ANMA
			Şazi Sirel’in Ardından…
			Müjgan Şerefhanoğlu Sözen, Prof. Dr., YTÜ Mimarlık Bölümü Emekli Öğretim Üyesi
			
			
			
			
			
			Kimi zaman özellikle önemine inandığınız, çok şey  paylaştığınız, saygı duyduğunuz, sevdiğiniz, çok anı biriktirdiğiniz bir  kimseyi yitirdikten sonra onunla ilgili bir şeyler yazmak oldukça zordur.  Nereden, nasıl başlayacağınızı, neler yazacağınızı bilemezsiniz. Şazi Hoca’yı  25 Mayıs 2023 tarihinde toprağa verdikten sonra da aynı duygu durumu ile baş başa  kaldım. Kuşkusuz, burada geçmişten bugüne olan sürecin çok uzun olması da  etkili… 
Hoca’yı 1966 yılında  Yıldız’da Mimarlık İhtisas sınıfında öğrenci iken akustik dersinde tanıdım.  Kuruma bir dönem önce geldiği için biz öğrenciler onu tanımıyorduk. İlk derste  kendini tanıtırken, Tekfen’de bir Aydınlatma Enstitüsü’nün kuruluşu ile  ilgilendiğini söylemişti. O yıl diploma projesi olarak, Tepebaşı’nda eski  tiyatronun olduğu alanda “tiyatro projesi” yaptığımız için, bu dersteki konular  ilgimi çok çekmişti. Şazi Hoca yıl sonunda yaptığı toplantıda sınav kağıtlarıyla  ilgili eleştirilere yer vermiş, en başarılı sınav kağıdının bana ait olduğunu  söyleyerek kutlamıştı. Toplantı bitiminde, mezun olunca nerede çalışmayı  düşündüğümü sormuş, değişik seçenekler olduğunu, henüz karar vermediğimi  söylemiştim. Biraz sohbet ettikten sonra, bana asistan olmamı, bu arada  Tekfen’de birlikte çalışmayı önermişti. Değişik seçenekler içine asistanlık  önerileri de eklenince, bir süre düşündükten ve Tekfen’i gördükten sonra Şazi  Hoca’nın önerisini kabul ederek kendisine bildirmiş, Tekfen’de çalışmaya  başlamıştım. 
Şazi  Hoca, 1951 yılında DGSA Mimarlık Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1952-1962  yılları arasında çeşitli mimari proje / uygulama işleri yapmış, özellikle  İsviçre firmasının yaptığı Büyük Ankara Oteli’nin inşaatında sorumlu mimar  olarak görev yaptığı süreçte, İsviçrelilerin aydınlatma, akustikle ilgili  projelere verdikleri önem ilgisini çok çekmiş, bu konulara yönelerek 1963’te  İsviçre’de akustik üzerinde, 1964’te Hollanda’da aydınlatma üzerinde kimi  araştırmalara, çalışmalara katılmıştır. (Şazi Hoca, orta öğrenimi sırasında  konservatuvar eğitimi aldığı için özellikle hacim akustiğine ilgisi daha çoktu.)  Aynı yıl İstanbul’a gelmiş, yeni yapılan Tekfen Ampul Fabrikası’nda Aydınlatma  Enstitüsü kuruluşu çalışmalarına, 1965 yılında ise Yıldız’da öğretim görevlisi  olarak, Mimarlık İhtisas’ta akustik dersi vermeye başlamıştır. Şazi Hoca,  1967-75 yılları arasında Fransız Dili Akustikçiler Grubu’nun (GALF), 1981-1994  yılları arasında da Uluslararası Aydınlatma Komitesi’nin (CIE) kişisel  üyeliğinde bulunmuştur. (Resim 1, 2) 
Tekfen’de altyapı  çalışmaları bitmiş, aydınlatma tekniğine yönelik deneylerin ve bu bağlamda  grafiklerin, fotoğraflı anlatımların hazırlanmasına sıra gelmişti. Bu tür işler  doğrudan bizim yapmamız gereken, el alan, özen gösterilmesi gereken  çalışmalardı. O nedenle, biraz uzun sürmüş ve yoğun çalışmayı gerektirmişti. Bu  arada, Yıldız’da da eğitime yönelik çalışmalar da yapıyorduk. Öncelikle aydınlatma  - renk ile ilgili derslerin programlara konulması ve bu konulara yönelik bir de  laboratuvar kurulmasının mimarlık eğitiminde yararlı olacağını düşünerek,  çalışmalara başlamıştık. Fakat bu ilk girişimler pek başarılı olmamıştı. 
