326
KASIM-ARALIK 2005
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA: Kentleri Paylaşmak

Avrupa Kentlerinin Geleceği

Pelin Tan

Sosyolog, Araş. Gör., Doktora Öğrencisi, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü

UIA çerçevesinde gerçekleştirilen Bauhaus(1), IBA(2) ve Federal Almanya Hükümeti Saxon Saxony Anhalt yönetimi tarafından ortaklaşa yürütülen “Shrinking Cities” projesinin bir parçası olan atölye çalışması sunumu sonrasında zihnimde uzun zamandır asılı kalmış bazı kentsel dönüşüm projeleri ve kent atölyeleri ile ilgili sorular ve sorunlar iyice aklımı karıştırdı. Sunum sonunda ise doğrudan Budapeşte’ye gidip “Challenging Urban Strategies” adlı programa(3) katılmam; post-komünist kentlerin Batı Avrupa kentlerinin sosyal ve ekonomik yapısına entegrasyonu adına sürdürülen stratejik planlama projelerine eleştirel bakışımı geliştirdi. Yazımın içeriği, sadece Bauhaus’un Doğu-Almanya kentlerine dair yaptıkları proje sunumu hakkındaki görüşümden ibaret değildir; daha çok bu görüşümden çıkan “kentsel dönüşüm” projelerinin günümüz paradigmasındaki yerinin “yerel” örnekler bağlamındaki eleştirel bir yaklaşımı tartışmaktadır.

Kentsel Stratejik Planlama programlarının temel ekseninde bulunan “kentsel dönüşüm”, “soylulaştırma / makulleştirme” (gentrification / normalization) projelerinin ardında yatan nedenler, farklı kentlerin yine farklı ekonomik-sosyal yapısı ve jeo-politik konumlarına bağlıdır. Tarihsel örneklere baktığımızda, yeniden kentsel yapılanma süreçleri, 2. Dünya Savaşı sonrası, 1970 sonrası gibi dönemlerde ekonomik ve post-endüstrileşmeye bağlı nedenler içermektedir. Ayrıca, Amerika, İngiltere ve Almanya gibi kentlerde dönüşüm ve soylulaştırma projelerinin ardında farklı ekonomik ve sosyal nedenler yatmaktadır. Örneğin, Amerika’da 1960’larda gerçekleştirilen bu projelerin altında yatan ana neden ırkçılık ile bağlantılı.(4) Bir diğer örneği ise, başka bir tarihsel zaman diliminde, yani 1990 sonrasında etnik ve dinsel farklılığa dayanan Hollanda ya da İsveç gibi yoğun göçmen ve mülteci alan ülkelerde gözlemlemekteyiz. Dirk Schubert makalesinde(5) 19. yüzyıl sonlarında (1860 – 1900 arası) modernleşmenin bir yüzü olarak kentlerin geliştirilmesi, sıhhileştirilmesi açısından ortaklıklar ve farklılıklar gösteren, fakat bir yandan da temelde iki işçi kenti olan ve birbirlerinden etkilenen Londra ve Hamburg kentleri örneğinde ele alır. Schubert bu makalesinde tarihsel bir okuma yaparak, endüstrileşme döneminde kentsel yenileme projelerinin rolünü, ekonomik ayrışma (burjuvazi – işçi sınıfı) ve “sıhhileştirme”nin (kentteki kolera salgınlarının disipline edilmeye çalışılması, modern kent paradigması gibi bağlamlar) kentlerin fiziksel ve sosyal yapısındaki değişimleri örnekleyerek açıklamaktadır. Bu tarihsel okuma sırasında Schubert kentlere dair paradigma değişimini modernleşme süreci bağlamında bize hatırlatmakta, ve bence bir yüzyıl sonrasında yani 1990 sonrasında yoğun olarak tartışılan kentsel dönüşüm projelerindeki paradigma değişimine ışık tutmaktadır.

