KORUMA / YAŞATMA
			Gaziantep için Çağdaş Bir Koruma Yaklaşımı
			Gaye Cansunar Yetkin, Dr. Öğretim Üyesi, Gaziantep Üniversitesi Mimarlık Bölümü 
			Gaziantep’teki mimari koruma çalışmalarının son 50 yılına hızlı ancak kapsayıcı bir bakış atan yazar, yerel yönetimlerin yoğun çabalarını olumlu bulmakla birlikte Hışva, Mecidiye ve Sabuncu hanları üzerinden kentteki güncel koruma yaklaşımına yapıcı eleştirilerde bulunuyor. 
			
			
			
			
			  
Kültürel mirasın korunması  için gerçekleştirilen çalışmalar ülkemizde geçmişe oranla oldukça hızlı bir  şekilde ilerlemektedir. Bu durum hem özel sektör desteğiyle hem de özellikle kültürel  ve sosyal çalışmalara daha fazla katkı sunmaya çalışan bir yerel yönetim  anlayışının hakim olmasıyla açıklanabilir. Kültürel mirasın yeniden kullanılır  hale gelmesinin özellikle turizm alanında kentte sağladığı katkıların fark  edilmesi birçok Anadolu kentinde olduğu gibi Gaziantep’te de olumlu bir sürecin  başlamasını sağlamıştır. Böylece kentin atıl hale gelmiş yapı stoku bir program  dahilinde onarılarak yeniden kullanılmaya başlanmıştır. 2005 yılında yerel  yönetimlerin kültür mirası koruma çalışmalarına aktif katılımlarının sağlanması  yönünde yapılan yasal düzenlemelerle Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin (GBB)  öncülüğünde başlayan onarım ve yeniden işlevlendirme çalışmaları ile sonrasında  yapılan tanıtımlar, kentin kültürel mirasının daha geniş kitleler tarafından  duyulmasını sağlamıştır. Yaşanan bu gelişmeler, kentte yer alan diğer ilçe  belediyelerini de harekete geçirmiştir. Her kurum kendi yetki alanındaki  kültürel mirasın onarımı yönünde proje üretmeye ve uygulama yapmaya  başlamıştır. Korumaya katkı sunabilecek ve bu konuda yatırım planı olan kurumlar  bir araya gelerek bir plan dahilinde müdahaleler gerçekleştirmiştir. Örneğin  yerel yönetimlerin sağlıklaştırma yapacağı sokaklar içerisinde Vakıflar Bölge  Müdürlüğü mülkiyetinde ve onarıma ihtiyaç duyan, kültür mirası bir yapının  onarımına öncelik verilerek tarihî doku daha bütüncül bir bakış açısıyla ele  alınmıştır. Bu süreçle birlikte kültürel turizme katkı sağlayan birçok gelişme  görülmüştür. Bunlar arasında 2012 yılında Zeugma Antik Kenti ile Yesemek Taş  Ocağı ve Heykel Atölyesi’nin, 2017 yılında ise kentin özgün su mimarisine ait  yapı tipleri olan “kastel” ve “livas”ların UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici  Listesi’ne girmesi; 2015 yılında da kentin gastronomi alanında UNESCO Yaratıcı  Şehirler Ağı’na kabul edilmesi sayılabilir. Bu çalışmalar tarihî dokuda hızlı  bir dönüşüm sürecini de beraberinde getirmiştir. 
GAZİANTEP KENTİNDE MİMARİ KORUMA: KAVRAM  VE GELİŞİMİ 
Gaziantep kentinde tekil restorasyon çalışmaları dışında  1970’li yıllara kadar bütüncül bir koruma müdahalesi gerçekleştirilmemiştir.  1972 yılında kale ve çevresinde yapılan tespit çalışması ile toplu tescil  kararı, bilimsel olarak bütüncül koruma için atılmış ilk adım olarak  değerlendirilebilir. İlk etapta çoğunlukla anıtsal yapılar özelinde alınan tescil  kararları daha sonra sivil mimarlık örneklerini de içine alacak şekilde  genişlemiştir. Bu süreç; 1979 yılında ilk kentsel sit sınırının belirlenmesi ve  onaylanan koruma amaçlı imar planı, 1987 yılında alınan toplu tescil kararları  ve buna bağlı olarak sit sınırının revizyonu, 1993 yılında tescilli yapı  listesi revizyonu, 1997 yılında yeni koruma amaçlı imar planın onaylanması ve  tescilli yapı listesinin yeniden revize edilmesi olarak dört aşamada özetlenebilir.[1] 1997 tarihli koruma amaçlı imar  planının yetersiz kalmasıyla 2011 yılında hazırlanan yeni plan, yapılan çeşitli  tadilat ve revizyonlarla geçerliliğini korumaktadır. 
