328
MART-NİSAN 2006
 

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

TÜRKÇE ÖZET

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR

MİMARLIK’tan 328



KÜNYE
DOSYA: Mimarlık ve Eğitim Kurultayı’nın Ardından

Mimarlıkta Uzmanlaşma

Alper Ünlü

Prof. Dr., İTÜ Mimarlık Bölümü

7-9 Aralık tarihleri arasında düzenlenen III. Mimarlık Eğitimi Kurultayı’nda ortaya çıkan sonuçlar ile Türkiye’de mimarın uzmanlaşması konusunu iki yönden incelemekte yarar vardır. Bu iki yönü kurumsal düzeyde adlandırırsak, bunlardan ilki, mimarlık eğitiminin yapıldığı “mimarlık okulları”, diğeri de mimarlık meslek pratiğinin kuramsal ve uygulamalı düzeyde denendiği mimarlık firmalarıdır. Bu iki sektörün birbirleriyle etkileşimi Türkiye‘deki “mimarın uzmanlaşma” sürecinin de ana hatlarını ortaya koymaktadır. Türk mimarlık çevresi, genel anlamda dünyadaki ekonomik ve politik gelişmelere koşut olarak, geçmişten gelen usta-çırak ilişkisine göre örgütlenmiş büro pratiğini bugünkü koşullarda sorgulama durumuna girmiştir. Bu “koşullara” daha sonra yazının içinde değinmek kaydı ile eski bir gazete alıntısı ile tartışmayı açmak istiyorum.

Sanıyorum 1973 yılına ait bir Milliyet gazetesi alıntısı…İlginç bir söyleşi olduğu için alıntıyı saklamışım. Çok ilginç, medyamız o tarihten bugüne değin bu anlamda “mimarlık eğitimine” ilişkin herhangi bir söyleşi yayınlamadı ya da ben rastlamadım. Soran değerli gazeteci rahmetli Abdi İpekçi, yanıtlayan ise ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden değerli öğretim üyesi Bilgi Denel. Konu “mimarlık eğitimi” ve “mimarlıkta uzmanlaşma”...

Abdi Pekçi soruyor:

”…Bildiğim kadarıyle de dünyanın birçok yerlerinde, bu düşünceden hareket ederek bazı girişimler ve reformlar yapılıyor. Bu genel yenileme ihtiyacı ve hareketinin içinde mimarlık eğitiminin bir özelliği var mı? Yani mimarlık eğitimi alanında diğerlerinden farklı yenilemeleler gerektiren durumlar var mı?

Bilgi Denel yanıtlıyor:

“…Çok uzun süre mimarlık dalı bir güzel sanat dalı olarak ele alınmış, eğitimi bir usta-çırak ilişkisi içinde görülmüştür…Eskiden mimar herşeyi yapan bir kişi iken bugün birçok diğer dalların yaptığı işleri koordine eden insan haline gelmiştir. 1930’larda meşhur bir söyleyiş vardı: Harvard Üniversitesi’nde o günün tarifine göre bir mimarın yetişmesi için 26 yıl okuması icabettiği söylenirmiş. Bugünün ölçülerine göre, buna bir ömür yetişmeyecektir…”

Denel, arkasından İpekçi’nin sorusuna tekrar yanıt veriyor:

“Bir mimarlık öğrencisine, çok kısa sürede çizmesini öğren diyoruz, hesap yapmasını, betonarme hesabı yapmasını, psikoloji, sosyoloji öğren diyoruz. Bir sürü şey öğrenmesini istiyoruz. Bunun sonucunda oluşan insana da iyi bir vasat, tandans diyoruz. Oysa bu çeşit insanlar benim kanımca topluma çok faydalı olmuyorlar. Herşeyden bir parça bilen yerine, herşeyden bir parça bilirken de bir yerde bir şeyi iyi bilen insana ihtiyacımız var...

