339
OCAK-ŞUBAT 2008
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

ETKİNLİKLER

YANSIMALAR: “Koruma Alanına Yeniden Bakış” Dosyası Üzerine

DOSYA: Mimarlık ve Eğitiminde “Süreklilik ve Değişim”

MİMARLIK ELEŞTİRİSİ: Turgut Cansever’in Söylemi ve Mimarlığı

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY
TÜRKÇE ÖZET
YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK ELEŞTİRİSİ: Turgut Cansever’in Söylemi ve Mimarlığı

Mimarın Düşünce Adamlığı ve Mimarlığı: Turgut Cansever Kitabı Üzerine

Halil İbrahim Düzenli

Araş. Gör., KTÜ Mimarlık Bölümü

Ariflerin nazarı toprağı gevher eyler

Arifler nazarında toprak olasım gelir

 

Bir kitap yayımlandı. Adı “Turgut Cansever: Düşünce Adamı ve Mimar”. İkiz sergisi de vardı. “Düşünce Adamı” Garanti Galeri’de, “Mimar” Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi’ndeydi. Tarih 4 Nisan - 23 Haziran 2007 idi. Editör ve küratörler Uğur Tanyeli ve Atilla Yücel’di. Sima Benaroya, Pelin Derviş ve Bülent Erkmen’i unutmamak gerekirdi. Ve diğerleri…

 

Türkiye’nin mimari hafızası nitelikli biçimde kayıtlı ve matbu hale geliyor artık. 20. yüzyıl Türkiye mimarlığının önemli bireyleri biraraya gelerek, yan yana durarak yapıyorlar bunu. Bireyin zihnindeki dünya algılamasıyla, varolan çevre arasındaki gerilimler üzerinden yürüyor temel tartışma. Bireyin, bireyliğinin idrakinde olarak, bu somut dünyaya müdahalesinin imkânları ve sınırlılıkları tartışılıyor. Turgut Cansever çok verimli bir araziyi simgeliyor bunun için.

 

Serginin ve kitabın fikir babaları böyle düşünmüş olacaklar ki, Türkiye mimarlığının nitelikli kitap kütüphanesine değerli bir çalışmayı armağan ediyorlar. Turgut Cansever üzerine mimarın kendi çalışmalarının yanısıra1, daha önce de birçok yayın üretilmişti. İki kitap2, üç tez3 derli toplu olanları. Dergilerin özel sayıları, makaleler ve bildiriler ise diğerleri.4 Yeni kitap hem içerik, hem kurgu, hem de tasarım açısından hepsinden farklılaşıyor ve elimizdeki en eksiksiz yayına dönüşüyor. Artık bu konuda tanımlamadan çok, yorumlayıcı çalışmalara ihtiyaç var.

 

Cansever’in düşünce “güzergâhlarını” ziyaret edebilmek için Tanyeli ve Yücel’in kurguladığı “izleklerden” yürüyebiliriz. “Ferdiyetin” âlî ufuklarında modern bir “bireyin” ayak izlerini takip edebiliriz! Yaşadığımız çağı anlamlandırabilmek için bütün olumlu ve olumsuz çağrışımlarıyla birlikte güzergâhlara ve izleklere, ferdiyete ve bireyselliklere mecburuz. Âdeme mahkûm olduğumuz gibi…

 

I-II.

