366
TEMMUZ-AĞUSTOS 2012
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN




KÜNYE
MİMARİ TASARIM

Olay-Kentler: Yeni Bir Bağlamsal Mimarlık Terminolojisi (1)

Gülşah Güleç, Araş. Gör., Gazi Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Özellikle artan disiplinlerarası ilişkiler ve gelişen teknoloji nedeniyle geçtiğimiz yüzyıldan bugüne sürekli olarak yenilenen tasarım anlayışı, en başta bağlamsal mimarlığı değiştirdi. Söylem ve tasarımlarını “olay” kavramı ile yönlendiren Tschumi, 2000’li yılların başlarında dahil olduğu bağlam tartışmasını farklı bir boyuta taşıdı. Olay-Kentler serisi ile yeni bir mimarlık dilinin yanı sıra yeni tasarım yöntemleri de önerdi. Böylece kentsel bağlam, artık yeni binalar için tarihsel açıdan indirgeyici ya da biçimsel açıdan sınırlayıcı bir sağlama alanı olmaktan çıktı ve çeşitli tasarım potansiyelleri sunan bir deneyim alanı haline geldi.

“OLAY” KAVRAMI VE BERNARD TSCHUMI

Mimarlık artık geçtiğimiz yüzyılın “modern” rasyonellik ya da “postmodern” yerellik söylemleri ile yönlendirilmemektedir. Bugün mimarlık ile şehircilik ve peyzaj mimarlığı gibi disiplinler arasındaki sınırlar ortadan kalktığı için, kentsel ve mekânsal tasarım birlikte ele alınmaktadır. Bu disiplinlerarası kaynaşma, özellikle felsefe gibi farklı disiplinlerin söylemlerinin içselleştirilmesi ile birlikte, yeni bir mimarlık terminolojisi ve metodolojisinin ortaya çıkmasını sağladı.

21. yüzyılın kenti ve mimarlığı artık “rasyonel” (Le Corbusier), “analojik” (Aldo Rossi) ya da “kolaj” (Colin Rowe) gibi kavramlar yerine “olay” (event) kavramı ile nitelendirilmektedir. Bugüne dek farklı felsefi tanımları yapılmış olan olay, Michel Foucault için farklı bir mekânın olanaklılığını yaratan an iken, Jacques Derrida için kişinin mekânı sorgulayıp yeniden anlamlandırmasını sağlayan bir keşiftir. (2) Bugün kaynağı Gilles Deleuze’ün söylemleri olan “olay” kavramı, gerçeğin akış ya da farklılaşma durumunda olduğu bir oluş felsefesi ile açıklanmaktadır. (3) Bu nedenle “olay-kentler” (event-cities), olasılıklara ve anlık oluşumlara açık yerleri, “olay-mimarlık” (event-architecture) da bu yerlerin potansiyelleri üzerine kurulan bina tasarımlarını ifade etmektedir.

Olay, yalnızca bugün değil geçtiğimiz yüzyılın mimarlığı için de geçerli bir kavram olmuştur. Örneğin Aldo Rossi, “locus” (çoğ. loci) kavramı ile olay ve yer ilişkisine; Colin Rowe ise “kolaj” kavramı ile olay ve strüktür arasındaki dengeye dikkat çekmiştir. Bugün ise olay, özellikle Tschumi’nin söylem ve tasarımları ile yeni bir içerik kazanmıştır. Tschumi için bir binanın hangi olayları ve eşanlılıkları (simultaneities) başlattığı önemlidir. (4) Mimarlığın “post”, “neo” ya da “pre” değil, “de” ve “dis” gibi ön eklerle tanımlanabileceğini savunan Tschumi, bu eklerin gerektirdiği üzere “kopma” ve “bağımsızlık” gibi kavramlar geliştirmiştir. Bunlar, mimarın biçim ve içeriğin, program ve bağlamın birlikte ele alınmasına karşı olduğunu ifade etmektedir. (5) Böylelikle sınırları ve kapsamı mimar tarafından belirlenmemiş serbest ve çevreden bağımsız kullanımlar önerilebilmektedir. Bu kullanımlar, sabitlenebilen ve yinelenebilen programdan farklı bir mekânsal hareketlilik tanımlar. (6)

