ETKİNLİKLER
“Avrupa’nın En Büyük Kenti”ne Weimar’dan Bakmak: “Kamusal İstanbul” Konferansı Üzerine İzlenimler
Kıvanç Kılınç
Y.Mimar, Mimarlık Dergisi New York Temsilcisi
“Kamusal İstanbul” (Public İstanbul: Spaces and Spheres of the City) konferansı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Çankaya Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nden akademisyenlerle, Almanya, Hollanda, İsviçre ve Kuzey Amerika’nın çeşitli kentlerinde eğitim ve çalışma hayatlarını sürdüren Türkiyeli ve Alman akademisyen, öğrenci ve araştırmacıların katılımıyla 19-20 Ocak, 2007 tarihlerinde, Weimar’daki Bauhaus Üniversitesi’nde gerçekleşti. Panellere Bauhaus Üniversitesi öğrencilerinin katılımı yoğundu. Bunun yanısıra, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’ni temsilen Murat Diren, ilk gün sonunda merkezin çalışmalarını özetleyen detaylı sunumuyla tartışmalara bir arka plan oluşturdu.
İlk gün etkinlikleri, konferansın düzenleyicileri Dr. Kathrin Wildner (Hamburg Üniversitesi), Prof. Dr. Frank Eckardt (Bauhaus Üniversitesi, Weimar) ve Prof. Dr. İhsan Bilgin’in (Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Program Direktörü) yaptığı açılış konuşmalarıyla başladı. Bilgin’in deyimiyle, konuşmacılar hem 1980’lere kadar belirginliğini sürdüren popülist politikaların ürettiği sorunları (kentin homojenleşmesi ve “kamu hizmet alanları üretmeksizin neredeyse tamamen konutlardan ve fabrikalardan ibaret hale gelmesi”) hem de “uluslararası sermayenin son yıllarda kenti nitelikçe ayrıştırarak dilimleyen yaklaşımlarını” ele almak durumundaydı. Bilgin’e göre konferansın gidişatını da bu iki sorunsalın birlikte nasıl içerilebileceği sorusu belirleyecekti. Etkinliğin geneli izlendiğinde, bunun isabetli bir öngörü olduğu sonucuna varılmalıdır. Prof. Dr. Murat Güvenç’in (Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı) konuşması ise, İstanbul’un modernleşmesine ve “sosyal-mekânsal yapılanmasına” ilişkin önerdiği dönemselleştirme yoluyla, Bilgin’in açılımına katkıda bulunan, somutlayan ve farklı bir zeminde çerçeveleyen bir nitelik taşıyordu.
Katılımcıların İstanbul’da kamusallığın evrimi ve farklı biçimlerine yönelik geliştirdiği yaklaşımlar iki ana eksende toplanabilir. Birincisi planlama ve kentsel tasarıma ilişkin hem olumlu hem de olumsuz yaklaşımları içeriyor. Olumsuz olanı, son dönem gelişmeleri bütüncül bir planlamayla kamusal mekân üretme etkinliğinin kaybı olarak yorumluyor. İkincisi ise, bir uzlaşma kültürü inşa ederek, aslında son dönem gelişmelerden de olumlu sonuçlara varılabileceği fikrini savunuyor. Yrd. Doç. Dr. Asu Aksoy’un (İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti Danışma Kurulu Üyesi) kent yönetiminde farklı görüşlerin biraraya gelebileceği bir platform arayışı, yeni kamusal mekânın kentler, coğrafyalar ve farklı kentsel alanlar arasında açılan “koridorlar” ve iletişim kanallarıyla belirlendiği tezini işliyordu. İkinci eksen ise, daha mikro düzeyde kurgulanan, hem sosyolojik, hem tarihsel, hem de etnografik çalışmalarla belirginleşti. Susanne Bosch’un (Ulster Üniversitesi), Koray Özdil’in (Maastricht Üniversitesi) ve Florian Riedler’in (Zentrum Moderner Orient), çoğunlukla marjinal addedilen kimliklerin kent yaşamının düzenlenmesindeki belirleyiciliğini ve kentsel sembolleri kişiselleştirme biçimlerini irdeleyen tarihsel ve güncel okumaları, Ayhan Aytes’in (California Üniversitesi, San Diego) farklı görsel araçlar yoluyla kamusal alanı yeniden tarifleyen sokak satıcılarını “kimlik” kavramı üzerinden kentsel mekâna işlemesi, Anna Grabolle-Çeliker’in, farklı kamusal söylemsel alanlar arasında kendilerine yeni anlatılar oluşturan, yeni “yer”ler açan göçmen kadınları irdeleyen çalışması, aslında kamusal-özel alan / mekân tartışmalarına mimarlar ve plancılar açısından ilginç açılımlar getirir nitelikteydi.
