366
TEMMUZ-AĞUSTOS 2012
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN




KÜNYE
YAPI FİZİĞİ

Brüt Beton Yapıların Kullanım Ömrü ve Onarım Teknikleri

Aslı Er Akan, Dr., Mimar, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Hilal Tuğba Örmecioğlu, Yrd. Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Yapı malzemesi kullanımında her bileşeninin kendini dışavurmasını savunan brütalizmin de etkisiyle 1950’li yılların sonlarında Türkiye’de de brüt beton kullanımı yaygınlaştı. Modern mimarlık ve mühendisliğim simgesel yapı tekniği betonarme ile üretilen yapılar, bugün artık yarım yüzyıldan daha yaşlı ve yıpranmış durumda. Kullanım ömrü dolan bu yapıların hasarlarının değerlendirilip tarihî yapıların bütünlüğüne duyulması gereken özenle onarılması, yeniden işlevlendirme ve rehabilitasyon çalışmalarının yapılması gerekiyor.

Günümüzde en önemli yapı malzemelerinden biri olan beton, geniş uygulama alanıyla mimarlar ve mühendislerin tasarımlarında en çok kullandığı malzeme olmaya devam etmektedir. Basınç dayanımı yüksek ancak çekme dayanımı düşük olan betona çeliğin ilave edilmesiyle betonarme elde edilmiş ve hem basınca hem de çekmeye dayanıklı bir malzeme oluşturulmuştur. Böylece mimarlar ve mühendisler istedikleri geometride yapıları tasarlama fırsatı bulmuşlardır. İstenilen şekil ve boyutta kolaylıkla üretilebilmesi, yüksek basınç dayanımı, çelik donatılarla iyi bir aderans göstermesi, dış etmenlere karşı dayanıklılığının diğer malzemelere göre daha yüksek olması ve bu nedenle de bakım işlemlerinin ve masrafının daha az olması, ekonomik bir malzeme olması vb. avantajları betonun güncelliğini korumasını ve vazgeçilmez bir yapı malzemesi olmasını sağlamıştır.

Le Corbusier, Pierre Luigi Nervi, Felix Candela, Oscar Niemeyer, Robert Maillart, Tadao Ando, Santiago Calatrava gibi modern dönemin öncü mimarları ve mühendisleri betonarmeyi kullanarak ince kesitlerde kolonlar, geniş açıklık geçen çerçeveler, büyük boşlukları olan yüzeyler, katlanmış plaklar ve kabuk örtüler tasarlamışlardır. Bu yapılarda betonarmenin taşıyıcı özelliği ve teknik olanaklarına, plastik ve estetik özellikleri de eklendiğinde taşıyıcı sistem estetik bir değer olarak ortaya çıkar. (1) Modernizmle başlayan betonarme kullanımı 20. yüzyılda ortaya çıkan pek çok sanat anlayışı ile birlikte (Kübizm ve fütürizm, 1909; de stijl, 1917; pürizm, 1918; ekspresyonizm, 1918; konstrüktivizm, 1920; brütalizm, 1954) (2) daha da artmış, özellikle brütalizmin etkisiyle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yeni bir boyut kazanmıştır. Bu dönemde yapılan birçok uygulamada betonarme kalıptan çıktığı haliyle kullanılmış ve betonun bu şekli “brüt beton” olarak isimlendirilmiştir. (3) Brüt beton, “bilinçli olarak önceden tasarlanmış, üst yüzeyi görülecek şekilde doğal görünümü ile bırakılan veya çeşitli dokusal etkilerin arandığı, yüksek kaliteli ve kalıp sisteminde aşırı özen gösterilen beton yüzeylerdir.” (4) Brüt beton (5) için “görünen beton”, “mimari beton”, “çıplak beton” gibi (exposed concrete, fair face concrete, raw concrete, bare concrete, béton brut) ifadeler de kullanılmaktadır. Modernist bir üslup olarak brütalizmin en bilinen örneklerinden bazıları Le Corbusier’nin Carpenter Görsel Sanatlar Merkezi (1964), La Tourette Manastırı (1960), Şandigar Hükümet Binası (1963) (Resim 1) ve Marsilya Toplu Konut Bloğu’dur (1952) (Resim 2).