Enstitünün kuruluş  çalışmalarının bitiminde özel ve kamuya ait çeşitli kuruluşlarda görev yapan  mimarlar, iç mimarlar, elektrik mühendisleri, öğrenciler kimi işverenler gibi çok  çeşitli kişi ve gruplar, Enstitü’ye davet edilerek tanıtım yapılıyor, soruları  yanıtlanıyordu. Bu süreçte aydınlatma projesi yaptırma istekleri de artmaya  başlamıştı. Genellikle başvuranlar önemli projelere imza atmış mimarlardı.  Örneğin, pek çok projede birlikte çalıştığımız Abdurrahman Hancı ve Yalçın Çıkınoğlu,  İlban Öz, Mukbil Gökdoğan, Orhan Şahinler, Maruf Önal, Haluk Baysal, Nezih  Eldem, Ahmet Oral, Behruz Çinici gibi… Kimi zaman Akustik konusunda da  -özellikle hacim akustiği- proje istekleri geliyordu. Kimi istekler de  işverenler, mal sahipleri tarafından oluyordu.  
Tekfen’de  ve Yıldız’da yoğun çalışmalar sırasında felsefi görüşlerimiz ve mimarlık  anlayışımız açısından Şazi Hoca ile çok iyi anlaşmış, bu arada Şazi Hoca’nın  mimar olan eşi Ayten Hanım’la tanışmış, sık sık görüşmeye başlamış, çeşitli  konularda düşüncelerimizi paylaşmıştık. Kimi çalışmalarda o da çok yardımcı  oluyordu. Örneğin, basılacak ders notlarının mumlu kağıda yazılması ve / ya da  basılacak çalışmaların daktiloda -daha sonra IBM’de- yazılması, Almanca olan  kimi kaynakların çevirilerinin yapılması vb gibi. (Bir dönem Kürsü’de yardımcı  eleman olmadığı için bilim dalı elemanlarının çalışmalarının yazılmasında bile  yardımcı olmuştu.) Yoğun çalışmalar arasında kimi akşamlar sanatsal ağırlıklı  film izlemeye, sergilere gidiyor, İKSV’nin İstanbul Festivali sırasındaki  çeşitli etkinliklerine katılıyorduk. Genellikle Pazar günleri ise Şazi  Hoca’ların Büyükdere’deki arazisine (şimdiki Alsit Sitesi) gidiyor, bu doğal  alanda, yol yapma, ağaç, çalı çırpı budama, ıhlamur toplama gibi işlerle uğraşıyor,  çoluk çocuk kalabalık toplanarak günümüzü orada geçiriyorduk. Bu yıllarda,  Altan Gürman, Orhan Şahinler, Mengü Ertel ve Önder Küçükerman aileleriyle oraya  sürekli gelenlerdi. Çok daha sonraki yıllarda birkaç kez bilim dalı elemanları  ve lisansüstü öğrencileri ile sınavların bitiminde Büyükdere’de toplanıp güzel  vakit geçirmiştik. (Resim 3-7)
Ayrıca,  kimi zaman Şile, Polonezköy, Gebze, Bolu, İznik, Uludağ gibi yörelere de günlük  geziler yapıyorduk. 1988 yılında kalabalık bir grup olarak gittiğimiz,  hepimizde unutamadığımız çok güzel anılar bırakan, Mısır’a bir gezi yapmıştık. Yıllar  sonra ise 2002 yılında TAKDER olarak Kaş’ta düzenlediğimiz Akustik Kongresi’ne ve  “Gürültü” konulu Karikatür Sergisine Şazi Hocaların da ailece katılması çok hoş  olmuştu.  
Tekfen’de yoğun bir biçimde  çalışırken, 1969 yılında Yıldız’da Akademi (İDMMA) olma süreci başlamış,  lisansta ders programları, kürsülerin kurulması, akademik ünvanların verilmesi,  yönetimle ilgili kurulların oluşturulması, akademik aşamalar için tezlerin  yapılması, lisansüstü programlarının yeniden ele alınması, yerleşkede ve  binalarda yerleşim çalışmaları, inşaat/yapım/bakım işleri vb gibi farklı  alanlarda yoğun çalışmalar, sürekli ve uzun süren toplantılar yapılır olmuştu.  Bu aşamada, geçici maddeler bağlamında kimi hocalar profesör, kimileri ise  doçent olmuş, bir kısmı da öğretim görevlisi statüsünde kalmış, asistanlara da  tez yapma zorunluluğu getirilmişti.
