330
TEMMUZ-AĞUSTOS 2006
 

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

TÜRKÇE ÖZET

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: X. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri, 2006

MİMARLIK’tan 330



KÜNYE
ODA YAPILARI

Mimarlar Odası Şube Binalarının Koruma Eylemindeki Önemi: Gaziantep Şube Binası Bağlamında Değerlendirmeler

Mustafa Korumaz

Araş. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Mimarlar Odası’nın Şube ve Temsilcilik yapılarını tanıtmaya devam ediyoruz. Oda hizmet yapılarında, genellikle içinde bulunulan kentlerdeki tarihî yapıların değerlendirilmesine özen gösteriliyor. Gaziantep Şubesi sosyal, kültür ve eğitim yapısı, aynı zamanda yöresel taş işçiliği ve el sanatları eğitiminin yapılacağı bir mekân olarak yeniden işlevlendirilerek, meslek örgütünün söylemlerini uygulamalarıyla da desteklemesi anlamında örnek oluşturacak nitelikte. * Proje Müellifi: Mustafa Korumaz (Y. Mimar, Konya) Yardımcı Mimar: Mustafa Nohutcu (Mimar, Konya) Proje Koordinatörü: Zafer Okutucu (Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi Başkanı)

Mimari kültür miras açısından zengin ülkemizde, “nicelik (sayısal)” olarak fazla olan bu mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasına yönelik “nitelikli (kaliteli)” bir koruma anlayışının yerleşmediği uygulama sonuçlarının gözlemlenmesiyle söylenebilir. Ülkemizde korunması gereken mimari kültür varlıkları ve bunların oluşturdukları kentsel ölçekteki sitler, günümüzde ya tescillenip zamanın yıpratıcı etkisine karşı savunmasız bırakılmakta ya da yanlış uygulama kararları ile özgün kimliklerini kaybetmektedirler. Yapı ve doku ölçeğinde uygulama kararlarına yönelik eleştirilerin meslek dergilerinde sık sık yer alması, bu olumsuz bakış açısını destekler niteliktedir. Bu olumsuz tespitlere karşın, ülkemizde bilimsel esaslara göre yapılmış restorasyon örneklerinin bulunması, son yasal düzenlemeler ve ayrılan fonlar gelecek adına ümit vericidir. Bu tür uygulama ve yasal düzenlemelerin, “koruma kavramı”nın ülke genelinde kabul görmesine ve koruma eyleminin teşvik edilmesine katkısının fazla olacağı açıktır.

Nitelikli koruma eyleminde, öncelikle yapının (veya dokunun) güncel durumunun sağlıklı bir tespitinin yapılması ve yıpranma nedenlerinin analizi, koruma uygulamalarının ilk aşamalarındandır. “Yıpranma” sözcüğünün akla getirdiği ilk çağrışım, yapının fiziksel deformasyonları olsa da, “çevresel, sosyal, işlevsel” yıpranmalar da korunacak yapı veya dokuyu güncel hayata kazandırırken üretilecek müdahale kararlarını doğrudan etkiler. Kendisini oluşturan çevrenin bir öğesi olan ve bu çevre ile özdeşleşmiş tarihî yapılarımız, ancak kendilerini oluşturan çevreler ile beraber koruma kapsamına alındıklarında özgün çevresel etkilerini koruyabilirler. Özgün çevresi içerisinde değerlendirilen mimari kültür mirası, görsel etkisi, çevresi ile kurduğu ilişki, mimari üslubu, teknik özellikleri ile günümüz kent insanının, tarihi ile sağlıklı bir bağ kurmasını sağlayacaktır.

Günümüzde sıkışık imar adalarında “yaşam” ve “kimlik” savaşı veren tarihî yapılarımız, ölçü ve oran olarak özgün etkilerini kent insanına iletememekte, duygusal ve görsel bağ kuramamaktadır. Ülkemizin geçirdiği hızlı sosyal, mekânsal ve ekonomik değişim sonucunda birçok tarihî doku kaderine terk edilmiş, “gerekli” ve “hak ettiği” ilgiyi görememiştir. Bu ilgisizlik, kullanıcıların tarihî mekânları “gelişmemişliğin” ve “demodeliğin” veya “kent varoşlarının” göstergesi olarak algılamasına neden olmakta; bu tür “eksik” düşünceler kent planlarına da yansımaktadır.