1950’li ve 60’lı yıllarda tüm dünyada etkili olan brütalizm, eş zamanlı olarak Türkiye’de de etkisini göstermiş ve ilk örneklerini vermeye başlamıştır. Ankara Stad Oteli ve ODTÜ bu ilk örneklerden en önemlileri arasındadır. 1964 yılında açılan proje yarışması sonucunda elde edilen Stad Oteli, Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler tarafından tasarlanmıştır. Plastik etkisi oldukça başarılı olan yapı, brüt beton kullanılarak inşa edilmiştir. Yine bir proje yarışması ürünü olan ve Türkiye’de ilk kez brüt beton tekniğinin geliştirildiği ODTÜ Yerleşkesi ise, Altuğ ve Behruz Çinici tarafından tasarlanmıştır. Tasarımına 1961’de başlanan ODTÜ, tasarım, malzeme ve işçilik açısından 1960’ların mimarlık laboratuarı olarak adlandırılır. (6) (Resim 3, 4) Dönemin diğer önemli örnekleri arasında, Turgut Cansever ve Ertur Yener’in Türk Tarih Kurumu Binası (1965) (Resim 5), Ertur Yener’in Anadolu Kulübü Binası (1968), Ayhan Böke ve Yılmaz Sargın’ın İş Bankası Binası (1976) ve Doğan Tekeli ve Sami Sisa’nın Lassa Brisa Lastik Fabrikası (1975) sayılabilir.

Yapımı üzerinden yarım yüzyıldan fazla zaman geçen bu modern mimarlık ürünlerinin çoğu bugün kullanım ömrünü doldurmuş olup ya rehabilitasyon ya da yeniden işlevlendirme çalışmalarına ihtiyaç duymaktadır. Bu yapılar, mimarlık tarihinin ve kültürel mirasın önemli birer parçaları olması sebebiyle korunmalı ve gelecek nesillere aktarılmalıdır. Bu düşünceyle günümüzde pek çok betonarme yapının restorasyonu ve yeniden işlevlendirilmesi gündeme gelmekte ve bu konudaki çalışmalar hız kazanmaktadır. Bu çalışmalar iki farklı başlık altında yürütülmektedir. Bunlardan ilki hangi yapıların koruma altına alınacağı, bu yapılara yüklenecek fonksiyonların yapıya uygun olup olmadığı, yapıların özgünlüğünün ve bağlamlarının korunması gibi kuramsal başlıkları içermektedir. İkincisi ise yapıların betonarme iskelet sisteminde, cephe düzeninde, yapı bütünündeki tüm bozulmalar, bozulmaların nedenleri, onarım teknikleri, onarım tekniklerinden yapıya uygun olanının seçilmesi ve doğru malzemenin kullanılması gibi teknik başlıkları içermektedir. Bu çalışmada ikinci grupta yer alan teknik başlıklar ele alınmış ve konuyla ilgili genel kapsamda bilgiler verilmeye çalışılmıştır.

BRÜT BETON MALZEMELERİ

Başarılı bir brüt beton üretimi, malzeme, betonun dökümü, yerleştirilmesi ve sıkıştırılmasına bağlıdır. (7) Betonun üretimi ve dökümü sırasında kullanılan malzemeler çimento, agrega, su ve renklendirici öğelerdir. Çimento olarak, günümüzde Portland çimentosu ve beyaz çimento kullanılmaktadır.Çimentoyagri rengi renk veren unsurların rengi değiştirilebilmekte ve agregaları belirginleştirilebilmektedir. Bu nedenle beyaz çimento kullanımı oldukça yaygındır. Brüt betona pigmentler katarak renk ve doku vermek, döküm öncesinde ve sonrasında bir takım yöntemlerle yapı elemanlarının yüzeylerinde desen, doku farklılıkları yaratmak da mümkündür. (8) Ancak renkli beton üretiminde kullanılan pigmentlerin çimentonun prizine etkisi, ortam koşullarına uyumluluğu, ısıya dayanıklılığı gibi özelliklerinin kontrol edilmesi gerekmektedir. (9) Betonun oluşumunda kullanılan bu malzemelerin tümünün (çimentonun, agreganın, suyun ve katkı maddelerinin) özellikleri, karışım içerisindeki oranları, betonun görünüm, mukavemet, kullanım ömrü vb. tüm özelliklerini etkilemektedir. Son yıllarda betonun dayanıklılığını ve kullanım ömrünü arttırabilmek için çeşitli malzemeler üzerinde çalışmalar yapılmaktadır.

