401
MAYIS-HAZİRAN 2018
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: 2018 ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİ

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA: 2018 ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİ

16. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Üzerine

Günkut Akın, Seçici Kurul Başkanı

Proje aşamasında veya uygulanmış, iki yıllık nitelikli ürün toplamının önemli bir bölümünün bir araya geldiği Mimarlar Odası sergi ve ödül programına bu kez, son yıllara göre daha az başvuru olması rastlantısal bir durum değilse nedir? İlk aklıma gelen, en çok yapı inşa edilen coğrafyalardan birinde mimarların binanın niteliğine ilişkin kararlarda sürecin dışında kalmaları, bu sürüklenmeye ve yapılan işe giderek yabancılaşmaları. Kurucu-özne-mimara nazar değdi. Son on yıllarda katlanarak artan büyük ölçekli yatırımlarda mimar herhangi bir teknik eleman durumuna itelendi. Oysa genellikle yüksek bloklardan oluşan, kamusal ve özel toplu konut projeleri, hem mimarlar hem de içinde barınacaklar için yepyeni bir yaşama açılabilirdi. Biliyoruz, hiçbir deneyselliğe izin vermeyen statükocu zihniyetin makro politikalarıyla yakından ilişkili bu. Bugün için olduğu kadar gelecek için de yazık tabii.

Yine de, Türkiye’de inşaat istatistiklerini şişiren bu konjonktürel mimarlık faaliyetinin dışında kalan bir grup kamu yapısının bu seneki başvurular arasında olması sevindirici. Üstelik yarışma sonucu elde edilen müzeler, hükümet konakları, belediye binaları, üniversite kampüsleri için tasarlanmış yapılar oldukça fazla bir toplama varıyordu. Özellikle Kültür Bakanlığı’nın çok uzun bir aradan sonra giriştiği müze seferberliğinden haberdar olduk böylece.

Kamusal alan tasarımına ilginin artması da sevindirici. Kimi kez kentsel tasarım ölçeğine varan düzenlemeler içeren kimi daha küçük alan parçalarıyla yetinen, ticaret işlevinden uzak duran, kentlilerin buluşma, karşılaşma yerleri; bir arada olmanın deneyimine ilişkin bir farkındalığa olanak veren sessiz, açık mekânlar bunlar. Belki de atomize bireyler için geleceğe dönük kentsel toplumsallaşma nüveleri. Özellikle muhalif tarafta yer alan yerel yönetimlerin giderek kamusal alan üretimine daha fazla katkı yapması beklenebilir. Çünkü sonuçta insanların hayatına dokunan asıl politik girişim bu. Tabii Oda da bu gruba ayrı bir kategori açmayı düşünebilir.

Birden fazla proje veya yapıyla katılan kimi mimar(lar) için kişisel bir üsluptan söz edilebilir. Özellikle genç mimarlarda böyle karakterli bir tavrın ortaya çıkması sevindirici. İmge dolaşımının bu kadar hız kazandığı bir dünyada, kendinden yola çıkan öznelerin artması gelecek için umut veriyor.

32 yıllık bir geçmişe sahip olan ve iki yılda bir ülkenin kalburüstü mimarlarını ve projelerini bir araya getiren Mimarlar Odası Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin kurumsallığına en fazla katkı yapan şey, seçici kurulların her dönem farklı olmasına rağmen, sıradan olana ödün vermeyen bir tutarlılığa sahip olmasıdır. Bu durum Oda’nın olduğu kadar nitelikli katılımın, dolayısıyla iyi bir iş çıkarmak için verilen tasarım ve uygulama emeğinin de başarısıdır. Başvuruların bu yıl azalmasına rağmen, hâlâ mimarların kendileriyle yarıştıkları bir motivasyon sürüyor demek ki bir yerlerde.

Ödül alanlar dışında da yeterince nitelikli proje vardı bu yılki başvurularda. Muhtemelen bu durum önceki dönemlerde de böyleydi. Bunun yanında, her sefer olduğu gibi, ele aldığı konunun olasılıklarını yeterince kurcalamayan, bu açığı biçimin plastik etkisi veya dekorasyonla örtmeye çalışan örnekler de yok değildi. Bir de binaları ve mekânları aydınlatma olanaklarının abartılı kullanımı sözkonusu. Çoğu kez piyasaya verilen ödün olabilir bunlar. Ayrıca farklı kategorilerin farklı talepleri olduğuna yeterince dikkat etmeyenler de bulunmaktaydı, yapının çevresi üzerine verileri göstermeyen tekil objeler de. Ancak bu bağlamda, başvurular arasından yapılan seçimin ve ödüllerin eğitici bir işlevi olabileceğini düşünmek de mümkün.

Seçici Kurul’un üzerinde uzlaştığı isimlere bakarak, “Onur Ödülleri” diyebileceğimiz dört ödül sahibinin, Seçici Kurul’un mimarlığa bakışındaki ortaklığı da yansıttığını söyleyebilir miyiz? Kimi eğitici, kimi uygulamacı, kimi de mimarlık yazarı olan, bazen birden fazla uğraşı birlikte sürdürmüş bu dört isim, aslında kendi alanlarında kendileriyle yarışan, kendi çizgilerinde tutarlılığa önem veren, emek-yoğun bir tempoyla üreten veya üretmiş olan mimarlar. Bir de Seçici Kurul’un özel ödül vermeyi kararlaştırdığı, kültürel mirasa ilişkin araştırmaları destekleyen bir kurumun listede yer alması sevindirici olmuştur.

2006’dan beri Anma Programı çerçevesinde, aramızdan ayrılmış ustalara verilen anı ödülü bugün ile gelecek arasına sıkışmış ve geçmişi bir fantezi alanına çevirmiş bu ülkede, Mimarlar Odası’nın kültürel belleğe sahip çıkmasının göstergesi. Yaptıklarını ve düşündüklerini kaydedip, geleceğe aktarmayınca, sessizce göçmüş usta kaybedilmiş oluyor. Ayrıca bu gidişle bina kayıplarını hatırlayacağımız bir kategori de gerekecek bize.

Son olarak ileriye dönük bir de eleştiride bulunmak istiyorum. “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” olarak tanımlanabilecek ve çağdaş bir mimarımıza verilen ödül niçin Mimar Sinan’ın adıyla sunuluyor? Sinan’a karşı bir tepki değil bu söylenen. Ama onun adının yıpratılmasına karşı. “Ulusal Mimarlık Ödülleri Yönetmeliği”nin ilk iki maddesinden başlayarak, Sinan adının bu kadar çok tekrarlanması, bu prestijli mimarlık ödül programının çağdaş yönelimine uymuyor. Bu adı kim isterse alsın kullansın. Ne Mimar Sinan’ın, ne de Mimarlar Odası Ödülleri’nin ihtiyacı var böyle bir adlandırmaya.


Bu icerik 1270 defa görüntülenmiştir.