İstanbul’u Weimar’da tartışmak, hem İstanbul’a dışardan ve farklı perspektiflerden bakmayı sağladı, hem de yıllardır Türkiye’nin modernleşmesine ilişkin üretilegelen kimi kavramsal karşıtlık ve ikilemleri sorgulamaya yönelik uygun bir entelektüel zemin oluşturdu. Öte yandan, bu şansın her panelde ve her katılımcı tarafından aynı ölçüde değerlendirildiğini söylemek zor. Habermasçı kamusallık kavramını, ortaya çıktığı koşullar, zaman dilimi ve geçirdiği değişimi yeterince sorgulamadan ele alan, modernleşmeyi, farklı yerlerde, farklı biçimlerde ve kaçınılmaz bir şekilde birbiriyle etkileşerek gelişen bir olgu olarak görmemekte ısrar eden “merkezci” yaklaşım, Osmanlı ve Türkiye modernleşmesinin kentsel tarihinin Avrupalılaşmaya indirgenerek okunmasına yol açtı.
İstanbul’daki kamusal alanların güncel değişimini ve yeni anlamlarını tartışan bir konferansın farklı disiplinleri biraraya getirmesi en çok bu nedenle önemliydi. “Avrupa’nın en büyük ve en dinamik metropolünü” konu edinen bu buluşmanın farklı disiplinleri buluşturması Wildner ve Eckhardt’ın başından beri üzerinde özenle durdukları bir noktaydı. Böylelikle, plancıların, mimarların, antropologların, sosyologların ve tarihçilerin kendi aralarında konuştuklarında duymayabilecekleri kimi soruların farklı biçimlerde üretilmesi olanaklı hale geldi.
KONFERANS ÜZERİNE …
“Bir yandan tarihî kent-çağdaş kent, geleneksellik-modernlik, çeper-merkez, yerel-küresel kutuplaşmasını ve bunlar arasındaki ikiliği aşmak bir hayli zor görünmekte; öte yandan, “arayüzde” konumlanan somut ve söylemsel mekânlar üzerinde odaklanmayı öneren kimi öneriler bulunmaktadır.”
* Çeviri: Senem Zeybekoğlu
Kathrin Wildner
Dr., Hamburg Üniversitesi
“Kamusal İstanbul” Konferansı Düzenleyicilerinden
İstanbul geçmiş, bugün ve geleceği aynı anda içeren katmanlarıyla kamusal alan ve mekânların güncel durumunu tartışmak için uygun bir kentsel bağlam oluşturmaktadır. Kamusal alan, içinde bireylerin, toplulukların ve çıkar gruplarının ulaşılabilirlik ve görülebilirlik konularında pazarlık ettikleri alandır ve kamusal mekânın kendisi, bu karşılıklı iletişime dayalı etkileşim aracılığıyla meydana gelir.
Konferans boyunca, farklı ve disiplinlerarası nitelikte yaklaşımların sergilendiği sunumlardan anlaşıldığı kadarıyla, kamusal mekânla ilgili hâlâ çok çeşitli tanımlar bulunmaktadır. Bir yandan tarihî kent-çağdaş kent, geleneksellik-modernlik, çeper-merkez, yerel-küresel kutuplaşmasını ve bunlar arasındaki ikiliği aşmak bir hayli zor görünmekte; öte yandan, “arayüzde” konumlanan somut ve söylemsel mekânlar üzerinde odaklanmayı öneren kimi öneriler bulunmaktadır. Kamusal alanı meydana getiren koşulları fiziksel anlamda inşa etmeyi öneren (Haliç ve Boğaz kıyılarındaki kent planlama projeleri) ve farklı kültürel grupların ulaşılabilirlik ve temsili tartıştıkları “yeni kamusal mekânların” niteliklerini irdeleyen (Avrupa Kültür Başkenti 2010 Danışma Kurulu) sunuşları bunlar arasında sayabiliriz.
Konferansın farklı temalar içeren dört ana paneli, kentsel mekânı parçalayan ekonomik yapıları, gündelik yaşama etnografik ve sanatsal bakışları, yeni kamusal alan tipolojilerini, büyük ölçekli kent planlama projeleri ve kapalı yerleşmeler gibi yeni fenomenleri ve kentin sinema ve sanat gibi alanlardaki imajını sorgulayan sunuşları içeriyordu. Bunun yanısıra konferansta sunulan bildirilerin çoğu göç, vatandaşlık, ve “diğerleri” gibi temel kavramlar üzerinden çağdaş İstanbul’un kamusal mekânlarının anlamı ve üretilmesini tartıştılar.
Bu bağlamda, konferans, İstanbul’un kamusal alanlarının çoğulculuğu ve çok boyutluluğu üzerinde hem teorik hem de yöntemsel olarak daha fazla çalışılmayı gerekli kılan çok sayıda soruyla sona erdi. Bu konferansta önerilen alanlar ve kavramlar üzerine yürütülen uluslararası ve disiplinlerarası bir tartışmanın son derece üretken ve gerekli olduğu görülmektedir. Bu üretkenlik, “Kamusal İstanbul”un tüm katılımcıları tarafından gösterilecek bir bağlılık ile devam etmelidir.
Bu icerik 6298 defa görüntülenmiştir.