Söyleşi son derece ilginç bir şekilde sürüyor. Denel’in görüşlerine, o günkü koşullar altında katılırız ya da katılmayız; ben halen bu tartışmanın sürdüğünü düşünüyorum. Otuz üç yıl önceki düşüncelerin çok değişmediğini, özellikle mimarlık eğitimi ile ilgili “reformların” ülkemiz düzeyinde geç kaldığını bu yazı ile birlikte daha rahat anlıyorum. Denel söyleşide mimarlık okullarındaki 2+2+2 formülünden bahsediyor. İlk iki yılın bu formüle göre temel mimarlık eğitimi, ikinci iki yılın özel ilgi alanı olması mimar ya da plancı olması ve bu meslek dalına yönelik özel eğitim. Son iki yılda ise uzmanlaşma devreye giriyor. Denel, bu dönemde mimarın konut, hastaneler, turistik yerleşmeler ya da endüstri binaları üzerine uzmanlaşması gerektiğini ileri sürüyor.

Bu söyleşide belirtilen belki de “arkaik” diye niteleyebileceğimiz ortaya çıkanları, son Mimarlık Eğitimi Kurultayı’nda farklı düzeylerde ve günümüzün koşullarına göre tartışmadık mı? Kurultayda ortaya çıkan sonuçlarla birlikte, yukarıdaki nostaljik söyleşiyi ele aldığımda, mimarlık okullarındaki uzmanlaşma ile meslek pratiğinin gerektirdiği uzmanlaşma arasında iletişim eksikliğinin olduğunu kabullenmek zorundayız. Özetle, ülkemizde mimarlıkta uzmanlaşma konusunda mimarlık pazar dinamiklerini eğitim alanına sokamayan mimarlık örgütleri, buna karşın eğitsel alanda ise kuramsal bilgiyi kendi çeperlerinin dışında kullanılmaması gerektiğini düşünen akademisyenlerin bu “boşluğun” oluşmasında başrolleri paylaştığını varsayıyorum. Gerçekten ülkemizde mimarın uzmanlaşmasına gerek var mıdır? Yoksa, bu kavram meslek şovenizminin yapay bir uzamı mıdır? Ya da inşaat piyasasında “yapay” bir bölünme ve ticari kaygılarla ortaya çıkan güncel bir spekülasyon alanı ya da aracı mıdır?

Yazımın başında belirttiğim gibi konunun iki alanını ve bu iki alandaki değişimleri bir kez daha gözden geçirmekte yarar var.

Mimarlık Okulları’nda Uzmanlaşma

Türkiye’deki mimarlık okullarındaki uzmanlaşma konusu okullardaki “kürsüleşme” süreci içinde önem kazanmaktadır. Okullardaki kürsüleşme hareketi 1950’li yıllar ile başlamıştır. Daha sonraları 1980‘lerde “ana bilim dallarına” dönüştürülen kürsüler,

aynı zamanda “uzmanlaşma” hareketinin de öncüsüydüler. Burada akla gelen ilk soru o koşullar çerçevesinde “kürsüleşme” piyasadaki uzmanlığın bir gereği miydi, yoksa yapay bir bölünme miydi? Bu sorunun yanıtını, sanırım daha yeni yeni verebilmekteyiz.

Bugün çok açık bir şekilde okullardaki uzmanlaşmanın üç alanda oluştuğunu görmekteyiz. Bunlar mimari tasarım (bina bilgisi), yapım yönetim ve teknolojileri (yapı bilgisi), mimarlık tarihi ve restorasyon şeklindedir. Türkiye’deki tüm mimarlık okullarının genel profiline baktığımızda bu üçlü kurgunun irili, ufaklı türevlerini bulabiliriz. Bu üçlü uzmanlaşma alanına yönelmede 3+2 ya da 4+2 gibi formüllerin hangisinin geçerli olup, olmadığı konusu ise Avrupa Birliği yörüngesinde halen tartıştığımız bir konudur. Sonuç olarak bu tartışmayı sonlandırırsak, mezunlarımızın Avrupa’da kayıba uğramayacağı bir formülü “uyum çerçevesinde” kabul edeceğimiz kesindir. Kesin olan ise, bu üçlü yönelmeyi de “uzmanlık” alanları olarak bu formül içinde uygulayacağımızdır.