Kitap 5 farklı izlek takip edilerek okunabilir. Birinci izleği editörlerin Cansever’le 1 Ekim 2005-30 Aralık 2006 tarihleri arasında yaptıkları on beş ayrı söyleşinin biraraya getirilmesiyle kurulan ana metin oluşturuyor. İkinci önemli izlek, Cansever’in projelerinin tarih sıralamasıyla yer aldığı sağ sayfalar. Ana metinle yan yana duran bu iki izlek, kitap ilk ele alındığında bazı zihni çağrışımlarda da bulundurtuyor. Örneğin yazı (text) ile görselin arasındaki iki boyut-üç boyut gerilimlerini gün yüzüne çıkarıyor. Temelde her ikisinin de iki boyutlu olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor okuyucu. Yer yer her ikisi de üç boyutlu hale dönüşüyor zihinde. Bazı durumlarda ise bütün boyutlar siliniyor ve modern grafik sanatın “sathî-yüzeysel mesajıyla muhatap olunuyor. Hele yazının içeriğinde Cansever sözkonusu olduğunda İslam sanatının bir kavramsallaştırma biçimini ifade eden “tezyînîlik-sathîlik-yüzeysellik” kavramlarıyla kuşanıyor zihin. Gelenekselin “yüzeyi” versus modernin “yüzeyi”? vs. vs…

 
III-IV.
Bütün bu çağrışımlara destek veren iki izleğe daha işaret etmek gerekir. Ana metnin solundaki sütunu oluşturan, ana metinde geçen “ansiklopedik kavramların sözlüğü” ile sağında yer alan Tanyeli ve Yücel’in kendi aralarında yaptıkları söyleşiler (27 Ocak-3 Şubat 2007” tarihleri arasında yapılmış iki söyleşi). Kişilerin baskın olduğu bu ansiklopedik sözlük Cansever’in modern bir birey olarak hayatı boyunca zihinsel ve fiziksel açıdan ilişki kurduğu bireyleri-fertleri göstermesi bakımından oldukça önemli. Muhyiddîn Arabî ile Necip Fazıl Kısakürek’in, Şeyh Galip ile Ahmet Haşim’in, Karl Marx ile Martin Heidegger’in, Konfüçyüs ile Nikolai Hartmann’ın, Louis Kahn ile Sedad Hakkı Eldem’in ve daha birçoklarının yan yana yer aldığı sözlüğün çağrışımlarını varın siz düşünün! Cansever’i biçimlendiren, Cansever’in biçimleştirdiği onlarca fert-birey…
 
Bence en önemli ve dikkatle okunması gereken, diğerlerine göre daha taze duran izlek dördüncüsü: Tanyeli ve Yücel’in kendi aralarındaki söyleşileri. Türkiye’de örneğine daha önce neredeyse hiç rastlamadığımız bir nevi eleştiri manifestosu. Bu izlek her iki bireyin Cansever’le aralarına koydukları mesafenin yer yer kısaldığı ve yer yer uzadığı bir bilinç yapısını örnekliyor.
 
Turgut Cansever’in editörlerin zihinlerinde “modern bir aktör” olarak yer ettiği ve bütün yapıp etmelerinin bu bağlamda düşünülmesi gerektiği vurgusu kitabın birçok yerinden sızıyor. Bununla da kalınmıyor, modern dünyanın belli düşünce alışkanlıklarının içeriği ve eleştirilerine girilerek bu dünyayı oluşturan bireylerin tavırlarına referanslar veriliyor. Öyle ki, Hintli düşünürlerden Doğan Kuban’a, Le Corbusier’den Frampton’a, Bruno Zevi’den Carlo Scarpa’ya birçok birey bu sahnede yerini alıyor. Aslında, editörlerin Cansever’in metni için hazırladıkları “ansiklopedik kavram sözlüğü” kendi aralarındaki söyleşiler için de yapılsa oldukça anlamlı olurdu. Tabii bunu yapmaya ne zaman ne de hacim yeterdi.
 
