433
EYLÜL-EKİM 2023
 
MİMARLIK'tan

DOSYA: CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILINA DOĞRU

YAYINLAR



KÜNYE
ETKİNLİK

İnatla ve Umutla Korumak: 7. Ulusal Mimari Koruma Proje ve Uygulamaları Sempozyumu

Deniz Sena Eyüpgiller, Arş. Gör., MSGSÜ Mimarlık Bölümü

Mimarlar Odası tarafından kültürel mirası oluşturan yapı ve yapı gruplarının bilimsel ölçütler gözetilerek onarılması ve günlük yaşamımıza katılması süreçlerini değerlendirmek amacıyla düzenlediği sempozyum, 22 – 23 Eylül 2023 tarihleri arasında Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde gerçekleşti.

Ulusal Mimari Koruma Proje ve Uygulamaları Sempozyumu’nun yedincisi TMMOB Mimarlar Odası Genel Merkezi’nin koordinasyonu ve Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin ev sahipliğinde 22 - 23 Eylül 2023’te gerçekleştirildi. (Resim 1, 2) Türkiye’de kültürel mirasın korunması ve mimarlık tarihi alanlarının kurumsallaşmasında öncü rolü olan, bilge bilim insanı Prof. Doğan Kuban’ın anısına düzenlenen sempozyumda, öğrencileri ve kendisiyle çalışma fırsatı bulmuş meslektaşları yer aldı. Türkiye’nin farklı kentlerinde gerçekleştirilen 18 mimari koruma projesi ve uygulaması iki gün boyunca süren altı oturumda katılımcılara aktarılmıştır. Sempozyumda sunulan bildirilerin konu edindiği poster sergisine Kuban’ın aldığı uluslararası ödüllerden ve yazdığı kitaplardan oluşturulmuş bir seçkinin tanıtıldığı ikinci bir sergi eşlik etmiştir. (Resim 3)

Açılış konuşmalarından ilkini gerçekleştiren TMMOB Mimarlar Odası Kültürel Mirasın Korunması ve Geliştirilmesi Komitesi Üyesi Doç. Dr. Zeynep Eres, sempozyumların Türkiye’de üretilen mimari koruma projelerinin ve uygulamalarının meslek ortamında tanıtılması, tartışılması ve sorunlara yönelik irdelemelerin yapılması için bir önemli bir platform yarattığını belirtmiştir. 2005’te yürürlüğe giren Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payına Dair Yönetmelik sonrasında kültür varlıklarına ayrılan ekonomik desteklerin artması, başta kamu olmak üzere mimari koruma proje ve uygulamalarına karşı ilginin artmasını sağlamıştır. Eres, konuşmasını 1950’li yıllardan vefatına kadar koruma biliminin gelişmesine katkı sunan Prof. Doğan Kuban’a teşekkür ederek ve 6 - 20 Şubat’ta gerçekleşen depremlerde yitirilen insanlarımızı ve meslektaşlarımızı anarak sonlandırmıştır.

Açılış konuşmalarında ikinci sözü alan TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, 14 yıl önce Eskişehir’de yerel yönetimin korumaya dair çalışmalarıyla birlikte başlayan sempozyumun devam etmesinin önemine değinirken, 100 yaşına giren cumhuriyetimizin pek çok alanda devrimler yaptığını vurguladı. Bu yılki sempozyumun da Cumhuriyet ideallerine bağlı ve koruma alanının öncüsü olarak anılan Doğan Kuban anısına gerçekleştirildiğini belirtti. Cumhuriyet’in koruma alanına getirdiği katkılara değinen Muhcu, 2012 yılında kabul edilen 648 sayılı KHK ile doğal ve kültürel varlıkların korunmasına dair yetkinin ayrıştırılmasının ve 6 - 20 Şubat depremleri sonrası tarihi kent merkezlerinde gerçekleştirilen yıkımların iki önemli kırılma olduğunu aktardı. “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” sözünü alıntılayan Muhcu, gelecekte bilim ve fennin yol göstericiliğine daha fazla önem gösterilmesini temenni ederek konuşmasını tamamladı.

