322
MART-NİSAN 2005
 
MİMARLIK'tan

UIA 2005 İSTANBUL’A DOĞRU

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA

  • SANATHAYAT
    Ali Artun

    İletişim Yayınları SANATHAYAT Dizisi Editörü

YAYINLAR

  • Yazılı Camiler
    Gürhan Tümer

    Prof.Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü, Yayın Komitesi Üyesi



KÜNYE
YANSIMALAR

Proje Yarışmaları ile İlgili Bazı Düşünceler

Doğan Tuna

Prof.Dr.-Ing, Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimarlık Bölümü Emekli Öğretim Üyesi

MİMARLIK’ın 320. sayısındaki (Kasım-Aralık’04) “Yarışmalar” dosyasının yansımaları sürüyor. Yazar, konunun aslında bir “amaç ürün” elde etmek olmadığını; yarışmaların, gerçekleşmesi istenen yapılar için bir “aracı” olduğunu; sonuçta amacın “güzel sanatlara katkıda bulunacak, işlevi, sağlamlığı ve estetiği ile günümüz mimarlığına örnek gösterilebilecek yapılar” elde etmek olduğunu ve bunun vurgulanması gerektiğini söylüyor. Yazar kendisinin de uzunca bir dönem yarışma süreçlerinde yer aldığı ve amaca yönelik bir araç olarak yoğun ve etkin biçimde kullanıldığı Almanya’daki işleyiş ve uygulamaları aktarıyor.

1954 yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra ihtisas yapmak üzere gittiğim Almanya’da 1966 yılına kadar çalıştım ve birçok mimari proje yarışmasına katıldım, dereceler aldım ve uygulamalarda bulundum. Aradan geçen yıllara rağmen, orada, o günlerden bugüne kadar bu konuda büyük değişimler yaşanmadı. Bu nedenle mimari proje yarışmaları konusunda sizlere bazı bilgileri aktarmak istiyorum.

Kamu kuruluşları Almanya genelinde en çok mimari proje yarışması açan kuruluşlardır. Yerel yönetimler, kendi sorumluluk alanları içindeki tüm kamu yatırımlarını yaptıkları için mimarlar bakımından en önemli işverendir. Ayrıca herhangi bir kamu kuruluşu, yapılması düşünülen yapının maliyeti ve proje bedelleri için Sayıştay onayını almadan bir mimari proje yarışmasını da açamaz. Yarışmayı açan kuruluş, yarışmanın “fikir” veya “uygulama amaçlı yarışma” olduğunu açıkça belirtir.

“Fikir proje yarışmaları”nın daha sonraki bir aşamada gerçekleştirilmesi konusu gündeme geldiğinde ikinci bir yarışma gerekir ve burada kısıtlı yarışmalar gündeme gelebilir. “Uygulama amaçlı proje yarışmaları”nda şartname ve ekleri ilgili kurum tarafından hazırlanır ve jüri üyeleri bu yarışmaya davet edilirler. Alman Mimarlar Birliği-BDA serbest büro sahipleri mimarların üye oldukları bir örgüt olup, söz konusu yarışmaların şartnamelerini onayladıktan sonra üye mimarlar bu yarışmalara katılabilirler.

Almanya’da açılan proje yarışmalarına:

• Kent veya kasabalarda yapılacak küçük kamu yapıları (okul, yönetim, hizmet tesisleri vs gibi) için, o kentte en az 5 yıldan bu yana yaşayan veya o kentte doğmuş olan mimarlar;

• Orta boy kamu yapıları için (ortaokul, lise, meslek okulları, spor tesisleri, hizmet- ve yönetim binaları vs.) o il veya eyalette en 5 beş yıldan bu yana yaşayan veya o eyalette doğmuş olan ve BDA üyesi olan mimarlar;

• Büyük ölçekli kamu yapıları için (eğitim yapıları, tiyatro, opera ve konser salonları, spor tesisleri, adli yapılar, kamu yönetim ve hizmet binaları, rekreasyon tesisleri vb.) ise Almanya’da yaşayan mimarlar, BDA-Alman Mimarlar Birliği üyesi olmak koşulu ile katılabilirler.