Biraz ayrıntı vermek gerekirse, Tanyeli ve Yücel’in üzerinde anlaştıkları bir noktayı Tanyeli’nin dilinden aktaralım: “O (Cansever) da İslam düşüncesi içinden konuştuğu zaman da, çoğunlukla sadece İslam düşüncesinin içinden konuşmuyor; aksine, yine Batı düşüncesinin içinden konuşuyor. Rahatsız edici bir tarafı da yok bunun. Düşünceyi ulusal, dinsel ve kültüralist aidiyetler çerçevesinde ele almak anlamlı değil. Kültüralist bariyerlere hapsolmak belki de modernleşme bağlamında geç kalmışlık psikozu yaşamaktan da kaynaklanan olağan bir sonuç. Kaldı ki, aynı şeyi sözgelimi ‘postkolonyal’ söylem üzerinden konuşan ve hatta neredeyse bütün o literatürü yaratan Hintli düşünürler için de söyleyebilirdik. Onlar da adı üstünde ‘postkolonyal’ söylem üzerinden konuşuyorlar, ama aslında yaptıkları şey aynı zamanda da Batı düşünce geleneğinin içinden konuşmak oluyor. Sadece Hint düşünce geleneğinin içinden konuştuklarını söylemek kolay gelmiyor. Zaten, o melezlenme olmasaydı onları da ve bence Cansever’i de aynı oranda önemli ve kapsayıcı sayamazdık.”5 Kuşkusuz Tanyeli ve Yücel’in kitabın genelindeki tavırlarını da bu çizdikleri çerçeve üzerinden düşünmek sayısız düşünce güzergâhlarına yolculuk yapmamıza imkân tanıyor. Kabaca söylemek gerekirse, bana göre iki bireyin tavırları da “Batılı”6 zihnin ürünü. Bunu baştan kabullenmiş görünen yazarların üzerinde yükseldikleri meşruiyet zemininin sorgulamasına girişmek çok anlamlı görünmüyor.
 
Bir başka detay, Cansever’in Füsûsü’l Hikem ve Mimar Sinan okumasındaki ortak noktaları ve Doğan Kuban’ın şahsında mihraklaşan, tarihe bakarken son yüzyılın pozitivist, rasyonalist yanılgısının tasviri noktasında verilebilir. Şöyle diyor Tanyeli: “Modern dünyanın referanslarıyla Mimar Sinan’ı anlamaya çalışmak bence Doğan Kuban’ın yolu. O, neredeyse pozitivist, rasyonalist bir Mimar Sinan tahayyül ediyordu. Cansever ise tam tersini yapıyor. Sinan’ı modern öncesi İslam dünyasının referanslarıyla anlatıyor.”7
 
Bu mesele üzerinde biraz daha kafa yormak isteyenler için editörlerin şu tespitlerini ardı ardına sıralamak kâfidir:


“Biz idrakine varsak da varmasak da, mutlak hakikat mutlak hakikattir din bağlamında; daha genelde de tüm modern öncesi ‘episteme’de. Cansever düşüncesindeyse öyle bir şey yok. Burada mutlak hakikati idrak eden özne gündemde.” (UT)8


“Ve Turgut Bey kendi içinde de son derece tutarlı. Modernizmle modernizm öncesinin durumları bağlamında çelişik; ama kendi formülasyonunda bir Marx kadar çelişkisiz, tutarlı.” (UT)9


“Turgut Bey’i okuduğum veya dinlediğim zaman ben her seferinde, İslam düşüncesinin modern dünyada hâlâ ne kadar taze okunabilme şansları olduğunu bizim sık sık unuttuğumuzu düşünüyorum.” (UT)10


“Belki bütün bir İslam dünyası modernleşmesinin en temel açmazlarından biri, kendi din alanına, kendi düşünce mirasına Turgut Bey’in bakabildiği gibi, hem onun içinden, hem de modern özne olarak bakabilmek cesaretini ve yeteneğini gösterememekle ilgilidir.” (UT)11


“Daha doğrusu Turgut Bey bir Müslüman, ama sofu değil. Böyle olunca da konuşabilme şansı doğuyor.” (UT)12


“Turgut Bey asla ‘tabula rasa’ kabul etmiyor. Var olanı da kutsallaştırmıyor.” (UT)13


“Turgut Bey’in şablonları pek yok. O kendi felsefi, estetik, kentsel değerleriyle bence epey özgür bir insan. Bir yığın şeyle kendini bağlıyor; kavramla, kriterle, değerle, ama sonuçta özgür bir insan. O özgürlük, tasarımcı özgürlüğü, düşünür özgürlüğü benim ilgimi çekiyor.” (AY)14