Tschumi’ye göre “program”, genellikle sosyal davranış ve alışkanlıklara dayalı durumlara, “olay” ise beklenmedik eylemlere işaret etmektedir. (7) Oluşacak olayların koşulları belirlenebilir, ancak olay mimarın denetimi altında değildir. (8) Bu nedenle “düzen”, “strüktür” ve “hiyerarşi” gibi birçok geleneksel kavram da tartışmaya açılmaktadır; çünkü olay nedeniyle bozulan bir düzenin strüktürel ve hiyerarşik yapısı sorgulanır hale gelir. Tschumi, programatik ve mekânsal açıdan gerçekleşen bu bozumu, “banyoda yemek yapmak” ve “mutfakta uyumak” gibi örneklerle açıklar. (9)

Dolayısıyla Tschumi, olayı programatik ve mekânsal koşulları etkileyen bir kavram olarak ele almıştır. Daha öncesinde de (1960’lar ve 70’lerde) olayı yalnızca “işlev” ya da “eylem” sözcükleri ile yer değiştirebilen bir sözcük olarak görmüştür. (10) 2000’li yılların başında ise bağlamın yenilikçi potansiyelini keşfettiği için, “olay” kavramını çevresel koşullarla da ilişkilendirmeye başlamıştır. (11) Bu sayede Olay-Kentler serisinde “Mekân, Olay, Hareket”ten, “Kavram, Bağlam, İçerik”e yönelmiştir. (12) “Olay” ve “bağlam” kavramlarının buluşturulması, yeni bir sentezin ötesinde yeni bir bağlamsal mimarlık dili oluşturmaktadır. Yazıda bu dilin analiz edilebilmesi için özellikle Olay-Kentler 3’teki söylem ve tasarımlara yer verilmiştir; çünkü Tschumi “bağlam” kavramını ilk kez serinin bu aşamasında gerçek anlamda tartışmaya dâhil etmiştir.

OLAY-KENTLER SERİSİ’NDE YENİ KAVRAMLAR VE YÖNTEMLER

Olay-Kentler’de (Event-Cities, 1994) “Mekân, Olay, Hareket” üçlemesinin temelleri atılmış, “mimari şehircilik” ve “kentsel mimarlık” gibi tanımlar yapılarak kentsel ve mimari mekân tartışmaya açılmıştır. (13) Fiziki bileşenlerinin yanı sıra olaysız, eylemsiz ve hareketsiz düşünülemeyecek olan mekânın “statik” ve “kalıcı” değil, “dinamik” ve “geçici” olduğu kabullenilmiştir. (14) Mekânın yapısını değiştiren bu yeni kavramlar, “çapraz programlama” (cross-programming), “programsızlaştırma” (dis-programming) ve “geçişli programlama” (trans-programming) gibi yöntemlerin geliştirilmesini sağlamıştır. Tschumi, bu yöntemlerin ilkiyle bir mekâna başlangıçtakinden farklı bir program adapte etmeyi; ikincisiyle mekânsal gerekliliklerini sağlayarak farklı programları birarada tutmayı; üçüncüsüyle ise yine mekânsal gereklilikleri ile birlikte farklı programları kaynaştırmayı deneyimlemiştir.