Kentte koruma çalışmaları  2000’li yılların başına kadar çoğunluğu Vakıflar Bölge Müdürlüğüne ait anıt  eserlerin restore edilmesi ve özel girişimler sonucu yapılan tekil  müdahalelerin ötesine geçememiştir. Ancak 2863 sayılı Kültür ve Tabiat  Varlıklarını Koruma Kanunu’na bağlı olarak 2005 yılında düzenlenen yönetmelik çerçevesinde  “kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili işlemleri ve  uygulamaları yürütmek, denetimlerini yapmak üzere” yerel yönetimler  bünyesinde Koruma Uygulama Denetim Büroları’nın (KUDEB) kurulması yasal hale  getirilmiştir.[2] Bu yönetmelik kapsamında  ülkemizde ilk KUDEB’in GBB bünyesinde kurulması ve diğer ilçe belediyelerin iş birliği  ile Gaziantep tarihî dokusunda yerel yönetim eliyle korumaya yönelik daha hızlı  ilerleyen bir süreç yaşanmaya başlamıştır. Bakırcılar Çarşısı’nın onarımıyla başlayan  çalışmalar, birçok anıt eserin kamulaştırılması ve sonrasında restore edilmesi,  bu yapıların çevresine yer alan sivil mimarinin cephe ve çatılarının onarılmasıyla  devam etmiştir. Bu onarımlar sonucu alınan olumlu dönüşler, kentte var olan  kültür mirasının değerinin daha geniş kitleler tarafından anlaşılmasını ve bu  mirasla ilgili farkındalığın artmasını sağlamıştır. Birçok yatırımcı atıl  mekânları satın alarak onarmış ve kafe, otel, turistik satış vb yeni işlevlerle  kullanmış; mevcut yapı sahipleri de aynı yöntemle yapılarına sahip çıkmıştır.  Bunlar ilk bakışta ticari kaygılarla olsa da kültürel mirasın doğru  değerlendirildiğinde her anlamda bir katma değer yaratacağının anlaşılmasını  sağlamış ve kentte kültür turizminin gelişmesine büyük katkı sunmuştur.  Günümüzde kentte aynı anlayış çerçevesinde koruma çalışmaları devam etmektedir. 
KENTTE GERÇEKLEŞTİRİLEN KORUMA  MÜDAHALELERİNİN İNCELENMESİ 
Kültürel mirasın korunmasında yapının mevcut durumu ile  sahip olduğu somut ve soyut değerler göz önünde bulundurarak özgünlük  kayıplarını en aza indirecek müdahale türlerinin tercih edilmesi önemlidir. Gaziantep’te  koruma uygulamalarında çoğunlukla “restorasyon” başlığı altında “söküm, yeniden  yapım ve tamamlama” tercih edilmektedir. Bu durumun tek sebebi uzun süre atıl  halde kalan yapılarda bozulma seviyesinin yüksek olması olarak görülebilir.  Ancak kültürel mirasın korunması için uygulanabilecek farklı yöntemlerin  yeterince bilinmemesi ve tercih edilmemesi de diğer sebeplerdir. Bu bağlamda  kentte gerçekleştirilen koruma uygulamalarının genel çerçevesinin anlaşılması  için Şahinbey ilçesinde yerel yönetimler tarafından kamulaştırılarak onarılan  Hışva Han, Mecidiye Han ve Sabuncu Han, çağdaş koruma anlayışı çerçevesinde  değerlendirilmiştir. 
Hışva  Han (Lala Mustafa Paşa Hanı) 
	Hışva Han, içerisinde cami,  hamam, bedesten yapılarını bulunduran bir külliyenin parçasıdır. Kalenin  güneyinde ve kentin tarihî ticari aksı üzerindeki Lale Paşa Caddesi 519 ada 18 parselde  yer alan yapı GBB tarafından onarılarak butik otel ve restoran işleviyle  kullanılmaya başlamıştır. Hanın kuzeybatı köşesinde yapıya bitişik olarak inşa  edilmiş mekânın, han yapısına ait imaret olduğu ve hanın konaklama işlevini  kaybetmesiyle susam yağının çıkarıldığı bir “susamhane” olarak kullanıldığı  belirtilmektedir.
