoriteler, meslek odaları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve ilgili toplumsal kesimler arasındaki koordinasyon eksikliğidir. […] Bu nedenle acil olarak, afet yönetimi ile ilgili bütün kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapma ve koordinasyon sağlama ilkesini esas alan, merkezî, bölgesel ve yerel düzeylerde görev, yetki ve sorumlulukların açıklıkla belirlendiği, bilgi ve teknolojiye ulaşma ve etkin kullanma kapasitesine sahip, bilgili, eğitimli ve deneyimli personellerden oluşan “özerk ve etkin” yeni bir kurumsal yapılanma gerekmektedir.


Bütün bu genel değerlendirmelerin de ötesinde, yapılan inceleme ve tespitler sonucunda yaşanan yıkımın ve can kayıplarının nedeninin deprem değil, planlama, mimarlık-mühendislik bilim ve teknik gereklerini yerine getirmeyen planlama, yapılaşma, üretim ve denetim sistemi ve özellikle kırsal bölgelerde yaşanan toplumsal yoksulluk ve yoksunluk olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. […]

Öncelikle belirtmek isteriz ki, “sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı” toplumsal bir talep haline gelmedikçe, ülkemizde deprem ve doğa olaylarının yol açtığı yıkımlar ve felaketler kaçınılmaz olacaktır.


(Mimarlar Odası Van Deprem Bölgesi Değerlendirme Raporu'nun tamamına, ayrıca Van, Erciş ve köylerinde yapılan teknik inceleme ve tespitlere www.mo.org.tr adresinden ulaşılabilir.)

 

ÜLKE ÇAPINDA ÖNCELİKLİ VE ACİL OLARAK:

  • Afet yönetimi ile ilgili bütün kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapma ve koordinasyon sağlama ilkesini esas alan çağdaş ve bilimsel ilkelere uygun bir afet yönetim sistemi kurulmalıdır.

  • 2011 yılında açıklanabilen “Ulusal Afet Yönetimi Stratejisi ve Eylem Planı” bilimin rehberliğinde kamu ve toplum yararı ve toplumsal katılım esas alınarak yeniden gözden geçirilmeli ve derhal uygulanmaya başlanmalıdır.

  • Sağlıklı ve güvenli yapı üretim ve denetim sürecini ticari bir alan olarak sermayeye teslim eden mevcut yapı denetim sistemi ve bu sistemi daha da etkisiz hale getirerek ülkemizde var olan yerleşmelerin % 70’ini oluşturan nüfusu 5.000 kişinin altında olan belediyelerdeki yapılaşmayı yapı denetimi kapsamı dışına çıkaran 648 sayılı KHK derhal iptal edilmelidir.

  • Kır, kent, nüfus, kamu yapıları ve yerel ve merkezî kamu idareleri tarafından üretilen yapı ayrımı gibi ayrıcalıklar tanınmaksızın planlamadan başlayarak yapı üretim sürecinin tümünü içeren sağlıklı ve güvenilir bir kamusal ve toplumsal denetim sistemi gerçekleştirilmelidir.

  • Anayasa ve ilgili yasalara da aykırı olarak çıkarılan toplumsal ve kamusal denetimin vazgeçilemez unsurları olan meslek odaları ve yerel yönetimleri işlevsiz ve yetkisiz hale getirerek denetimsiz ve kontrolsüz yapılaşmanın önünü açan 644, 648 vb. sayılı KHK’ler ve yasal düzenlemeler acilen iptal edilmelidir.

  • Sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir yaşam alanlarına ulaşılması için doğal varlıkları, ekolojik, tarihî, kültürel, toplumsal değerleri koruyan, yaşatan, geliştiren kamu ve toplum yararını esas alan bütüncül planlama yaklaşımı benimsenmeli, kısa vadeli ekonomik ve siyasal çıkarlar uğruna kentlerimizi bir rant alanı olarak gören parçacıl ve projeci planlama yaklaşımları sona erdirilmelidir.

  • Öncelikle deprem bölgelerinden başlayarak çevre düzeni ve il gelişim planlarında kentsel riskler ve afet riskleri belirlenmeli ve azaltılması yönünde acil önlemler alınmalı ve bu önlemlere göre bütün çevre, nazım ve uygulama imar planları düzeltilmelidir. Ve bu önlemlerden asla ödün verilmemelidir.

  • Okul, hastane, yurt yapıları gibi kamusal ve toplumsal amaçla kullanılan yapılar başta olmak üzere Türkiye bina envanteri acil olarak çıkarılmalı ve binaların hasar görebilirlik tespitleri bilimsel yöntemlerle kamu kurum ve kuruluşları eliyle yapılmalı ve rant alanı haline getirilmemelidir.

 

MIMARLAR ODASI OLARAK BÜTÜN BU DÜZENLEMELER YAPILIRKEN:

  • Karar süreçlerinde bilimin rehberliğinde kamu ve toplum yararının esas alınması ve toplum katılımının şart olması gerektiğini,

  • Kentsel dönüşüm adı altında yeni yağma uygulamaları yerine, afetlere karşı kentlerimizin ve kırsal yerleşmelerimizin güçlendirilerek sağlıklılaştırılmasının sağlanmasını,

  • Yapılaşma ile ilgili mevzuatımızın, kır ve kent ayrımı gözetmeksizin bir bütünsellik içerisinde yeniden ele alınmasını,

  • İvedi gereksinimimiz olan yaşam çevrelerimizin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi, yapı stokumuzun iyileştirilmesini,

  • Kamu yönetiminin afet olgusunu bütünsel olarak görmesini ve bu doğrultuda ele almasını,

  • Yapı denetim sisteminin, kamusal bir hizmet olarak ele alınmasını ve her tür ticari kaygıdan uzak yeniden örgütlenmesini,

  • Yaşam alanlarımızın pazarlanacak bir meta olarak görülmemesini,

  • Afetlere yönelik planlama süreçlerinin, yoksulluğun ve eşitsizliğin azaltılması hedefi ile ele alınmasını,

  • Sağlıksız ve güvensiz yerleşmelerde yaşamanın kader olmadığının toplumsal bir bilinç haline gelmesinin gerekliliğini bir kez daha yineliyoruz.

Bu icerik 4317 defa görüntülenmiştir.