Olay-Kentler 2’de (Event-cities 2, 2000) ise mimari bir tasarımın kentsel bir tasarım olarak görülmesi gerektiği vurgulanmıştır; çünkü yeni binalar artık programatik çeşitlilik ve karmaşıklıkları nedeniyle birer kent gibi çalışmaktadırlar. (15) Böylelikle 1970’lerin bağlamın varlığını tarihî anıtlarla açıklayan “müze olarak kent” (“city as museum”) kavramının yerine, yeni binaların kendi bağlamını kurduğunu ifade eden “kent içinde kent” (“city within a city”) kavramı geçmiştir. Tschumi bu yeni kavramsal yaklaşımı “çakıştırma” (superimposition) ve “bitişiklik”(juxtaposition) gibi tasarım yöntemleri ile uygulamıştır. Bu yöntemler, mimarın Manhattan Transkripsiyonları gibi erken dönem çalışmalarında da görülmektedir. (Resim 1) Bir senaryoya dayanan bu çalışmalarda geleneksel (plan, kesit, perspektif) ve yenilikçi (vektör) temsil araçları birlikte kullanılmıştır. (16) Hareket biçimini ve yönünü göstererek belirli bir mekândaki olayların canlandırılmasını sağlayan vektörler, Olay-Kentler 2’deki başlıca araçlardan biridir.

Tschumi’nin başvurduğu diğer bir araç ise boşluktur. Olayların gerçekleştiği boşluk, aradaki (in-between) mekân olarak adlandırılır. Bu boşluğun ya da diğer bir deyişle “in-between” mekânın yoğunluğu, çeşitli eylemler (gösteriler, konferanslar vb.) ile artırılmıştır. Bu mekân, değişken olan beden deneyimleri nedeniyle “bütünlük” ve “homojenlik” değil, “diyalektik” ve “heterojenlik” sunar. Tschumi’nin “in-between” mekânı, genellikle birbirinin üzerinde konumlanmış iki özelleşmiş zarf (envelope) arasında kalan alandır. (17) Tschumi, bina zarfının kendisini de projeksiyon ya da entegre ekranlar aracılığıyla bir olay haline getirmektedir; çünkü süreklilik kadar geçiciliğin de bir kent ve mimarlık gerçeği olduğunu savunur. Bu nedenle görüntüsü değişen zarflar yaratmaktadır. Ona göre bu yaratımın ilk örneği, Oscar Nitschke’nin cephesini bir geçicilik görüntüsü verecek biçimde neon yazılarla kapladığı Maison de la Publicité tasarımıdır. (18) (Resim 2)

Program ve mekân ağırlıklı bu tartışmalara Olay-Kentler 3’te (Event-Cities 3, 2005) “bağlam” da eklenmiş, mimarlığın (ütopyalar hariç) her zaman bir “durum”u (situation) işaret ettiği ve bir “yer”de (site) konumlandığı vurgulanmıştır. Artık Tschumi için mimarlık, öncelikle kavram ve bağlam düzleminde varolmaktadır. Kavram ve bağlam ise birbiriyle “kayıtsızlık” (indifference), “karşılıklılık” (reciprocity) ve “karşıtlık” (conflict) olmak üzere üç farklı yöntem aracılığıyla ilişkilenir. Kayıtsızlık, kavram ve bağlamın birbirinden bağımsız olarak varolması; karşılıklılık, kavram ve bağlamın birbirini yakından etkilemesi ve tamamlaması; karşıtlık ise kavramın stratejik olarak bağlam ile çatıştırılması demektir.

Bu üç yöntemin içerik ve bağlam arasındaki ilişki için de geçerli olabileceğini düşünen Tschumi, yemek yapma eylemini örnek vererek yemeğin açık alanda (kayıtsızlık), mutfakta (karşılıklılık) ya da yatak odasında (karşıtlık) yapılabileceğini belirtmiştir. (19) “Eylem”, “olay” ve “gündelik yaşantı”nın farklı ve beklenmedik bir şekilde kesişmesi, tasarımcılara dinamik bir bakış açısı sağlamakla birlikte, yeni bir mimarlık da tanımlamaktadır. (20) Geleneksel kentsel-mekânsal ilişkileri ve formülasyonları (“Biçim işlevi izler” gibi) yerinden eden yeni mimarlık ile olasılıklara açık ve süreç odaklı tasarımlar geliştirilebilmektedir.