Brüt beton kullanımında düzgün bir yüzey elde edebilmek için kalıp ve kalıp işçiliği de en az hazırlanan betonun üretimi kadar önemlidir. Kalıp, taze betonu desteklemek, şekil vermek, betonda istenilen yüzey düzgünlüğünü sağlamak gibi temel fonksiyonlarına ek olarak özellikle brüt betonlarda beton yüzeyinin performansı açısından büyük önem taşımaktadır. (10) Kalıp malzemeleri, metal, plastik, suni ahşap ve geçmeli doğal ahşap olabilir. Brüt beton uygulamaları kalıptan çıktığı şekliyle bırakıldığından, yüzey kalitesinin yüksek olması için düzgün kalıp sistemi ve malzemesi kadar özenli bir döküm ve sıkıştırma işçiliği şarttır. Betonun dökümü sırasında kalıba dökülen taze betonu yaymak, hava boşluklarını dışarıya çıkararak düzgün bir yüzey elde etmek için kalıbın yağlanması ve betonun vibratörle sıkıştırılması gerekmektedir.

 

BETONUN KULLANIM ÖMRÜ

Bir yapının kullanım ömrü yapının dayanıklılığına bağlıdır. Betonun dayanıklılığı ve performansı, yapı tasarımı (form ve detaylandırma), malzeme (beton, donatı vb.), uygulama (işçilik), kür (nem, ısı), gözenek dağılımı, nakliye mekanizması gibi birçok faktöre bağlıdır. Servis ömrü boyunca fiziksel, mekanik, kimyasal ve biyolojik etkiler karşısında özelliklerini kaybetmeden direnç göstermesi ve işlevini yerine getirebilmesine “dayanıklılık” veya “durabilite” denir. Betonun başlangıçta sahip olduğu özelliklerini servis süresi boyunca kaybetmemesi beklenir. BS 7543:2003, TS EN 1991–1–1 ve TS EN 1994-2’e göre yapılar servis ömürlerine göre dört gruba ayrılmıştır: Birinci grup yapılar, geçici yapılar ve servis ömrü minimum 1-5 yıl arasında olan yapılardır. İkinci grup yapılar, değiştirilebilir taşıyıcı elemanlarla servis ömrü minimum 5 yıl olan yapılardır. Üçüncü grup yapılar , servis ömrü minimum 50 yıl olan bina ve kamu yapıları ve dördüncü grup yapılar ise servis ömrü minimum 100 yıl olan anıtsal binalar, köprüler ve önemli inşaat mühendisliği yapıları olarak belirlenmiştir. (11)

Pratikte betonarme bir yapı hizmet ömrü boyunca tatmin edici bir performans sağlamalıdır. Bu performans başlangıçta kaliteli, zaman içinde tekrar eden onarımlarla da minimum beklentilere cevap verebilen bir performans olmalıdır. Ancak bazen beton maruz kaldığı şartlardan kaynaklanan hata mekanizması farklılıklarıyla erken bozulmaya uğrayabilir. Betonarme bir yapının performans-zaman ilişkisini gösteren diyagramı Şekil 1’de görmek mümkündür. Kesik çizgilerle gösterilen yapı, servis ömrü boyunca iki defa onarım görmüştür. Bu da yapının tasarım, proje, uygulama aşamalarında bazı kurallara uyulmadığının bir göstergesidir. İkinci yapı ise servis ömrü boyunca hiç onarım görmemiştir. (12)