Yeni bir oluşum olan  “Kürsü”leşme olayı, uzun tartışmalara yol açmış, önerilen kürsülerin -özellikle  profesör ve doçent olan birimler- bir bölümü kurulmuş, ötekiler beklemede  kalmıştı. Örneğin, Yapı Fiziği adlı kürsünün kurulması ve kapsamındaki dersler  yadırganmış, kimi hocalar tarafından bunların mühendislik konuları olduğu ileri  sürülmüştü. 
Avrupa’nın  pek çok kentindeki üniversitelerde yaptığımız araştırmalarda, ad olarak “Yapı  Fiziği”nin tam karşılığının kullanılmakta olduğunu saptamıştık. Kimilerinde ise  “Çevre Bilimi” adı altında konulara yer veriliyordu. Örneğin, tüm derslerini,  laboratuvarlarını incelediğim, hocaları ile görüştüğüm ve birçok kez gittiğim  Londra’daki Westminister Üniversitesi’nde (Polytechnic of Central London)  olduğu gibi… 
Tüm dönüşüm sürecinde  çalışmalar sırasında, bir yandan da kimi hacimlerin aydınlatma ve  akustikleriyle ilgili projelerini, örneğin derslikler için özel aygıtlar  tasarlayarak yeni bir aydınlatma düzeni getirmiş, amfilerin akustik  projelerini, Çukursaray’da Yönetim Kurulu için (sonradan doktora salonu)  aydınlatma ve akustik projelerini yapmıştık. Bir süre sonra ders programlarının  yenilenme sürecinde Yapı Fiziği kapsamı içinde yer alan kimi derslerin lisans  ve lisansüstü programlarına konulması için adeta savaşım verilerek ilk aşamada  aydınlatma, gün ışığı, renk derslerinin programa konulması sağlanmış, daha  sonraki yıllarda güneş denetimi, ısı ve nem gibi konulara yer verilmişti. Bu  arada laboratuvar kurma konusunda Tekfen Aydınlatma Enstitüsü’nü gören  hocaların da destekleri ile karar alınmış ve hızla proje ve yapım süreci  başlamıştı. (Resim 8-11)
Eski bir demiryolu laboratuvarı  olan, uzun yıllar kullanılmayan bu hacmin, alt yapısının hazırlanması uzun  sürmüştü. Tüm iç yüzeylerin giydirilmesi yerleşkedeki demir ve ahşap işleri  atelyelerindeki olanaklarla yapılıyordu. Özel deneyler ve kimi ince işler için  tasarımlarını çizerek yaptırdığımız gereçlerin satın alınmasıyla ve doğrudan  kendimiz çalışarak yapıyorduk. Doğrusu çok zahmetli ve yorucu bir süreçti. (Bu  aşamada Süha Hoca ve kimi yönetimdeki hocalar sürekli olarak benim bu işlerle  ilgilenmemi yadırgıyor, bunlar senin işin mi neden bu kadar uğraşıyorsun  başkaları yapsın diyorlardı. Oysa, benim için bazı işler çok zor olsa da ben  belli bir amaca yönelik inandığım doğrultuda zevkle çalışıyordum.) 
Tekfen yeni bir bina olduğu  için enstitünün alt yapısını oluşturmak ve yaptırmak çok daha kolaydı. Orada  Hollanda’da olduğu gibi deney stantları tezgahlar üzerindeydi. Yıldız’da ise  hacim küçük olduğu için bu olanak yoktu. Deneylerin çoğunu pencere içlerine  yerleştirmek durumunda kalmıştık. Bu arada çeşitli nitelikte ölçme aletlerinin  satın alınması da oldukça güç oluyordu. Çünkü o yıllarda Türkiye’de döviz  sorunu olduğu için satın alınacak ölçme aletleri ile ilgili sürekli sorun  çıkıyordu.