Tschumi, bu yeni mimarlık kapsamında “kavramın bağlamsallaştırılması”, “bağlamın kavramsallaştırılması”, “kavramın bağlam haline gelmesi” ve “bağlamın kavram haline gelmesi” gibi birbiriyle bağlantılı tanımlar ortaya atmıştır. Bunlardan kendisine benzeyen (self-similarity) tasarımların geliştirilmesine neden olan ilki, bir kavramın bağlamın koşullarına adapte edilmesini; ikincisi, bağlamın koşulları ve sınırlamalarının bir kavramın arkasındaki itici güç haline getirilmesini ifade etmektedir. İlkiyle bağlantılı olan “kavramın bağlam haline gelmesi”, büyük ölçekli binaların kent bağlamını dönüştürmesi anlamına gelirken; ikinciyle bağlantılı olan “bağlamın kavram haline gelmesi” ise çevreyle bütünleşmiş tasarımların ortaya çıkması demektir. Öyle ki Tschumi bu bütünleşmeyi, I. Dünya Savaşı sırasında Fransız Ordusu’nun geliştirdiği kamuflaj tekniğine benzetmiştir. (21)

Tschumi’nin yeni mimarlığında bağlam dahil hiçbir şey değişmez bir gerçek değildir. Hatta özellikle bağlam, bir yorum meselesi olduğu için daima ideolojiktir. Bu açıdan Tschumi, Rus sinemacı Lev Kuleshov’un çalışmalarına değinir. Bu çalışmalarda bir aktörün yüzü rüzgârlı bir gece, kalabalık bir tren istasyonu ve güneşli bir yeşil alan gibi farklı görüntülerin önüne yerleştirilmiştir. Her sahnedeki bağlamın etkisiyle seyirciler, yüzü hiç değişmese de aktörün duygularını farklı yorumlamıştır. Kuleshov etkisinden hareketle Tschumi, içeriği ne olursa olsun hiçbir mimari tasarımın bir boşlukta olmadığına, tasarımlara bağlamın anlam kazandırdığına işaret etmiştir. (22) (Resim 3)

Seride bir kırılma noktası olarak tanımlanabilecek Olay-Kentler 3, serbest ve beklenmedik mekânsal koşullar ile birlikte çevresel koşulları da sorgulamaktadır. Tschumi’nin programdan bağlama, mekândan çevreye yönelen söylemleri, tasarımlarında da bir dönüşüm yaşanmasına neden olmuştur. Yazıda “kırılma” gibi iddialı bir sözcük ile tanımlanan bu dönüşümü belgelemek için, Tschumi’nin 21. yüzyılın mimarisi için geçerli başlıca yöntemler olarak ilan ettiği “taktiksel kayıtsızlık” (tactical indifference), “karşılıklılık” (reciprocity) ve “karşıtlık”ı (conflict) örnekleyen tasarımlarına yer verilmiştir.

Taktiksel Kayıtsızlık

Taktiksel kayıtsızlık, binaların bağlamına kayıtsız kalmasını gerektiren bir yöntemdir; çünkü her zaman nitelikli bir çevre sunmayan bağlam, bir otobanın kenarındaki boş bir alan gibi, çok sıradan da olabilir. Bu nedenle taktiksel kayıtsızlık yöntemi ile tasarlanan binalar, yalnızca kendi zarflarının gücü ve tekilliği sayesinde dinamik mekânsal etkiler yaratabilmektedir. Özgül (specific) değil, genel (generic) bir kent parçasında yer alan Vacheron Constantin Genel Merkezi de böyle bir zarf olarak geliştirilmiştir. (Resim 4, 5)

Bu tasarımın kavramsal ve bağlamsal boyutu, çevresel değil içsel nitelikler üzerine kurulmuştur. Tschumi, dış yüzeyi metal, iç yüzeyi ahşap olan bina zarfını biçimi ve malzemeleri aracılığıyla “kontrastlık”, “akışkanlık”, “süreklilik”, “esneklik” gibi çeşitli kavramlarla geliştirmiştir. Binanın cam sirkülasyon elemanları metal ve ahşap ile kontrast oluşturmakta; ince ve esnek metal yüzeyin sürekliliği ise idare, tasarım ve üretim gibi farklı işlevler arasında akışkan bir ilişki olduğunu hissettirmektedir. (23)