[3] Külliyenin han dışında günümüze  ulaşmış bir diğer parçası yapının batısında yer alan hamamdır. Hamam uzun süre  özgün işleviyle kullanılmış, 2015 yılında yerel yönetim eliyle onarılarak müze  olarak yeniden işlevlendirilmiştir. (
Resim  1) Hışva Han’da gerçekleştirilen onarımlar büyük ölçüde yeniden yapım ve  bütünleme müdahalelerini içermektedir. Onarım öncesinde yaklaşık %30’u ayakta  olduğu ve mevcut yapı elemanlarında bozulma seviyesi yüksek olduğu için yapının  büyük bölümü sökülerek yeniden inşa edilmiş; eksik olan kısımlar ise Urfa’dan  getirilen kireç taşıyla tamamlanmıştır. (
Resim  2) Yeniden yapımlarda kentin özgün yapım teknikleri tam anlamıyla uygulanmamıştır.  Geçmişte 5 yüzeyi elle yontulmuş, duvarın iç bölümüne gelecek yüzeyi ise  yontulmadan bırakılmış (acceli) taşlarla oluşturulan “sandık duvar” tekniği, bu  geleneksel yöntemden farklı uygulanmıştır. (
Resim 3) Yeni sandık duvarlar, spiralle düz satıhlı kesilen taşlardan  inşa edilmiştir. Yapıdan sökülen taşların büyük bir kısmı tekrar kullanılmamış  ancak az miktarda taş, yapının hangi bölümünden söküldüğüne bakılmaksızın yeni  duvar örgüsünde ara ara kullanılmıştır. (
Resim  4) Yapı onarım sonrasında butik otel ve restoran olarak işlevlendirilmiştir.  Bu çerçevede özgün plan şemasında oldukça küçük olan odaların günümüz otel  odası ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için belirli bölümlerde duvarlar  kaldırılarak mekânlar birleştirilmiştir. Bu müdahaleler yapının restorasyonu  tamamlandıktan sonra yeniden üretilen tadilat projesi kapsamında gerçekleştirilmiştir.  Uygulamada bir diğer husus, restorasyon projesi üretilirken yapıya verilen  kültür merkezi işlevinin, onarım ve yenileme çalışmaları tamamlandıktan sonra  değiştirilmesi ve yeni işlev (otel-restoran) kapsamında yapının hiç  kullanılmadan yeniden tadilata girmesidir. Hanın kuzeybatı köşesinde yer alan  ve belirli bir dönem susam yağı üretimi için kullanılmış olan imaret bölümü,  özgün işlevinden oldukça farklı bir işlevle, kafe-bar olarak kullanılmaya  başlanmıştır. Mekânda onarım aşamasında susam yağı üretimine ait ortaya  çıkarılan izler yerinde korunmamıştır. Bu donatıların bir kısmı mekânın içinde  oluşturulan cam platform altında sergilenmektedir. (
Resim 5, 6) 
Mecidiye  Han
	Mecidiye Han, tarihî kent merkezinde yer alan Hanlar  Bölgesi’ndeki Şehitler Caddesi 463 ada 19 parselde bulunmaktadır. Yapı uzun  süre kullanılmadan atıl halde kaldıktan sonra bağlı bulunduğu ilçe belediyesi  tarafından kamulaştırılmış ve 2018-19 yılları arasında onarılarak sahaf,  kafeterya vb çeşitli fonksiyonların yer aldığı bir yapı olarak yeniden  kullanılmaya başlamıştır. (
Resim 7)  Kentte genel kabul gören onarım şekli Mecidiye Han’da da tercih edilmiş, yapıda  yeniden yapım ve bütünleme müdahalelerini içeren bir uygulama  gerçekleştirilmiştir. Yapılan onarımda betonarme eklentiler kaldırılmış, mevcut  yapı öğelerinin büyük bir kısmı sökülerek yeniden yapılmıştır. Sökülen eski  taşlar kullanılamayacak durumda olduğu belirtilerek yenilenmiştir. Yeniden  yapımlarda özgün duvar örgü teknikleri doğru şekilde uygulanmamıştır. (