Bu yarışmalardan özelliği olanlar iki kademeli olarak yapılmaktadır. Doğal olarak özel kuruluşlar da bu tür yarışmaları BDA ile görüşerek açmaktadırlar. Diğer yandan,

• Sayıca azda olsa, özelliği olan yapılar için kısıtlı ve davetli proje yarışmaları açılmakta, bu tür yarışmalar kademeli ve mülakatlı da yapılabilmektedir.

• Kent planlamasını da içine alan büyük ve önemli yapılar için genel olarak iki

kademeli yarışmalar açılmaktadır.

• Çok önemli yapılar ve tesisler için ise uluslararası yarışmalar kamu veya özel sektör tarafından açılmakta, bunların bazıları da kısıtlı ve davetiyeli olduğu gibi kademeli de olabilmektedir.

Sayısal olarak, yerel ölçekli kamu yapıları için her yıl yüzlerce proje yarışması açılırken, il veya eyalet ölçeğinde bu sayı 40-50, uluslararası yarışmalarda ise sayı 5-10’a kadar düşmektedir. Alman mimarlık dergileri bu yarışmaları sürekli olarak her ay duyurur ve sonuçlarını da açıklarlar. Alman mimarlarının büyük bir kısmı bu tür yarışmalara katılarak öneri projelerini gerçekleştirir ve yaşamlarını da iyi bir düzeyde sürdürürler.

Almanya’da bir mimari proje yarışmasında birincilik almış mimarın o işi mutlaka alacağı gibi bir koşul yoktur. Mimarın işveren ile anlaşamaması halinde iş, ikinciliği kazanan proje mimarına verilebilir. Bu tür birçok örnek yaşanmıştır. Bu konuda yargı yoluna gidildiği ne duyulmuş ve ne de görülmüştür.

Mimar, işveren ile binanın sadece mimari projelerini yapmak üzere bir sözleşme yapmayı aklından bile geçirmez. Onun amacı, tasarladığı yapıyı gerçekleştirebilmektir. Bu nedenle, genel olarak işveren ile yapılan sözleşme gereği mimar, mimari projelerin ve detaylarının hazırlanmasından sorumlu olduğu gibi, yapılacak mühendislik projelerinin ve tüm uygulamaların da sorumlusudur. Mimar bu büyük sorumluluğu üstlenirken, işveren ondan nerede ise yapının bedelinin tamamını kapsayan bir yapı sigortası poliçesi sunmasını bekler. Mühendislik işlerini yapacak bürolar da aynı biçimde kendi sigorta poliçelerini mimara sunmak zorunda oldukları gibi, inşaatı yapacak olan müteahhit firma ve/veya taşeronlar da yapının ve işin büyüklüğüne uygun bu tür poliçelere sahip olmak zorundadırlar.

Mimar, projelerini hazırladığı ve uygulamaya başladığında yapının belirlenmiş yapı bedelini, ancak %2.5 artı enflasyon oranında aşabilir. Uygulama sırasında her ay yapılan ödemeler sırasında gidişatın kötü olduğu, kullanılan malzeme ve yapılan işçiliklerin yanı sıra yüksek bedellerin ödendiği belirlenir ise, mimar uyarılır, birkaç uyarıdan sonra sözleşmeye imza atmış bulunan mimara işten el çektirilerek hakkında dava açılabilir. Bu tür olaylar doğal olarak medya için bulunmaz birer fırsat olduğundan, o mimarın veya mimarlık bürosunun geleceği tehlikeye girer. Bu nedenle sorumlu mimarlık kavramı orada çok önemlidir. Mimar, bir anlamda yapının gerçek sahibidir ve tamamlanması bir yana, yapının tesliminden sonraki 5 yıl içinde proje hatalarından, 10 yıl süre ile müteselsil olarak (müteahhit ve taşeronlar ile birlikte) yapıdaki malzeme ve işçilikten sorumludur. Bu uygulamalar sırasında mimar, yürürlükte bulunan yapı ve yapım ile ilgili tüm yasa ve yönetmelikleri, DİN-normlarını, yerel veya eyalet yapı yönetmeliklerini uygulamakla yükümlüdür.

