410
KASIM-ARALIK 2019
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK ELEŞTİRİSİ

Kolektif Üretim, Kolektif Mekân: KHO Laboratuvar Merkezi

Esin Boyacıoğlu, Prof. Dr., Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü

2018 Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde Yapı Dalı Ödül Adayı olan Kara Harp Okulu Laboratuvar Merkezi, fonksiyonunun şekillendirdiği belirgin kütle morfolojisinin yanı sıra malzeme kullanımıyla da dikkat çekici. Yapının akıcı mekân kurgusunu vurgulayan yazar, karşılaşmalara ve bir arada olmaya olanak tanıyan kolektif bir mekân deneyiminin başarıyla sağlandığını söylüyor.

 Genç ve başarılı, iki mimarlık grubunun [FREA (Fatih Yavuz, Emre Şavural) ve SCRA (Seden Cinasal Avcı, Ramazan Avcı)] bir araya gelmesiyle oluşan FREA-SCRA birlikteliği, “Birlikten kuvvet doğar” özdeyişi ve “creative abrasion” (yaratıcı aşınma) kavramı ile yola çıkıp ortak üretim yapmaya karar vermiş bir oluşum.(1) Her iki büronun ayrı ve ortak olarak katıldıkları birçok yarışma ve bu yarışmalarda aldıkları ödüller var. Yarışmalar, onları mimarlık ortamında öne çıkaran bir araç olmuş ve sonrasında davetli yarışmaların yolunu açmış. Güçlerini birleştirerek ofis hacmini genişletmeden, küçük kalmayı tercih ederek “iş bulma yerine iş arkadaşı bulmuşlar”(2) ve kolektif üretimin değerini kavrayarak sonuç ürün kadar sürecin de önemsendiği bir üretim yolunu benimsemişler. Kolektif zihin,(3) birikim ve yaratıcı güçlerin birleştirilmesi, paha biçilmez bir kazanım kuşkusuz. Bu özellikler onların tasarım süreçlerini, farklı fikirlere ve eleştirilere açık, katılımcı bir tavırla yürüttüklerinin bir kanıtı. Bireyselliğin bu denli ön planda olduğu günümüzde, güçleri birleştirmek ve kolektif üretebilmek çok akıllıca bir tavır ve çok değerli.

Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programında Yapı Dalı Ödül Adayı olan “Kara Harp Okulu Laboratuvar Merkezi”, bu ortaklığın oluşturduğu olumlu enerjinin ortaya çıkarttığı bir ürün. Davetli bir yarışma sonucu birincilik ödülü alan projenin gerçekleşmiş halini FREA’nın genç temsilcilerinden biri olan Emre Şavural ile birlikte dolaştık. Temmuz ayında bir akşamüzeri, derslerin kesildiği bir zamanda, tam mimarlık fotoğrafçılarının tercih edeceği gibi, yapıyı neredeyse ıssız haliyle deneyimledik. Bize gezerken Eftal Bey eşlik etti, kendisinin yapım sürecine tanıklık ettiği bu yapıyı hem teknik eleman hem de kullanıcı olarak çok sevdiği ve benimsediği belli idi.

Yapı Ankara’da, geniş bir askeri alan içinde, büyük, oldukça yeşil ve eğimli bir topografya üzerinde yer alıyor. Bu bölge içinde çoğunluğu 1950’lerden sonra inşa edilmiş birçok farklı yapının yanı sıra, Clemens Holzmeister’in 1928 yılı tasarımı olan Kara Harp Okulu binası da yer almakta. Yapı, eğimli bir topoğrafya üzerine konumlanmış, “baza” olarak da tanımlayabileceğimiz dört adet blok ve onların üzerine yerleştirilmiş diğer bir bloktan oluşan bir kompozisyona sahip. Yapıyı oluşturan bloklar simetrik geometrilere sahip olsalar da, oluşturdukları kompozisyon asimetrik. Bu kompozisyon, ilk bakışta yapının biçiminin bir anda kavranmasını engelliyor. Kavramanız için yapıyı kuşbakışı görmeniz ya da etrafında dolaşmanız gerekli. Sigfried Giedion bu tanımı Walter Gropius’un Bauhaus okul yapısı (Dessau, 1926) için dile getirmişti.(4) Gerçekten de bu yapı her perspektiften farklı algılanan bir kompozisyon ile farklı işlevleri barındıran blokların bir araya getirilmesinden oluşmakta. Kuruluşunun 100. yılı kutlanan Bauhaus’u böylece anmış olalım.