Karşılıklılık

Tschumi’ye göre 1980’ler ve 90’ların bağlamsalcılığı, yeni binaların çevrelerini taklit eden bir görsellik yaratmak üzere tasarlanmalarını gerektirmiştir. Diğer taraftan karşılıklılık yöntemi ile yeni bir bina, çevresindekileri (biçim, malzeme vb.) taklit etmeksizin referans alabilmektedir. Böylelikle mimarlıkta genellikle birebir üretme yöntemi tanımlamış olan “analoji”, “çağrışım”a dönüştürülmüştür.

Tschumi’nin yutar hücre (phagocyte) olarak adlandırdığı Pittsburgh Bilim Merkezi, çevredeki Allegheny, Monongahela ve Ohio nehirlerine yönelik çağrışımsal bir yaklaşım ile tasarlanmıştır. Nehir taşlarından esinlenilerek düzgün dairesel bir biçime kavuşturulan bina, parlak çelik malzemesiyle uzaktan algılanabilen ve kentteki mevcut yapılaşmadan ayrılan bir görünüme sahiptir. (Resim 6) Böylece yine bir zarf olan bu binanın kent panoramasında bir nirengi noktası (landmark) haline gelmesi öngörülmüştür. Mevcut bilim merkezinin strüktürünü ortadan kaldırmayarak, etrafını çevirip sınırlarını değiştiren Tschumi, bu yaklaşımı bilimin gelişimi ile açıklamıştır. (Resim 7) Bilimsel bilgi her altı ayda bir iki katına çıkmasına rağmen, eski bilgiler nadiren geçersiz hale gelmektedir. Dolayısıyla bilimsel bilginin birikimli olması, bina tasarımı için önemli bir gerçek olarak kabul edilmiş; bu nedenle binanın birçok katı ve cephesi korunmuştur. Mevcut binanın cephesi, yeni binanın hacmini belirlediği için “iç-dış” kavramları da tartışmaya açılmıştır.

Tschumi’ye göre katların olduğu gibi korunduğu cephelerde bina zarfı (envelope) metal bir çerçeve (frame) gibi davranmaktadır. Ayrıca bu zarf, elektronik görüntü yansıtıldığında bir ekrana (screen) dönüştüğü için kendisi bir olay haline gelmiştir. Programa bağlı olarak opak, yarı saydam ya da saydam olabilen bina zarfı, çevresindeki nehirler gibi, hem “yüzeysel” hem de “derin” bir görünüm sunabilmektedir. (24) Burada eski ve yeninin bitişik olması (juxtaposition), olayların gerçekleşmesine elverişli olan aradaki (in-between) mekânı yaratmıştır. (Resim 8) Böylelikle eski ve yeninin birarada olma durumunun analiz edildiği geleneksel şekil-zemin ilişkilerinin yerine yenilikçi bitişiklik prensibi geçmiştir.

Karşıtlık

Karşıtlık yöntemi aracılığıyla malzemeleri ve konstrüktif donanımları ile kendi bağlamı içinde farklılaşan binalar tasarlanmaktadır. Tschumi, binanın bağlamı ile çatışarak yeni bir etkileşimde bulunmasını sağlayan bu yöntemi Vendée Uluslararası Spor Merkezi ile örneklemiştir. Kırsal bağlamından farklı olan bu merkez, yine bir zarf olarak tasarlanmıştır. (Resim 9)

Tschumi için bu tasarımda yeni bağlamsal ilişkilerin yanı sıra yeni programatik ilişkilerin çözülmesi de zorlayıcı olmuştur; çünkü bina hem motosiklet ve bisiklet yarışlarının yapıldığı bir pist hem de bir konser salonudur. (Resim 10) Bu nedenle binanın bir pistten bir konser salonuna dönüşmesi, birçok teknolojik ve lojistik konuyu beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla bina zarfının biçimlendirilmesinde bağlamın yanı sıra içerik de önemli bir rol oynamıştır. (25)