“Doğrusu, Turgut Bey gibi Fusûsü’l Hikem’den Hartmann’a, oradan Lao Tze’ye, baroktan gotik döneme, nereden nereye uçan bir entelektüel, Nazım Plan Bürosu gibi bürokratların çevrelediği bir ortamın masalarında ne arıyor? Bunu anlamamız kolay değil bugün.” (AY)15


“Sözcüklerin anlamını peşine düşmek, etimolojinin koridorlarında dolaşmak eğlenceli, eğlenceli olduğu kadar ufukaçıcı. Bunu biliyoruz, bir entelektüel olarak Turgut Bey’de bunun farkında. Medeniyet sözcüğü ile Medine, yani kent arasındaki linguistik ilişki, tıpkı ‘polis’ ile Fransızca ‘politesse’, yani nezaket, uygarca davranış arasında olduğu gibi, söyleme oradan giriyor. Cansever, Osmanlı modernleşmesinde medeniyetin Haussmanvari Batı kentinde aranmasını eleştirirken bu dönüşümü olumsuzluyor…” (AY)16


“Premodern dünyanın değerleriyle modern düşüncenin kavramlarını çakıştırmanın yanıltıcı olduğunu düşünürüm. Bu epistemolojik zorlama, bir sanatçı olarak Cansever’in retoriğine ve şiirsel anlatımına yakışmıyor değil…” (AY)17


 
Editörler, Cansever’in söyleminden başka yapılarının da okumalarını yapıyorlar kendilerince. Hepsini burada nakletmenin olanağı yok. Fakat yazarlar, Cansever’in modern mimari ve Le Corbusier ile kurduğu ilişki bağlamında düşünülen Anadolu Kulübü, Türk Tarih Kurumu, Karatepe Saçakları, vb. gibi ilk dönem yapıları; bütün tartışmaları, uygulama süreçleri ve Cansever’in felsefi yaklaşımından ötürü dikkati çeken Beyazıt Meydanı Düzenlemesi ve bir başka dönemine işaret eden Demir Tatil Köyü projesi üzerinde epeyce zihin egzersizi yapmışlar. Örneğin, Tanyeli için Beyazıt Meydanı, “Türkiye’de çağdaş kentsel mekânın düzenlenmesi üzerine düşünmek için taze veriler sunan ender örneklerden biri”dir.18 Yücel ise şöyle diyor: “…ben bunu (Cansever’in proje hakkındaki aşırı vurguları kastediliyor) Turgut Bey’in kişiliğindeki farklı boyut ve kimlikleri Beyazıt Meydanı’nın bir tasarım özelinde en iyi biraraya getiren projesi olması şeklinde okuyorum.”19
 
V.
Beşinci izleği Tanyeli’nin kitabı açan ehlileştirilmiş bilimsellik ile yazılmış “Cansever Kimlikleri” başlıklı değerlendirme yazısı ve Yücel’in kitabı kapatan insanî duygulanım ile kaleme alınmış “Ferdiyetin Yüceliği” metni. İki metnin iç içe geçtiği noktalar çok: Akılda içkin duygu ya da duyguda içkin akıl! Diğer taraftan, belki de daha doğru bir ifadeyle, kitaptaki bütün metinler veya bireyler iç içe olmaktan çok yan yana.
 
Tanyeli’nin Cansever’i anlarken kurguladığı “kimlikler” şunlar: “Aktivizm: Bir Yaşam Biçimi”, “Şarihlik: Bir Düşünsel Pratik, “İslam: Bir Felsefî Referans”, “Ütopizm: Bir Kentsel Kavrayış” ve “Mimarlık: Dekonstrüktif Bir İnşai Etkinlik”. Kimlikleri açıklamaya şu cümleyle başlıyor Tanyeli: “Geleneksel kimlik yapıları, bir iç tutarlılığı yanılsaması üzerine bina edilmişlerdir. Ya da premodern episteme bir iç tutarlılığı yanılsaması oluşturur; geleneksel davranış örüntüleri, kişilikler ve düşünsel tercihler de aynı yanılsamadan paylarına düşeni alırlar.”20 Tanyeli, Cansever için kimlikler inşaatını, yazısının girişindeki şu son cümlesinden sonra ayrıntılandırıyor: “Cansever bizi kolayca inandırıyor; ama daha inandığımız noktada kuşkuya düşürüyor.”21
 