Yapının toprak ile ilişkisi, topografyanın eğimli tabiatına uygun bir biçimde, zemin, alt zemin ve yarı bodrum olarak kurgulanmış. Yapıyı üç ana sirkülasyon çekirdeği besliyor ve galeri boşluğu içine yerleştirilmiş merdivenler katlar arasında kısa yoldan ulaşım sağlıyor. Yapı son derece rasyonel bir biçime ve işleyişe sahip, bu açıdan modern mimarlığın hazırladığı izi sürdüren bir tasarım. Baza bloklarda genelde eğitim ile ilgili birimler, laboratuvarlar, derslikler, amfiler ve alt zeminde bahçeye açılan bir kafeterya yer alıyor. Üzerine yerleştiği blokları iç mekânda akıcı bir

biçimde birbirine bağlayan, tüm yapı boyunca uzanan geniş bir boşluğa sahip olan beşinci bloğun çeperlerinde, birinci kattan başlayarak öğretim elemanlarının ofisleri, bekleme alanları, toplantı salonları ve bir yemekhane yer alıyor. Geriye çekilmiş olan ana giriş, bu bloğun öne fırlayan bölümünün altında, tamamen şeffaf bir yüzeyde yer alıyor ve biraz önce söz edilen boşluğun içine açılıyor. Müellifler bu bloktaki katmanlaşmayı askeri düzenin doğasında olan hiyerarşinin yapı şemasındaki karşılığı olarak kurguladıklarının söylüyorlar. Bu doğrultuda öğretim elemanı ofislerini üst katlara yerleştirmişler. Bu ofislerin galeri boşluğunun çeperlerinde yer alan koridorlara bakan yüzeyleri şeffaf olarak tasarlanmış, aynı durum bu blokta kotlara şaşırtmalı olarak yerleştirilen ve orta boşlukta cesur konsollar olarak yer alan toplantı mekânları için de söz konusu. Bunların yanı sıra, koridorların genişlemesi ile farklı katlarda yine şaşırtmalı ve konsol olarak galeri boşluğuna bakan açık bekleme alanları elde edilmiş. Bu kurgu yine modern mimarlığın akıcı mekân kurgusunu anımsatıyor ve bir tartışma açmayı haklı kılıyor. Şöyle ki; modern mimarlık, rasyonel ve yeniyi arayan bir tavırla, yeni yaşam biçimlerine yeni mekânsal çözümler yaratmaya çalışmıştır. Yapıların gelenekle ilişkisini koparması ve yaygınlaşarak kent dokusunu dönüştürmesi, modern mimarlığın özellikle 1970’lerden başlayarak kıyasıya eleştirilmesine neden olmuştur. Ancak modern mimarlık, kapalı hücrelerden oluşan mekânların, yan yana ya da üst üste dizilmesi biçiminde tasarlanmasını eleştiren, bunun yerine mekânın içinde ışığın, bakışın, havanın serbestçe dolaşımını benimseyen bir anlayıştır. Kendisini modern mimarlığı meşrulaştırmaya ve tanıtmaya adayan Sigfried Giedion, Hilde Heynen’in işaret ettiği gibi bu “yeni” mimarinin niteliklerini tanımlamak için “durchdringung”kavramını kullanır.(5) Almanca, “nüfuz etme, içeriye / içine girme, penetrasyon”(6) anlamları da olan bu kavramı Giedion’un değişik karşılıkları ile kullandığı anlaşılır. Giedion mimarlığın sınırlarının bulanıklaşmasından(7) ama aynı zamanda yapıların kendilerini ve sınırlarını açması durumundan(8), tek ve parçalanamaz bir mekânda kurulacak ilişkilerden ve içe geçmelerden, havanın engelsiz akışı ile yıkanan ve açılan mekânlardan söz eder.(9) Bu gelişimi yeni yapım biçimlerine, 1800’lerin ortalarına kadar olan arayışlara, ama özellikle Henri Labrouste’a dayandıran Giedion(10), 20. yüzyılda birçok mimarın bu anlayışı ileriye taşıdığını, Frank Lloyd Wright’ın yatayda, Le Corbusier’nin düşeyde mekânları birbirinin içine akıttığını belirtir.(11) Mies van der Rohe’nin bütüncül mekânını, bu arayışların devamı olarak düşünmelidir. Bruno Zevi de modern mimarlığın mekân anlayışını De Stijl’e temellendirerek, bu anlayışın devrimci tavrından bahsetmiştir.(12) Bu mekân anlayışı, genelde modern mimarlık eleştirilerinde hedef olmamış, tersine modern mimarlığın çağdaş mimarlığa taşınan önemli özelliklerinden biri olmuştur. Bu bağlamda yapının giriş holünü çevreleyen galeri boşluğu, ona bakan ve yaşamsal olarak boşluğu besleyen düşey ve yatay sirkülasyon, bekleme alanları, sirkülasyonları birbirine bağlayan köprüler ve giriş holünü alt zemine akıtan amfi ve basamaklar da tam da böyle bir mekân anlayışının karşılığı ve kolektif bir mekân olarak değerlendirilmeli.