Bu arada belli dönemlerde TMMOB  Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde Şazi Hoca ile birlikte “Danışma Kurulu”  toplantılarına ve ayrı komisyon çalışmalarına katılıyorduk. (Danışma kuruluna,  genellikle Maruf Önal, Orhan Şahinler, Demirtaş Ceyhun, Şaban Ormanlar, Niyazi  Duranay, Afife-Selçuk Batur, Yıldız Sey, Mete Tapan, Ersen Gürsel, Meral-Engin  Omacan, Turgut Cansever, Atilla Yücel, Müşfik Erem, Yücel Gürsel, Somer Ural,  Hasan Çakır katılır, kimi zaman daha kalabalık olurdu. Toplantının biri de  Büyükdere’de yapılmıştı. Anılarda önemli izler bırakan bu toplantıları kimi  zaman Şazi Hoca ile paylaşırdık.)
Şazi Hoca, bir dönem  Mimarlar Odası’nda yönetim kurulunda da görev yapmıştı. UIA II. Bölge mimarın  eğitim komisyonunda Afife Batur, Yücel Gürsel’in olduğu organizasyon  komitesinde de yürütücü sekreter idi. Çok önem verilen bu toplantıya İÜ, BÜ,  İTÜ, KTÜ, İDMMA, İDGSA, Turizm Bakanlığı gibi birçok kurum ve kuruluş destek  vermişti. İDMMA’daki komisyonda ben de görev yapmıştım.
Laboratuvarın yapımı  sırasında, bir yandan da kendi çalışmalarımız sürüyordu. 1973-1974 öğretim  yılında Şazi Hoca akustik, renk, aydınlatma terimleri, güneş denetimi gibi  konularda temel bilgileri içeren kitaplar üzerinde yoğun bir biçimde çalışıyor,  laboratuvar, dersler, projelerle ben ilgileniyor, bir yandan da doçentlik  tezimi hazırlıyordum. Şazi Hoca tüm bilimsel çalışmalarda çok titiz davranır,  kullandığı dilde yabancı sözcüklere yer vermez, onların doğru Türkçe karşılıklarını  yerleştirmeye özen gösterirdi. Bu bağlamda özellikle Aydınlatma Terimleri Sözlüğü’nün hazırlanmasına çok emek vermişti.  Yapılan her türlü işin iyi nitelikli olması Hoca’nın daima önceliği olurdu.
1975 yılında ben doçentlik  tezimi verdikten sonra kadroya atanmıştım. Şazi Hoca daha sonra koşulları sağlayarak  doçent, 1976 yılında profesör olmuştu. Bu durumda yeniden olan girişimlerle  Yapı Fiziği Kürsüsü kuruldu ve bizim kadromuz oraya aktarıldı. Bu arada uzman  Ayşe Elagöz de bizimle çalışıyordu. Yine bu dönemde yapılan lisansüstü  programları ile ilgili çalışmalar sırasında kapsamlı bir biçimde hazırlanmış  olan Yapı Fiziği lisansüstü programının açılması onaylandı. Bu yıllarda aydınlatma  - renk ağırlıklı laboratuvar da kullanımdaydı. Tekfen de olduğu gibi bu  laboratuvarın da akademi içinde ve dışında ilgililere tanıtımı yapılmış ve çok  beğeni kazanmış, takdir toplamıştı. O sırada Akademi Başkanı olan Süha Toner  Hoca da bir teşekkür ve tebrik yazısı göndermişti. (Süha Hoca laboratuvarı  gördükten sonra, Müjgan bu laboratuvar kuruluşunda çalışmana hep karşı  çıkmıştım, ama çok iyi bir iş çıkarttınız; üniversiteye, fakülteye çok önemli  bir değer kazandırdınız demişti.) 
Şazi Hoca hiç boş durmazdı.  Ünlü ressamlarımızdan Avni Lifij, ressam olan halası Harika Lifij’in eşi idi.  Erken yaşta ölmüş olmasına karşın Avni Lifij’in pek çok yağlı boya, kara kalem  eserleri, eskizleri vardı. Bunlarla ilgili sistemli bir arşiv oluşturulması ve  bir kitap basımı için Şazi Hoca yine kolları sıvamış, Adnan Çoker, Altan Gürman  gibi değerli sanatçı hocaların da yardımı ve Ayten Hanım’ın desteği ile çok  kapsamlı bir çalışma yapılmıştı. Kimi zaman ben de yardımcı oluyordum. Uzun  süren çalışmaların, araştırmaların ardından metin yazarlığını Sayın Prof. Adnan  Çoker’in yaptığı “Avni Lifij - Poşadlar”  adı altında çok değerli güzel bir kitap bastırılmıştı.