Tanyeli’ye göre Cansever’in hem mesleğin getirdiği roller hem de muhalif olmanın getirdiği başka başka rolleri var. Tabii bu roller bir bir çıkar karşısına bugün 87 yaşında olan Cansever’in. Dile kolay, 87 yıllık bir ömür.
 
Yücel’in, referans noktalarını iki farklı Kasım sabahının Karatepe Saçakları’yla başlayan Demir Tatil Köyü ile biten görünümlerinde birleştirdiği, şiirsel anlatısının üzerinde durmak gerekir.
 
“Güneşli bir Kasım sabahı gün ağarırken Adana’dan yola çıktık. Yanımda direksiyonda genç bir inşaat mühendisi dostumla birlikte, doğuya doğru uzanan otoyolda uçarak, sonra kuzeye kıvrılan dar yola sapıp sabahın erkeninde Karatepe’ye ulaşmak için”22 diye başlıyor Atilla Yücel’in ferdî yolculuğu. “Bir başka Kasım sabahıydı, bir yıl önce. Milas Havaalanı’ndan çıkıp, bir başka proje için, bir başka işveren ve –tesadüf bu ya- inşaat mühendisi dostla Gündoğan’a doğru yol alıyorduk. Torba kavşağından sonra çok iyi bildiğim o yolda saptık, çamlık içinde ilerleyip bariyer noktasında durduk. O mevsimde ve o saatte kimsenin olmadığı ıssız Demir köyündeydik”23 diye devam ediyor. Nihayetinde, “Demir’den otuz küsur yıl önce, çok farklı bir mimari gözle tasarlanan Karatepe de bir başka Kasım sabahı benzer bir duyguyu uyandırmıştı”24 diyerek bitiriyor Yücel. Daha doğrusu, kitabın son cümlesi aslında Cansever üzerine Türkiye’deki tartışmanın düğümlendiği noktayı özetliyor. Bundan sonraki bir başka kitabın ilk cümlesi olmayı hak ediyor bu ifade. Hak ediyor çünkü Yücel’in fertliğinin-bireysel bakışının ya da insani duygulanımının zirve ifadeleri bunlar. Hak ediyor çünkü Türkiye mimarlık ortamının Anadolu Kulübü Binası ile Demir Tatil Köyü’nün aynı mimarın elinden nasıl çıkabileceğini kavrayamadığı ve keskin yargılara vardığı bir nokta bu. Hak ediyor, çünkü son yüzyılın “mimarlık biliminin” insani duyguyu biçime indirgediği yaklaşımın karşıt kutbunda yer alan bir ifade bu.
 
