431
MAYIS-HAZİRAN 2023
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Alternatif Bir Konut Üretimine Doğru

Behiç Ak, Mimar, Karikatürist, Yazar

Günümüzde konut barınma ihtiyacını karşılamaktan çok “para kazandıran, kaybettiren, umut ve beklenti kaynağı oluşturan” bir metaya dönüşmüş durumda. Barınma sorununun çözümünün konutu spekülasyon aracı olmaktan çıkarmaktan geçtiğini ifade eden yazar, toplumsal ihtiyaçların önceliklenmesine vurgu yapıyor.

"Konut sorunu" ve "konut ihtiyacı" kavramları kendimizi bildiğimizden beri var. Bitmeyen tükenmeyen son derece dayanıklı kavramlar. Konut ihtiyacı satın almayla ya da kiralamayla gideremeyeceğimiz bir "ihtiyaç". Her durumda bir dert. Konut değer yaptığında da dert, değer kaybettiğinde de.

Konut eğer bizimse ve değer yapıyorsa, rahatsızlık içimizi kemirir. "Acaba bu kadar pahalı bir konutta oturmalı mıyım? Satıp paraya dönüştürüp, daha küçük bir ev alıp, kalan parayı da keyfimce harcasam iyi olmaz mı?" diye düşünmekten kendimizi alamayız. Ya da sürekli değer kaybeden bir bölgedeki konuttaysak, iyice huzursuz oluruz. Bir an önce, konutumuzu iyi fiyata okutup o bölgeden kurtulmanın yollarını ararız. Kısacası konut sadece "barınma" işlevini yerine getiren mekân olmaktan çoktan çıkmıştır. Bize para kazandıran, kaybettiren, umut ve beklenti kaynağı oluşturan tuhaf nesneye dönüşmüştür. Beşik de olabilir, mezar da, umutsuzlukla dolu pranga da. Bu sorun asla bitmez. Kısa yoldan anlatmaya çalışırsak, konut ihtiyacı bizlere konut satmaya çalışan birileri oldukça da bitmeyecektir. Yeni bir konutta yaşarken tarihî bir evde yaşamanın yollarını arayacağız; tarihî bir evde yaşarken, "bakımı çok zor" deyip tarihin izlerinden arındırılmış pratik bir apartman dairesinde yaşamak için planlar yapacağız. Büyük konutlar ekonomik olmaktan çıktığında, küçük bir konut aramaya çıkacağız; küçük konutlar sıktığında, büyük konutlara taşınmak için borçlanmayı göze alacağız. Evimizin taşıyıcı sisteminin işe yaramadığını fark edip sıfır evlere taşınacağız; sıfır evlerin de depremde yıkıldığını öğrenince ise, şehri terk etmenin yollarını arayacağız. Yeni taşındığımız bölgenin sele ya da yangınlara çok açık olduğunu fark ettiğimizde de yeni bir bölgede yeni bir ev arayışına çıkacağız. Issız bir bölgeye kafamızı dinlemek için taşındığımızda "ıssız bölgede kafasını dinlemek isteyenlerin" nüfusunun artmasıyla, yeni arayışlara gireceğiz. Ne yaparsak yapalım. "Piyasa ekonomisinin" ya da "felaket ekonomisinin" parçası olmaktan kendimi kurtaramayacağız.

Hiç bitmeyen bu çile, anlık çözümler ararken konut sorunu üzerinde düşünmemizi de engelliyor. Giderek konut sorununun “bireysel bir sorun” olduğuna inandırılmış olmamız da en büyük sorun. Kişisel kurtuluş arayışları bizi “felaket ekonomisi” pazarının besili bir tüketicisi haline getiriyor. Hayattaki tüm varlığımızı konuta yatırmaya her an hazır olmamız, sadece borçlanmak için çalışan emekçiler haline getiriyor bizi.

Asla barınma ihtiyacının "toplumsal bir mesele olduğunu" kavrayamıyoruz. Çünkü biz sadece "barınma ihtiyacıyla" sınırlı çözümleri aramaktan çoktan vazgeçirildik.

