Ferit Bey, bu güzel çalışmanızı 50. yıl vesilesiyle hazırladınız, Mimarlar Odası’nı tanıyor muydunuz?

Oda’yı epeyce tanıdığımı söyleyebilirim. Öncelikle dostlarım nedeniyle tanıyorum Oda’yı. Oda’nın amaçlarını, etkinliklerini de belirli oranlarda tanıyorum, biliyorum. Amblemini, çıkış ve düşünce olarak da tanıyorum. Ayrıca anı plaketini hazırlarken işin felsefesiyle ilgili konuşmalarımız oldu, bütün bunları değerlendirdik.

Bizce de bu Oda’nın amaçlarına, ambleminin felsefesine uygun bir çalışma. Bunu biraz anlatır mısınız, neler düşündünüz, neler yapmaya çalıştınız?

Öncelikle bu megaron formu temel oldu. Megaron’u yatay, belli bir açıyla kesip görüntünün sağlanabilmesi için bir zemine oturttuk. Bu zemini de toprak olarak düşündük; hatta Anadolu toprağı demek lazım. Bu toprak diye kabul ettiğimiz platformun yan yüzeylerinin üç noktasında da Anadolu uygarlıklarının izlerini taşıyan rölyefler koyduk. Ön yüze de tabii ödül sahiplerinin isimlerinin yazılacağı bir alan bırakılmış oldu. Megaron tabii sağlam, dengeli, tek başına Oda’nın ödülü olmayı hak edecek soylu bir form. O formu yatayda verev keserek bir yorum elde etmeye çalıştık. Malzeme olarak da bronz tercih edildi.