Resim 8) Kullanıma yeni açılmış olması  nedeniyle sahaf dükkanı sayısı verilen işleve göre yetersizdir. Bunun yanında  yapıda çay-kahve servisi veren bir kafeterya bulunmaktadır. Handa bulunan  birimlerden birkaçı ise geçici süreyle, kentte çekilen yerli bir dizinin seti  olarak kullanılmaktadır. (
Resim 9) 
Sabuncu  Han
	Sabuncu Han, kalenin doğusundaki Tişlaki Mahallesi 686 ada  6 ve 10 parsel üzerinde yer almaktadır. Sabun ve pekmez imalathanesi olarak  kullanılan yapı, uzun bir süre atıl halde kaldıktan sonra müze olarak  işlevlendirilmesi koşuluyla GBB’ye devredilmiştir. Yapıda bu çerçevede 2021  yılı itibariyle onarım çalışmaları başlamıştır. (
Resim 10) İncelenen iki örnekte olduğu gibi bu yapıda da çoğunlukla  yeniden yapıma yönelik bir müdahale gerçekleştirilmektedir. Hışva Han ve  Mecidiye Han ile benzer şekilde süreç içerisinde yeterli koruyucu bakım  yapılmadan atmosfer koşullarına maruz kalan Sabuncu Han’da bozulma ileri  seviyededir. Yapının restorasyon projesinde mevcut duvarların sökümü ve yeniden  inşa edilmesi ile ilgili bir karar yer almamakla birlikte mevcut duvarların  kontrol edilmesi ve sonrasında mekanik temizlik yapılmasına yönelik genel bir  ifade yer almaktadır. Aynı zamanda var olmayan bölümlerinin, özgün yapı  detayına uygun bir şekilde yenileneceği belirtilmektedir. Ancak yapılan  uygulamada mevcut duvarların büyük bölümü sökülerek yeniden örülmektedir. Bunun  yanında geleneksel duvar örgü teknikleri, Mecidiye Han ve Hışva Han’da olduğu  gibi bu yapıda da özgüne uygun biçimde uygulanmamaktadır. (
Resim 11) Yapı, onaylı restorasyon projesinde, sabun ve pekmezin  geleneksel olarak üretim aşamalarının çeşitli görseller ve canlandırmalarla  anlatıldığı bir müze olarak işlevlendirilmiştir. Bunun yanında müze  fonksiyonunu besleyen hediyelik eşya satışı, kafeterya, açık sergi alanı gibi  mekânlar oluşturulması planlanmıştır.
[4]
UYGULANAN KORUMA YÖNTEMLERİNDE  TESPİT EDİLEN SORUNLAR 
Çağdaş koruma anlayışında kültür mirası yapının mevcut  durumu, çevresiyle ilişkisi, yapısal ve işlevsel sorunlarının detaylı bir  biçimde analiz edilmesi; bunun yanı sıra sahip olduğu somut ve soyut değerlerin  doğru belirlenmesi ve hangi özellikleri nedeniyle korunması gerektiğinin  saptanması, yapılacak müdahale türünün belirlenmesinde oldukça önemlidir.  İncelenen yapılarda gerçekleştirilen müdahaleler kentte kültür mirasının  korunması için uygulanan yaygın yöntemi yansıtmaktadır. Yapıların onarımlarında  uygulanan “tek tip” müdahale türü çeşitli koruma sorunlarını beraberinde  getirmektedir. 
Malzeme  ve Uygulama Sorunları 
	ICOMOS tarafından 2003 yılında 14. Genel Kurul’da kabul  edilen “Mimari Mirasın Analizi, Korunması ve Strüktürel Restorasyonu için  İlkeler Sözleşmesi”nde “tarihî yapılarda gerçekleştirilen her müdahalenin  mümkün olabildiğince geriye dönüşe uygun olması; yapının ilk tasarımına, yapım  tekniğine ve tarihî değerine saygı göstermesi ve gelecekte anlaşılmasını  sağlayacak izlerin korunması” gerektiği belirtilmektedir. Bunun yanında “harap  strüktürlerin mümkün olduğunca onarılması ve tamamen yenilenmemeleri” tavsiye  edilmektedir.
[5] Kültürel miras üzerinde yapılan  her müdahale az da olsa özgünlük kaybına yol açacaktır. Bu nedenle yapıları olabildiğince  koruyucu bakımla ayakta tutmak, özgünlük kayıplarını en aza indirebilir. 