Konut sahibi olmanın "toprak sahibi olmak" anlamına geldiğini çok iyi biliyoruz. Kentteki toprağın bize düşen çok küçük hissesinin kazandırdığı spekülasyon olanağını terk etmeyerek, sorunun parçası olmayı gönüllü olarak kabullendik. Konutun sadece barınmak için değil, kazanmak için, hatta daha çok kazanmak için olduğuna inandırıldık.

"Konut sahibi olmak" dendiğinde sadece bugün için değil, miras yoluyla kuşaklardan kuşaklara aktarılabilecek bir değer artışından bahsedildiğini çok iyi biliyoruz. Bu "değer artışının", yeni kuşaklara miras kavgaları ve mahkemelerle dolu bir dünya bıraktığını, görmemezlikten gelmeyi yeğleyerek tabi.

KONUT ALICISININ GÖNÜLLÜ SPEKÜLATÖRE DÖNÜŞMESİ

Hepimizin bildiği ama dillendirmediği gerçeklere kısaca değinelim. Konut satın alan kişi artık spekülatörlerden biri olmuştur. Değer artışlarından faydalanacağı için konut fiyatlarının artmasını gizli olarak destekler. “Buralar çok değer yaptı”, “Konutumuzu tam zamanında aldık” lafını ağzını şapırdatarak söylemekten geri durmaz. Bir yandan da şikayetçidir. Hayat çok pahalılaşmaktadır. Oysa konutunun değeri beş misli artması onu sevindirirken, sütün, peynirin fiyatının da beş misli artmasına hiç anlam veremez. Evinin fiyatının beş misli artmasıyla köşedeki bakkalda satılan sütün yoğurdun fiyatının beş misli artması arasındaki bağlantıyı kuramaz. Kendisinin bu sistemin "gizli ortağı" olduğunu anlayamaz. Aslında evinin değer yapması iç borçlanmayı artırır, evi değer yaptıkça malların da fiyatı ona göre hizalanır. Elindeki mal, değer yaptıkça borçları artan bir insan haline dönüşür.

Onu sürekli borçlu duruma düşüren enflasyonun artmasında arsa spekülasyonunun yerini tam olarak kavrayamaz. Konut spekülatörü yapılan borçlu insanın idealindeki senaryo, konutu beş misli değer yaparken bakkalda satılan sütün değerinin artmamasıdır.

Kendi kendini borçlu haline getirdiğinden habersiz sistem içinde yol aramaya koyulur.

Çok pahalı bir evi vardır ama geçinemiyordur. Konut vergileri yükseldikçe yükselmiş, apartman görevlisi, doğal gaz, elektrik ve su fiyatlarındaki artış karşılamayacağı boyutlara gelmiştir. Evi satmaya çalıştığında ise "tam zamanında sattım" diyecek kadar şanslı olamayabileceğini biliyordur. Hele ağır iç borçlanma dönemlerinin kaçınılmaz sonucu olan "stagflasyon" dönemine gelmişse. Yani konutun ve diğer malların aşırı derece pahalılaştığı ama piyasada yaprağın kımıldamadığı döneme. Pahalı bir konutun içinde, elektrik faturasını karşılayamayan, doğal gazı çalıştırmaktan sakınan, apartman aidatını ödeyemediği için komşularıyla kavga edip duran bir "arızadır" o şimdi. Konutu satmak istese de satamaz.

Aldığı tüketici kredilerinin birikmesi ise onu konutunu ipotek etmeye kadar götürebilir. Konutunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Onu borçlandırarak fakirleştiren şeyin "konutunun aşırı değer yapması" olduğunu hâlâ fark etmemiştir. Borçlanma sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik bir meseledir de.

Bu sistem "borçlu insanı" çok sever. Kendini sistemden "alacaklı" hisseden insandan ise korkar. Kendini alacaklı hisseden insan başkaldırır. Borçlu insan boyun eğer.

