326
KASIM-ARALIK 2005
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
YİTİRDİKLERİMİZ

Yılmaz Sanlı için

Aydın Boysan

Sonsuzluğa yolcu ettiğimiz arkadaşım mimar Yılmaz Sanlı ile ilgili bu yazıda, mimarlık değerlendirmesi yapacak değilim.

Yakınlığımız, yarım yüzyılı aşmıştı. Eşlerimiz ve sonra çocuklarımızın katılmasıyla, ailece yakınlaşmıştık. 1962 baharında bir gün, Yılmaz’ın planladığı bir evi görmek ve yapının kıyısındaki denize girmek için Kumburgaz’a gittik. Yılmaz’ın önerisi ve teşvikiyle aynı gün, yapının arkasındaki beş dekar arsayı satın aldık. Topladığımız 12 arkadaşımızla birlikte her biri 43 metrekare olan evler yaptık. Önceleri elektriği bile olmayan bu evlerde, 10 yıl kadar hep birlikte, neşeli ve mutlu mevsimler geçirdik.

Necla ve Yılmaz Sanlı ile Nişantaşı’ndaki yakın komşuluğumuz, 1968 yılında Etiler’de aynı apartmanda oturmak gibi bir yakınlığa daha dönüştü. Bu apartmanda, 37 yıldır hâlâ oturduğum bu daireye sahip olmayı da Yılmaz’a borçluyum. Huzur içinde yaşamış olduğum bu daireyi alışım Yılmaz’ın teşviki sayesinde oldu.

1965 yılında, İstanbul Kongre Sarayı Mimari Proje Yarışması açılmıştı. Birlikte girdiğimiz bu yarışmada ikinci ödülü almıştık. Açılan sergide projeleri gördükten sonra, pek çok yarışmada olduğu gibi biz de, projemizin birinciliği haketmiş olduğuna inanmıştık. Ancak, çoğu yakın dostumuz olan jüri üyelerine azıcık olsun imada bulunmamıştık. Bu binanın başlayan inşaatı uzun yıllar sürdüğü halde bitirilmemiş; yapı sürünmüştü. Bu nedenle sonraları, jüri üyelerine minnettar bile olmuştuk. Yarım yapı sonunda, İstanbul Borsası’na verilmişti.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nin önceki yıllarda var olan (şimdi yok) Mühendislik-Mimarlık Fakültesi’nde, Yılmaz da ben de uzun yıllar, dışarıdan öğretim görevlisi olarak ders verdik. İkimizin de ulaşmak istediği amaç, gençlere mimarlıktan önce yaşamayı öğretmeye çalışmak olmuştu.

Yılmaz’ın çizim yeteneği parlaktı. Ancak bu yeteneğini, amatörleri hayran bırakmak amacıyla hiç kullanmadı. Çizim ile, gerçekleşecek yapı arasındaki safhada ne olabileceğini iyi kavramak için kullandı.

İkimizin de mimar olması, kişisel yakınlaşmamızda elbet bazı “sebepler” yarattı. Ama derim ki, “nedenler” yaratmış değildi. Yakınlığımız “insancıl nedenler”den kaynaklanıyordu.

Benim 1992 ve 1996 yıllarında geçirdiğim iki akciğer kanseri ameliyatından sonra birlikte olduğumuz akşam sofralarında, uzun yıllar alıştığımız neşeli havayı, kesinlikle yitirmeden, söyleşir dururduk.

Aramızda tam 10 yaş fark vardı. O benden, tam 10 yaş daha gençti. Kendisiyle bir anlaşma yapmıştık. Sırayı bozmayacaktık. Benden önce dünyayı terketmeyecekti. İkimizin de kahkahaları arasında, Yılmaz’dan söz almıştım. Elinde olmadı sevgili kardeş-dostumun... Beni bırakan hastalık, onu götürdü.

85. baharıma başladığım ömrümde çok sahneler yaşadım. Aklımdan çıkmayan deyimlerden birisi, “sıralı ölüm – sırasız ölüm” ayrımıdır. Arkadaşlarımın sırasız ölümlerini yaşamak, bende kahır dolu mahcup oluşlar yaratıyor.

Kaç gecedir rüyamda Yılmaz’ı görüyorum da, ne yapacağımı şaşırıyorum.

O ise yine güleryüzlü ... Hiç kızmamış gibi.

Bu icerik 5173 defa görüntülenmiştir.