Yukarıda incelenen üç yapı, yerel yönetimlerin büyük özveri  ve katkısıyla onarılmıştır. Tarihî dokuda var olan anıtsal yapıların korunması hiç  kuşkusuz kent hafızasının sürekliliğini sağlamakta ve kent kimliğinin  korunmasına katkı sunmaktadır. Gerçekleştirilen onarımlar yapıların tamamen  yıkılmasını önlemiştir ancak malzeme ve mimari detayların uygulanması açısından  özgünlük kayıplarına yol açmıştır. Yapıların mevcut halleriyle korunmalarının  mümkün olmadığı gerekçesiyle gerçekleştirilen yeniden yapımlarda geleneksel  mimari tekniklerinin (ihalelerde verilen uygulama sürelerinin kısalığı, taş  yonu bedeli için ödenen miktarın yetersiz görülmesi vb nedenlerden ötürü) doğru  biçimde uygulanmaması, yapıların özgünlüklerine zarar vermiştir. Bu yöntemin  harap durumda olan birçok kültür mirasının onarımında kullanılacak olması,  kentin geleneksel yapım tekniklerinin zamanla yok olmasına neden olacaktır. Bu  teknikleri bilen usta ve teknik personel sayısının azlığı, geleneksel yapım  tekniğine yönelik yeterli akademik araştırma ve belgeleme çalışması yer  almaması, kültür mirası yapılara ait rölöve, restitüsyon ve restorasyon  projelerinde özgün yapım tekniğine ait yeterli bilginin bulunmaması, geleneksel  mimarinin bütüncül şekilde ele alınamamasına neden olmaktadır. Bunun yanında  özgün malzemeye erişimin kısıtlı olması, koruma uygulamaları için olumsuzluk  yaratan etmenlerden bir diğeridir. Kentte yapılan onarım çalışmalarında yeterli  miktarda yerel taş malzemeye erişilemediği için çoğunlukla Şanlıurfa’dan temin  edilen kireç taşları kullanılmaktadır. Urfa ve Gaziantep taşları benzer şekilde  kireç taşı olsalar da renk ve doku bakımından birbirlerinden farklıdır.[6] Kentte gerçekleştirilen koruma  müdahalelerinin büyük oranda yeniden yapım olarak gerçekleştiği düşünüldüğünde bu farklılığın tarihî  doku üzerindeki etkisinin çok geç olmadan ele alınması gerekmektedir. (Resim 12) 
İşlevlendirme  Sorunları 
	Kültür mirası bir yapının  korunması için hiç kuşkusuz “kullanılması” şarttır. Bu yapıların yararlı bir  toplumsal amaç için kullanılmalarının, korunmalarını kolaylaştıracağı Venedik  Tüzüğü’nde belirtilmektedir.
[7] Yeniden işlevlendirilen tarihî  yapılara verilen işlevin, yapının fiziksel kapasitesine uygunluğunun yanı sıra ruhuna  ve simgesel değerlerine uygunluğu, tarihî kimliğinin sürekliliğinin sağlanması  için önem arz etmektedir. Bu bağlamda 2008 yılında yayınlanan Quebec  Deklerasyonu’nda “yerin ruhu” olarak açıklanan kavram önemlidir. Yerin ruhu,  kültürel bir değere ait somut elemanların yanında ona katkı sunan ve değer  katan soyut elemanlar olarak tanımlanmaktadır. Korumayla ilgili alınacak tüm  kararlarda, somut ve soyut değerlerin bir bütün olarak ele alınmaları gerektiği  belirtilmektedir.