Kent planlarının yeni mekân kazanım imkânlarını mal sahiplerine sunmasıyla tarihî dokular apartman bloklarına tercih edilmiş; hatta mal sahiplerince bu “kıyımlar” teşvik edilmişlerdir. Durum böyle iken, tarihî dokular ve çevreler günümüzde dünya mimarlık ortamında yükselen değer olan “sürdürülebilirlik” kavramı içerisinde değerlendirilmekte, doğa ile bütünleşmeleri, içinde bulundukları fiziksel koşullara uyum sağlamaları, modern insanı doğadan koparmamaları gibi nedenler ile mimarlık platformunda hak ettiği yeri almaktadırlar.

Ülkemizdeki kültürel ve doğal mirasın korunmasına Mimarlar Odası’nın kurulmasından günümüze kadar verdiği ve vermekte olduğu mücadele, hemen her meslek insanının farkında olduğu bir gerçektir. Hatta her nerede koruma bağlamında bir aksaklık, bir olumsuz olsa konuya ilk sahip çıkan Mimarlar Odası olmuştur ve ilgili konularda en etkili tepkileri vermiş, konuya sahip çıkmıştır. Sadece koruma bağlamında aksaklıkların olduğu durumlarda değil, genel çalışmaları içerisinde de kamu kurum ve kuruluşlarını, kentliyi, mimarlık öğrencilerini koruma eylemi hakkında bilinçlendirmeye çalışmıştır.

Ülkemizdeki “koruma kavramının” yerleşmesinde etkin Mimarlar Odası’nın Şube ve Temsilciliklerinin ofis ve sosyal binalarını tarihî miras kapsamındaki yapılardan seçmesi, hem toplumun geneline hem de diğer kamu kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerine örnek olacak bir davranış şeklidir. Hemen her platformda içinde bulunduğumuz coğrafyanın sahip olduğu kültürel ve doğal zenginlikleri gelecek kuşaklara aktarmayı vurgulayan Oda’nın, gereksinim duyduğu mekânları tarihî yapılardan seçmesi, söylemleri ile uygulamalarını örtüştüren bir yaklaşımdır. Bu uygulamalar bulundukları kentlerde alım gücü ve yetkisi olan diğer kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum örgütlerine örnek oluşturacak niteliktedir. Diğer kamu kurumlarında veya meslek örgütlerinde bu tür tercihler önceleri pahalı ve bürokratik zorluklar zinciri gibi düşünülse de, aksine böyle olmadığı kullanım sürecinde kurumların bilinçlendirilmesi ile anlaşılmaktadır. Bu noktada da tarihî yapılar, kurum kimliği, tarihî yapıyla kazanılacak imaj, kurumun kentle bütünleşmesi, kamusal mekân imajından kurtulan mekânlar elde edilmesi, korumada kamu yararının olması gibi alt başlıklar ile oldukça ilgi gören mekânlar olmaktadırlar.

Tarihî bir yapıyı kent yaşamına kazandıran Oda yapıları, içinde bulundukları kentteki diğer özel, kamu veya meslek örgütlerini de yönlendiren ve özendiren somut örnek ve anlatımlardır. Meslek örgütü içerisinde bile, bazen Mimarlar Odası’nın modern binalar ve çağdaş tasarımlar içerisinde hizmet vermesi gerektiği yorumları yapılmaktadır. Fakat, koruma bilincinin ülkemizde geç de olsa yerleşmeye başladığı bu dönemde tarihî yapıların tercih edilmesi misyonun bir parçası olarak düşünülmeli ve “kültür hizmeti” bağlamında olumlu olarak değerlendirilmelidir.

Tarihî çevre içerisindeki yeniden kullanım uygulamalarına “Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi Sosyal, Kültür ve Eğitim Binası” tekil bir koruma eyleminin kente katkılarının görülmesi bağlamında iyi bir örnek oluşturacaktır. Güneydoğu Anadolu’nun tarihsel seyri içerisinde her zaman ticaret ve sosyal yapısı canlı olan Gaziantep, bu canlılığa paralel olarak tarihsel süreklilikte üretmiş olduğu oldukça çok sayıda ve nitelikleri yüksek korunması gerekli kültür varlığına sahiptir. Özellikle dairesel planlı Gaziantep Kalesi ve çevresinde yer alan tarihî doku, tarihsel sürekliliği gösteren bir alan olsa da, günümüzde bu alanın bakımsızlığı ve güncel çirkin yapılaşma tarihî belge olma niteliğine zarar vermektedir.