Yarışmalar açıldığında en çok yorulan kişiler jüri üyeleri olmayıp, raportörler olur. Zira Almanya’da mimarlıkta AR-GE çalışmaları her kurum tarafından yapılır ve gelişmeler dikkatle izlenir. Örneğin, eğitim yapıları konusunda eyaletlerde birbirinden bağımsız çalışan AR-GE birimleri, yıllardan beri pedagoglar, eğitimciler, eğitim yöneticileri ve ilgili kuruluşlar ile işbirliği içinde özel uygulamalar yaptıkları gibi, yapılan bu uygulamaların sonuçları da yapılan geniş katılımlı seminerlerde tartışılır ve değerlendirilir. Bu nedenle dergilerde izlediğimiz deneme projelerinin bir kısmı bu tür projelerdir. Bu uygulamalar Federal Devlet tarafından da desteklenir.

Raportörler, yarışmaya gönderilen projelerin:

• Yarışma şartnamesinde belirlenen koşullara uygun olup olmadığını;

• İstenmiş olan kullanım mekânlarının eksik veya fazla, alanlarının belirtilen m2lerden küçük veya büyük olduklarını;

• Öneri projelerin m2 ve m3 ölçümlerinin doğru olup olmadığını;

• Öneri projelerin toplam inşaat alanı / kullanım alanı oranının doğru olup olmadığını ve AR-GE verilerine göre durumunu;

• Öneri projedeki kullanım alanı - dolaşım alanı - servis alanı oranlarının AR-GE verilerine göre durumunu belirtirler.

Uzman raportörler ise, mimar raportörler gibi, projelerde önerilen:

• Taşıyıcı sistemleri

• Mekanik sistemleri

• Tesisat sistemleri

• Elektrik sistemleri

ve diğer özelliği olan konuları inceleyerek olumlu ve olumsuz yanlarını, yeterli olup olmadıklarını belirten raporlarını hazırlarlar.

Jüri üyeleri, yarışmayı açan kuruluş ile BDA-Alman Mimarlar Birliği işbirliği içinde belirlenir ve kendilerine sadece kurumca hazırlanmış şartnameler gönderilir. Bu kişiler genellikle BDA üyeleri ve yarışma konusunda bilgi ve deneyimi olan mimarlar arasından, kendilerine danışılarak seçilir. Gerekli görülen durumlarda bu jüriye, uzman üye olarak belirlenen dallarda bilgili ve deneyimli kişiler davet edilebilir. (Örneğin, o konuda uzman kent plancısı, hava meydanları, otoyol veya demiryolu uzmanı, vb gibi.) Jüri bir anlamda, bir danışma kurulu gibi çalışır.

Raportörler tüm ön çalışmaları tamamlandıktan sonra jüri toplantıya çağrılır ve tüm jüri üyelerine raportörler tarafından hazırlanmış dosyalar sunulur. Genellikle ilk elemede raportörlerin sunduğu belgelerin ışığı altında önerilen projeler incelenmeksizin elenir.

İkinci elemede projeler, çevreye uyum, işlevsel ve estetik yönleri ile tartışılır ve ikinci eleme tamamlanır. Bu elemede aynı zamanda uzman raportörlerin görüşleri dikkate alınır, olumsuzlukları çok olan projeler de bu elemede elenir.

Genel olarak üçüncü elemeye sadece ödül ve derece alması düşünülen projeler kalır. Burada jüri üyeleri önce bağımsız, sonra da ortak kararları ile dereceleri dağıtır. Gerekli görülen açıklamalar jüri raporunda belirtilir ve böylece jürinin çalışması sona erer. Sonuçlar açıklandıktan sonra bir kolokyum yapılmaz. Ancak bazı özel ve büyük proje yarışmalarında topluma bilgi vermek amacı ile basın toplantısı yapılır.