[8]
İncelenen yapılar benzer şekilde ticari amaçlı üretimin  gerçekleştirildiği kamusal mekânlardır. Yapıların ilk işlevleriyle  kullanılamayacak durumda olmaları nedeniyle yeniden işlevlendirilmeleri,  sürdürülebilir bir şekilde korunmaları için olumludur. Hışva Han’a verilen yeni  işlev ile konaklama fonksiyonun devam ettirilmesi, özgün işlevine uygun bir  kullanım olarak değerlendirilebilir. Ancak aynı zamanda yapının özgün plan  şemasında büyük ölçekli sayılabilecek revizyonlara sebep olmuştur. Geçmişte  birçok kervanı ağırlamış bir yolcu hanı olan yapı, günümüz kentinde “lüks”  olarak nitelendirilebilecek bir mekân haline gelmiş olması nedeniyle sınırlı  sayıda kullanıcı tarafından kullanılabilmektedir. Bu durum yapının kamusal  işlevi ile uyumsuzdur. Ayrıca yapının bir parçası olan ve Osmanlı’dan günümüze  ulaşan tek susamhane olduğu belirtilen[9] imaret bölümünde mevcut  kafe-bar işlevi, mekânın özgün işlevsel değerini yansıtmamaktadır. Kentte  helvacılık geçmişten günümüze devam eden yerel bir üretim koludur. Evliya  Çelebi kenti ziyaretinde Antep helvasının meşhur olduğundan bahsetmektedir.[10] Helvanın ana maddesi olan susam  yağının geçmişte nasıl elde edildiğine dair izlerin bulunduğu mekâna verilen  yeni işlev yapının özgün kimliğine zarar vermiştir. Bu mekânın susam yağı  üretimine ait donatıların yerinde korunduğu, geçmişte susam yağının nasıl elde  edildiğine dair uygulamanın gösterildiği ve bununla beraber susam yağından elde  edilen helvanın satışının yapıldığı bir yapı olarak işlevlendirilmesinin,  kentsel hafızanın sürekliliği açısından daha doğru bir uygulama olacağı  söylenebilir. Onarım sonrasında sahaf dükkanları ve küçük ölçekli yeme-içme  mekanlarının yer aldığı Mecidiye Han’a verilen işlev, hem özgün plan şemasına  uygunluk hem de kamusal işlevin devam etmesi açısından olumludur. Yapıya  verilen yeni işlev, plan şemasında büyük bir değişikliğe neden olmamıştır.  Bunun yanında yapı, kamusal kullanım açısından Hışva Han’a kıyasla özgün  işlevine uygun şekilde daha geniş kullanıcı kitlesine hitap etmektedir. Sabun  ve pekmez müzesi olarak kullanılacak olan Sabuncu Han’a verilen işlev ile yapı,  kentte önemli bir yerel üretim kolu olan geleneksel sabun ve pekmez üretiminin  anlatılacağı kamuya açık bir mekân olarak kullanılacaktır. Bu sayede  Susamhane’de gerçekleştirilen uygulamanın aksine sabun ve pekmezin geleneksel üretim  yöntemi hakkındaki bilgi gelecek kuşaklara aktarılacak, somut ve soyut değerler  birlikte korunacaktır. 
Yapılara verilecek yeni işlevin, onarım öncesinde yapılacak  analizler çerçevesinde net olarak belirlenmesi ve restorasyon projesinin bu  işleve uygun olarak hazırlanması gerekmektedir. Örneğin restorasyon projesinde  Hışva Han’a bir kültür merkezi işlevi verilmiştir. Ancak bu çok genel bir tanım  olduğu için projede yapının kullanımına yönelik spesifik kararlar yer  almamaktadır. İşlev net olarak belirlenmediği için yapıda onarım tamamladıktan  sonra otel ve restoran kullanımına yönelik yeniden tadilat yapılmıştır. Sahaf  çarşısı olarak projelendirilen Mecidiye Han’nın özgün plan şemasında var olan  dükkanlar benzer şekilde kitapçı, kafeterya gibi çeşitli amaçlarla kullanılabilecek  durumdadır. Yapıda aktif olarak kullanılmayan dükkanlar yer almakla birlikte bu  boş birimler büyük tadilatlara gerek kalmadan sahaf dükkanı dışında hediyelik  eşya veya küçük çaplı yeme-içme mekânları olarak kullanılabilirler. Bu bağlamda  verilen işlev, yapının sürdürülebilir olarak kullanılmasına imkan vermektedir.  Sabuncu Han’ın projelendirme aşamasında ise müze olarak kullanılmasına karar  verilmiş, restorasyon ve tefrişat projeleri bu fonksiyona uygun olarak  hazırlanmıştır. 