Bu üçlü uzmanlaşmanın en kritik konusu, mimarlık temel eğitiminin süresidir. Bu uzmanlaşma modelini yüksek lisans düzeyine çekmemizin temel nedeni, mimarlık temel eğitiminin 2 yıl gibi sürede verilememesinden ötürüdür. Oysa inşaat mühendisliği eğitiminde, öğrenciler son sınıfta yapı, geoteknik, hidrolik ve ulaşım mühendisliği gibi dallara ayrılabilmektedirler. Örneğin, yapı mühendisliği dalında bile betonarme yapılar ile çelik yapılar, dört yılın sonunda ayrı bir uzmanlaşma alanı olabilmektedir. Böyle bir durumu mimarlık eğitiminde uygulamak olanaksız olduğu gibi, mimarlık temel eğitiminin iki yıl içerisinde verilmesi çok zordur. Bu durumda uzmanlaşma beş (3+2) ya da altı yıllık (4+2) eğitimin son iki yıllık aşamasında mı başlayacaktır yoksa uzmanlaşma bugün olduğu gibi yüksek lisans olarak mı devam edecektir? Önümüzde duran en önemli soru budur.

Üçlü uzmanlaşmanın ilki olan mimari tasarım uzmanlık alanı mesleğin kuram ve kılgı yönünde bina tasarımı ve uygulamalarının temelini oluşturacak uzmanlaşmayı hedef almaktadır. Kuram, tarih, felsefe ve anlatım tekniklerinin ileri düzeyini bu uzmanlık alanı içinde düşünebiliriz. Bu alan mimari proje üretiminin “beyin takımına” aday yetiştirir. Özellikle büyük mimari büroların “teklif” bölümlerinin bu uzmanlığı almış kişilerden kurulması yeğ tutulmalıdır. Bu alan temel mimarlık eğitiminden farklı donanıma sahip özellikle felsefe, tarih, eleştiri donanımının özenle verildiği bir uzmanlık alanı olmalıdır.

Yapım yönetim ve teknolojileri uzmanlık alanı ise yapım sistemleri, yapım yönetim, malzeme, aydınlatma, akustik ve diğer fiziksel çevre kontrolü alanlarına uzman yetiştiren geniş bir yelpazeye sahiptir. Özellikle ABD Princeton Üniversitesi’ndeki lisans düzeyinde “mimari mühendislik” (architectural engineering) alanına koşut uzmanlık alanı olarak kabul edilebilir. Bu uzmanlık alanı şantiye yönetiminden, bina maliyetine, malzeme üretim satışından, aydınlatma ya da akustik uzmanlığa kadar çok geniş bir yelpazeye meslek insanı yetiştirmelidir. Bu uzmanlık alanı özellikle “bina yöneticisi” (facility manager) de yetiştirmelidir. Özellikle Türkiye’de büyük bina ya da tesislerin “teknik yönetim ve gözetimini” uzmanlaşmış mimarlar yapmaktadır.

Son uzmanlık alanı olan mimarlık tarihi ve restorasyon uzmanlık alanı ise ülkemizin geniş kültürel içeriği içerisinde lisans düzeyinde uzmanlaşmayı bile düşündürmektedir. Tarihsel sürece göre alt uzmanlık alanlarının da bu uzmanlığın altında kurulabileceğini ve gelecekte bu uzmanlığın daha da kuvvetleneceğini düşünmekteyim.

Bu üç uzmanlık alanı dışında Türkiye mimarlık okullarında düşeysel ve yataysal bölünme çabaları olmuştur. Özellikle yataysal anlamda, mimari proje üretim sürecine göre, avan proje ve uygulama projesine göre “kürsüleşme” ya da uzmanlaşma çabaları olmuştur. Bu durum son derece yapay ve içeriksizdir. Ayrıca mimarlık eğitiminin tipolojik açılımlara göre uzmanlık alanlarına bölünmesi de örneğin hastane mimarlığı, konut mimarlığı ya da fabrika mimarlığı gibi, bunun da Türkiye’deki mevcut mimarlık temel eğitim ve kültürünün ana unsurlarını ciddi anlamda zedeleyebileceğini düşünmekteyim. Bu da eski bir öneri olmasına karşın arada sırada hortlamaktadır. Çağdaş Türk mimarlık okulları, şu andaki çizgileriyle bu tartışmayı sonuçlandırmıştır.