Kale ve civarında yer alan tarihî konutlar, hanlar, camiler ve diğer yapılar özellikle yeni kent merkezlerinin planlanmasıyla önceki talep yoğunluğunu kaybetmiş, tercih edilmeyen mekânlar olmaya başlamıştır. Gaziantep’in tarihsel kültürünün somut göstergesi olan bu bölgenin, kent kullanıcısının geniş bölümüne hizmet edecek şekilde rehabilitasyonuna yönelik koruma projeleri üretilmektedir. Bölgenin iyileştirilmesi sırasında Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi, kent için gereksinim duyduğu “geleneksel zanaat eğitiminin verildiği ve usta yetiştirildiği bir eğitim yapısını” bu bölgedeki korunmaya değer Gaziantep evlerinden seçmiştir. Böylece kentin sahip olduğu ve kullanılamaz durumdaki kültürel miras kente tekrar kazandırılacaktır.

Konut olarak yapılmış tarihî yapının yeniden işlevlendirilerek yeniden hayat bulması, kente örnek oluşturacaktır. Böyle bir yeniden işlevlendirme ile tarihî doku ve çevresinin sosyal olarak canlanabilirliği, uygulama ve kullanım süresinde gözlemlenebilecektir. Yapının, hem geleneksel taş işçiliği ve el sanatlarının eğitiminin yapılabileceği, hem de sergi ve seminerlerin düzenlenebileceği bir mekân olarak kurgulanması, kentte geniş bir sosyal çevrenin kullanabilmesini sağlamakta; koruma eyleminin kültürel sürekliliği sağlaması adına uygulamanın önemini göstermektedir. Yapının seçimi, alınması, projelendirilmesi, uygulama yapılması ve ileride kullanılması kendi içerisinde güçlükler ve sorunlar içermekteyse de, bir kent bölgesinin canlanması ve rehabilitasyonu adına ciddi bir sorumluluk ve görev üstlenilmiştir. Bu uygulamalar Gaziantep kenti özelinde diğer kamu kurum, kuruluş, meslek örgütleri ve özel teşebbüslere örnek olacak nitelikte olup, kentte koruma kavramının yerleşmesine yönelik en somut adımlardandır.

MİMARİ ÖZELLİKLER VE KORUMA ÇALIŞMALARI

Mimarlar Odası çatısı altında yeni bir işlevle kente kazandırılacak olan Gaziantep evi, Kale civarında, tarihî doku içerisinde yer alır. Gaziantep evlerinin genel özellikleri gibi sokaktan yalıtılmış, içe dönük (avlulu) olarak şekillenmiştir. Yörede bol miktarda bulunan ve “kıymık veya havara” olarak anılan kalker taşından yapılmıştır. Ev özgün halinde geniş bir konak iken miras sebebiyle bölünmüş, kütle içerisinde iki farklı mülkiyet oluşmuştur. Bu bölünmüşlük evin iç mekânlarında da kendini göstermektedir. Yazı kapsamında, Gaziantep Şubesi mülkiyetinde olan avlulunun kuzeydoğu ve kuzeybatı yönlerinde yer alan “L” seklindeki tarihî bölümlerin değerlendirilmesi yapılmıştır.

Kuzey-Doğu Bölümü

Zemin katın en geniş mekânı sokaktan yalıtılmış avlusudur. Zemin, siyah ve beyaz taşlarla kaplanmıştır. Avlunun güneyinde özgün olmayan (muhdes) tuvalet ve mutfak bölümleri yer alır. Bu bölümler restorasyon sonrasında, avluda gerçekleştirilecek aktiviteler için servis mekânı olarak düşünülmüştür. Avlunun kuzey-doğusunda önü açık sofa, bu sofadan girilen küçük bir kiler ve bir oda bulunmaktadır. Sofanın camekânları kırılmış ve girişte hemen karşıda bulunan tarihî çeşmesi çalınmıştır. Sofadan girilen oda ise avluya dört, sofaya iki pencere ile açılan, üç gömme dolabı olan ve duvarları ahşap kaplama (zar) olan özgün bir mekândır. Ahşap kaplama duvarları kadar, ahşap tavanı da ilgi çekicidir. Restorasyon sonrasında bu oda seminer amaçlı, kiler yine aynı fonksiyonu ile, sofa ise seminer holü olarak değerlendirilecektir. Bu mekânların altında avludan girilen bodrum kat, yenileme sonrasında arşiv olarak kullanılacaktır.