Artık yeni bir süreç  başlamış, tüm altyapı donanımlı bir biçimde hazırlanmıştı. Kürsüde iki öğretim  üyesi idik, yeni elemanların alınması, onların yetişmesi gerekiyordu. 1979  yılında kürsüye Rengin Ünver ve Hülya Kılıç alındı. Biz Yapı Fiziği’nin tüm  konuları ile ilgilenmek durumunda idik. Yeni elemanların farklı uzmanlık  alanlarına yönelik olarak yetişmesi için tez konuları o doğrultuda verildi. 1979/80  öğretim yılında YFLÜ’ne öğrenci alındıktan sonra bilim dalına ilgi artmaya,  programda yetişmiş elemanlar kürsü kadrosunda yer almaya başladı. Örneğin,  akustik alanında yetişmiş olan Zerhan Yüksel Can, programın ilk  öğrencilerindendi. Daha sonraki yıllarda da bu katılımlar sürdü.
1982 yılında Yıldız’da yeni  bir dönüşüm süreci yaşanmış, IDMMA - Yıldız Üniversitesi (YÜ) olmuştu.  Kürsülerin yerine bilim dallarının geldiği, onların da anabilim dallarına  bağlandığı bu yeni süreçte bu kez YÖK kararları doğrultusunda değişiklikler  gündeme geldi. Genellikle 2 yıl olan LÜ eğitiminde dersler bir yıla toplanarak,  bir yıl da tez çalışmasına ayrılmıştı. LÜ Anabilim dallarına bağlanmış, ancak,  bizim YFLÜ programı aynı ad altında Bilim Dalı olarak eğitimi sürdürdü. Bu  dönemde Lisansüstüne öğrenci sayıları artmaya ve Bilim Dalına yeni elemanlar  katılmaya başladı. Örneğin, Leyla Öztürk, Neşe Akdağ, Gülay Zorer, Ayşe Aknesil  gibi. Bu arada Bilim Dalında belli sürelerde çalışıp çeşitli nedenlerle ayrılan  elemanlar da oldu. Bu üniversite döneminde de döner sermaye işletmeleri  kapsamında aydınlatma, akustik projeleri bilim dalı elemanlarının da katılımı  ile sürdürüldü, sürekli olarak lisansüstü programı geliştirildi, programa yeni  dersler katıldı. Ayrıca, bilim dalı elemanlarının çalışmaları ile ilgili belli  konulara yönelik araştırmalara dayalı pek çok yayın yapıldı.
Şazi Hoca Bilim Dalı Başkanlığı  yanında bir dönem de Yapı Bilgisi Anabilim Dalı Başkanlığı ve Senato Üyeliği de  yapmıştı. Şazi Hoca, yaşamında değişen koşullar bağlamında, 1986 yılında Yapı Fiziği  Uzmanlık Uygulamaları A.Ş. (YFU) adında bir şirket kurmuş, açtığı büroda  birikim ve deneyimlerini orada sürdürmeyi yeğlemiş, 1988 yılında üniversitede  yarı zamanlı çalışmayı seçerek büyük oranda emek ve çabalarını bu yeni kuruluşa  yöneltmişti. Bu yeni çalışma ortamında amaçları içinde proje/danışmanlık  hizmetleri yanında fotometrik ölçmelere yönelik bir laboratuvar kurma isteği de  vardı. İlk aşamada proje çalışmalarını burada yürütmeye başlamış bilim dalı elemanlarından  bir kısmı da bu proje çalışmalarında kimi zaman yer almış, ancak bir süre sonra  bu olanaklı olmamıştı. Ayrıca, burada oluşturulan ölçme hacminde yüksek lisans  öğrencilerinden bazıları tezleri ile ilgili ölçmelere yönelik çalışmalar  yapmıştı. Şazi Hoca, 1992 yılında emekliliği nedeni ile üniversiteden tamamen  ayrılarak, tüm zamanını ve çalışmalarını YFU’da yapmaya başladı. Bürodaki  çalışmalara oğlu Dr. Osman Sirel’in katılımıyla gelişmiş aygıtlarla donatılan  laboratuvarda birçok fotometrik ölçmenin yapılması sağlanmış, bu bağlamda kimi  firmalar için gonyofotometrik ölçmeler yapılmış, ayrıca sanayi için ışıklık ve  yansıtıcı tasarımlarına da yer verilmişti. Giderek çalışmalar içinde YFU / Starkstrom  - Elektronik işbirliği ile aydınlatmada farklı yöntemlerle elektronik denetim  konusu da çalışmalar içinde yer almıştı.