Son 30-40 yılın en önemli sonucu, "borçlandırılmış insan" sayısındaki inanılmaz artıştır.

Kendini alacaklı hisseden insanın toplumsal devrimci taleplerinin yerini, borçlu insanın kaygılı, piyasa ekonomisine inandırılmış, bireysel çözüm peşindeki umutsuz bekleyişi almıştır. Toplumsal çözüm arayışlarından umudunu kesmiş, küçük lokmalara hazır, bu kaygılı insanı yönetmek artık çok kolaydır. Dibe vurmuş bir yatırımcı olmasına rağmen her durumda kendini karlı hissetmeye hazırdır.

"Kazan kazan" havucunu içeren her türlü öneriye açıktır. Bu önerilerin "kaybet kaybet" ile sonuçlanacağını ise kestiremez.

KONUT ÜRETİMİ

Günümüzde "konut üretimi" sadece barınma ihtiyacını gidermeyi amaçlamaz. Daha çok arsadan hisse vererek konut sahibini spekülatör yapmayı, köpükten hisse alan kişi haline dönüştürmeyi amaçlar. Bunu tekrar etmenin hiçbir kişisel getirisi yoktur. Ama toplumsal bir kurtuluşun anahtarı olabilir. Zaman zaman "konut ölü yatırımdır, bu kadar para yatırmayın" dendiyse de para getireceği açık gibi görünen bu nesneye yatırım yapılmasında bir sakınca görülmemiştir. Aslında "konut ölü bir yatırım" değildir. Tam tersi biraz önce de açıklamaya çalıştığımız gibi büyük kitleleri borçlandırma kapasitesi olan "diri bir yatırımdır". Daha doğrusu bir tür anti yatırımdır. Tek tek insanları kazandırıyor gibi gösterip toplumu borçlandırmayı amaçlar. Borçlanmış bir toplumda birey de borçlanmıştır.

Ne yazık ki "sol muhalefet" konut üretimi konusunda alternatif politikalar geliştirmekte çok zayıf kalmıştır. Demokratik talepler, 1980 öncesi "kent toprakları kamulaştırmalı" gibi radikal sloganlardan "herkesi konut sahibi yapmak”a kadar düşmüştür. Türkiye İşçi Partisi liderinin televizyonda "herkes oturduğu konutun sahibi olacak" önermesi hâlâ kulaklardadır.

Konutu spekülasyon aracı olmaktan çıkartmak ana ilke olmalıdır. Bunun da tek yolu kamu adına devletin konut üretmesi ve ürettiği konutu halka düşük kirayla kiralaması ya da bedavaya oturmasına izin vermesidir. Bu tavır spekülasyonu ve iç borçlanmayı azaltacak bir tavırdır. Köpürdükçe köpüren yeni spekülatif sektörler yaratıp krizleri bu yolla erteleyerek daha da büyüten ve giderek bireysel ve toplumsal yıkımlara yol açan çılgınlıklardan vazgeçmek gerekir. İlk başta canlandırıcı gibi gözüken bu ekonomik modelin sonu büyük buhran, banka iflasları, suç oranlarında aşırı artış ve intiharlardır.

ALTERNATİF BİR KONUT ÜRETİMİ MÜMKÜN MÜ?

"İnsanları konut sahibi yapıyoruz" sloganıyla, arsa spekülasyonunu körükleyici tavırlar, iflası getirir. Oysa, konutun kullanım değerini en yüksek noktaya çıkartırken değişim değerini en aza indirmek, köpük ekonomisinin neden olduğu ekonomik krizleri engelleyecektir. Konutun "alınır satılır mal" olmaktan çıkartılması, mahalledeki sütün de konuttaki aşırı değer artışıyla birlikte pahalılaşmasını engelleyecek bir tutumdur şüphesiz. Konut hakkı, barınma hakkı gibi kavramlar, "konutun kullanım hakkı" olarak anlaşılmalıdır.