Diğer taraftan, söz konusu boşlukta yer alan merdivenler ve boşluğa bakan koridorlar, modern mimarlığın üzerinde durduğu başka bir konuyu, hareket kavramını çağrıştırıyorlar. 20. yüzyıl başı için hareket kavramı çok önemli bir girdi olarak tasarımlarda ifade edilmeye çalışılmıştır. Yapıda benim yapıyı dolaşırken tanık olamadığım ama yoğun kullanım saatlerinde büyük galeri boşluğuna bakan merdivenlerde, koridorlarda ve galeri boşluğunu farklı kotlarda / konumlarda birleştiren köprülerde oluşan hareketliliğin her yerden algılanır olması, yapının gündelik yaşantısına her noktadan tanık olabilme ve katılma şansını kullanıcısına tanıyacak biçimde tasarlandığını düşündürüyor. Bu kurgu, hem bedensel hareketliliğin görünür olmasını sağlıyor hem de çağdaş mimarlık söylemlerinde sıkça kullanılan “beklenmedik karşılaşmalara ve tesadüflere olanak tanıma” olgusunu karşılıyor. Bu tesadüfler, yapı içi yaşamı canlı kılan, sosyal iletişimin aracısı ve olumlu bir tezahürü, bana göre mimarlık tam da bunu amaç edinmeli. Ancak bütün bunların askeri disiplin içinde nasıl gerçekleşeceği de ayrı bir soru olarak akla takılıyor.

Doğal ışık bu yapıda önemli bir yer tutmuş ve tasarımı yönlendirmiş. İç bahçeler ve dolaşım mekânlarının çatı örtülerinde şeffaf yüzeyler yaratılarak derin mekânların, içte kalan dolaşım akslarının doğal ışık tarafından beslenmesi sağlanmış. Giriş holünün üzerinde yer alan büyük galeri boşluğunun üzeri, içinde hava yastıkları olan şeffaf bir örtü (ETFE) ile kaplanmış, böylece bütün galeri mekânı zemin kotuna kadar doğal ışıktan faydalanıyor. Üst katlarda, galeri boşluğunu örten şeffaf örtünün barındırdığı hava yastıkları ısının içeri sızmasına engel olamıyor.

Özellikle yemekhanenin bulunduğu son katta bu etkiyi hissetmek mümkün. Ancak müellifler örtünün yan cephesinde açılır yüzeyler tasarlayarak ısınan havanın dışarı atılmasını sağlamışlar.