Burada açıklığa kavuşması gerekli birkaç önemli nokta olduğunu düşünüyorum. Geçtiğimiz yıllarda mimarlık topluluğumuz iki çok büyük proje yarışmasını izledi. Bir tanesi Ankara Büyükşehir Belediyesi Yarışması (135.000 m2), diğeri ise Ankara Devlet Opera-Balesi Salonu, Konser Salonu ve Tiyatrosu Binaları Yarışması (125.000 m2) idi ve bu yarışmalar tek kademeli olarak yapıldı. Yarışmaya yüzlerce proje katıldı. Kanımca, her iki yarışma da “dünya mimarlar topluluğunun en büyük yarışmaları” listesine girdiler. Ben her iki yarışmaya da seyirci olarak kalmayı tercih ettim. Zira işi az veya kendini kanıtlamaya çalışan binlerce genç mimar arasından, sadece sekiz-on kişi veya birkaç grup yarışma sonunda, giderlerini bile zor karşılayacak ödüller aldılar. Birinciliği kazanlar ise, ilgili kurumun işgüzarlığı (!) sonucu birkaç yıl önceki yapı fiyatlarına göre hesaplanmış ücretlerle kesin ve uygulama projelerini, şartname ve keşiflerini hazırlamak için aylarca çalıştılar. Sonuç olarak, bugüne kadar her iki büyük projede de her hangi bir önemli gelişmeyi, bir anlamda gösterişli törenlerle temel atıldığını da görmedim, duymadım. Galiba bu yarışmalarda en kârlı çıkan gruplar, ikincilik ödülünü alanlar oldu.

Kanımca bu tür büyük proje yarışmaları mutlaka iki kademeli olmalı idi. Özellikle opera, tiyatro ve konser salonu gibi önemli yapıların projelerinin, gerek yapı teknolojisi ile kullanılacak malzemeleri ve gerekse yapının teknik donatımı için bir dizi, belki de yurtdışından getirilmesi gerekli uzmanın katılımı ile gerçekleşmesi söz konusu idi. Ayrıca mimari anlatım bütünlüğünün sağlanması bakımından kademeli bir yarışma açılarak, önce genel ve sonrada özellikler aranan projeler elde edilebilirdi. Bir bakıma genç mimarların heyecanla giriştikleri bu yarışmalarda boşa giden emeklerine yazık oldu diyebilirim. Diğer yandan bir dizi incelik ve özen isteyen, özellikle tiyatro, opera ve konser salonu gibi konularda, uzmanların da katılması ile büyük bir ekibin çalışması gerekir. Fikir projesi niteliğinde olması halinde bunca emek boşa gitmezdi diye düşünüyorum.

Bu arada proje yarışmaları ile elde edilen projelerden de söz etmek istiyorum. Mimarlar Odası’nın yıllardan beri uyguladığı bir sistem gereği, yarışma jürilerine daha önce ödül kazanmış veya jüri üyeliği yapmış olmak ön koşul gibi kabul edilmiş. Ülkemizde AR-GE çalışmalarını yapan kamusal kuruluşlar parmakla sayılabilir ve bu arada üniversiteleri de saymak gerekir. Bazı konularda kimlerin o konuda uzman, bilgili ve deneyimli olduğuna bakılmaksızın, belki de mimarlık yaşamında uygulanmak üzere tek bir bina projesi hazırlamamış olan bazı kişiler jüri üyesi olarak seçilebiliyor ve zamanla jüri üyeliği sayısı arttığı için daha sık bu tür çalışmalara katılabiliyorlar. Bu sistemde bir otokontrol-özdenetim olmadığı için süregitmekte. Konunun uzmanı, bilgili ve deneyimli kişileri bulmak ve onları gerektiği yerlerde göreve davet etmek ile Mimarlar Odası sadece kazanabilir.

AR-GE çalışmalarının çok az olduğu bilinen ülkemizde, jüri üyeleri tam yetki ile kararlar almakta olduğu için, birçok kuruluş yıllardan beri yarışma açmaktan kaçınmakta, açılan yarışmalar ise çoğunlukla finansman zorluklarının yanısıra, proje hatalarından dolayı uygulanamamaktadır. Bu konuda birkaç örnek vermek istiyorum. Geçmiş yıllarda Ankara’da yarışma ile elde edilen ve uygulanan projenin jüri üyelerinden birinin, “Nihayet New York’taki Lever House gibi bir projeyi yaptırabileceğiz!” dediğini bizzat duydum. Ardından o günkü teknik koşullarda, tek camlı ve çelik profillerle yapılan giydirme cepheler sonrasında bu binadaki büroların ısıtılması, özellikle Ankara’nın kışlarında sorun olmuştu. Gelişmiş ülkeler bu tür uygulama sorunlarını çözmüş olduklarından kopya projeler ile ancak bu kadar ısınıyoruz diyebiliriz. Gene Ankara’da tanınmış bir mimarımızın yarışma kazanarak yaptığı bir binada, ısı yalıtımsız betonarme duvarları ve kolonlar çıplak bırakılmış, kiriş ve kolonlar arasına yerleştirilen kat yüksekliğinde tek camlı ve demir doğramalı pencereler yapılmış, kış şartları düşünülmeden de inşa edilmişti. Bu binayı gezerken bürolarda çalışanların paltoları üstlerinde ve eldivenleri ellerinde çalıştıklarını gözlerimle gördüm. Kurumun başkanı binayı ısıtamamaktan şikayetçi idi.

