433
EYLÜL-EKİM 2023
 
MİMARLIK'tan

DOSYA: CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILINA DOĞRU

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK GÜNDEM

Cumhuriyetin 100. Yılında Mimarların Tanıklığı

Yavuz Önen, Mimar

“Var olduğumuz tarihten beri yaşananlara karşı örgütlü ve dayanışmacı davranışımız her koşulda direnebileceğimizi göstermektedir. Mesleki haklarımızı elimizden alanlardan geri alabilecek kadar güçlüyüz. Ülkeyi saran karanlığı aydınlığa dönüştüreceğiz. Çeşitli nedenlerle yaşadığımız acılarla yüklüyüz. Ama cesaretle umutla mücadele azmiyle öfkeyle de yüklüyüz.” “Mimarlar yukarıda kısaca anlatılan örgütlenme serüvenlerini ve içinde oldukları toplumsal siyasal kültürel ortamlarını yaşarken Mimarlar Odası’nda olan bitene nasıl tanıklık ettiler ve nasıl davrandılar da kurulu düzenin bu pervasız uygulamasına uğradılar? Dönemsel farklılıklara ve yönetim tarzının çeşitliliğine bakmaksızın genel bir bakışla verebileceğimiz yanıtlar var. Yapı tasarımını yaşam ortamlarına dair özgür bir meslek alanı saydılar. Mimarlık, bireyden toplumsala evrilen sosyal bir ortamın eylemidir, toplumun tüm bireylerini bedensel ve ruhsal sağlıklaştırma göreviyle yükümlüdür dediler. Mimarlar, binaları komşuluk sokak mahalle ve kent ölçeğinde düşündüler. Sorunlarını halkının ve ülkesinin sorunlarıyla bütünleştirdiler. Kamusal alanları ve hakları savundular. Kendilerini toplumun emekçi kesimlerinin safında konumlandırdılar. Tüm bu yargılara varırken bilimi aklı mesleki ahlakı insan haklarını rehber saydılar. Devleti barınma sorununu -eğitimde sağlıkta olduğu gibi- çözmekle yükümlü saydılar. Konut sahipliğini bir güvence ve rant aracı olmaktan çıkarılmasını istediler.”

Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında dağılmış Osmanlı İmparatorluğu’nun bir kısım toprakları üzerinde yeni sınırlarla ve saltanat yerine Cumhuriyet rejimiyle tarih sahnesine çıktı. Egemenlik saraydan millet meclisine geçti. Kadın erkek eşitliği kabul edildi. Yeni bir devlet yeni bir toplum yaratmayı amaçlayan Cumhuriyet Devrimleri ilk beş yılda hızla ve kesintisiz olarak uygulandı. İzmir İktisat Kongresi’nde alınan karar uyarınca devlet eliyle kapitalist kalkınma modeli uygulandı. Çok uluslu imparatorluğun yerine Türk tarih tezi geliştirilerek Anadolu’da yaşayan halkların ve Anadolu uygarlıklarının Türk kökenli olduğu kabul edildi ve tek uluslu devlet kuruldu. Sanat ve mimarlık eserleri de aynı teze göre değerlendirildi. Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde klasik eserler Türkçeye tercüme edildi. Hümanist görüş egemen oldu. Köylüyü üretici konumuna getirmek üzere köy enstitüleri kuruldu. Ancak bu dönem de uzun ömürlü olmadı. Köy enstitüleri kapatıldı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında eskinin yerine yeni ikame edildi. Ancak bu yenilenmede tebaa ve reaya iken birey - yurttaş konumuna geçen insanlar aynı insanlardı. Bazı devlet kurumları ve sivil toplum örgütlenmeleri de varlıklarını sürdürdüler. Halklar bu Cumhuriyetle gelen yeniliğin - değişimin öznesi ve tanığı durumunda oldu. Bu tanıklar arasında Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti ve 1921 yılında kayıtlı üye olduğu bilinen 242 meslektaşımız var. Çok uluslu imparatorluğun tebaası Ermeni Rum ve Yahudi meslektaşlarımız çoğunlukta ve ortak kaygılarla birlikte davranıyorlar. Mimar Kemalettin’in Başkanlığını yaptığı, 1908 de II. Meşrutiyetin getirdiği özgürlük ortamında kurulan bu cemiyette yönetim kadroları da bu farklı kimlikli üyelerden oluştu. Dernek binasına asılan bir levhada “Hazır ol cenge istersen sulh-u salâh” yazısı var. Mücadele ve direnmeye çağıran bu ruh hali Osmanlı İmparatorluğu döneminde uzun yıllar süren savaş halinin bir ifadesidir. 1927’de kurulan Türk Mimarlar Cemiyeti’nin üyeleri geçmişten gelen mücadele geleneğini devam ettirdiler. Cumhuriyetin kuruluş aşamasında yabancı mimarların tercih edilmesine karşı hak mücadelesi verdiler. Mesleki alanında hak elde etmek ve huzura kavuşmak için “Cenk ettiler”- yürüyüş düzenlediler. 1936’da Türk Yüksek Mimarlar Birliği, 1965’te Türk Mimarlar Derneği sonra Mimarlar Derneği 1927 kuruldu. 1938 tarihli Mühendislik Mimarlık Hakkında Kanun meslek alanımıza dair ilk yasal düzelmeme oldu. 1954’te Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu uyarınca Mimarlar Odası kuruldu. Bu tarihte üye sayısı 746’dır. 1961 Anayasası meslek kuruluşlarını Anayasa’nın idari bölümünde ve kamu kurumu niteliğinde tanımladı. 12 Mart 1971 de Türk Silahlı Kuvvetlerinin muhtırası sonrasında kurulan Hükümet döneminde meslek kuruluşlarının yetkileri ve görevler alanları kısıtlandı.