Örneğin, iki haftalık bir yoğun program ile tanık olduğum Budapeşte kentinin(6), son yıllardaki yenileme örnekleri (1990 sonrası diğer Doğu Avrupa kentlerindeki dönüşümlere benzer bir örnektir) kentin fiziksel altyapısının geliştirilmesi (su, ulaşım) ve ekonomik değeri düşük semtlerde soylulaştırma projeleri ile rant ve semtler arası rekabet yaratma programlarından oluşmaktadır. Temel olarak Yerel Ekonomik Gelişim (LED - Local Economical Developtment) adı altında yerel belediyeler ve küresel yatırımcıları (IBM, Toyota, Phillips) birbirleri ile buluşturma amacı taşıyan ve daha çok Birleşmiş Milletler veya Dünya Bankası (United Nation - World Bank) tarafından yerel profesyoneller (planlamacı, mimar, ekonomist) işbirliği içerisinde üretilen Stratejik Planlama (urban strategic planning) Programları kentin fiziksel yapısını belirlemektedir.

Bu betimlediğim çerçevede, 1990 sonrasında politik, sosyal ve ekonomik dönüşüm geçiren, sosyal travmalarını atlatmaya çalışan ve bir “kimlik” karmaşası içinde Avrupa coğrafyasında yerini bulmaya çalışan 1990 öncesi komünist bir yapılanma geçirmiş Doğu Avrupa kentlerinden talep edilen kent modeli, küresel kapitalizmin içinde yer alabilecek yerel her tür normlara uyumlu bir kent modelidir.(7) Bu kent modelinin oluşturulması ise, özelleştirme ve merkezî gelir/bürokrasiden uzaklaşarak (de-centralization) yeni kentsel mekân politikalarına dayanan yasaların üretilmesidir.

Bu yazının temel ekseni olan, benzer bir yapılanma geçiren farklı bir örnek ise Doğu Almanya kentlerinin 1990’lardan itibaren Batı Almanya’ya kurumsal ve ekonomik açıdan uyum sağlamaya çalışmasıdır. Bunun mimari ve kent planlamaya yansıması önemlidir. Berlin kentinin 1989 sonrası küresel yatırımcılara açılması ve bu bağlamda izlenen soylulaştırma, kamusal alanları dönüştürme ve “star” mimarların kente çekme stratejileri, 2000 sonrasında bu kente birçok ciddi sosyal ve kültürel sorun olarak geri döndü.(8) Kentin görsel zoraki yeniden kodlanması, bu kodlanma çerçevesinde üretilen “kent imgesi” ve bu kodlanma ile birlikte sürdürülen kentsel dönüşüm projeleri (bugünlerde İstanbul örneğinde olduğu gibi) sadece Berlin’de değil, birçok Doğu Almanya kentinde görülmektedir (Örneğin Halle-Neustadt).

BAUHAUS VE “SHRINKING CITIES” PROJESİ

Bauhaus(9) ve IBA tarafından tarafından sürdürülen “Shrinking Cities” projesinin bir ayağı olan ve UIA’da sunumu yapılan “TOOL8.2 workshop Halle-Istanbul-Halle” adlı atölye çalışmasını değerlendirmek için, öncelikle çalışmanın arka planına bakmamız gerekiyor. Üç senedir sürdürülen “Shrinking Cities”(10) projesi temel olarak, komünist dönem sonrası Doğu Alman kentlerinden Batı Alman kentlerine yoğun göç nedeniyle boşalan Doğu Alman kentlerinde meydana gelen ekonomik ve sosyal problemleri ele almakta, bu problemler ile ilgili projeler geliştirmektedir. Federal Almanya hükümeti tarafından talep edilen ve Saxony bölgesi federe yönetimi ile ortak sürdürülen bu projede Bauhaus, mimar, planlamacı, kültürel teoriysen ve sanatçılar ile birlikte çalışmaktadır. Bauhaus’un yöneticisi, Mimar Omar Akbar, ana amaçlarını “küçülen kentler fenomeni ile baş edebilmek için sürdürülen bir kent laboratuarı”(11) olarak tanımlamaktadır. Akbar, bu kentlerin küçülmeleri ile birlikte politik, çevreye ve mimariye dair somut yaklaşımlarla kentsel dönüşümün gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtiyor.