Cephelerde kullanılan malzemenin (FTB fiber takviyeli beton), baza bloklarında içeride devam ettirilmiş olması dikkat çekiyor. Cephedeki beyaz ve siyah renk malzeme, içeride ana holde de devam ederek süreklilik oluşturuyor ve blokları iç mekânda belirginleştirip okunur kılıyor. Özellikle alt zeminde amfileri, derslikleri ve sistem odasını barındıran bloğun bitiş kotu ile teras çatı örtüsü iç mekâna da giriyor ve bloğu üç boyutuyla içeride görünür kılıyor.

Müelliflerin üretim sırasına denetleyici olarak görevlendirilmemeleri, inşa sürecinin doğrudan kontrol edilememesine neden olmuş. Diğer taraftan tasarım sürecinde öngörülen fotovoltaik paneller ve gri su kullanımı tesisatından da inşaat sürecinde vazgeçilmiş. Oysa sürdürülebilirlik konusunun yapım sürecinde uygulanması ve yaygınlaşması mimarlar kadar işverenler tarafından da önemsenmeli, yapının vazgeçilmez bileşeni olmalı; bu konu dünyamız için yaşamsal bir öneme sahip.

Yazının başında değinildiği gibi müellifler genç olmalarına rağmen rasyonel düşüncenin güvenli sularında yüzmeyi tercih etmişler, deneysel bir anlayışla değil, tanıdık, bildik bir anlayışla tasarımlarını gerçekleştirmişler. Bu açıdan bakıldığında, sıra dışı söz söylemeyen, tasarım konusunda yeni kapılar aralamayan ve öne çıkmayan bir yapı. Ancak bence bu olumsuz bir durum oluşturmuyor. Yapı bulunduğu ortamda aykırı kalmıyor, aksine ortama değer katıyor. Müellifler, iç mekânda askeri disiplinin hiyerarşisine uygun tasarım yaptıklarını belirtseler de, yapının merkezinde yer alan büyük boşluğun çeperlerinde, karşılaşmalara ve bir arada olmaya olanak tanıyan, ayrıştırmaktan öte birlikte var olmayı ve temas etmeyi önceleyen kurguları ile kolektif bir mekân ortaya çıkartmışlar. Yapının iç mekân kurgusu özenle tasarlanmış ve benim kanıma göre amacına ulaşmış, başarılı. “Birlikten kuvvet doğar” düşüncesi ile akılların birleştirilmesi ve kolektif üretim, bireyselliğin aşılması anlamında önemli ve nitelikli sonuçlar üretiyor.

NOTLAR

1. Grubun 23 Ocak 2018 tarihinde Mimarlar Derneği 1927’de yaptıkları sunuştan alıntılar.

2. “Tek Adamdan Ekibe Dönüşen Mimarlık Pratiği”, www.arkitera.com/soylesi/887/tek-adamdan-ekibe-donusen-mimarlik-pratigi [Erişim: 14.08.2019]

3. “Frea Mimarlık Ofisi: ‘Kolektif Zihnin Üretkenliğine İnanıyoruz.’”, www.icmimarlikdergisi.com/2017/11/17/fatih-yavuz-emre-savural-frea-mimarlik-odtu-kuzey-kibris-kampusu-ankara-mimarlik/ [Erişim: 14.08.2019]

4. Giedion Sigfried, 1954, Space Time and Architecture - The Growth of a New Tradition, Harvard University Press, Cambridge, s.493.

5. Heynen, Hilde, 2011, Mimarlık ve Modernite, (çev.) Nalan Bahçekapılı, Rahmi Öğdül, Versus, İstanbul, s.49, 50.

6. Steuerwald, Karl, 1974, Deutsch-Türkisches Wörterbuch, Otto Harrassowitz, Wiesbaden, s.158.

7. Giedion, Sigfried, 1928, Bauen in Frankreich, Eisen, Eisenbeton, Klinkhart & Bierman Verlag, Leipzig-Berlin, s.6.

8. Giedion, 1928, s.7.

9. Giedion, 1928, s.9.

10. Giedion, 1928, s.19, 20, 22.

11. Giedion, 1928, s.96.

12. Zevi, Bruno, 1978, The Modern Language of Architecture, Australian National Press, Canberra, s.32.

Bu icerik 2398 defa görüntülenmiştir.