Kuzey-doğu bölümünün üst katında sonradan yapılan betonarme bir terastan girilen bir oda ve bu odadan geçilen alt sofanın tekrarı olan üst sofa bulunur. Terastan girilen odanın bağdadi tavanı, havuzu ve pencereleri çevresindeki pervazlar dikkat çekicidir. Restorasyon sonrası bu bölümler idari büro olarak kullanılacaktır.

Kuzey- Batı Bölümü

Bu bölüm, zamanın yıpratıcı etkisi ve bakımsızlık sebebiyle oldukça harap bir durumdadır. Özellikle tavan ve zemin döşemelerinde yapısal deformasyonlar ve göçükler gözlemlenebilir. Bu bölümde üst kata çıkılan taş merdiven bulunur. Strüktürel bakımdan sağlam olmasına rağmen demir korkulukları çalınmıştır. Restorasyon sırasında bu korkulukların, edinilen bir tarihî fotoğraftan rekonstrüksiyonları yapılacaktır. Bu bölümün alt katında, girişleri doğrudan avludan olmak üzere üç oda bulunur. Girişlere göre sağdaki oda restorasyon sonrası eğitim birimi olarak kullanılacak olup, günümüzde döşeme ve duvarları sağlam, pencereleri kırılmış yer yer duvar kaplamalarında hasarlar oluşmuştur. Bu odanın yanında, özgününde kiler olarak kullanılan, duvarları çıplak taş, toprak zeminli küçük bir oda bulunmaktadır. Bu mekân ısı merkezi olarak düzenlenecektir. Girişe göre en soldaki oda yapısal deformasyonların en fazla olduğu odadır. Döşemesi çökmüş, duvar kaplamaları yer yer sökülmüştür.

Bu mekândan odanın batı bölümünde 1 metre kot farkı ile oyma bir dehlize girilir; özgün kullanımda bu tür dehlizler adeta evin buzdolaplarıdır. Restorasyon sonrasında buranın yazlık kafeterya olarak kullanılması düşünülmüştür. Kuzey-batı bölümünün üst katı alt katın tekrarı niteliğindedir. Fakat yapısal deformasyonlar fazladır. Bu bölümün çatısı bakımsızlık sebebiyle çökmüş, yapı oldukça su almış, deformasyonlar artmıştır. Bu katın odaları üzerindeki bağdadi tavanlar ve tavan havuzlarından büyük bir bölümü yıkılmış durumdadır. Restorasyon sonrasında bu mekânlar eğitim birimleri olarak kullanılacak ve küçük oda ve bu adanın altındaki merdiven ara sahanlığından girilen oda ise arşiv olarak düzenlenecektir.

Restorasyon projesi hazırlanırken yapının mevcut durumunun sağlıklı bir şekilde tespitine oldukça özen gösterilmiştir. Restorasyon sonrasında, yapının özgün iç ve dış mekânlarının özelliklerine zarar vermeyecek yeni fonksiyonlar seçilmiş, özgün şemaya müdahale edilmemiştir. Aydınlatma ve iklimlendirme tesisatlarının, şu anda sökülmüş olan duvar kaplamaları altından iletilmesi düşünülmüştür. Restorasyon sonrasında işletmeye yönelik gereksinim duyulan servis mekânları, yapının avluya açılan muhdes bölümlerinin yeniden düzenlenmesi ile elde edilmiş; böylece tarihî bina içerisinde ıslak hacimler için özgün mekânların parçalanmasına engel olunmuş, tarihî yapının plan şeması korunmuştur.

SONUÇ

Gaziantep Şubesi’nin kentin kültürel gelişimine katkısı olacak bir mekânı, kent yaşamına kazandırmasının son derece önemli iki yönü vardır: Birincisi, uygulama kentin atıl durumdaki eski dokusunu canlandırmaya yönelik uygulamalara örnek oluşturacaktır. İkincisi ise, yapıya verilecek yeni eğitim mekânı fonksiyonu ile unutulmaya yüz tutmuş yöresel taş işçiliğinin ve el sanatları eğitiminin yapılması, kültür sürekliliği sağlamaya katkıda bulunacaktır. Hazırlanan restorasyon projesinin uygulamada da çağdaş koruma ilkeleri bağlamında gerçekleştirilmesi, Mimarlar Odası meslek örgütünün söylemlerini uygulamalarıyla da desteklemesi anlamında örnek oluşturacak niteliktedir.

Bu icerik 4385 defa görüntülenmiştir.