Doğal olarak Türkiye’deki mevcut piyasa dinamiklerine koşut, piyasa istemlerine yanıt verebilen bir uzmanlık alanı mimarlık okullarında mevcuttur. Uzmanlık alanları bu anlamda bugün yüksek lisans düzeyindedir. Avrupa Birliği uyum koşulları çerçevesinde, uzmanlık alanlarını lisans düzeyine indirgeyebileceğimizi sanıyorum. Oysa üniversitelerdeki bu durağan duruma karşın, mimarlık meslek alanında uzmanlık alanları ciddi anlamda farklı şekillenmeler içindedir. Bu durum da üniversite ile meslek pratiği arasındaki uzmanlık alanlarını ya da bunların önemlilik düzeyini farklı bir biçimde ortaya koymaktadır.

Meslek Pratiği ve Uzmanlaşma

Türkiye’deki mimarlıkta uzmanlaşma olgusunun yukarıda belirlenen üçlü kurguya göre halen değerlendirildiğini düşünebiliriz. Türkiye’de mimarlık meslek pratiği ülkedeki politik ve ekonomik değişime göre son derece inişli ve çıkışlı bir çizgi izlemiştir. Bu anlamda güncel olarak meslektaşlarımız mimarlığın yan alanlarında çalışmalar yapmışlardır. Bu yan alanlar ile ilgili olarak en belirgin uğraş alanı iç mimari uygulamalarıdır. Bugüne kadar gelen uygulamalarla meslektaşlarımızın başarıları ortadadır. Bu bağlamda, iç mimarlık, kentsel tasarım, endüstri ürünleri tasarımı ya da peyzaj tasarımı gibi şu anda tartıştığımız uğraş alanlarına girmeden, özellikle “iç mimari“ uygulamaları açısından mimar kökenli meslektaşlarımızın bu uygulamalara geçmişten daha da yoğun bir biçimde yönelecekleri düşünüyorum. Burada Oda yönetimleri arasındaki çelişki ve tartışmaları bir kenara bırakıyorum.

Bu yazıyı hazırlarken, bir konunun acil düzeyde çözülmesi gerekmektedir. Bu da istatistik ve sayılar ile ilgili, meslektaşlarımız ile ilgili veri tabanıdır. Mimarlar Odası’nın geçmişte meslektaşları ile ilgili istatistiksel düzeyde veri tabanına sahip olduğunu anımsıyorum. Yalnız bu konu aynı zaman da Avrupa Birliği uyum çerçevesinde olmazsa olmaz dayatılan önemli bir maddedir. Dahası bu konu sürekli güncellenmesi gereken bir uğraştır. Odamızın bu konuya ciddi biçimde el atabileceğini düşünüyorum. Üniversitelerdeki mevcut veri tabanları ise, eşkredilendirme sürecinde elde ettiğimiz sayısal bilgilerdir. Sadece öğrencinin gelecekteki düşüncesi ile ilgili eğilimleri gösterirler. Doğal olarak, mezuniyet sonrası uğraş alanları hem günün gerektirdiği, hem de kişisel kaynakların öne çıktığı konulardır.

Burada ortaya atılan meslek pratiği alanındaki uzmanlık alanları kişisel deneyim ve gözlemlerimden ortaya çıkmıştır. Bu alanları “geleneksel uzmanlık alanları” ile “yeni uzmanlık alanları” olarak iki düzeyde ele almakta yarar vardır.

Meslek Pratiğinde Geleneksel Uzmanlaşma

Bir bakıma “geleneksel” uzmanlık alanları meslek pratiğinin süreçsel düzeyde açılımıdır ve bunlar yatay ve çizgisel bir yörünge izlerler. Aynen geleneksel “bant tipi üretim” kılgısına eşdeğer düzeyde bir uzmanlaşma ortaya koyarlar. Buradaki kılgıya yönelik uzmanlaşma alanlarında:

a- Teklif-kavramsal proje mimarlığı: Bu uzmanlık alanında deneyime bağlı olarak tipolojik uzmanlaşmalar ortaya çıkabilir. Örneğin hastane mimarlığı, konut, alışveriş merkezi, hatta çok az sayıda olsa bile “hapishane mimarlığı (prison architecture)” vb. gibi...

b- Uygulama proje mimarlığı.

c- Mimari canlandırma alanı (architectural illustration): Üç boyut canlandırma, maket, animasyon.

d- Bina maliyet ve keşif uzmanlığı (building surveying).

e- Şantiye mimarlığı.

ilk bakışta sayabildiklerimiz.