Program ve bağlam ağırlıklı bu tartışmalara Tschumi, Olay-Kentler 4’te (Event-Cities 4, 2010) biçimi de dâhil etmiştir. Biçimin sonuç ürün değil, sürecin kendisi olarak görülmesi gerektiğini ifade etmiş ve “kavramsal biçim” anlamına gelen “kavram-biçim” (concept-form) sözcüğünü vurgulamıştır. Aslında kavram-biçim, belirli bir yer ya da kültür için uygulanabilecek soyut bir konfigürasyondur. (Resim 11) Bu nedenle, tüm soyutlamalar gibi, gerçeklik ile ilişkilendirildiğinde özerkliğini kaybetmektedir. Geçtiğimiz yüzyıldaki biçim tartışmasının simgeleri “ördek” (duck) ve “dekore edilmiş barınak”ın (decorated shed) da birer “kavram-biçim” olduğunu belirten Tschumi, bu biçimler sayesinde tipolojinin durgunluğunun yerine topolojinin akışkanlığının geçtiğini savunmuştur. (26) Mimarlık tarihinde kategorize edilmiş herhangi bir stile uymadığı görülen bu “kavram-biçimler”, özellikle tasarım sürecini dönüştürmüştür.

SONUÇ YERİNE

Bugün farklı disiplinlerle bütünleşerek nüfuz alanı genişleyen mimarlıkta özellikle yapı teknolojisi ve dijital teknolojilerde yaşanan gelişmeler, kavram ve bağlamın yeniden kurulmasını, biçim ve içeriğin de yeniden belirlenmesini sağlamıştır. Bilgi ve iletişim teknolojisinde yaşanan gelişmeler ise mimarlığın tasarım üretme alanı olduğu kadar söylem üretme alanı olarak da görülmesine neden olmuştur. Bu açıdan en başta tasarım dili ve süreci değişmiş; yerel, yöresel, pitoresk ve arkaik tasarım yerini bağlamsal, evrensel, gerçekçi ve güncel tasarıma bırakmıştır.

Yeni mimarlıkta kentsel ve mekânsal tasarım, yalnızca iklim, topografya, yön gibi yerel özelliklerle değil, kullanıcı kimlikleri, ihtiyaçlar, estetik değerler gibi kültürel özelliklerle de biçimlendirilmektedir. Kültürel bağlamın tasarımda etkili olması programatik, çevresel vb. ilişkiler sisteminin yeni bir yolla ele alınmasını gerektirmiştir. Bu ilişkiler sisteminin sabitlenmemesini sağlayan “olay” kavramı sayesinde programın ve/veya bağlamın tutsağı olmayan tasarımlar ortaya çıkmıştır.

Mimarlık terminolojisi ve metodolojisinin değişmesine yol açan bu kavram, Tschumi’nin mimarlığında “kavramsallaştırma” (conceptualize) ve “bağlamsallaştırma” (contextualize) sözcüklerinin yerine “olaysallaştırma” (eventualize) olarak yerleşecek kadar etkili olmuştur. Bu yazıda yer alan ve Tschumi’nin “zarf” olarak tanımladığı her bina, tasarım sürecini gerekçelendiren yeni bir dile sahiptir. Programı içerik, biçimi kavram sözcükleri ile ifade eden Tschumi, özellikle 2000’li yılların başından bu yana tüm tasarımlarını bu yeni dili kullanarak açıklamaktadır. Olay-kentler ve olay-mimarlığıaracılığıyla geliştirilen bu dil, durağanlığın devingenliğe, kesinliğin olasılığa, tipolojinin topolojiye, korumacılığın gelişimciliğe, kalıcılığın ise geçiciliğe dönüştüğünü gösterir. (Tablo 1) Bugünün kent ve tasarım kültürünü belirleyen bu yeni disiplinsel içeriği belgelemek, geleceğin kültürünün değerlendirilebilmesi için gereklidir.