2002 yılının Kasım ayından günümüze kadar iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde ise mimarların mesleki yetkileri tümüyle yok edildi, merkezileştirildi. Böylece kamu denetim süreci bertaraf oldu. Cumhurbaşkanlığına bağlı Hükümet Sistemine geçildiği 2017 tarihinde ise yargı baskısıyla Oda yöneticilerini sessizleştirme politikası uygulanıyor. Yetmiş yılı aşkın bir süreden beri değişik dönemlerde hükümetler meslek odalarını kapatmayı gündeme getirdiler. Bu kuruluşların üyelerini görevden aldılar sürgün ettiler cezalandırdılar. Yakın tarihte gerçekleşen Gezi eylemlerini suç sayarak meslektaşlarımız hapis cezasına çarptırıldılar cezaevine konuldular işkenceye tabi tutuldular. Mimarlar Odası Ankara Şubemizin yönetim kurulu üyeleri ceza tehdidi altındalar kamudaki görevlerinden alındı. Yargı yoluyla baskı uygulamasının son örneği Türk Tabipleri Birliği Yönetim Kurulu’nun mahkeme kararıyla görevden alınmasıdır. Bu karar kamu kurumu niteliğindeki diğer kurumlara da yönelik bir gözdağıdır.

Mimarlar yukarıda kısaca anlatılan örgütlenme serüvenlerini ve içinde oldukları toplumsal siyasal kültürel ortamlarını yaşarken Mimarlar Odası’nda olan bitene nasıl tanıklık ettiler ve nasıl davrandılar da kurulu düzenin bu pervasız uygulamasına uğradılar? Dönemsel farklılıklara ve yönetim tarzının çeşitliliğine bakmaksızın genel bir bakışla verebileceğimiz yanıtlar var. Yapı tasarımını yaşam ortamlarına dair özgür bir meslek alanı saydılar. Mimarlık, bireyden toplumsala evrilen sosyal bir ortamın eylemidir, toplumun tüm bireylerini bedensel ve ruhsal sağlıklaştırma göreviyle yükümlüdür dediler. Mimarlar, binaları komşuluk sokak mahalle ve kent ölçeğinde düşündüler. Sorunlarını halkının ve ülkesinin sorunlarıyla bütünleştirdiler. Kamusal alanları ve hakları savundular. Kendilerini toplumun emekçi kesimlerinin safında konumlandırdılar. Tüm bu yargılara varırken bilimi aklı mesleki ahlakı insan haklarını rehber saydılar. Devleti barınma sorununu -eğitimde sağlıkta olduğu gibi- çözmekle yükümlü saydılar. Konut sahipliğini bir güvence ve rant aracı olmaktan çıkarılmasını istediler. Yatırımlarda öncelikleri yer seçimlerini ve araştırmaya dayalı katılımcı karar süreçlerini ve planlı kalkınmayı savundular. Yolsuzluklara ve yolsuzlara karşı çıktılar mücadele ettiler. Bilimsel teknik gelişmeyi sanayileşmede ve kalkınmada kendi gücüne dayanmayı bağımsızlık ülküsünün gereği saydılar. Teknik elemanların ve mimarların yurt dışına göçünü entelektüel varlığımızın erozyonu olarak nitelendirdiler. Yabancı sermayenin hegemonyasını borçlanmayı reddettiler. Sokaklarda yürüdüler meydanlarda toplandılar bağımsızlığı demokrasiyi kamusal hakları haykırdılar. Ülkenin sorunlarına ayna tuttular. Mimarlar Odası hafızası tüm yaşanmışlıklara ve son yüzyıla tanıklıklarla doludur.

Var olduğumuz tarihten beri yaşananlara karşı örgütlü ve dayanışmacı davranışımız her koşulda direnebileceğimizi göstermektedir. Mesleki haklarımızı elimizden alanlardan geri alabilecek kadar güçlüyüz. Ülkeyi saran karanlığı aydınlığa dönüştüreceğiz. Çeşitli nedenlerle yaşadığımız acılarla yüklüyüz. Ama cesaretle umutla mücadele azmiyle öfkeyle de yüklüyüz. 1968 - 1978 ve Gezi sürecini yaratan kuşaklarının tüm toplumu saran direnmeleri ve haksızlıklara ve zulme karşı isyanı hafızalarımızda dipdiri duruyor. İnsan Haklarına dayalı sosyal laik demokratik hukuk devletini yeniden kuracağız. Ülke yönetimini tek adamın sultasından bağnaz dinci dayatmasından kurtaracağız. Anadolu coğrafyasının tüm halklarının kültürlerini ve dillerini eşitlik temelinde geliştirmeleri için Cumhuriyetimizi gerçek demokrasiyle Ülkeyi barışla buluşturacağız. Yurtta barış dünyada barış söylemini gerçek kılacağız.

Dünyadaki ve ülkemizdeki sosyal mücadele tarihi saltanatlara karşı halkların başarı öyküleriyle doludur. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yeni bir öykü mutlaka yazılacak ve bu öykünün yazılımında mimarlar da var olacaktır. Tanıklıklarımızın birikimlerimizin ışığında yürümeye devam edeceğiz. Zira yaşam devam ediyor. Mimarlarımız dönen dönsün ben dönmezem yolumdan diyor. Öfkemiz diri, yolumuz açık, sesimiz çığlık olsun. Haydi! Gün bu gündür. “Hazır ol cenge istersen sulh-u salah”

Bu icerik 207 defa görüntülenmiştir.