Yukarıdaki bu beşli açılıma hemen her düzeyde rastlayabilmekteyiz. Burada uzmanlaşmanın kuramsal yanı proje yapım sürecinden kaynaklanmaktadır. Bu yataysal bölünmenin kuramsal bağlamı eğitimdeki üçlü bölünme ile üst üste düşebilmektedir.

Meslek Pratiğinde Yeni Uzmanlaşmalar

Buradaki bölünmeler ise süreçsel yani yataysal olmaktan ziyade düşeyseldir. Buradaki bölünmeler ekonomik ve teknolojik gelişmelerden kaynaklanmaktadır. Türkiye’deki inşaat sektöründeki gelişmelerin bu uzmanlık alanlarını güncelleştirdiğini düşünüyorum. Bunlardan ilki:

a- Mimari Giydirme Cephe Mimarlığı (facade architecture): Türkiye’de metal ve cam ağırlıklı giydirme cephe yapan inşaat firmalarının özellikle kendi “know-how”larının yanısıra, önemli düzeyde “araştırma geliştirme” (arge) olanaklarını da yaratmaları sonucunda mezunlarımızın kabaca % 10’unu bu sektörün hizmetine vermekteyiz. Teknolojik gelişmelere koşut olarak fiziksel çevreyi analitik düzeyde irdeleyebilecek donanımlı bu meslektaşların çalışması gereken bu alanın, gelecekte de daha büyük bir hizmet alanı ortaya koyabileceğini düşünmekteyim

b- Gayrimenkul Geliştirme (real- estate development): Bu sektörde çalışan mezunlarımız % 10 düzeyine kadar gelebilmektedir. Sektörün ciddi anlamda mimar kökenli meslek adamına ihtiyacı olduğu gibi, şehircilik ve kentsel koruma olgularında bilgili ve deneyimli meslektaşa da ihtiyacı vardır.

c- Yapı Malzemesi-Elemanı Üretim, Satış ve Uygulama: Özellikle ince yapı alanında malzeme ya da eleman düzeyinde üretim, satış ve uygulama düzeyinde pek çok mezun mimarımız çalışmaktadır. Bu sektörde çalışan mimar düzeyi de % 20 düzeyine yakındır. Yapı malzemeleri içinde ürün ile ilgili bilgili ve deneyimli meslektaşlarla bu sektörün daha da büyüyeceğini sanmaktayım.

d- Bina Yönetimi (facility management): Ülkemizde son derece yeni bir mimarlık uzmanlığıdır. Kullanım sonrası değerlendirme (post-occupancy evaluation) programları sonucunda uzmanlaşan, büyük tesis ve binalardan konutlara kadar her türlü bakım, onarımdan, bina gözetimine kadar sorumlu olan meslektaşlarımızın uğraş alanıdır. Batıda yirmi yıllık mazisi olan bu uzmanlıkta, ciddi anlamda bina bilgisi, yönetimi ve gözetimi bilgi ve deneyimine sahip mimarlara ihtiyaç vardır.

Son Söz

Yine alıntıyla devam ediyorum. Denel şöyle devam ediyor:

“...Kişinin eline bir diploma verildiği için, işte sen mimar oldun, artık bina yapabilirsin demek, kanımca hatalıdır. Üniversitelerde gitgide bir teoriye kayma var, pratikten uzaklaşma var. Teorisini iyi bilirse, pratiğini de yapar deniyor. Bunun mimarlık eğitimi açısından ne derece sıhhatli olacağı konusunda benim şüphelerim var. Çünkü mimarlıkta yaparak öğrenme zorunluluğu var. Sıkıntılarımızdan bir kısmı da bizim bütün mimarlık öğrencilerini, her biri dünya çapında büyük mimar olacak gibi yetiştirme çabasında olmamızdan doğmaktadır...”