Bir betonarme yapının kullanım ömrünün bittiğini anlayabilmek için bazı belirtilerin görülmesi gerekir. Bu belirtilerin bir kısmı gözle yapılan muayenede, diğerleri ise alınan numuneler üzerinde yapılan laboratuar testleriyle tespit edilir. Betonarme bir yapıda bazı noktalarda korozyonun başlaması, büyültülerek görülebilen ilk çatlama belirtilerinin oluşması, gözle görülür çatlakların oluşması, ilk pullanmanın görülmesi, belirli bir yükleme altında aşırı bir eğilme görülmesi, ölçülen yük kapasitesinin önceden belirlenmiş olan değerden daha düşük olması halinde yapının servis ömrünün sonuna gelindiğini ve gerekli onarım yöntemlerinin seçilerek uygulanması gerektiğini anlamak gerekmektedir. (13)

 

BRÜT BETONDA OLUŞAN HASARLARIN SEBEPLERİ VE ONARIM YÖNTEMLERİ

1960’lardan bu yana ülkemizde ve dünyada uygulamaları süren brüt beton yapıların ilk örneklerinde bugün yıpranma ve bozulmalar gözlenmeye başlanmıştır. Mimarlık tarihinin bu önemli ürünlerinin gelecek nesillere sağlıklı biçimde aktarılması için doğru bir onarım stratejisi gerekmektedir. Bunun için de yapıda oluşan bozulmaların sebeplerini detaylı bir şekilde incelemek, soruna uygun onarımı ve malzemeyi seçmek gerekir. Betonarme yapılardaki bozulmalara sebep olan iç ve dış etkenler Şekil 2’de görüldüğü gibi fiziksel, kimyasal, biyolojik veya mekanik kökenli olabilir. Bu bozulmalar bazen doğrudan betonda, bazen de donatıda oluşmaktadır.

Betonda Bozulma

Doğrudan betonda görülen bozulmaların ve aşınmaların sebepleri mekanik, fiziksel veya kimyasal olabilir. Bunlar, darbe etkisi, aşırı yükleme, aşırı sıcaklıklar, doğal ve endüstriyel sıvıların etkileri, alkali-agrega reaksiyonu, donma-çözülme, ıslanma-kuruma, boy ve hacim değişimleri olarak sayılabilir. (14) Betonarme yapılar fiziksel ve kimyasal birçok etkiyle karşı karşıya gelebilmekte ve bu etkiler bir diğerinin gelişimini hızlandırabilmektedir. Kimyasal etkilerle betonarmede geçirimliliğin ve gözenekliliğin artması sonucu bozulmalar oluşurken, fiziksel etkilerle de betonda kütle kaybı ve çatlama gibi bozulmalar oluşur. Kimyasal özellikler hidrasyon ürünlerinin (özellikle kalsiyum silikat hidrat, kalsiyum alüminat hidrat vb.) miktarı ve türüne bağlıdır. Betonun içine nüfuz eden etkenler ile bu hidrat reaksiyonlarının ürünü yüksek yayılma ve çözülme özelliğine sahiptir. Kimyasal ve fiziksel etkilere karşı ilk savunma yüzeyde oluşmakta ve bu noktadaki dayanıklılık önem kazanmaktadır. (15) Brüt betonda ise yüzeyde herhangi bir kaplama malzemesi olmadığından yüzey bozulmaları diğer betonarme yapılara göre daha yaygındır. Betondaki bozulmanın yanında bir diğer bozulma şekli ise donatıda görülür.