SONUÇ VE ÖNERİLER 
Yapılan incelemelerde, kentte korumaya yönelik  gerçekleştirilen birçok müdahalede yeniden yapımların ön planda olduğu  görülmektedir. Bu durum özellikle konut, han, hamam gibi özel mülkiyetli  yapılarda ortaya çıkmaktadır. Bu tip yapılar zamanla ilk işlevleriyle  kullanılmayacak hale geldiklerinde, kullanıcıları tarafından terk edilmekte ve  atıl hale gelmektedir. Yapılarda uzun süre hiçbir koruyucu bakım müdahalesi  gerçekleştirilmemesi, bozulmayı hızlandırmaktadır. İncelenen üç yapı da kentte  2000’li yılların sonunda yerel yönetimlerin kültürel miras koruma çalışmalarına  aktif olarak katılmaya başlamasıyla kamulaştırılarak onarılmışlardır. Ancak  onarım çalışmaları, bozulma seviyesinin yüksek olduğu bir dönemde, yapılar  harap duruma geldikten sonra başlamıştır. Bu durum, onarımda büyük oranda  yeniden yapımları beraberinde getirmiştir. Kentte korumaya bakışın yeterli  seviyeye gelmemiş olması, yeniden yapım müdahalelerinin tercih edilmesine neden  olan farklı bir etmendir. Günümüz teknolojik olanakları çerçevesinde malzeme ve  yapısal ölçekte uygulanabilecek sağlamlaştırma yöntemleri bu restorasyon  projelerinde göz ardı edilmekte ve mevcut yapının ya da malzemenin korunmasına  yönelik genel ifadeler yer almaktadır. Bu nedenle uygulayıcılar kendilerine  daha pratik gelen söküm ve yeniden yapım yöntemine yönelmektedir. (Resim 13) Bu tarz bir uygulama şekli,  kentte koruma alanında görev yapan birçok kişi için örnek teşkil etmekte, “tek”  ve “doğru” yöntem algısı yaratmaktadır. 
Malzeme  ve uygulama kaynaklı sorunları en aza indirmek için: Yapılarda  koruyucu bakım-onarım uygulamalarına öncelik vererek bozulma süreçlerinin  yavaşlatılması gerekmektedir. Üç yapıda da bozulma ileri seviyede olduğu için  onarıma yönelik gerçekleştirilen müdahaleler büyük ölçeklidir. Kentte,  incelenen yapılarda olduğu gibi bozulma seviyesi yüksek olan yapılarda genel  koruma anlayışı, söküm ve yeniden yapım şeklinde gerçekleştirilmektedir. Bu  soruna çözüm olarak korumada olabildiğince “sağlamlaştırma ve muhafaza etme”  uygulamalarının teşvik edilmesi gerekmektedir. Restorasyon projelerinin üretimi  aşamasında yapılarda yeterli analiz yapılması ve gelişen teknolojik olanaklar  çerçevesinde yapısal öğelerin muhafazası ve sağlamlaştırması için daha net ve  detaylandırılmış çözüm önerilerinin sunulması sağlanabilir. Geleneksel  detayların daha doğru bir şekilde uygulanması için bu detayları bilen mimar, mühendis,  taş ustası vb teknik personelin yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda yerel  yönetim ve üniversitelerin ilgili bölümlerinin iş birliğiyle eğitim programları  düzenlenebilir. İhale kapsamında gerçekleştirilen onarım çalışmalarında idare  tarafından verilen iş süreleri yapısal detayların uygulanması için yetersizdir.  Bu nedenle verilecek süreler, yapıların mevcut durumu göz önünde bulundurularak  daha uzun belirlenmelidir. Yeniden yapımın zorunlu olduğu durumlarda, söküm  sırasında detaylı belgeleme çalışmalarının yapılması, yapısal detayların çizim  ve fotoğraflarla belgelenmesi önem arz etmektedir. Eğer yapısal detaylar tam  anlamıyla uygulanamayacaksa yapının en azından belirli bir bölümünün  sökülmeden, gerekli sağlamlaştırma müdahaleleriyle muhafaza edilmesi ve özgün  yapım tekniğinin yerinde sergilenmesi, geleneksel mimari özelliklerinin  sürdürülebilirliğinin sağlamasına katkı sağlayacaktır. Özgün malzemeye erişim  için yeni taş rezerv alanların oluşturulması önemli diğer bir noktadır. Kamu  eliyle ya da yaratılacak teşviklerle özel sektör tarafından yeni ocak  alanlarının açılması kentin taş ihtiyacını karşılayabilir. 
İşlev  ve kullanım dengesinin sağlanması için: Yapılara verilecek işlevin  belirlenmesinde yapının fiziksel özellikleri ve mekânsal kapasitesi, sahip  olduğu somut ve soyut değerler, bulunduğu sosyal çevrenin ihtiyaçları vb birden  fazla ölçüt göz önünde bulundurularak kapsamlı bir analiz yapılması  gerekmektedir. Onarım öncesinde hazırlanması gereken projelerde işlevin net bir  şekilde ifade edilmiş olması ve tüm müdahalelerin işleve uygun şekilde  gerçekleştirilmesi önemlidir. Bunun yanında işlev seçiminde, yapıların plan  şemalarında ve yapısal özelliklerinde en az değişiklik gerektirecek fonksiyonun  seçilmesi, özgünlüğün korunmasını sağlayacaktır. Yapıların fiziksel  özelliklerinin yanında geçmişteki kullanım şekli ve bu kullanımın kent  hafızasındaki yeri, işlev seçimine yön vermesi gereken bir diğer etmendir.  İncelenen yapılarda olduğu gibi yapıda var olan geleneksel üretim yönteminin  mümkünse aktif tutulması ve bu yöntemlere ait izlerin yerinde korunması, somut  olmayan kültür mirasının korunması için oldukça önemlidir. Bununla birlikte  yeni işlevin, yapıların mekânsal kapasitesine uygun olması şartıyla geniş bir  kullanıcı kitlesine hitap etmesine olanak vermesi sağlanmalıdır. 