 
VI.
Daha önce bir başka değerlendirme yazısında alıntıladığım25 Cansever’in Mimar Sinan kitabından uzunca bir alıntıya bu kitap değerlendirme metnini bitirirken de yer vermenin anlamlı olduğunu düşünüyorum. Cansever, eserinin giriş kısmında şöyle bir çerçeve çiziyor, hatta bir manifesto ortaya koyuyor: “Mimarlık eseri, sanatçının varlık ve kâinatın yapısına ait gerçeklikleri seziş ve tasavvur edişinin yansıması oranında yücelik kazanır. Modern semantiğin yaklaşımına göre, gerçek sanat ve mimarlık eseri, bir mesaj bütünlüğüdür. ‘Tebliği sunmak ve o noktada durmak’ şeklindeki İslâmî kurala uyan İslâm kültürlerinde mimarlık eserleri, şüpheli olandan arınmış bir tavır içinde, ortaya koydukları mesajları en azla yetinen suskunluklarıyla yüceltirler. Mimar Sinan’ın eserleri de İslâm-Osmanlı sanat ve mimarlık tarihinin bu köklerine dayalı bir tavır içindeki biçim bütünlükleridir. İslâmiyet her an yeniden oluşan bir varlık ve kâinat tasavvuruna sahip olduğundan, İslâm mimarlık sanatı, hareket halindeki insanın her farklı noktada yeni veçhelerini algıladığı, her yeni adımda bir önceki hatırlanarak zamanın bütünlüğü içinde kavranabilecek bir yapıdadır. Bu sebeple İslâm mimarisi, özellikle Osmanlı mimarisi, tek bir noktadan bakılarak anlaşılamaz; eser, kendisine yönelik bakış noktasına ve tarzına göre sürekli farklı vasıflar kazanır. Mimar Sinan’ın eserlerine tasarımcısının gözüyle farklı noktalardan bakarak, süregiden tarihî ve kültürel, dolayısıyla da mimarî gelişmenin içerisinden, bizzat yaşamış olduğu zaman kesitinin onun kararlarını nasıl şekillendirdiğini açıklayarak eserin insanı yücelten veçhesine ulaşmayı denedik”.26
 
Turgut Cansever’in mimarisini temellendirirken sık sık referans verdiği Konfüçyüs’ün, öğrencisiyle arasında geçen şu diyalogu Cansever’in kitapta Tanyeli ve Yücel’e verdiği yanıtların uzamasını ve yer yer tekrarın ortaya çıkmasını anlamamız için ve genel olarak Cansever’in kullandığı girift dili çözümlememiz için bir nirengi noktası oluşturması açısından uyarıcı niteliktedir sanırım:
 
“Vei Hükümdarı sizi bekliyor Efendim,” dedi Tzu Lu, “Yönetimini denetlemenizi istiyor, nereden başlamak istiyorsunuz Efendim?” “Yapılması gereken ilk iş,” dedi Üstad, “Tariflerin doğrultulup düzeltilmesidir.” “Bunu söylemek istediğinizden emin misiniz?” diye müdahale etti Tzu Lu, “Bu düzeltme niye?” “Ne kadar anlayıştan mahrumsun, Lu!” dedi Üstad, “Akıllı bir adam anlamadığı şeyi aklında tutar. Eğer tarifler doğru değilse, bu durumda hükümler gerçeklere uymayacaktır; hükümlerle gerçekler çelişince ise işler doğru dürüst yapılamaz; işler doğru dürüst yapılamazsa düzen ve denge ortaya çıkmayacaktır, böyle olunca da adalet rastgele bir şey olur, halkın eli, ayağı birbirine karışır. Bu halde, akıllı adam verdiği hükmü hep tarif eden ve tarif ettiği şeyi her zaman uygulamaya geçirebilen adamdır; bu yüzden akıllı adam, yaptığı tariflerde hiçbir şeyi eksik bırakmamaya dikkat eden adamdır.” 27
 
Mimarlar bu kitabı okumalı. Çünkü mimar çizer ve okur!
 
Tüketti sanma hezâran hikayet-i aşkı,
O sevdâdan dahî söylenmedik neler kaldı.