Prof. Doğan Kuban’ın ailesi adına söz alan oğlu Baha Kuban, Mimarlar Odası’ndan “evi” olarak bahseden babasının kişilik özelliklerini en iyi “inat ve umut” sözcükleriyle açıklayabileceğini belirtmiştir.

Açılış konuşmalarının devamında söz alan Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Kuban’ın kültür varlıklarına yönelik gerçekleştirdiği çalışmaları anlatan bir sunuş gerçekleştirdi. (Resim 4) Ahunbay, Kuban’ın birçok Anadolu şehri için koruma imar planı çalışmaları, kültür varlıklarının korunmasına dair çok sayıda kitap, makale ve yayın ürettiğini ve aynı zamanda uygulama süreçlerine katkı vermiş olduğunu aktardı. Konuşmasını Kuban’ın kültür mirasını koruyanların tarihe saygılı, bilgili ve deneyimli uzmanlardan oluşması gerektiği alıntısıyla sürdüren Ahunbay, bugün buraya katılanlarla beraber bu kaygıların büyük ölçüde giderildiğini belirterek konuşmasını tamamladı.

Açılış konuşmaları Y. Mimar Cafer Bozkurt’un Doğan Kuban’ın korumacı kimliğinin yanı sıra tasarımcı mimar olarak yer aldığı çalışmaları ve süreçlerini anlattığı sunuşuyla tamamlandı. İlk olarak Abu Dhabi, ardından Semerkand Camileri için düzenlenen yarışma projelerine birlikte katıldıklarını ifade eden Bozkurt, Kuban’ın mimarlık tarihi ve kültürel birikimlerinin tasarımlara yansıdığını belirtmiştir.

Açılış konuşmalarının ardından Dr. Öğr. Üyesi Umut Almaç tarafından “Depremin Kültür Varlıklarına Etkileri” konulu tematik sunuş gerçekleştirildi. (Resim 5) Öncelikle depremden en çok etkilenen 11 ilden biri olan Antakya’daki kültür varlıklarının durumundan bahseden Almaç, 2004 - 2005 yıllarında İTÜ Restorasyon Yüksek Lisans Programı tarafından Kurtuluş Caddesi’nde gerçekleştirilen belgeleme çalışmaları ile deprem sonrası durumu karşılaştırarak sürdürdüğü konuşmasında geçmişte özellikle akademik kurumlarda yapılmış olan çalışmaların hafıza ve belge niteliğinin önemini vurgulamıştır. Almaç, deprem sonrasında farklı tarihlerde gerçekleştirdiği ziyaretlerde belgelemiş olduğu kültür varlıklarının durumlarını aktarırken özellikle zemin yapısının sorunlu olduğunu ve ilk yapım sırasında ya da sonrasındaki restorasyon uygulamalarında yapım tekniği ve malzeme kaynaklı olarak yapısal hasarların meydana geldiğini ifade etmiştir. Kültür varlıklarının olası artçı şoklardan ve sonraki depremlerden korunması için acil koruma önlemlerinin öneminin dile getirildiği konuşmada depremden zarar gören yapıların kalıntılarının kaldırılmasına yönelik uygulamaların gerekli hassasiyetten uzak olduğu aktarıldı. Almaç, konuşmasını kültür varlıklarının yalnızca depremler açısından değil; yangın, şiddetli fırtına ve sel gibi afetleri de gözetecek bütüncül bir afet risk yönetimi ile ele alınması gerektiğine vurgu yaparak sonlandırdı.

Açılış konuşmaları ve tematik sunuşun ardından birinci oturumda farklı bölgelerde yer alan ve farklı inançlara hizmet veren anıtsal yapıların projelendirme ve uygulama süreçlerinin anlatımlarına başlandı. İlk olarak Mardin Midyat’ta yer alan Mor Lozoor Manastırı’nın koruma projelerinin hazırlanma süreci anlatıldı. Yapıdaki izler ve anolojik veriler doğrultusunda restitüsyon projesinin hazırlanmasındaki hususlar ele alındı. Ardından Niğde kırsalında yer alan Sinan Bey Camisi’nin projelendirme süreci aktarılırken yakın tarihte mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçen yapının restorasyon uygulamasının en kısa sürede gerçekleştirilmesine dair temenniler paylaşılmıştır. Oturumun son konuşmasında İzmir Kemeraltı’nda yer alan Etz Hayim Sinagogu’nun koruma projesi ve restorasyon uygulaması aktarılmıştır.