YFU’da aydınlatmada olduğu  gibi, akustikle ilgili hacim akustiği-gürültü denetimi projelerinin ve çok  ayrıntılı akustik ölçmelerin yapılması da sağlanmıştı. Şazi Hoca, YFU’da proje,  danışmanlık, ölçme hizmetleri yanında ilgili kişilere az ve öz temel bilgileri  vermek üzere ufak kitapçıklar da hazırlamıştı. Ülkemizde Şazi Hoca’nın akustik  ve aydınlatma konularına olan emek ve katkılarından ötürü, benim de kurucu  üyelerinden olduğum Türk Akustik Derneği (TAKDER) ve Aydınlatma Türk Milli  Komitesi (ATMK) yönetim kurulları tarafından kendisine onur üyelikleri  verilmiştir.  Çalışmalarını Osman Sirel  ile birlikte yıllarca sürdüren Şazi Hoca artık yorulduğundan söz ederek büroya  daha az gitmeye başlamış, 2016 yılında ise YFU tamamen kapatılmıştı. Bundan  sonraki yıllarını evinde geçiren Şazi Hoca hiç boş durmamış, her zaman kendine  yarattığı işlerle zamanını değerlendirmiştir. Bu süreçte kendisi ve Ayten Hanım’la  sık sık telefonda konuşuyorduk. 2019 yılı sonunda Sabancı Müzesi’nde açılan  Avni Lifij sergisinde uzun uzun sohbet etmiş, birlikte müzeyi gezmiş, Avni  Lifij’in eserleri için yıllarca önce yapılan yoğun çalışmaları anımsamıştık. En  son gördüğümde ise rahatsızlandığı için hastanede yatıyordu. Konuşmalarımız  sırasında; “Bir işe yaramadan daha fazla yaşamanın anlamsız olduğunu” söylemiş,  hastaneden ayrılırken de; “Fotoğrafımı çek hatıra olur” demişti. Bu isteğini  yerine getirirken çok duygulandığımı, geçmişten bu güne olan sürecin bir tarih  şeridi gibi gözümün önünden geçtiğini söylemeliyim.
Vefatından 3 gün önce  telefonda konuşmuş Nuray’la -Nuray, Şazi Hoca’nın kızı gibi sevdiği, 1990  yılından şirket kapanana kadar büroda asistanlık görevi yüklenmiş, daha sonra  da Hoca ve eşine ilgi ve sevgisini sürdürmüştür- ziyaretinize geleceğiz  demiştim. Şazi Hoca da, bekleriz ama önce telefon edin diye uyarmayı ihmal  etmemişti… Ancak bu ziyaret ne yazık ki evde değil, Zincirlikuyu’da  gerçekleşti.
Sevgili Hocam, iyi ki  yıllarca önce Yıldız’a geldiniz, benimle birlikte çalışmak istediniz. Yıldız’da  görev yaptığım sürecin 25 yılını sizinle paylaşmaktan, özellikle ilk 15 yılında  yapı fiziği konularının mimarlık ortamında yerleşmesinde, laboratuvarın, lisansüstü  yapı fiziği bilim dalının kurulmasında, derslerin hazırlanmasında / geliştirilmesinde,  uzmanlık konularında proje ve uygulamaların yapılmasında, akademik ortamda ve  uygulama alanlarında etkin ve yetkin elemanların yetişmesinde öncü oldunuz. Tüm  bu süreçte sizinle birlikte çalışmaktan onur duyduğumu, sizden yalnız bilimsel  alanda değil, gerçek bir dost olarak da her yönden yararlandığımı, destek  gördüğümü söylemeliyim. Sizi saygı ve özlemle anıyorum.
Değerli Hocam bu dünyadan  ayrıldı, kalbimde sevgisi, belleğimde bilimsel tavrı, sağlam kişiliği, dik  duruşu ile ve yıllarca biriktirdiğim çeşitli anılarda her zaman kalacaktır. Işıklar  için yat hocam…
			
			
			Bu icerik 4334 defa görüntülenmiştir.