335
MAYIS-HAZİRAN 2007
 

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

TÜRKÇE ÖZET

MİMARLIK DÜNYASINDAN

FORUM

YAYINLAR

  • Delik Binalar
    Gürhan Tümer Prof. Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü

Mimarlık’tan 335



KÜNYE
DOSYA: KENTSEL YAŞAM KALİTESİ

MİMARLIK VE YAŞAM KALİTESİ: Avrupa’da Kentsel Yaşam Kalitesi Yaklaşımları

Tuğçe Selin Tağmat

Y. Mimar, Mimarlar Odası Uluslararası İlişkiler Koordinatörü

Son yıllarda sosyal bilimler alanında gittikçe daha yaygın bir şekilde gündeme gelen “yaşam kalitesi” kavramı Avrupa’nın güncel literatüründe temel olarak bir insan topluluğunun ekonomik durumu (gelir dağılımı, yoksulluk düzeyi, yaşam standardı), yaşam çevresi (konut, yaşam ve çalışma mekânları), eğitim ve iş olanakları, aile yapısı (iş ve aile hayatı dengesi, ailede iş bölümü), sosyal yaşama katılım (yaşama ve çalışma dengesi, sosyal etkinlikler) ve sağlık durumu (sağlık hizmetlerinden yararlanma oranı) gibi ölçülebilen nesnel koşullar ve bu topluluktaki insanların yaşam kalitelerine ilişkin olumlu veya olumsuz öznel düşünce ve duyguları (karşılıklı güven, toplumsal gerilim, yaşam çevresinin güvenliği) tarafından şekillenen bir olgu olarak ifade edilmektedir. Başta yaşam çevresi olmak üzere, insan topluluklarının yaşam kalitesiyle ilgili tüm bu konular mimarlık ve yapılı çevreyle yakından ilişkilidir.

Avrupa’da yaşam kalitesine ilişkin güncel tartışmalara baktığımızda, Avrupa Birliği’nin (AB) ekonomik hedeflerine yönelik yaptığı ortaklaştırıcı ve serbestleştirici düzenlemeler ile kıtanın sahip olduğu sosyal ve kültürel değerlerin çeşitliliğinin korunması ve geleceğe aktarılması konusu arasında bir gerilim bulunduğundan bahsedebiliriz.

Ortaklaştırıcı ve serbestleştirici düzenlemeler esas olarak 2000 yılında Avrupa Konseyi tarafından belirlenen Lizbon Stratejisi’nin 2010 yılından itibaren AB’yi dünyanın en rekabetçi ve dinamik bilgi ekonomisi haline getirme konusundaki ekonomik hedef doğrultusunda yürümektedir. Süreç içinde bu stratejiye yalnızca ekonomik anlamda olmayan, aynı zamanda iklim değişikliğiyle savaşmak, sürdürülebilir ulaşım sağlamak, kamu sağlığına ilişkin tehditlerle uğraşmak, doğal kaynakları daha dikkatli kullanmak, yoksulluk ve toplumsal dışlanmaya karşı mücadele etmek ve yaşlanan nüfusun getirdiği zorluklara yönelik önlemler almak gibi sosyal ve çevresel sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin hedefler de eklenmiştir. Tüm bunlara bağlı olarak, Avrupa toplumunun geleceğin en rekabetçi toplumu olmasının temel taşı “yaşam koşulları, yaşam kalitesi ve kültürel geleneklerin harmanlanacağı bir sosyal ve ekonomik bütünleşme” olarak ifade edilebilir.

Bununla birlikte, yaşam kalitesi olgusu yalnızca sosyal, ekonomik ve çevresel performansla ilgili değil, aynı zamanda yaşam çevrelerinin niteliği, tasarım değerleri, kültürel ve sosyal altyapının fiziksel açıdan kaliteli bir şekilde kurulması ile de ilgilidir. Bu anlamda, AB’nin ekonomik bütünleşme sürecinde doğal olarak ön plana çıkarttığı ekonomik hedefler, bu bütünleşmenin sürdürülebilmesi için gerekli, fakat yeterli değildir. Uzun vadede AB’nin kendi bütünleşmesini sürdürebilmek ve koruyabilmek için kültürel, toplumsal ve çevresel değerlere de en az ekonomik hedefler kadar sahip çıkması gerekecektir. İşte mimarlık ve kentsel çevre de bu programın en önemli eksenlerinden biri konumundadır.