İkinci oturumda yeniden işlevlendirilen anıtsal yapılara ve sivil mimarlık örneklerine yer verildi. İlk bildiri, Adana Tuzhan’da iki dükkanın kitap kafe ve küçük ölçekli kültürel etkinliklerin gerçekleştirileceği bir mekâna dönüştürülmesi sürecini aktarırken ikinci bildiride İstanbul Beyoğlu’nda yer alan Alman Tetutonia Dernek Binası’nın güçlendirme çalışmaları aktarıldı. Ülkemizdeki yasal düzenlenmelerin yanı sıra Alman yapı şartnamelerinin gözetildiği restorasyon uygulamasında depreme ve yangına yönelik güçlendirmelerle beraber yapının teknik donanımlarının yeni teknolojileri destekleyecek standartlara getirildiği paylaşıldı. Oturumun son konuşmasında Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ortak mirasın tanıtılması için desteklenen Sinop Tarihî Cezaevi’nin müzeleştirilmesi sürecinde gerçekleştirilen uygulamalar aktarıldı.

Birinci günün son oturumu, Antakya 4642 parselde yer alan arkeolojik katmanların korunmasına yönelik sürecin paylaşıldığı bildiri ile başladı. 2011 yılında gelişmiş teknolojilerin kullanılmasıyla başlayan belgelemenin, acil koruma önlemlerinin alınmasını da içeren 8 yıllık bir uygulama süreci sonunda tamamlandığı belirtilirken; proje sürecinde gerçekleştirilen kazılar sırasında insanlık ve sanat tarihi için önemli mozaiklerin bulunmasıyla birlikte üst yapı projesinin sürekli yenilendiği öne sürüldü. Bir sonraki bildiride Stratonikeia I. Derece Arkeolojik Sit alanında yer alan ve surun üzerine yapılmış olan bir geleneksel konutun Kültür Bakanlığı’ndan hibe alınarak gerçekleştirilmiş olan restorasyon süreci anlatılmıştır.

Uygulamada sahip olunan sınırlı bütçe nedeniyle öncelikli olarak taşıyıcı sistem ve malzeme hasarlarının giderilmesinin hedeflendiği bir yaklaşımın benimsendiği aktarılmıştır. Oturumun son konuşmasında söz alan Y. Mimar Acar Avunduk, Prof. Doğan Kuban’ın danışman olarak yer aldığı son çalışma olduğunu öne sürdüğü Edirne Selimiye Camisi’ne dair rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelendirme süreçlerini ve karşılaşılan zorlukları paylaşmıştır. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan ve Mimar Sinan’ın ustalık eseri olarak nitelendirilen görkemli yapı, lazer tarama ve fotogrametri sonucu oluşturan ortofotolar üzerinden belgelendirilmiş; çok sayıda plan, kesit ve görünüşe ek olarak mimari elemanlar için ayrı detay çizimlerinin üretildiği belirtilmiştir. Proje müellifi Y. Mimar Acar Avunduk, restorasyon uygulama süreci başlamış olan yapının tanıtım tabelasında proje müellifinin isminin olmamasını “mimarın adı yok” şeklinde tanımlayarak 680 sayılı ilke kararını ve meslek yasalarındaki mimar sorumluluklarını anımsatarak sunumunu tamamlamıştır.