Bir sanayi ve gastronomi kenti olarak anılan Gaziantep  özellikle koruma çalışmalarına yerel yönetimlerin katkısıyla kültürel miras  yönünden zengin bir altyapıya sahip olduğunu gösterme fırsatı yakalamıştır. Son  10-15 yıllık süreçte tarihî kent dokusunun onarılarak yeniden daha aktif bir  şekilde kullanılmaya başlanmasıyla kentin kültürel zenginliğinin farkına  varılmış ve kent, kültür turizmi açısından bir merkez haline gelmiştir. Tüm bu  olumlu gelişmelerin yanında iyi niyetli olarak ve oldukça hızlı bir şekilde  gerçekleştirilen onarım süreci, tercih edilen müdahale yöntemi açısından  olumsuz ve geri dönüşü zor durumları beraberinde getirebilmektedir. Kültür  mirasının korunması, farklı uzmanlık alanlarının bir arada çalışmasını gerektiren  bir ekip işidir. Bu çerçevede yapılacak uygulama adımlarının iyi bir şekilde  planlanması gerekmektedir. Kentte ilerleyen süreçte yapılacak koruma  çalışmalarında kültür mirasına ait tüm değerlerin bir bütün olarak korunması  için, çağdaş koruma yaklaşımları, bilimsel metotlar ve aynı zamanda kentin  yerel dinamikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Kamu, halk, üniversiteler ve  ilgili diğer paydaşların katılımıyla korumada genel bir çerçeve ve yol haritası  belirlenmesi, kent kimliğinin sürdürülebilir bir şekilde korunması açısından  önemlidir. 
*  Görseller yazara aittir. 
NOTLAR
[1] “Gaziantep Koruma Amaçlı İmar Planı Revizyonu Analitik Etüd Raporu”, 2009, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama Denetim Bürosu, ss.88-89. 
[2] “Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları, Proje Büroları ile Eğitim Birimlerinin Kuruluş, İzin, Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik”, Resmî Gazete, sayı: 25842, madde:1, 11.06.2005, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2005/06/20050611-7.htm [Erişim : 25.04.2021]. 
[3] Ağar, Pınar, 2006, “Gaziantep Lala Mustafa Paşa Hanı ve Koruma Sorunları”, yayımlanmış yüksek lisans tezi, Kadir Has Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, ss.89-90. 
[4] Sabuncu Han Restorasyon Projesi, 2018. 
[5] ICOMOS, 2003, “Mimari Mirasın Analizi, Korunması ve Strüktürel Restorasyonu İçin İlkeler”, http://www.icomos.org.tr/Dosyalar/ICOMOSTR_tr0033791001536913477.pdf [Erişim : 25.04.2021], s.3. 
[6] Cansunar Yetkin, Gaye, 2019, “Gaziantep Geleneksel Mimarisinde Taş Malzemenin Kullanımı ve Korunmasına Yönelik Yöntem Araştırması”, yayımlanmış doktora tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, ss.212-226. 
[7] ICOMOS, 1964, “Venedik Tüzüğü”, http://www.icomos.org.tr/Dosyalar/ICOMOSTR_tr0243603001536681730.pdf [Erişim: 24.04.2021], s.2. 
[8] ICOMOS, 2008, “The Quebec Declaration on the Preservation of the Spirit of the Place”, http://www.icomos.org.tr/Dosyalar/ICOMOSTR_en0931825001587380615.pdf [Erişim : 24.04.2021], s.3. 
[9] Özkarcı, Mehmet, 1995, Gaziantep Lala Mustafa Paşa Külliyesi, Vakıflar Dergisi, sayı:25, ss.37-66. 
[10] Özkarcı, 1995, s.46. 
			
			
			Bu icerik 5015 defa görüntülenmiştir.