Mimarlık ve kent alanını doğrudan ilgilendiren birçok konuda, gerek kültürel ve ekonomik değerlerin çatışması gerekse ülkelerin bu tür konularda çok farklı yerel değerlere sahip olmaları nedeniyle ortak düzenlemelerin yapılması zorlu bir yol izlemektedir. Yapılı çevrenin oluşumu ve kentlerin gelişimi ortak bir politika konusu olarak benimsenmemekte, ülkelerin ulusal anlayış ve düzenlemelerine bırakılmaktadır. Bu, bir anlamıyla doğal olarak nitelendirilebilir; fakat yine de mimarlık ve yapılı çevre ile ilgili eğitim, meslek ve hizmetlerin ortak düzenlemelerle tanımlandığı bu ülkeler topluluğunda, ülkelerin kültürel ve toplumsal anlamda bir ortak değerler sisteminde buluşmamaları, ekonomik esaslı düzenlemelerin sosyal ve kültürel arkaplanının doldurulamaması sonucunu getirecektir. Bu açıdan, özellikle Avrupa ölçeğinde mesleği ve ilgili etkinlikleri temsil eden örgütlenmelerin bu kültürel ve toplumsal altyapıyı oluşturmaları; yapılı çevre ve bununla bağlantılı olarak yaşam kalitesini özellikle kültür politikası olmak üzere AB politikalarının önemli bir bileşeni haline getirmelerine ihtiyaç duyulmaktadır.

MİMARLIK POLİTİKASI VE YAŞAM KALİTESİ

Avrupa’da mimarlık ve yaşam kalitesi ilişkisi en güçlü ifadelerinden birini, 1995 yılında Avrupa Mimarlar Konseyi (ACE) tarafından yayımlanan “Avrupa Mimarlık ve Yarın: Avrupa’nın Yapılı Çevresi İçin Öneriler” başlıklı Beyaz Kitap olarak da anılan çalışmada bulmaya başlamıştır. Bu çalışma temelde“Avrupa Birliği içindeki mimarların Avrupa’daki siyasi kurumların dikkatlerini ekonomi üzerinde yoğunlaştırıp, aynı dikkati sosyal ve kültürel sorunlara yöneltmeyen tutumlarına karşı gösterdiği tepkiyi yansıtmaktadır”. Bu yıllardan başlayan hareketlenme sonucunda, özellikle Avrupa düzeyindeki çeşitli mesleki ve kültürel örgütlenmelerin katkılarıyla, son yıllarda mimarlık ve kentsel çevrenin önemi AB ölçeğinde önem kazanmaya başlamıştır. AB vatandaşlarının yaşam kalitelerinin yükseltilmesinin ve AB’nin dünyanın en rekabetçi ekonomisi haline gelmesinin yolunun bir ölçüde daha iyi yaşam çevrelerinden geçtiği fikri ortaya çıkmıştır. Bu anlamda, 12 Şubat 2001 tarihinde Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen ve üye ülkeleri kendi kamusal yapılaşma politikalarını oluşturmak konusunda teşvik eden “Avrupa’da Mimari Kaliteye İlişkin Karar” başlıklı politika metni, yeterli olmasa da, önemli bir adım niteliğindedir. Bu metin, 2000 yılında Fransa’nın Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı sırasında kurulan ve mimarlığa ilişkin konularda AB üyesi hükümetler arasında bir işbirliği platformu kurmayı amaçlayan Avrupa Mimarlık Politikaları Forumu’nda şekillendirilmiştir. 1999 yılında, Avrupa Birliği’nin Finlandiya Başkanlığı döneminde ilk adımları atılan bu Forum, üye ülkelerin özellikle Kültür Bakanlıkları kapsamındaki politikacılarını ve meslek kuruluşlarını bir araya getirmekte ve Avrupa bütününde bir “mimarlık politikası” geliştirilmesi yönünde çaba göstermektedir.

Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde ulusal mimarlık politikaları ve bunlardan bazılarında ayrıca bölgesel ve yerel ölçekte geçerli olan birtakım politika programları bulunmaktadır. Mimarlık politikaları, en genel tanımıyla, mimarlık ürünleri ve yapılı çevrenin niteliğinin kamu yararına olduğu düşüncesinden hareketle, mimarlık kültürü konusunda toplum bilincini artırma ve mimarlık uygulamalarında standartları yukarıya çekme hedefini ulusal çapta hükümet politikalarına veya bölgesel ölçekte yerel yönetimlerin politikalarına entegre etme amacı taşıyan eylem planlarıdır. Genel olarak değerlendirdiğimizde, politikalara hâkim olan güncel konular arasında yüksek kalite, yüksek standartlar, sürdürülebilir kalkınma, mimari mirasın korunarak gelecek kuşaklara aktarılması ve mimarlıkta yenilikçi yaklaşımların özendirilmesi gibi başlıkları sayabiliriz. Yani mimarlık politikaları doğrudan yaşam kalitesinin artırılmasıyla ilişkilidir.

Mimari kaliteye ilişkin Avrupa Konseyi kararıyla birlikte “kaliteli mimarlığın, yaşam çevresini ve vatandaşların kentsel veya kırsal çevre ile ilişkilerini geliştirerek, toplumsal bütünleşme, yeni iş alanlarının açılması, kültür turizmin ve bölgesel ekonomik kalkınmanın teşvik edilmesi gibi konularda katkıda bulunabileceği” onaylanmış, Avrupa ülkelerinin mimarlık politikalarını oluşturmaları teşvik edilmiştir. Böylece mimari kalite AB politikalarında referans verilen bir konu haline gelmiştir. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, mimarlık ve kent politikaları AB’nin resmi bir ortak politika alanı haline gelmemiş, bu nedenle daha nitelikli bir yapılı çevrenin sağlanması için arzu edilen sonuç henüz tam olarak alınamamıştır.

AB’nin ekonomi odaklı politikalarına eleştirel bir tutumla mimarlık ve yapılı çevrenin sosyal ve kültürel boyutlarını AB politikalarına entegre etme çabası ACE’nin 2004 yılında yayımladığı “Mimarlık & Yaşam Kalitesi” kitabında yine benzer ifadelerle, fakat bu kez daha kapsamlı bir lobi etkinliği hedefiyle ön plana çıkmıştır. Kitapta sunulan temel ilkeler, “Avrupa Mimarlar Konseyi’nden 21. Yüzyıl İçin 21 Önemli Mesaj” başlıklı bir broşürle de kamuoyuna açıklanmıştır. Mimarlık ve yaşam kalitesine ilişkin bu mesajlar özet olarak şu konular üzerinde durmaktadır:

• AB, Lizbon Stratejisi’ne ulaşma yolunda, ekonomik hedeflerin yanı sıra sosyal ve kültürel boyutları da içeren bütüncül bir politika izlemelidir;

• İnşaat sektörünün AB ekonomisi içindeki yeri ve toplum üzerindeki önemli etkisi nedeniyle, yapı araştırmaları daha çok desteklenmelidir;

• Gelecekteki AB araştırma programları yaşam kalitesi, kentsel çevre, yapılı miras, mevcut yapılar ve inşaat için yenilikçi yaklaşımlar gibi konuları içerecek şekilde oluşturulmalıdır;

• Kamusal ve özel yapıların sürdürülebilirliği ve kamusal mekânların güvenliğinin vatandaşların refahı ve dolayısıyla toplumun sosyal yapısı üzerinde çok büyük etkisi vardır. Bundan dolayı, sürdürülebilirliğin tüm yönleriyle –sosyoekonomik, kültürel ve çevresel- yaşam çevrelerinin gelişiminde dikkate alınmasının sağlanması gerekmektedir;

• Yapı projelerinin tümünde kaliteli bir sonuç elde etmek büyük ölçüde iyi çalışma yöntemlerinin ve tüm proje katılımcıları arasında iyi ilişkilerin kurulmasına bağlıdır. Hem mimarın hem de diğer aktörlerin olaylar zincirinin içinde bütünleşmiş ve yeterli ölçüde yer alması, süreç içinde tutarlılık, verimlilik ve kalitenin kolayca elde edilmesi için gereklidir;