Başka bir örnek olarak Erzurum’da yapılan bir eğitim binasından bahsedebilirim. Zemin kattaki dolaşım alanlarının tamamı yerden tavana kadar yükselen, gene tek camlı ve demir profillerden yapılmış vitrinler (!) ile donatılmış idi. Uzun ve karlı geçen kış günlerinde çalışanlar için çok güzel bir kar manzarası tasarlanmış olmalı diye düşündüm. AR-GE çalışması olmamasına karşın, deneyimli ve bilgili mimarlardan oluşan jüri üyelerinin doğru seçim yapmaları konusu bir yana, raporlarında da bu konuları önemsemeden karar verdiklerini kabul etmeliyiz. O zaman projede telif hakkı olan mimar arkadaşımızın bu tasarımı yaparken hiçbir sorumluluğu olmamasını nasıl kabul edebiliriz.

İzmir Konak Meydanı’nda bir opera binası yapılması için yıllar önce açılan bir proje yarışmasında, en iyi proje birincilik ödülünü aldı. Arazi sorunları çözümlenememiş olmasının yanısıra finansman sorunu ve projede tadilat istekleri sonucu bu proje rafa kaldırıldı ve unutuldu. İzmir Basmane Meydanı’nda, Eski Otogar adı verilen geniş alanda bir uluslararası ticaret merkezi ile 5 yıldızlı bir otel projesi için, 80’li yılların başında bir yarışmaya açıldı. Birincilik ödülü verilen projeyi inceleyen birkaç yatırımcı grup, projenin uluslararası nitelikleri bakımından eksik, yetersiz ve otelin ise 5 yıldızlı değil de ancak 3 veya 4 yıldızlı olabileceğine incelemeleri sonunda karar vererek bu projeyi uygulamaya yanaşmadılar. Kıbrıslı Asil Nadir Bey, bu alan için İngiltere’de beraber çalıştığı bir uzman grup ile söz konusu kriterlere uygun bir proje geliştirdi, ancak yatırım gerçekleşemedi. Zira, Danıştay kararı ile ilk projenin uygulanması gerektiği onlara bildirildi. Bu nedenle Asil Nadir Bey geri çekildi. Bu olay, söz konusu kişinin en başarılı olduğu bir dönemde gerçekleşti ve ardından Antalya’daki Sheraton Oteli yapımına başlandı. Bu konu hâlâ sürüncemede, şu sırada İzmir Güç Birliği bu alan için yeni yaptırdıkları bir projeyi uygulamaya çalışıyor.

Yarışma jürisinin o günkü koşullarda ve yarışmaya katılan projeler arasından en iyisini seçtiğine inanıyorum. Ancak, yasal olarak birincilik ödülü alan projenin mutlaka uygulanması gerekçesini, jüri üyelerinin seçiminde Mimarlar Odası’nın da göz önüne alması gerekirdi. Uluslararası ticaret merkezi için ayrı, tiyatro ve konser salonu için ayrı ve 5 yıldızlı bir otel için ise gene o konuda uzman birer jüri üyesinin mutlaka görevlendirilmesi gerekirdi. Bu arada, bu jüri üyelerine de veto hakkı verilmesinin doğru olacağını da düşünüyorum. Zira, uzman bir üyenin “Böyle bir otel çalışmaz!” veya “Böyle bir tiyatro salonu olamaz!” kararını oy çokluğu ile değiştirmenin sağlıklı olabileceğine inanamıyorum. O zaman İzmir-Basmane örneği gündeme gelir ve mal sahibi, ya o yapıyı kendi olanakları ile tamamlar veya yıllarca (takriben 20 yıl boyunca) o yapıyı gerçekleştirecek bir yatırımcı ve işletmeci grubunu aramak zorunda kalır.