Aslında özetle, bu tür kentlerde artık Avrupa’nın bilinen kentsel planlama modelleri işlemiyor. Yazının başında bahsettiğim, Budapeşte gibi bir Doğu Avrupa kentini modernizm çerçevesinde bir “geç kalmışlık” nosyonu bağlamında ele aldığımızda, fiziksel altyapı ve yerel ekonomik gelişim stratejilerine dayanan, bilinen modern kent planlama modelinin uygulanmış olduğunu söyleyebiliriz. Peki Almanya bağlamında işlemeyen ve laboratuara dönüşen bu kentlerin durumunu nasıl incelemeyiz ve kent planlamasına dair epistemolojik üretimin neresindeyiz?

“Shrinking Cities” projesine dair bilgi içeren dosyada, yerellikler arası karşılaştırılmalı ilişki sağlaması açısından projenin 2002 yılından bu yana Detroit, Manchester / Liverpool, Ivanovo (Rusya), Halle / Leipzig gibi farklı ülkelerdeki demografik bağlamda küçülen kentlerde ve çeşitli gruplar ile birlikte sürdürüldüğünü belirtiyor. Bu fenomen küresel ölçekte araştırılarak politik, ekonomik, sağlık gibi nedenler, askeri çatışmalar ve coğrafi gerçeklikler sonucunda göç veren kentler ve sonrasında meydana çıkan sorunlar incelenip çözüm yolları aranıyor. Doğu Almanya kentinin bir çevre endüstri kenti olduğu ve ekonomisinin tamamen Batı Almanya’dan gelen ödemelere dayandığını belirten Walter Prigge, makalesinde(12), yeni kentsel kuralların–yasaların geliştirilmesinin “Avrupa Kenti” tanımlaması çerçevesinde anlamını sorguluyor.

19. yüzyıldan bu yana kimya mühendisliği alanı için üretim sağlamış 247.000 nüfuslu bir endüstri kenti olan Halle, 1960 ortalarında üretimin büyümesi nedeni ile konut alanlarını içeren yeni bir kent yapısı ile genişletilmiş. 1990’lara kadar 94.000 kişinin yaşadığı Neustadt denilen bu merkez, işçilerin konut alanları olmuş. Doğu ve Batı Almanya’nın birleşimi ile birlikte özelleştirme ve ekonomik dönüşümde başarı sağlanamamış. Batı Almanya’nın o yıllarda Halle-Neustadt kentinin ekonomisine yüklü bir para hibe etmiş; ancak yine de 1990 sonrası doğudan batı kentlerine göç nedeniyle neredeyse 70.000 kişilik bir nüfusa sahip olan kentin %20’si boş binalar ile kaplanmış. Dolayısıyla, çoğunlukla yaşlı ve çok genç bir nüfus kesimine sahip olan bu kentte kolektif, üretken bir kent kültürünün oluşturulması ya da kamusal alanlarının yeniden etkinleştirilmesi zor gözüküyor. Fiziksel açıdan ise boş binaların ve konut bölgelerinin dönüşümü ya da yeniden etkinleştirilmesi projenin ana amaçlarından.

TOOL8.2 ATÖLYESİ: HALLE-İSTANBUL-HALLE

Her nedenle olursa olsun sorunlu olarak tanımlanan bir kent mekânı hakkında nasıl bir yaklaşım geliştirmeliyiz? Böyle bir mekânın bilenmeyen potansiyelleri ve farklılıkları nedir? Bir üçüncü soru ise, yaşayanlar, kentliler ile birlikte kolektif olarak hem şu anda süregiden küresel taleplerden kaçabilecek manevralar oluşturabilecek, hem de geleneksel yapıları değiştirebilecek stratejiler nasıl geliştirilebilir? Davetli olduğum UIA’daki ilk sunumları izlerken, Bauhaus ekibi tarafından davet edilen, disiplinlerarası ve farklı deneyimlere sahip profesyonellerin bir araya geldiği TOOL8.2 atölyesinin süregiden çalışmalarının yukarıda belirttiğim sorular içinde nasıl oturmakta olduğunu düşündüm.