• Kamu ihalesi sözleşmelerinde yalnızca hizmet alımının ekonomik boyutu değil, aynı zamanda yapıların çevre üzerindeki etkilerini de dikkate alacak yaşam döngüsü maliyeti ve analizinin de yer alması sağlanmalıdır;

• Mimarlık hizmetlerinin alımında kaliteye dayalı seçimin sağlanması yönünden yarışmalarla hizmet alımı tercih edilmeli ve mimarlar için açılan yarışmalar rekabet ve deneyime dayanan ve hizmet bedelinin dışarıda bırakıldığı, önceden belirlenmiş kriterler üzerine kurulmalıdır;

• Kentsel planlama, tasarım ve yönetim politikalarına ilişkin yürütülmekte olan katılımcı prosedürler ilgili tüm çevreleri içine almalı ve kentsel çevrenin kalitesi için ortak sorumluluk anlayışı oluşturulmalıdır;

• İşverenin, yapılı çevrede bir projenin gerçekleştirilmesi için gerekli entelektüel hizmetlerin çeşidi ve maliyeti konusunda yeterince bilgilendirilmesini sağlamak için uygun bilgi sistemleri kurulmalıdır;

• ACE, Bolonya modeliyle uyumlu bir şekilde üniversite düzeyinde minimum 5 yıllık eğitim üzerinde kurulu, Yeterlilikler Direktifi’nde mimarlık eğitimiyle ilgili bölümde belirtilen bilgi ve becerilerin kazanmasını sağlayacak kapsamda müfredata sahip bir mimarlık eğitiminin sürdürülmesini desteklemektedir. Ayrıca mimarlar, çalışma hayatları süresince bilgi ve becerilerinin değişen teknolojik, toplumsal ve yasal ortama uyum sağlaması açısından sürekli mesleki gelişimlerini sürdürmelidirler.

Yani mimarlık ve yaşam kalitesi bağlantısı özet olarak AB’nin ekonomik hedeflerine mimarlık ve yapılı çevrenin sosyal ve kültürel boyutlarının eklemlenmesi, kamusal hizmet alımında kaliteye dayalı kriterlerin ön plana çıkartılması, mimarların eğitimine belirli standartlar getirilerek mimarlık ürünlerinin niteliğinin artırılması ve böylece toplum yararının korunması olarak ifade edilebilir.

ACE’nin politika kitabı Avrupa Parlamentosu’na da sunulmuş ve parlamenterler tarafından da oldukça olumlu bir biçimde karşılanmıştır. Parlamenterlere, “Genel olarak toplum ve özel olarak vatandaşların, mimarlık hizmetleri için hem işveren hem de sonuç ürünün kullanıcısı durumunda olduğu; kamusal politikaların, her düzeyde, toplum içinde yapıların ve kamusal mekânların kalitesine değer veren bir kültürel yapı oluşturmaya çalışması gerektiği; bunun ötesinde, mimari değerleri anlamaya yönelik farkındalığın ve yeteneğin eğitim sürecinde mümkün olduğunca erken aşılanması, anaokulundan başlayıp formel eğitimin tüm aşamalarında sürdürülmesinin önemli olduğu”mesajı verilmiştir.