Bir başka örnek olarak, gene İzmir’de, Göztepe’de yapılması tasarlanan Ahmet Adnan Saygun Konser Salonu Yarışması’nı verebilirim. Bu yapı toplam 25.000 m2 inşaat alanı ile belki de Avrupa’nın veya dünyanın en büyük salonu gibi gözükebilir. Ancak salonu sadece 1.100 kişiliktir. AR-GE çalışmaları ile ilgili olmayan kurum ve kuruluşlarımız arasına, Jürilerimizi de katmakta mahzur görmüyorum. Zira, mimarlarımızın çoğu gibi, büyük inşaat- az kullanım alanı- lüks malzeme kullanımı sevdasına kapıldığımızı düşünmekten kendimi alamıyorum.

1960 yılında sorumlu mimar olarak çalıştığım ve yönettiğim Krefeld Şehir Tiyatrosu 832 kişilik salonu ile toplam 6.000 m2 inşaat alanına ve 80.000 m3 yapı hacmine sahip idi. Binaların bakımı, ısıtılması-soğutulması, genel anlamı ile işletilmesi bakımından iyi bir örnek olarak gösterilmişti. Bir diğer örnek olarak Münih Devlet Operası’nı verebilirim. 2.123 kişilik büyük salonu ve yan tesisleri ile birlikte toplam 7.100 m2 inşaat alanı ve 200.000 m3 yapı hacmine sahiptir. Mimari proje yarışmasına katıldığım ve derece aldığım Karlsruhe Opera Binası’nın ise 1.027 ve 500 kişilik iki salonu olup, toplam 8.000 m2 inşaat alanına ve 150.000 m3 yapı hacmine sahip idi. Bu örnekler dışında, diğer ülkelerden de örnekler verebilirim. Bu hesaplara göre, Ankara’da açılan 125.000 m2 lik inşaat alanına sahip Opera-Tiyatro ve Konser Salonu Proje Yarışması’ndan, zengin olarak bildiğimiz Almanya en az 10 ila 12 adet tiyatro veya operayı her türlü donanımı ile birlikte gerçekleştirebiliyor.

Bu kadar büyük boyutlu yapılar için yarışmalar gündeme gelmesine rağmen, MİMARLIK’ın 320. sayısında “Yarışmalar Dosyası” içerisindeki “Yıllara Göre Açılan Proje Yarışmaları“ çizelgesinde de görüleceği gibi bazı yıllarda çok, bazı yıllarda hiç denecek kadar az yarışma açılmış. Ülke genelinde 40.000’e yaklaşan mimar sayısına göre bir karşılaştırma yapmak bir yana, kamu yapılarının ülkenin her yanında ve giderek artan sayıda yapılması, yapılanların da tek düzeliği düşünen mimarlarda çelişkiler yaratmakta.

Gönül isterdi ki, her ay yöresel ve yerel ölçeklerde bir dizi okul veya hizmet binası, bölge ve ülke ölçeğinde de her yıl onlarca mimari proje yarışması açılsın; jüriler değerlendirmelerini tam ve doğru, ulusal ve ekonomik çıkarlarımıza uygun olarak yapsınlar ve ödül alan projeler de mutlaka iyi uygulansın. Bu tür uygulamalara özellikle çocuklarımızın okudukları ve yaşadıkları çevreyi oluşturan binalar ile başlamalı ve onları olumlu yönde etkileyerek güzel sanatlara ve onun bir dalı olarak kabul ettiğim mimara ve mimarlığa sevgiyi geliştirebilelim. Bu konu aslında millî bir sorunumuz olmuş durumdadır. Bu sorunun çözümlenebilmesi ise, bugün başlanırsa birkaç kuşağı kapsayacaktır. Bu konuda en büyük ve önemli sorumluluğun Mimarlar Odası’na ait olduğunu düşünüyorum. Tüm bunların dışında, kanımca Oda Kuruluş Yasamız dahil olmak üzere birçok yasa ve yönetmeliğin de AB’ye uyumunu sağlamak üzere değiştirilmesi gerekecek.

Bu icerik 5848 defa görüntülenmiştir.
Ekim 2004, Mimarlar Odası Genel Merkezi Ankara Şubesi yayını