Donatıda Bozulma

Donatıda bozulma ve korozyona, karbonatlaşma (16) (Su-çimento oranı, kür, çimentonun alkali içeriği, sıcaklık, dozaj, bağıl nem), klorür tuzu ve deniz suyu sebep olmaktadır. Betonarme yapılardaki çelik donatı zaman içinde paslanma (korozyon) tehlikesiyle yüz yüze gelir. Korozyon, metallerin çevresinde bulunan bileşenlerle kimyasal veya elektrokimyasal reaksiyonu sonucu malzeme özelliklerinin olumsuz yönde etkilenmesi ve hasara uğramasıdır. (17) Betonarme yapılarda karşılaşılan en önemli sorunlardan biri olan korozyon, yapının servis ömrünü de kısaltan sebeplerin başında gelir. Betonarme yapılardaki bozulmalar genellikle karbonatlaşma ile başlar, daha sonra korozyon görülür, sonra çatlaklar ortaya çıkar ve son aşamada ise parça kopmalarına rastlanır. (Şekil 3)

Brüt betonda sıklıkla gözlemlenen bozulmalar yüzeyde oluşan çiçeklenmeler, korozyon, çeşitli kimyasal tepkimeler sonucu lekelenmeler, alkali-agrega reaksiyonları, petek dokusu oluşumları ve parça kopmaları şeklindedir. (Resim 6)

Çiçeklenme

Çimentonun “hidrotasyonu” (18) sonucunda oluşan beyaz lekelerdir. (Resim 7, 8) Başka bir deyişle, betonun boşluklarında yer alan suyun, kapiler boşluklar arasından yüzeye ulaşması ve yüzeyde buharlaşarak içindeki tuzları kimyasal kristal halinde yüzeyde bırakmasıdır. Brüt beton üzerinde oluşan bu görüntü bir yandan renk kalitesini bozar bir yandan da suda çözünen tuzların beton yüzeyine çıkmasıyla beton içinde bazı boşluklar oluşturur. Bu boşluklar yapı için tehlikelidir. Çiçeklenmeye sebep sadece çimento hidrotasyonu değildir. Benzer bozulma yapı tuzlu suya maruz kaldığında, betonun geçirgenliği fazla olduğunda, uygun su kullanılmadığında, yıkanmamış malzeme kullanıldığında da görülür.

Hem estetik kaygılardan hem de betonun dayanımının negatif etkilenmemesi amacıyla çiçeklenmenin görülmemesi veya en aza indirilmesi için gerekli önlemler, beton üretiminde su/çimento oranının düşük tutulması, betonun yerleştirilmesi ve sıkıştırılması, iyi yapılarak betonun geçirimliliğinin azaltılması, kullanılan karışım ve kür (19) suyunda ve agregalarda çeşitli tuzların bulunmaması ve deniz suyunun kullanılmaması olarak sayılabilir.

Çiçeklenmenin oluştuğu yapılarda ise onarım için betonun yüzeyi sert bir fırça ile fırçalanabilir ya da basınçlı su, % 5 oranında tuzruhu katılmış su veya % 20 oranında sirkeli su ile beton yıkanabilir. Ayrıca gelişen teknolojinin sunduğu “kendi kendini temizleyen betonlar” (20) gibi yeni teknikler de kullanılabilir.

Korozyon

Karbonatlaşmanın etkisiyle beton içindeki donatıların korozyona uğraması yapı yüzeyindeki görüntüyü bozar (Resim 9) ve betonun dayanımını zayıflatır. Brüt beton yüzeyler sıvalı ya da çeşitli malzemelerle kaplanmış yüzeylere göre hava ile doğrudan temas etmekte ve kılcal boşluklardan giren hava donatılarda bozulmaya neden olmaktadır. Korozyonu önlemek ve geciktirmek için alınabilecek önlemler, katodik koruma veya kimyasal katkı kullanımı, paspayı tabakasının kalınlığının arttırılması, beton kalitesinin artırılarak geçirimliliğin azaltılması, düşük su/çimento oranı, uygun vibrasyon ve kür uygulaması ile çatlak genişliklerinin sınırlandırılması olarak özetlenebilir. (21)

Alkali-Agrega Reaksiyonları

Bu reaksiyonlar genellikle yıllar sonra görülmektedir. Sıcak iklimli bölgelerde nemin içindeki tuzun bileşiminde yer alan alkalik maddelerin betona yapışıp, beton agregasındaki kumun ana maddesi olan silika (silisyum) ile reaksiyona girip betona zarar vermesi olayıdır. (22) (Resim 10) Bu reaksiyonlar beton yüzeylerde petek dokusu şeklinde kılcal çatlaklarla kendini gösterir. Bunun onarımı için petek dokusunun oluştuğu bölge temizlendikten sonra genellikle tamir harcı kullanılır. Yaklaşık olarak yapım üzerinden 15-20 sene geçtikten sonra parça kopması şeklinde bozulmalara neden olmaktadır. Bu durumda onarım için sorunlu bölgeler kaldırılarak yama yapılır. Alkali-agrega reaksiyonlarının hiç görülmemesi için düşük alkali miktarı içeren çimento veya uygun agrega kullanılması gerekir.