NOTLAR

1. Bu yazı, Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü Lisansüstü Programı 2011-2012 / I. yarıyılında Prof. Dr. Zühal Özcan’ın yürüttüğü “Çevre Değerlendirme ve Kentsel Tasarım” adlı derste yapılan araştırmalardan hareketle hazırlanmıştır.

2. Tschumi, 1993, ss.13-19.

3. Williams, 2000, s.203.

4. Tschumi, 1999, s.177.

5. Tschumi, 1996, ss.101-120, 215-225.

6. Tschumi, 1999, s.180.

7. Tschumi, 2000, ss.11-13.

8. Kolatan, 2000, s.14.

9. Tschumi, 1996, s.160.

10. Kolatan, 2000, s.13.

11. Tschumi, 2003 yılındaki bir konferansta “Bağlamı altı ay önce keşfettim” demiştir, bkz. Tschumi, B. 2003, “24/7”, Public Lecture at the Yale School of Architecture, New Haven’dan aktaran Isenstadt, 2005, s.157.

12. Costanzo, 2009, ss.24-29.

13. Tschumi, 2010, s.13.

14. Tschumi, 1996, s.23.

15. Tschumi, 2000, ss.11-13.

16. Walker ve Tschumi, 2006, ss.30-45; Kipnis, 2001, ss.58-109.

17. Tschumi, 2000, ss.11-13.

18. Kolatan, 2000, s.19.

19. Tschumi, 2009, ss.11-14.

20. Tschumi, 1996, s.23.

21. Tschumi, 2009, ss.11-14.

22. Tschumi, 2009, s.576.

23. Tschumi, 2009, s.49.

24. Tschumi, 2009, s.117.

25. Tschumi, 2009, s.181.

26. Tschumi, 2010, ss.13-21.

KAYNAKLAR

Costanzo, M. 2009, “Twenty Years After (Deconstructivism) An Interview with Bernard Tschumi”, Architectural Design, cilt:79, sayı:1, ss.24-29.

Isenstadt, S. 2005, “Contested Contexts”, Site Matters: Design Concepts, Histories, and Strategies, (ed.) Carol Burns, Andrea Kahn, Routledge, New York, İngiltere, s.157.

Kipnis, J. 2001, Perfect Acts of Architecture, The Museum of Modern Art, New York, ss.58-109.

Kolatan, Ş. 2000, “Tschumi ile Konuşma”, Bernard Tschumi, Çağdaş Dünya Mimarları Dizisi 1, Boyut Yayınları, İstanbul, ss.13-14, 19.

MOMA, The Collection, “Maison de la Publicité Project, Paris, France, Exterior Perspective”, www.moma.org (06.06.2012)

Tschumi, B. 1993, “The Architecture of the Event", Architectural Design, Academy Editions, Londra, ss.13-19.

Tschumi, B. 1996, Architecture and Disjunction, MIT Press, Londra, s.23, 101-120, 160, 215-225.

Tschumi, B. 1999, “Alteş”, Anytime, Konferans Bildirileri Kitabı, (ed.) Cynthia C. Davidson, (çev.) Elif Kendir, Mimarlar Derneği 1927 Yayını, Ankara, s.177, 180.

Tschumi, B. 2000, Event-Cities 2, MIT Press, Londra, ss.11-13.

Tschumi, B. 2009, Event-Cities 3, Concept vs. Context vs. Content, MIT Press, Londra, ss.11-21, 49, 117, 131, 576.

Tschumi, B. 2010, Event-Cities 4: Concept-Form, MIT Press, Londra, ss.13-21.

Walker, E. ve B. Tschumi, 2006, Tschumi on Architecture, Conversations with Enrique Walker, Monacelli Press, ss.30-45.

Williams, J. 2000, “Deleuze’s Ontology and Creativity: Becoming in Architecture”, Pli, The Warwick Journal of Philosophy, cilt:9, University of Warwick, s.203.

Bu icerik 23115 defa görüntülenmiştir.