İkinci günün ilk oturumunda, Anadolu’nun çeşitli kentlerinde yer alan sivil mimarlık örneklerinin koruma süreçleri konu edinmiştir. İlk bildiride, Ankara’nın Haymana ilçesinde yer alan bir sivil mimarlık örneğinin belediye tarafından kamusallaştırılması sonrası kültür evi olarak yeniden işlevlendirilmesi paylaşılırken, ikinci ve üçüncü bildirilerde Antalya İbradı’da yer alan yerel malzeme ve yapım tekniği kullanılarak inşa edilmiş iki konağa dair sunumlar gerçekleştirildi. Edebiyat müzesi olarak işlevlendirilen belediye mülkiyetindeki Serdengeçti Konağı’nın hem proje hem uygulama süreci aktarılırken; Demircioğlu Ahmet Efendi Konağı’nın yalnızca proje süreci anlatılmıştır. Oturumun son konuşmasında, 2018 Nisan ayında bir tanker gemisinin çarptığı Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı’nın proje süreci paylaşılmıştır. Kaza sonrası olağan koruma projelerinin paydaşları arasında mülk sahiplerinin, kontrol mühendislerinin, proje müellifinin ve bilimsel danışma kurulunun yanı sıra kazadan sorumlu ticari işletme temsilcilerinin ve uluslararası sigorta kuruluşlarının da yer aldığı karmaşık yapının zorlukları aktarıldı.

Beşinci oturumun ilk bildirisi 2019 yılındaki sempozyumda proje süreci aktarılan Seddülbahir Kalesi’nin restorasyon uygulamasını konu edinmiştir. Proje müellifinin uygulama sürecinde yer almasının uygulamanın başarılı olmasını sağladığı öne sürülen sunuşta, uygulama sürecinde uluslararası arşiv kaynaklarından ve arkeolojik kazılardan elde edilen bilgilerin yansımaları paylaşılmıştır. İkinci bildiride 2019 yılında Europa Nostra (Bizim Avrupa) tarafından Avrupa’nın Tehlike Altındaki 7 Kültürel Mirası’ndan biri olarak ilan edilen İstanbul Büyükada’daki Rum Yetimhanesi’nin koruma projesi ele alınmıştır. Son olarak Ayvalık sahilinde yer alan bir zeytinyağı fabrikasının Rahmi Koç Endüstri Müzesi’ne dönüştürülmesindeki proje ve uygulama yaklaşımları aktarıldı. Fabrikaya eklenen taşıyıcı strüktürle birlikte, işlevin getirdiği ihtiyaçların zemin katta tasarlanan bir kutuda çözümlendiği ve mevcut endüstriyel makinelerin restore edilerek in-situ sergilendiği belirtildi.

Sempozyumun son oturumunun ilk konuşması Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin restorasyon uygulaması üzerineydi. Sunuşta ilk işlevi apartman olan yapının uzun yıllar boyunca banka ve lojman işlevleriyle kullanıldığı, ardından kullanım dışı kalması ertesinde bir kültür sanat merkezi olarak yeniden işlevlendirilmesine dair benimsenen yaklaşım ve süreç paylaşılmıştır. Oturumun ve sempozyumun son sunuşu Santral-İstanbul’un İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne dönüşümünün aktarılmasıyla gerçekleştirildi. Yapının bakımsız durumunun ve yeni tasarım kriterlerinin getirdiği zorlukların mimar tarafından nasıl ele alındığı anlatıldı.

Sempozyum sunuşlarının ardından Doç. Dr. Zeynep Eres’in yöneticiliğinde “Depremin Gölgesinde Türkiye’de Kültür Varlıklarının Korunmasında Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri” temalı forum gerçekleştirildi. Eres, yapılan sunumlarda koruma projelerinin ve uygulamalarının niteliğinin ve çeşitliliğinin arttığına vurgu yaptı. Koruma projelerinde müellifliğin kesintiye uğramaması gerektiği, mimarın görevinin masa başında başlayıp restorasyon bitimine kadar tüm süreci kapsadığı hatırlatıldı. Kamu kurumlarının bilgi ve belge paylaşımında daha şeffaf süreçler yürütmesinin; kurulların ve üniversitelerin arşivlerinin özellikle deprem bölgesinde ulaşılabilir olmasının gerekliliği üzerinde duruldu. Forum, 6-20 Şubat depremlerinden etkilenen iller arasında yer alan Gaziantep, Kahramanmaraş ve Antakya Mimarlar Odası Başkanlarının güncel duruma dair aktarımlarıyla devam etti. (Resim 6)

İlk sözü alan MO Gaziantep Şubesi Başkanı Aslı Tezel, kentlerinde tarihî dokudaki hasarın ilk gözlemlerde tespit edilene göre daha büyük boyutta olduğunu, tarihî camilerin minarelerinin yıkıldığını, kalede ise yakın zamanda restorasyon uygulaması gerçekleştirilmesine rağmen onarımların eski yapı ile bağdaştırılmadığını ve sonradan ortaya çıkartılan toprak altı alanların yapıyı zayıflattığını aktardı.

