313
EYLÜL-EKİM 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

SORUŞTURMA 2003

DOSYA: ULUSLARARASI SÜREÇLERDE TÜRKİYE MİMARLIĞI

MİMARİ PROJE YARIŞMASI
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ MERKEZ BİNASI VE KÜLTÜREL VE SOSYAL TESİSLERİ

  • Eski New York'lar
    Gürhan Tümer

    Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi,

    Mimarlık Bölümü

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
OKURLARDAN

Afet Nimettir

Mehmet Adam,

Dr., Mimar

İnsanlık tarihi, bir sürü afetler ve onların nimet haline dönüştürülmeleri ile doludur. II. Dünya Savaşı sonrasında faşist Hitler’in bombardımanları ile tarumar olan Londra'ya İngiliz plancılarının yaklaşımı da, bu afetin nasıl nimetini buluruz diye idi. 1999’da yaşanan Doğu Marmara depremleri de bize, yeniden bir toparlanma fırsatı yaratabilirdi ama başka fırsatçılar iktidarda idi.

MİMARLIK dergisinin 305. sayısında, Ankara Şube Yönetimi’nden, içinde yeni reçeteler lafı geçen bir alt başlık gördüm. Yeni reçetelere gerek yok, sahip olduğumuz kaynaklara görebilen gözlerle bakmak, galiba bize yeni reçeteleri gösterecek. Fatih Söyler'in yazısında söz konusu ettiği eğitim, sağlık, konut hizmetleri sadece konut hizmeti verildiğinde verilebilir ve bu hizmet örgütlenmesi gecekonducular tarafından gerçekleştirilmişti.

...

Artık geçeyim elimizde, kendi önümüzde olan kaynağa. Bu kaynak belki benim çocukluğumdan beri sürdürdüğüm bir yaşam biçimi olduğu için bana çok doğal geliyor. Belki de artık çok arkaik olduğu için kimse tarafından ciddiye alınmıyor. Bursa Cumalıkızık evlerinde ipekçilikle ilişkili çeşitli işlemler yapılıyordu; o yüzden kolonlarla taşınan bir katları var. Aynı şekilde, eski Antakya evleri zemin katlarında bir atölyeye sahip ve bu atölyelerde üst kattaki evin aile reisi zanaatını icra ediyor. Bütün evlerin oluşturduğu avlu ise çocukların oyun alanı, kadınların da çamaşır yıkama ve kurutma için kullandıkları bir alan. Şimdi herhalde bu çamaşır işleri de makinalara havale edilmiştir. 6-7 yaşına kadar avluda oynayan çocuklar zaman zaman atölyelerde çalışan babaları tarafından ufak tefek yardımlara çağrılırlar, ayrıca bütün çevre yaşayanları birbirlerini de tanıdıkları için çocuklar iyi bir değerlendirmeye tabi tutulur. O yaşta da ustalar tarafından sürekli çıraklık için davet alırlarmış; çocuk da isterse o ustanın yanında meslek öğrenimine başlarmış. Yok ilerde o zanaat değil de başka bir zanaat isterse, o zaman da diğer ustanın çıraklığına geçermiş.

Şimdi bütün bunları bugünlerde sonuçları alınmaya başlanan ÖSS falan gibi meslek seçme yöntemleri ve sonuçları ile karşılaştırıyorum. Korkunç.

...

Kaynaklar:

1. Hancock, G. 1995, Hand Prints of the Gods, Three Rivers Press.

2. Cook, P. 1967, Architecture: Action and Plan, Studio Vista.

Dipnot:

Bu dipnot sosyal bilimlerin, psikolojinin desteği ile afetlerin nimet olduğunun kanıtıdır. İlk sosyoloji dersimizi aldığımız, Sayın Şeyma Katoğlu'nun anlattığı, toplulukların toplumsallık kazanmaları örneğinde hep bir uçaktaki yolcuların bir topluluk oluşturdukları fakat yolculuk sırasında bir yolcunun kalp krizi geçirmesi karşısında topluluğun toplumsallık kazandığı ve bunun o yolcular arasındaki dayanışma, yardımlaşma gibi amaçlardan kaynaklandığını anlatırdı.