SONUÇ

Bugün ülkemizde yapım kolaylığı ve kalifiye olmayan işçilikle dahi üretilebilmesi özellikleriyle yoğun bir şekilde kullanılan betonarme aslında modernizmin mekânsal ve estetik özelliklerinin ortaya çıkmasına büyük katkı sağlamıştır. Hatta Türkiye ve dünyada bilinen önemli birçok yapıda beton hem taşıyıcı hem bitirme malzemesi olarak kullanılmıştır. Ne yazık ki mevcut koruma yasalarıyla bu yapılar gerektiği gibi korunamamaktadır. Oysaki hem yapıldıkları dönemdeki yapı teknolojisinin, işçiliğin ve teknik olanakların yetersizliği nedeniyle inşaat kalitesinde var olan eksiklikler, hem de ilk betonarme yapıların yapıldığı dönemden bu yana geçen sürede düzenli gözlem ve bakımların yapılmaması nedeniyle bu yapıların birçoğu oldukça kötü durumdadır. Zamana bağlı kaçınılmaz bozulmalar özellikle brüt beton yapıları daha yoğun olarak tehdit etmekte ve bu yapılar üzerinde acil hasar tespit çalışmaları yapılmasını gerektirmektedir.

 

NOTLAR

1. Er Akan, A. ve H.T. Örmecioğlu, 2007, “Betonarmeyle Sağlanan Plastik Etki: Pierre Luigi Nervi'nin Roma Spor Sarayı Örneği”, 15. Yıl Mühendislik-Mimarlık Sempozyumu, Isparta.

2. Özkaban, F. 2007, “Korumada Güncel Bir Teknolojik Sorun: Betonarmenin Mirası”, Mimarlık, sayı:338, ss.36-40.

3. Salgın, B. 2007, Brüt Beton, Brütalizm ve Türkiye Örnekleri, Erciyes Üniversitesi, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Kayseri.

4. Eriç, M. 1994, Yapı Fiziği ve Malzemesi, Literatür Yayınları, İstanbul.

5. “Görünen beton nitelemesiyle hafif normal veya yüksek mukavemetli beton kullanarak üretilen betonarme yapı elemanlarının dış yüzeye yansıması, dış kabukta görünür hale gelmesi ifade edilmek istenmektedir.” Karagüler, M. 2002, “Mimarlıkta Beton, Mimari Beton”, THBB Hazır Beton Dergisi, sayı:53, s.56; “Brüt Beton, betonun herhangi bir sıva ya da boya ile düzeltilmeden özenli bir kalıp ve döküm işçiliği ile üretildiği betondur. Bir yapı malzemesini başka bir malzemeyle kaplamadan doğrudan uygulanması tekniği brüt beton/çıplak beton ismi verilerek uygulama alanına girmiştir.” Salgın, 2007, s.18; “Hem konstrüktif malzeme hem de bitirme malzemesi özelliğini taşır. Granülometrik bileşiminin çoğunluğunu ince daneli agregaların oluşturduğu, çimento dozajı 400-450 olan ve yüksek sızdırmazlık sağlayan katkı maddeleri katılmış betondur.” Toydemir, N., E. Gürdal ve L. Tanaçan, 2000, Yapı Elemanında Malzeme, Literatür Yayıncılık, İstanbul; Arıoğlu, N., S. Acun ve E. Gürdal, 2004, “Çimento Esaslı Malzemelerin Mekân Oluşturulmasında Kullanım Yerlerinin Analizi”, Beton 2004 Kongresi Bildirileri, İstanbul.