İki farklı mekân yapısı sergileyen, ancak tek kent gibi görünen Hallle-Neustadt’da yaşayanlar arasındaki iletişimsizlik, kamusallığın eksikliği ve kentin neredeyse temel fiziksel yapısı olan boş bina ve konutların varlığının kentin imgesini belirsiz kılmakta olduğu gözüküyor. Hükümetin başarısız saydığı bu kente yoğunlaşmasındaki temel neden ise, kentin özelleştirilmesinde ve rantın artmasındaki zayıflığa eşlik eden kültürel ve sosyal motivasyonun eksikliği. 1 Haziran 2005 tarihinde Halle-Neustadt’da başlayan aralıklarla Ekim ayına kadar sürecek olan TOOL8.2 atölyesi(13) Türkiye ve Almanya’dan genç mimar, sanatçı, plancı ve sosyal bilimcilerin ortak katılımı ile oluşturulmuş. Farklı medya araçları ve kentsel müdahaleler ile kenti etkin veya çekici hale getirmek için çalışmalar yapan bu atölye, sadece disiplinlerarası bir yaklaşımdan dolayı farklı epistemolojik anlayışların yarattığı zorluklar ile yüz yüze kalmıyor; aynı zamanda Batı Avrupa ve Batı-dışı kent deneyimi olan bu gruptaki profesyoneller yabancı olduklarını varsaydığım bir kente bakmaya çalışıyorlar. Bu “bakma” edimi hepimiz için geçerli olabilecek ve ilk adımda dil problemi (lingustik ve kültürel anlamda), alışagelmiş kent mekânı ile ilişkimiz, basma kalıp kent taktikleri ve okumalarını içeren bir edim. Sanıyorum bu atölyede ya da bu tarz atölyelerde en zor şey bu kente “bakma” edimimizi kolektif bir çalışma çerçevesinde aşabilmek, hem de kendi disiplinimizin depolamış olduğu epistemolojik metodların pratiğimize etkisini azaltabilmek.

Kültürel anlamda bir yenileme sağlayabilmek için günlük yaşamdan, sokaktaki bilgiden yararlanmaya ve yerel bağlama doğrudan ulaşmaya çalışan atölyenin sunumunda farklı kent ve pratiklerine dair deneyimlere sahip bu katılımcıların zor bir süreç içinde olduklarını hemen fark edebiliyorsunuz. Bauhaus yöneticileri ve sunum sırasında bulunan Halle-Neustadt Belediye Başkanı’nın yüzlerinden ve konuşmalarından okuyabildiğim kadarı ile, kendilerinin bile aslında tam olarak bilmedikleri ve karşı karşıya oldukları bu kentin yerel bağlamı “üstten” belirlenimli olarak geliştirilen projeler ile oluşturulması zor; her ne kadar bu tarz atölye formatları “aşağıdan” belirlenimlerle oluşturulma amacında olsa da.

1960 Doğu Alman mimarisi ve modernist konutların katı yapısını etkinleştirmek için geliştirilen akıcı mimari formlar, boş konut alanlarına düşünülen müdahaleler veya medya taktikleri ile iletişim ortamının oluşturulma fikirleri zayıf kalıyor. Zamanında işçilerin çok kullandığı, şu anda boş duran tren istasyonunun, aralarında kolektif bir kamusallığın oluşmamış olduğu kentliler için bir kültür-sanat merkezine dönüştürülme projesi ise klasik kent imgesi yaratma politikaları çerçevesi içinde gelişen soylulaştırma projelerini hatırlatmakta.(14) Son yıllarda sıkça yapılan ve “ kent okuması (urban reading), kentsel müdahale ve taktik (urban intervention and tactics)” gibi yinelenen söylemsel kalıplar ile klasik bir kent atölyesinde bir araya gelmişseniz ve yabancı olduğunuz bir kültür ve kente bakıyorsanız ne yapmalısınız? TOOL8.2 Atölyesi’nin en değerli tarafı, katılımcıların öncelikle kendi aralarında kolektif bir iletişim dili oluşturma çabasında olmaları ve hepimizin aslında zaman zaman yapmaya çalıştığımız gibi, bir kente dokunabilecek bir bakış üretmek için karşılaştırmalı yerel bağlamları elden geçirmeleriydi.