Sonra üniversite yıllarımızdaki sosyoloji hocamız Sayın Mübeccel Kıray'dan kırsal toplulukların kentselleşmeleri, kentlileşmeleri, işçileşmelerinin zorluklarını öğrendik. Sonraki yurtdışı çalışmalarımda da Tom Burns gibi sosyal bilimcilerden, kırsal toplulukların dönüşüm zorluklarını öğrendik. Yine yaşanan depremlerin ardından gittiğimiz Doğu Anadolu'daki kırsal yerleşmelerde hem oralı yapı ustalarının yaptığı depreme dayanıklı yapıları görüyor, hem de oralıların İmar İskan Bakanlığı Afet İşleri'nin yaptığı deprem konutlarının eleştirisini alıyorduk. Bunlar, memur evleri diyorlardı; buraya bir fabrika yapsınlar, biz de işçi olarak çalışıp düzenli bir gelire sahip olalım; sonra kendimiz de yaparız depreme dayanıklı evlerimizi. Yaşadıkları bir deprem onlara çok zor olan bir dönüşümü gerçekleştirmelerini sağlamıştı. Bu da afetin bir diğer nimeti idi.

Böyle diğer bir nimet II. Dünya Savaşı’ndan kalma. Biz ikinci savaşa girmedik, ama okuduk, gördüklerimizle girmiş kadar yaşadık. Gördüklerimizi, hemen savaş sonrası (1950’ler, 60’lar) Avrupasının insanları ve onlardan 30 yıl sonraki (1990’lar) insanları ile karşılaştırdığımda, savaşı yaşayanların, savaş yıllarındaki bodrumlarda, metro istasyonlarında örgütledikleri yaşam biçimlerini savaştan sonraki yaşamlarında da sürdürülüyordu. Ama 90’lara geldiğimizde o sığınaklarda, bodrumlarda yaşanan uygar ilişkilerden, saygıdan, dayanışmadan eser kalmamıştı; çünkü gözü dönmüş aç gözlülük tüm değerleri artık maddiyata indirgemişti.

Şimdi son olarak da bütün bunları tetikleyen sardunyalar ile çilekler örneklerine: ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde iken fakültenin çay salonuna giderkenki büyük pencerenin önünde çok büyük olmayan bir saksı içinde bir sardunya vardı. Saksısı ufak olduğu halde sardunya belki 3.5 m yükseklikteki tavana kadar gidiyor ve her tarafı çiçekler içinde idi. Çay ocağını işleten Hasan Efendi’ye sardunyanın saksısını büyütmemizi önerdim. Hasan Efendi ilk dersimi verdi: “Hocam, o kendini ölecek zannediyor; yeniden üreyebilmek için tohum vermesi gerekiyor; onun için de sürekli çiçek açıyor.”

İkinci dersim: Emekli olan dayım, köydeki evin bahçesinde çilek yetiştirmeye başlamıştı. Bir sefer ziyaretine gittiğimde, onu çileğin dallarını keserken gördüm. Acıdım, yazık değil mi, diye ukalalık ettim, dersimi aldım. Çilek sürgün verir ve o dal uzayıp gidermiş; sonra uzayan dal tekrar toprağa değince oradan kök salarmış ve yeniden sürgün verirmiş yeniden üretimi böylece sürer giderken uzayıp toprağa ulaşmak isteyen dalı kırılır yada koparsa yeniden üretimi tehlikeye giren çilek tohum vermek için çilek meyvesini verirmiş.

Sonra bütün bunları, bir de Ziraat Mühendisi Prof. Dr. Sevinç Asal Hanım’a sordum ve tabii bütün doğa böyledir yanıtını aldım.

Bu icerik 5513 defa görüntülenmiştir.
Bursa Cumalıkızık evleri
Bursa Cumalıkızık evleri