YAŞAM KALİTESİNİN FARKLI BOYUTLARI: ÇEVRE, SAĞLIK, GÜVENLİK, RAHATLIK

ACE’nin yıllar süren çabaları ve son yıllarda güçlendirmeye başladığı lobi etkinliğinin karşılıksız kalmadığını ve “mimarlık ve yaşam kalitesi” konusunun AB’nin güncel tartışmaları ve araştırma programlarında daha kalıcı bir yer almaya başladığını söyleyebiliriz. Bunun için verilebilecek en önemli örneklerden biri Avrupa Yapı Teknoloji Platformu kapsamında yapılan çalışmalardır. Platform, Avrupa’nın ekonomik ve toplumsal hedeflerine ulaşabilmesi için yapılı çevrenin içerdiği tüm süreçlerin, yeni teknolojilerin geliştirilmesi yoluyla daha etkin, verimli ve sürdürülebilir hale getirilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle, Avrupa çapında inşaat sektörü ve yapılı çevreye ilişkin tüm alanlarda ihtiyaç duyulan araştırma konularını ve önceliklerini belirlemek, çerçeve programlarda da bu konulardaki araştırmaları desteklemek amacıyla 2004 yılında kurulmuştur. Platformun biraraya getirdiği farklı ilgi grupları arasında, tasarımcılar, mimarlar, mühendisler, müteahhitler, malzeme ve ekipman üreticileri, işverenler ve proje yöneticileri, kullanıcılar, tüketiciler, hizmet sunucuları, iş ve meslek kuruluşları, araştırma merkezleri ve üniversiteler, kent ve bölge yönetimleri bulunmaktadır. Teknoloji platformunun stratejik belgesinde “yeraltı ulaşım sistemleri”, “kentler ve yapılar”, “malzemeler”, “ağlar”, “kültürel miras” ve“bilişim ve iletişim teknolojileri”nin yanı sıra “yaşam kalitesi” başlığı da ana çalışma konularından biri olarak tanımlanmıştır.

Yaşam kalitesi çalışma alanının amacı inşaat etkinliklerinin sağlık, güvenlik ve çevre konusundaki etkilerine ilişkin AB politikaları ve hedeflerini desteklemek ve geliştirmektir. Bu kapsamda, aşağıdaki konularda araştırma ve geliştirme çalışmalarının yapılması ve inşaat sektöründe toplumsal sorumluluk konusunda bir farkındalık yaratılması amaçlanmakta; orta ve uzun vadeli hedefler belirlenerek bu konularla ilgili vizyon oluşturulmaktadır:

Çevresel Etkinin Azaltılması (Yetersiz kent planlaması ve yönetimi; toprağın yanlış kullanımı; inşaat işleriyle ilgili olarak çevreye verilen rahatsızlıklar, zararlar, atıklar ve potansiyel kirlilik; kentsel ulaşım sorunları; yapı malzemeleri; binalarda enerji kullanımı; binalarda su kullanımı): Bu konuda oluşturulan vizyon bütün bir inşaat döngüsünün ve yapıların çevre üzerinde yarattığı etkiyi, kaynakların etkin kullanımı ve sıfır atık anlayışı izlenerek mümkün olduğunca azaltmaktır. Bu kapsamda, inşaat süreci ve yapıların kullanımı boyunca çevresel etkiyi azaltarak, kaynakların daha etkin bir şekilde kullanımını artıracak otomasyon sistemleri, yenilenebilir enerji sistemleri, yapıların yapılması ve sökülmesinde kullanılacak çevre ve maliyet açısından etkin sistemler, enerji verimliliği yüksek yapı malzemeleri gibi alanlarda araştırma ve geliştirme çalışmalarının desteklenmesi ilkesel olarak benimsenmiştir.

Doğal ve İnsan Kaynaklı Afetlerin Etkilerinin Azaltılması (Deprem, toprak kayması, sel, fırtına, erozyon gibi doğal afetler ve terörist saldırı, savaş, endüstriyel bölgelerde yaşanan iş kazaları ve patlamalar gibi insan kaynaklı afetler): Yaşam çevresinde güvenliğin vatandaşların en temel haklarından biri olduğu fikrinden hareketle, insanların ve yapılı çevrenin doğal ve insan kaynaklı afetlere karşı mümkün olan en iyi şekilde korunması da yaşam kalitesi kriterlerinden biri haline gelmektedir. Bu kapsamda, afetlerin daha önceden tahmin edilebilmesi ve erken uyarı sistemleri, genel risk analizleri, izleme ve tespit amaçlı bilgisayar programları ve simülasyon sistemleri, afet öncesi ve sonrası değerlendirme sistemleri, afetlerle ilgili bilgi ve deneyim paylaşımı amacıyla çeşitli ağların kurulması gibi konularda araştırma yapılması içinde bulunduğumuz dönemde önemli görülmektedir.