Bu sözler otuz üç yıl önce söylenmesine karşın, halen en önemli eksikliğimiz mimarlık temel eğitimini “kabiliyetli – idol mimarlar” üzerine yapılandırmış olmamızdır. Oysa eğitim sistemimizin çok kabiliyetli mimar adaylarına yönelik olmasına karşın, ortaya çıkacak mimari ürüne katkıda bulunabilecek deneyimli ve bilgili, yığınla uzman mimara ihtiyacı vardır. Son on yıl içerisinde gitgide artan uluslararası mimarlık firmalarının cirit attığı ülkemizde mezunlarımızı ezdirmeyen bir eğitim sistemine de gerek vardır. Okuldan sadece mezun olan, ortalama bir bilgi düzeyi ortaya koyan yeni mezunlarımızın çalışma statüleri, böyle bir ortamda “bilgisayar operatörlüğüne” düşebilir.

Çok başarılı bir kurultay geçiren Odamızı kutluyorum. Aslında mimarlık camiasında eğitim süresi ve uzmanlık alanları konusunda önemli düzeyde görüş birliği oluştuğunu düşünüyorum. Bu kurultay, üniversiteler ile Oda arasındaki yanlış anlamaları da ortadan kaldırmıştır. Avrupa Birliği uyum programı çerçevesinde yeni uygulanacak mimarlık eğitiminin mimarlıkta uzmanlaşma konusu ile ilgili pek çok problemi de çözeceği inancındayım.

kurultay sonuç bildirisinden

“mimarlıkta uzmanlaşma”

Mimarlığın, özünde bir mekânsal tasarım sanatı olması ve sadece yapıların değil, kullanıcıların da çevresel ve kentsel ilişkilerinin kurgulanmasına yönelik çağdaş mesleki sorumlulukları da içermesi nedeniyle; yapı-mekân ve çevre tasarımının değişik ölçek ve niteliklerini gözeten bir uzmanlaşmanın gerekliliği ortadadır. Ayrıca, tarihsel mimarinin ve kültürel mirasın yaşatılarak korunmasına ve eski kent dokularının özgün kimlik değerleri sürdürülerek yenilenmesinde de mimarlık meslek alanında özel uzmanlıkların gelişmesini zorunluluk haline getirmiştir.

Ne var ki ülkemizde süregelen eğitim düzeninde ise, örneğin “kentsel planlama”; “peyzaj mimarlığı”; “iç mimarlık” gibi alanlarda olduğu gibi, bu özel uzmanlık alanlarının da temelinde mimarlık kültürü ve sanatının bulunması gerektiği gerçeği giderek unutulmaktadır. Eğitimde de bu alanların mimarlıktan ayrıştırılması sonucunda ise aynı konularda mimariden bağımsız meslekleşmeler yaratılmış; bu durum ise yapı tasarımından kentsel ölçeğe değin tüm fiziksel mekânlarda olumsuz etkilerini çoktan göstermeye başlamıştır.

Kurultay, bu süreci tüm boyutları ile yeniden tanımlayıp tartışmaya açmış ve gerekli sorgulama sonucunda da, bundan önceki bölüm olan “Mimarlık Lisans ve Lisansüstü Eğitimi Atölyesi” çalışması sonuçlarında ayrıntılı olarak belirtildiği gibi; planlama ve tasarıma yönelik tüm meslek alanlarının (kentsel planlama, mimarlık, endüstri ürünleri tasarımı, iç mimarlık, peyzaj planlama ve tasarımı vb) lisans eğitiminde mimarlık fakülteleri içinde (gereğinde belirli oranda ortak dersler ve eğitim planları uygulanarak), uzmanlığa yönelik konularda da ayrı bir enstitü içinde (mimarlık tarihi, restorasyon, proje ve yapım yönetimi, kentsel tasarım vb) ama mutlaka bütünsellik içinde yapılanmaları gerektiği, Kurultay’ın ortak dileğidir.

Bu icerik 14082 defa görüntülenmiştir.