Konutun "bireysel mülk" çerçevesinden çıkartılıp "kamusal mülkiyet" olarak tanımlanması, "aşırı konut üretiminin" de önüne geçecektir. "Barınamayan insan sayısıyla birlikte boş konut üretiminin de aşırı derece artması" saçmalığını engelleyecektir. "Konut stokçuluğunu" engelleyecektir. Piyasa ekonomisinin kurallarına kapılarak, tarlaların imara açılmasının, dere yataklarına imar izni verilmesinin, aşırı kat ve nüfus yoğunluklarının önüne geçecektir. Aşırı kira artışı ve buna bağlı olarak düzensiz kiralık konut üretimini engelleyecektir. Kentlerdeki aşırı nüfus birikiminin, "kümülasyonun" önüne geçecektir. Konut üretiminin, "felaket ekonomisinin" ana unsurlarından biri olmasını engelleyecektir. Bugünkü yaklaşım, su, elektrik, doğal gaz, petrol vs kullanımını pazar ekonomisinin karlı bir parçası haline getirdiğinden, ekonominin yanında ekolojik felaketlere de kapı açmaktadır. Bu girdilerin eşitsiz ve aşırı tüketimi "aşırı üretimi" teşvik eder. Aşırı beton üretimi, aşırı yol yapımı, aşırı çamaşır, bulaşık makinası üretimi, aşırı otomobil üretimi, doğal olarak aşırı enerji ve mal üretimine neden olur. Bu tavır küresel ısınmayla mücadele eden dünyamıza çok büyük bir yüktür. Geri döndürülemez yıkımlara neden olmaktadır.

"Kiralık kamusal konut üretimi" modelin denenmemesinin en büyük nedenlerinden biri "katma değeri olan üretim modeli" yerine "toprak spekülasyonuyla geçinen insanlar topluluğu" yaratma kolaylığıdır. Köpük ekonomisi modeli, boş konut, evsiz insan ve kat sayılarını arttırdığı gibi, evlerin deprem, sel, yangın gibi "doğal felaketlerle" yok olmasını ekonomik kazanç kapısı olarak görür. Bu düzende "felaketler" ekonomiyi canlandırır. "Felaketlerden para kazanmayı amaçlayan" bu insanlık dışı modelde ısrar etmenin mantığı yoktur. Israrla "alternatif kamusal konut üretimi modelini" savunmak gerekir. Bu model sosyal, demokratik, ekolojik arayışların da kapısının açılmasını sağlayacaktır. Alternatif konut üretimi şüphesiz ki politiktir. Sadece konut üretmeyi değil, aşağıda yazdığımız birçok toplumsal ihtiyacı da karşılamayı amaçlar:

  • İnsana uygun tasarım için mimar ve şehirciler koordinasyonunda demokratik katılım yöntemlerinin geliştirilmesini;
  • Mahalle ölçeklerinin korunarak komşuluk ilişkilerinin teşvik edilmesini;
  • Mahalle ölçeğinde tasarrufa dayanan ekonomik yaşam alanları oluşturmayı;
  • Çocukların sokaklara çıkıp rahatlıkla oynayabileceği güvenli kent alanları kurmayı;
  • Kültürel, sportif ve siyasi hayatın mahalli ölçeğe nüfuz etmesini sağlamayı;
  • Yağmur sularını depolayarak, tarım da yapılabilen ekolojik, yeşil alanlar yaratmayı;
  • Küresel ısınmaya karşı kararlar alabilecek toplumsal örgütlenmeler inşa etmeyi;
  • Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi felaketlere karşı süreklilik sağlayan gönüllü yerel örgütlenmeler kurmayı...
  • Yerinde tedavi, evde yaşlı bakımı gibi ucuz pratik, sağlık hizmetleri oluşturmayı...
  • Rekabet yerine toplumsal dayanışmayı sağlamayı.

Piyasa ekonomisinden başka bir alternatifin olmadığına inanan toplumlar, "kendileri için" büyük bir tehlikedir. Bu şartlanmanın aşılması "beton inşa etmek" yerine "yaşam inşa eden" bir anlayışla mümkündür.

Bu icerik 741 defa görüntülenmiştir.