MO Kahramanmaraş Şubesi Başkanı Yunus Emre Kaçamaz ise depremin merkez üssü olan kentlerindeki neredeyse tüm yapıların hasar aldığını, en büyük kaybın da 1980’ler sonrasında tarım arazilerinin bulunduğu ovalardaki yerleşimlerde meydana geldiğini ifade etti. Yerel halkın kentin yeniden planlanmasında merkezinin yerinin değiştirilmemesini talep ettiği aktarıldı. Yeni yerleşimin sağlam zemin özellikleri gösteren dağ eteklerine doğru gelişebileceği üzerinde durulurken katılımcılar arasında yer alan Prof. Dr. Mehmet Özdoğan söz alarak bu bölgelerde arkeolojik kalıntıların bulunabileceğini, nihai karar alınmadan önce arkeolojik araştırmaların yapılması gerektiğini hatırlattı. Deprem öncesi Kahramanmaraş tarihi merkezinde yer alan sivil mimarlık örneklerinin maalesef bakımsız olduğu, birçoğunun yalnızca sokak sağlıklaştırma uygulamaları kapsamında onarıldığı, bu müdahalelerin de parçacıl yapısı nedeniyle depremde yaşanan yıkımın artmış olabileceği üzerinde duruldu.

Forumda söz alan MO Antakya Şube Başkanı Mustafa Özçelik, Antakya’nın 6 - 20 Şubat depremlerinden en ağır etkilenen illerden biri olduğunu belirterek başladığı konuşmasında; deprem sonrası enkaz kaldırma çalışmalarında tarihî dokuda gereken hassasiyetin gösterilmediğini ve kültür varlığı değeri taşıyan pek çok yapı için herhangi bir belgeleme dahi yapılamadan yıkımların olduğunu aktarmıştır. Antakya kentsel sit alanının riskli alan ilan edilmesiyle alana dair yetkilerin önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na aktarılıp sonra protokolle yeniden Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmesi gibi gelişmelerin bürokratik süreci daha da karmaşıklaştırdığı belirtildi. Yapı sahiplerinin sorumluluğu kapsamında acil koruma önlemlerinin alınabildiği, tescilli dahi olsa sorumluluğun alınamadığı yapıların hızla yıkıldığı ve çıkan molozların hassas belgeleme yapılmadan ayrıştırma alanlarına götürüldüğü aktarıldı. Ayrıştırma alanlarının ise kentteki kültür varlıklarına ait molozları barındıracak kapasitede olmadığından bahsedildi. Anıtsal ölçekteki yapılarda kamu kurumlarının acil koruma önlemlerini alarak restorasyon uygulama süreçlerine gidildiği aktarılırken, sivil mimarlık örneklerinde ise aynı hassasiyetin görülmediği aktarıldı.

Forumda katılımcılar tarafından devlet kurumlarını, akademisyenleri, yerel yönetimleri ve meslek odalarını içeren ortak bir iradenin gerekliliği üzerinde duruldu. Bu ortak iradenin varlığıyla birlikte karşılaşılan sorunların daha hızlı ve doğru çözümlenebilmesinin mümkün olacağı ifade edildi. Kültür varlıklarının yıkımı sonucu ortaya çıkan yıkıntıların üç boyutlu lazer tarayıcı ve uçangöz gibi cihazlar kullanılarak belgelenmesi mümkün olduğu halde hızla ayrıştırma alanlarına götürülmesinin büyük bir kayıp olarak nitelendirildiği forum, katılımcıların depremden etkilenen illerdeki kültür varlıklarının korunması için önümüzdeki süreçte meslek insanlarının deneyimlerinden faydalanılarak, ortak akılla beraber kamu yararına bir sürecin yürütülmesine yönelik temennileri ile sonlandırılmıştır.

Bu icerik 291 defa görüntülenmiştir.