Herkes İçin İç Mekânların Geliştirilmesi (Yaşama ve çalışma mekânları ve ayrıca okul, hastane, bakımevleri gibi yüksek yoğunluklu yaşam çevreleri): Yaşam kalitesinin önemli bir diğer konusu da her koşuldaki insanın çeşitli günlük etkinliklerini sürdürdüğü mekânlarda sağlıklı, güvenli ve rahatça yaşamını sürdürebilmesidir. Bu kapsamda, ev kazalarının azaltılması, evdeki güven hissinin artırılması, yaşama mekânlarında ışıklandırma, hava kalitesi, akustik özellikler ve ısıl konfor düzeylerinin iyileştirilmesi, erişilebilirlik, olumsuz iç mekân koşullarından kaynaklanan hastalıkların azaltılması için yolların araştırılması ve sağlık ve güvenlik ile düşük enerjili yapılı çevre arasında bir denge sağlanması amacıyla yapılacak araştırma projelerinin desteklenmesi öngörülmektedir.

Daha Sağlıklı ve Güvenli Çalışma Mekânları (İşçiler ve çalışanlar için sağlık ve güvenlik): İstatistikî bilgilere göre, her yıl AB’de 1300 kişi inşaat kazalarında hayatını kaybetmekte; kazalar arasında en sık yaşananın ise yüksekten düşme olduğu belirtilmektedir. Dünya çapında, inşaat işçileri diğer işçilere oranla üç kat daha fazla hayatlarını kaybetme, iki kat daha fazla yaralanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Bu kazalar bireysel zararların yanısıra hem işveren hem de toplum geneline oldukça büyük zarar vermektedir. İnşaatta sağlık ve güvenlik çalışmalarında işverenler, mimarlar, proje danışmanları, iş yöneticileri, müteahhitler ve işçiler gibi inşaat sürecinin farklı aktörlerinin tümü sorumluluk sahibidir. Bu açıdan düşünüldüğünde, işin planlanmasından iş gücünün bilgilendirilmesine, iş donanımının doğru seçiminden güvenlik ve sağlık işaretleri kullanımına kadar konunun farklı boyutlarıyla ilgili yenilikçi fikirler ve buluşların desteklenmesi öngörülmektedir.

Sonuç olarak, yaşam kalitesi kavramı Avrupa’da büyük ölçüde çevre, sağlık, güvenlik ve rahatlık konularıyla bir arada algılanmaktadır. Konuya AB perspektifi açısından bakıldığında ise, yaşam kalitesi olgusunun ekonomik hedefler ile sosyal ve kültürel değerlerin bir çatışma alanı haline geldiği açıktır. Bununla birlikte, yaşam kalitesi kavramının yukarıda ifade ettiğimiz boyutlarıyla Avrupa Yapı Teknoloji Platformu gündeminde ve vizyonunda yer alması, bu konuların AB’nin 7. Çerçeve Programı kapsamında mali destek verilecek araştırma projelerinde daha sık görülmeye başlanacağının da habercisidir.

Avrupa Komisyonu’nun mimarlığı doğrudan veya dolaylı ilgilendiren düzenlemelerde toplumsal ve kültürel boyuta yeterince vurgu yapmaması ve çoğunlukla ekonomik temelli düzenlemeler nedeniyle meslek ve toplum yararının zedelenmekte olduğunu uzunca bir süredir eleştiren ACE, bu konuları gündeme taşımak amacıyla 22 Kasım 2007’de Brüksel’de “Gelecek İçin Tasarlamak: Pazar ve Yaşam Kalitesi” temasıyla bir zirve toplantısı düzenleyecektir. Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso’nun himayesinde gerçekleşecek bu zirve, mimarlığın Avrupa vatandaşlarının yaşam kalitesi için önemini bir kez daha vurgulayacak önemli bir platform olacaktır.

Önümüzdeki dönemde özellikle ACE ve Avrupa Mimarlık Politikaları Forumu gibi örgütlenmelerin giderek artmasını beklediğimiz bu tür lobi etkinlikleriyle birlikte, yaşam kalitesi alanındaki araştırmaların da artmasıyla, yaşam kalitesi konusunun hem Avrupa toplumunun gündeminde hem de yasal düzenlemelerde güncelliğini sürdürmesini bekleyebiliriz.

Bu icerik 9767 defa görüntülenmiştir.