1 Cansever, T. 1949, Selçuk ve Osmanlı Mimarisinde Üslup Gelişmeleri, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, İstanbul (Klasik Yayınları’ndan, Faruk Deniz editörlüğünde yayımlanmak üzere);
Cansever, T. 1960, Modern Mimarinin Temel Meseleleri, Doçentlik Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul;
Cansever, T. 1981, Thoughts and Architecture, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara;
Cansever, T. 1992, Şehir ve Mimari Üzerine Düşünceler, Ağaç Yayınları, İstanbul;
Cansever, T. 1994, Ev ve Şehir Üzerine Düşünceler, İnsan Yayınları, İstanbul;
Cansever, T. 1995, HABITAT II Konferansı için Şehir ve Konut Üzerine Düşünceler, Hak-İş Yayınları, Ankara;
Cansever, T. 1997, Kubbeyi Yere Koymamak, Birinci Baskı, İz Yayınları, İstanbul;
Cansever, T. 1997, İslam’da Şehir ve Mimari, Birinci Baskı, İz Yayınları, İstanbul;
Cansever, T. 1998, İstanbul’u Anlamak, İz Yayınları, İstanbul;
Cansever, T. 2005, Mimar Sinan, Albaraka Türk Yayınları, İstanbul.
Bu listeye şunları da ekleyebiliriz: İstanbul Deprem Çalışma Grubu, 2001, Yıkıcı Depremden Etkilenecek İstanbulluları Yeni Şehirlere Yerleştirme Projesi Ön Raporu, Yön. T. Cansever, Erkam Matbaacılık, İstanbul; İstanbul Deprem Çalışma Grubu, 2003, Yıkıcı Depremden Etkilenecek İstanbulluları Yeni Şehirlere Yerleştirme Amaçlı Proje Önerisi: Pilot Şehir Uygulama Raporu, Yön. T. Cansever, İstanbul.
 


2 Cansever, T. 1981, Thoughts and Architecture, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1981; Ekincioğlu, M. (Dizi Sorumlusu), 2001, Turgut Cansever, Çağdaş Türkiye Mimarları Dizisi: 1, Boyut Yayınları, İstanbul.
 


3 Gürer, M. 1997, Turgut Cansever, An Alternative Position: Architectural Regionalism in Turkey in 1980s, Yüksek Lisans Tezi, ODTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara; Düzenli, H.İ. 2005, Mimari Otonomi ve Medeniyet Ben-idraki Kavramları Bağlamında Turgut Cansever Projelerinde Biçim İşlev Yapı ve Anlam Analizleri, Yüksek Lisans Tezi, KTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Trabzon; Demirgüç, U. 2006, Mimarlıkta Eleştirel Bölgeselcilik ve Turgut Cansever, Yüksek Lisans Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
 


4 Bu yayınların bir derlemesi için bakınız: Tanyeli, U. ve A. Yücel, 2007, Turgut Cansever: Düşünce Adamı ve Mimar, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi ve Garanti Galeri Ortak Yayını, İstanbul, ss. 418-419.


5 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 40.
 


6 Bu tabirin işaret ettiği noktalar çoğu zaman belirsiz kalabilmekte. Burada da böyle. Bunu anlamlandırmak müstakil bir çalışma yapmayı zaruri kılıyor. Ve bu kitap değerlendirmesinin sınırlarını fazlasıyla aşıyor.
 


7 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 48. Burada, Tanyeli’nin Mimarlığın Aktörleri kitabını yayımlamasından sonra tartışma gündemimizi belirleyen güncel “Mimar Sinan tartışması”na işaret etmekle yetinelim.
 


8 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 50.
 


9 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 52.


10 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 52.


11 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 52.


12 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 54.


13 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 72.


14 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 106.


15 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 292.


16 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 350.


17 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 350.


18 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 68.


19 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 80.


20 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 15.


21 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 16.


22 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 409.


23 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 412.


24 Tanyeli ve Yücel, 2007, s. 412.


25 Düzenli, H.İ. 2006, “Bir Mimar Bir Ressam ve Bir Mimarlık Tarihçisinin Dilinden Mimar Sinan’ı Yorumlamak”, Bülten, 61, Mayıs-Ağustos 2006, Bilim ve Sanat Vakfı Yayınları, İstanbul, ss. 52-56.


26 Cansever, T. 2005, Mimar Sinan, Albaraka Türk Yayınları, İstanbul, s.14.


27 Konfüçyüs, 2002, Seçme Konuşmalar, Çev. Hakan Arslanbezer, Metropol Yayınları, İstanbul, s.116.

Bu icerik 3713 defa görüntülenmiştir.