415
EYLÜL-EKİM 2020
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE

MİMARLIK'tan

Yapılar da insanlar gibi... Geçen zamanın etkilerini, yüzüne bakınca katman katman okumak mümkün. Mutlu geçen bir hayatın insanı az yaşlandırması gibi, ruhuna iyi gelen müdahaleler yapıların ömrüne ömür katıyor. Önce Ayasofya sonra da Kariye, oldukça uzun olan ömürlerinde yaşadıkları tüm değişimlerin görünür kılındığı müze fonksiyonuyla hayatlarına devam ederken ani bir kararla tek bir dinin ibadet merkezi haline getirilerek koruma disiplininin ilgi alanında olması gerekirken siyasi birer özneye dönüştürüldü. Oldukça yaşlanmış bu yapılara gerekli saygıyı göstererek onları incitmeden müdahalelerin yapılması ise tüm dünyaya ait bu kültür miraslarını topraklarında bulunduran bizlerin unutmaması gereken bir sorumluluk. Derginin kapağında yer alan fotoğraf, “Baya İyi”nin objektifinden çıkan bir kare ve farklı dinlerin / uygarlıkların / dönemlerin Ayasofya’nın kubbesi altındaki birlikteliğini çok iyi yansıtıyor.

Bu sayımızda yer alan Güncel başlığındaki yazılara baktığımızda hepsinin derdinin bir kültür mirasını korumak olduğunu görüyoruz: Yukarıda bahsettiğimiz Ayasofya, Ankara Ulus’ta yer alan önemli bir modern mimarlık mirası olan 100. Yıl Çarşısı ve çevresi, bir diğeri ise İstanbul’daki Bomonti Bira Fabrikası. Bu üç yazı da, basit bir dizi müdahaleyle koruyup yaşatmamız gereken değerleri nasıl bir çırpıda gözden çıkarttığımız ya da çekinmeden müdahalede bulunduğumuzu bizlere gösteriyor. Her biri birbirinden değerli bu yazıları okuduğumuzda, kültürel mirasımızın / kentlerimizin neden korunamadığını ve nasıl kimliksizleştirildiğini daha iyi anlıyoruz.

Oldukça “hareketli” geçen 2020’nin bir başka olayı olan Beyrut limanındaki patlamaya MİMARLIK Gündem’de değindik, kentin çatışmalarla dolu tarihine de bakarak. Tarihî kent merkezinde ciddi bir tahribata neden olan patlama, kentlerin yaşanan felaketlere karşı ne kadar korunmasız olabileceğini gösterdi. Yaşananlardan ders çıkarması gereken ülkelerden biri olmamıza rağmen, kentlerimizi nasıl daha dirençli yapabileceğimizin çözümü olarak İstanbul için Kanal İstanbul’un bir seçenek olarak sunulması ise konunun yine ne kadar yanlış anlaşılabileceğini / kullanılabileceğini bizlere gösterdi. Önümüzdeki sayılarda yer vermeyi umduğumuz kentlerin dirençli hale getirilmesine odaklanan dosyanın, gündeminde doğal afetler hep olan, şimdi ise COVID-19 pandemisinden etkilenen kentlerimizi konuşmamız için bir fırsat yaratacağını umuyoruz. Belki daha çok konuştukça sesimiz daha gür çıkar, mevcut kentleşme pratiklerinin yeniden ele alınması ve doğal dengeyi altüst eden müdahaleler yerine sürdürülebilir politikaların işletilmesi için sesimizi duyurabiliriz, kim bilir.

Aslı Tuncer Madge

Bu icerik 1092 defa görüntülenmiştir.