1,5 ay boyunca Halle-Neustadt’ta kentli ile iletişim kurmaya çalışan atölye katılımcıları; gençler, yaşlılar ve göçmenler ile konuşarak sıradan bir bireyin kente dair fikirlerini almaya çalışmışlar. Çalışmalarını sürdüren ekipten ODA Projesi, Almanya’nın önemli gazetelerinden olan ZEIT’in yerel bölge ayağı ile iletişim kurarak tüm ekip olarak bu gazetede proje adına bir iletişim kanalı açacaklar. Kamusal bir iletişim aracı olarak yerel gazeteyi kullanacak olan TOOL8.2, aynı zamanda kendi yaşadıkları kentlere dair yerel mekân deneyimlerini karşılaştırılmalı olarak yeni deneyimleri ile yeniden kurgulayarak Halle-Neustadt kentlilerine ulaşmaya çalışacaklar. Kamusal bir inisiyatif kurgusunu temel alan bu tarz bir müdahale ile daha ufak etkinleştirme formları, belki ne Bauhaus’un ne de yerel yönetimin değil, kentlinin Halle-Neustadt’a dair gerçek isteklerini ve sahiplenme nedenlerini açığa çıkartabilir.

SONUÇ

Bu yazıda, özellikle 1990 sonrası post-komünist dönemde dönüştürülmeye çalışılırken, merkezî otorite ve küresel yatırımcılar tarafından kentsel laboratuarlara dönüşen “Shrinking Projesi”nin bu strateji içindeki yeri hakkında birkaç tartışma noktası açmaya çalıştım. Farklı yerel kentsel dönüşüm projelerindeki eleştirel yaklaşımlarımdan kısaca bahsederken kafamda düzenlemeye başladığım ve belki bir sonraki bir çalışmamda ayrıntılandırabileceğim konu; kent mekânını rant-landırmaya yönelik tüm küresel ekonomik stratejilerin son senelerde Avrupa Birliği stratejileri ile İstanbul’daki kent mekânlarının küresel yatırımcıya satılmasını içeren gelişmelerden ileriye dönük birey-mekân ilişkisi arasındaki müzakerenin hangi noktaya ulaşabileceği ve nasıl bir kamusallık tahayyül edebileceğimiz.

1968’de yayınladığı “Kent sosyolojisi diye bir şey var mı?” (Is there an urban sociology?), adlı makalesini 2000 yılında ele alıp argümanını kent ve toplum arasındaki ilişkiyi tarihsel dönüşümler ve küresel/yerel değerler bağlamında yeniden sorgulayan Castells(15); “Evet, hayır ...belki olabilir... bir gün!” diye ironik bir yanıt veriyor. Son cümlelerinde ise net bir şekilde belirtiyor: “Herhangi yeni bir kent ideolojisine ya da temiz anlamlar ile donanmış kent ütopyalarına ihtiyacımız yok – bırakın insanlar tahayyül ettikleri kendi kentsel mitlerini oluştursunlar.”

NOTLAR

1. Shrinking Cities – Bauhaus Goes Urban”, International Building Exhibition Stadtumbau 2010 and the Bauhaus Dessau Foundation at the XXII World Congress of Architecture “UIA 2005 İstanbul.