6. Sayar, Y. 2004, “Türkiye’de Mimari Proje Yarışmaları 1930-2000: Bir Değerlendirme”, Mimarlık, sayı:320, ss.29-36.

7. Kocataşkın, F. “Betonun, Dünü, Bugünü, Yarını”, İTÜ. http://www.e-kutuphane.imo.org.tr/pdf/11258.pdf (06.06.2012)

8. Karagüler, 2002, s.56.

9. Karagüler, M., F. Terzi ve Ş. Kuloğlu, 2004, “Renklendirici Katkıların Mimari Beton Özelliklerine Etkisi”, THBB Beton 2004 Kongresi Bildirileri.

10. Arslan, M. 1999, “Su Emici Astarlı ve Drenaj Özelliği Bulunan Kalıpların Beton Yüzey Özellikleri Üzerine Etkileri”, Tr. J. of Engineering and Environmental Science, sayı:23, ss.121–131.

11. BS 7543, 2003, “Guide to Durability of Buildings and Building Elements, Products and Components”; TS EN 1991–1–1, 2006, “Yapılar Üzerindeki Etkiler - Bölüm 1-1: Genel Etkiler - Yoğunluklar, Binaların Zatî Ağırlıkları ve Maruz Kaldığı Diğer Yükler”

12. Comite Euro-International Du Beton, 1992, Durable Concrete Structures Design Guide, Thomas Telford Services, İsviçre; Ho, D.W.S. 2002, The Civil Engineering Handbook: Chapter 41: Durability of Concrete, CRC Press.

13. Matthewi S. vd. 2003, Concrete: Building Patology, (ed.) S. Macdonald, Blackwell, s.95.

14. Joshi, K. ve I.S. Baksh, 2002, “Conserving Modern Heritage, Concrete and Chandigarh”, Corbusier’s Concrete: Challenges of Conserving Modern Heritage, Proceedings of Seminar on Conservation of Le Corbusier’s Work in Concrete, Şandigar.

15. Ho, 2002.

16. “Karbonatlaşma: Çevre atmosferden beton içine giren karbondioksitin (veya Sox, Nox gibi diğer asit anidridi gazların) beton boşluklarında bulunan serbest kireç ile reaksiyona girmesi ile oluşur.” Şensöz, B.Ö. 2000, Çimento ve Beton, Batıçim Yayını, İzmir, ss.99-126.

17. Joshi, Baksh, 2002.

18. “Hidratasyon: Çimento ile su arasında meydana gelen ve ısı açığa çıkararak hidratize silikat bileşikleri oluşturan kimyasal reaksiyonlardır” Şensöz, 2000, ss.99-126.

19. “Kür: Beton dökümünden sonraki ilk günlerde çevrenin sıcaklık ve relatif rutubetin uygun koşullarda tutulması işlemidir” Şensöz, 2000, ss.99-126.

20. “Çıplak betonun görüntüsü, beton yüzeyinde kalmış olan organik bileşiklerden dolayı bozulmakta, betonun rengi değişip, kirlenmektedir. Bunun için foto katalitik özelliğe sahip titanyum dioksit beton karışımına katılmakta ve betonun estetik özelliklerini kaybetmeden, kullanım ömrü boyunca, üzerine gelen kirleticilerin ayrışarak, betonun aynı renk ve dokuda kalması sağlanmaktadır. Kendi kendini temizleyen betonlar denilen bu beton teknolojisinde foto katalitik reaksiyonlar yüzeyde nitrojen oksit vb. içeren kirletici maddelerin yüzeye kalıcı olarak yapışmasını engelleyip, ayrıştırmaktadır.” Kuloğlu Yüksel, Karagüler, 2011.

21. Baradan, B., H. Yazıcı ve H. Ün, 2002, Betonarme Yapılarda Kalıcılık (Durabilite), DEÜ Mühendislik Fakültesi Yayınları, İzmir.

22. Woodson, R.D. 2009, Concrete Structures: Protection, Repair And Rehabilitation, Butterworth Heinemann.

Bu icerik 41618 defa görüntülenmiştir.