2. http://www.iba-stadtumbau.de/

3. Central European University, Yaz Okulu, Budapeşte–Macaristan. www.ceu.

4. Şen, B. 2005,

5. Schubert, D. 1996, ss.61-82.

6. Budapeşte’deki kentsel dönüşüm projeleri ile ilgili hazırladığım yazım, önümüzdeki aylarda XXI mimarlik, kent ve tasarım kültürü derigisinde yayımlanacaktır.

7. Bir örnek: Budapeşte etrafındaki küçük ilçelerde IBM, Toyota ve Phillips tarafından inşa edilen “endüstriyel park”lardaki (industrial park) her bir fabrikada ortalama 7.000 bin işçi, 150 dolar aylıkla çalıştırılmakta.

8. P. Tan, J. Fezer ve A. Wieder ile “Urban Condition” projesi üzerine söyleşi. “Kompleks Berlin - Gerçeklik ve Yanılsama”, 3. Berlin Uluslararası Sanat Bienali , XXI mimarlık, kent ve tasarım kültürü dergisi, Haziran 2004. (J. Fezer ve A. Wieder, 9. Uluslararası Istanbul Sanat Bienali davetli sanatçıları, Eylül-Kasım 2005, küratörler: V. Kortun ve C. Esche)

9. Bauhaus Dessau Foundation – Dessau’da konumlanmış olan Bauhaus, disiplinlerarası gruplarla mimarlık ve kent üzerine araştırma, eğitim, sergi ve basılı yayın gerçkeleştiren bir vakıf. www.bauhaus-dessau.de. Bauhaus için bakınız: Omar Akbar ile Söyleşi “Kentleri Sosyal Sorumluluk İnşa Eder/Kurar”, XXI mimarlık, tasarım ve kent kültürü dergisi, Eylül 2005, İstanbul.

10. Doğrudan çevirimi: Çeken / küçülen kentler. Bu sıfat demografik yani kentin nüfusuna işaret etmektedir.

11. Akbar, O., Beeck, S. And M. Krems, 2005, s.128. Ayrıca, Omar Akbar ile söyleşi için bakınız: XXI mimarlık, tasarım ve kent kültürü dergisi, Eylül 2005, İstanbul.

12. Prigge, W. 2005, “The Origin of Shrinking. The Peripheralisation of Eastern Germany: An International Comparison”, The Other Cities – Die Andere Stadte, Eds. Omar Akbar, Sonja Beeck, Martin Krems, IBA Stadtumbau 2010, Band 1:Experiment, Edition Bauhaus, 2005, jovis Verlag GmbH, Berlin – Almanya, pp.51-55.

13. TOOL8.2 Halle-Istanbul-Halle. Küratör: Torsten Blume. Katılımcılar: Bahar Beşlioğlu, Özlem Ünsal, ODA Projesi, Saitali Köknar, A. Defne Önen, Ozan Adam, Wieland Krause, Tore Dobberstein, Erhan Öze.

14. Örnek: İstanbul küresel kent - İstanbul Modern Müzesi

15. Castells, E. 2000, “A Retrospective Perspective”, pp.390-405 in Susser, I. 2002.

KAYNAKLAR

Schubert, D. 1996, “Yenileme ya da Onarma: Kentleri Modernleştirmede Madalyonun İki Yüzü” – Londra ve Hamburgh Örneklerinde Tarihsel Gelişim ve Paradigma Değişimi”, çev. I. Bilgin, Defter dergisi, No. 26, Kış, İstanbul.

Şen, B. 2005, “Soylulaştırma Kentsel Mekânda Yeni Bir Ayrışma Biçimi”, İstanbul’da Kentsel Ayrışma, Yay.Haz. Hatice Kurtuluş, Bağlam Yayınları, İstanbul.

Akbar, O., Beeck, S. And M. Krems, 2005, The Other Cities – Die Andere Stadte, IBA Stadtumbau 2010, Band 1: Experiment, Edition Bauhaus, jovis Verlag GmbH, Berlin – Almanya.

Susser, I. 2002, The Castells Reader on Cities and Social Theory, Blackwell.

Bu icerik 5826 defa görüntülenmiştir.
UIA 2005 İstanbul Kongresi nde yürütülen