378
TEMMUZ-AĞUSTOS 2014
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Hafıza Mekânları
    Pelin Derviş, Venedik Bienali 14. Uluslararası Mimarlık Sergisi, Türkiye Pavyonu Proje Koordinatörü

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Türkiye’de İdari Yargı Kararlarının Uygulanmaması Sorunu ve İmar Hukuku

Kemal Berkarda, İdare Hukukçusu

Kent suçu olarak görüldüğü için yargıya taşınan birçok projenin idare mahkemelerince “durdurulduğunu” son yıllarda sıklıkla görüyoruz. Ancak bu kararların uygulanması ya da projelerden vazgeçilmesi genellikle rastlanılan bir durum değil. Süreç içerisinde çoktan tamamlanmış ya da yargı kararından sonra bile yapımı devam eden projelerle “savaşabilmek” için yapılabilecekleri ele alan yazar, yargı sürecinin nasıl işlediğine örneklerle açıklık getiriyor.

İdari yargı kararlarının “uygulanmaması” denildiğinde, akla doğal olarak davayı kaybetmiş idarenin “hiçbir şey yapmaması” gelir. Oysa idarenin çok daha “ince” ya da “rafine” bir karar uygulamama yöntemi daha vardır: Kararı“uyguluyormuş” gibi yapmak. Elbette Atatürk Orman Çiftliği arazisinde inşa edilmekte olan başbakanlık binası için verilmiş yürütmenin durdurulması kararının uygulanmayacağını bizzat Sayın Başbakan’ın açıklaması ya da iptal kararının açıklanmasının üzerinden (Haziran 2014 başı itibarıyla) hayli zaman geçtiği halde “fiziki” herhangi bir değişikliğin gözlenememesi sebebiyle gene uygulanmayacağı anlaşılan “ünlü Taksim alt geçidi”ne ilişkin iptal kararı gibi örnekler, genel kamuoyu gibi mimarlık mesleği üyelerinin de dikkatini daha çok çekmektedir. Böyle hallerde sorun “basit”tir: Yargı kararına karşı, idare, Anayasal düzenin reddettiği ve aynı düzenin çeşitli idari, cezai, hukuki ve mali yaptırımlara bağladığı bir “direnç” göstermektedir.

Yargı kararlarını “uyguluyormuş gibi” yapmak ise mücadele edilmesi daha zor ve daha fazla “bilimsel uzmanlık” gerektiren bir durumdur. İlk bakışta, hukukçu olmayan bir kişi “-mış gibi” yönteminin yol açtığı hukuki zorluğu farkedemeyebilir. Örneğin, pasaport süresini uzatma talebi reddedilmiş bir yurttaş idari yargıya başvurup bir yürütmenin durdurulması ve/veya iptal kararı elde ettiğinde, idarenin “temdit”(1) işlemini yapmak dışında bir seçeneği yoktur. Aynı şekilde, örneğin belirli bir fiili işlediği iddiasıyla memurluktan çıkarılmış bir kişi, açtığı dava sonucunda o fiili işlemediğini kanıtladığında, davalı idare göreve iade işlemini yapmak zorunda kalacaktır. Buna karşılık, özellikle İmar Hukukunda sorun, bazen çok daha karmaşık bir hukuki görünüme bürünebilir.

Hukuk fakültesi mezunu olduğum, dolayısıyla “mimarlık terminolojisi”ne tam da hâkim olmadığımın dikkate alınması istirhamıyla, imar planları bağlamında şöyle bir örnek vermeye çalışayım: İmar planı değişikliği sonucunda, eskiden “yeşil alan” olan arazi “konut alanı”na dönüştürülmüş ve değişiklik de idare mahkemesince iptal edilmişse, burada “yeşil alan” tahsisine geri dönülmesi beklenir, öyle değil mi? Cevabı “evet” diye verebiliriz, yalnız unutmamak gerekir ki bu defa da “ticari” amaçlı kullanımı öngören yeni bir imar planı yapmak suretiyle ilgili belediye, “İşte yargı kararını uyguladım ya!” da diyebilir. Pekiyi, burada “keyfilik” mi sözkonusudur? Elbette, “olmamak gerekir”, öte yandan, iptal kararları üzerine yapılacak uygulamanın “gerekçe”ye bağlı olduğu unutulmamalıdır. Yargı yeri bu örnekteki imar planını iptal ederken öyle bir gerekçeye dayanmış olabilir ki davalı idare, “eski hale iade” dışında bir kullanım amacına tahsisi içeren yeni bir plan yapamayabilir ya da gerekçe öyle bir “esneklik”te yazılmıştır ki davalı idare, yapacağı yeni planda, iptal edilenin dışındaki “seçenek”lere de “açık alın” ile yönelebilir.

Yukarıdaki “pasaport” ve “ihraç” örneklerinde, yargı yeri iptal kararı verdiğinde davalı idare ister istemez “temdit” veya “göreve iade” işlemi yapmak zorunda kalacaktır. (Aslında, “ihraç” örneğinde şöyle bir ihtimal de akla gelmektedir: Yargı yeri kişinin o fiili işlediği ama cezasının mevzuata göre ihraç değil de “kademe ilerlemesinin durdurulması” olduğu gerekçesiyle iptal kararı vermişse, kişi en azından görevine döner ama bu defa da sözkonusu cezayı öngören yeni bir disiplin soruşturması geçirip o cezayı “hukuka uygun” bir halde alabilir.) İmar Hukukunda ise “A”, “B” ve “C” diye ifade edebileceğim tahsis ihtimallerinin aynı mekânda, aynı anda bulunması sık karşılaşılabilecek bir haldir. O takdirde “A”dan “B”ye geçişi öngören bir plan değişikliğinin iptal kararının uygulanması mutlaka “A”ya dönüş ile değil, hukuka uygun olarak, “C”ye geçiş ile de sonuçlanabilir. Hatta bazen “B”den, “A 1”e geçiş de mümkün olacaktır. İptal kararını bu şekilde “uygulamış” bir belediye başkanı/meclisi, halk deyişi ile söylenirse, “yemin etse, başı ağrımaz”. Eğer bir mekân için aynı anda “A”, “B”, “C” seçeneklerinin her biri mimarlık ve şehircilik ilkelerine göre “mümkün ve muteber” ise, böylesi bir uygulamaya karşı çıkmak için İdare Hukukundan yardım alınamayacaktır. Öte yandan, “A”dan “B”ye geçişin, bilimsel temelde, o andaki toplumsal ve fiziki çevreye ilişkin koşullar altında ancak “A”ya dönüş şeklinde iptali mümkünse, gerekçe de buna göre yazılmalıdır. Buna rağmen “direnç” gösteren siyasetçi/bürokrata karşı Ceza Hukuku, Borçlar Hukuku ve İdare Hukuku yaptırımları mevzuatımızda öteden beri mevcuttur.

Sonuç olarak, idari yargı kararlarının uygulanmaması olgusu ancak Türk siyaset ve bürokrasisinde “radikal bir idari kültür değişikliği” ile kurtulabileceğimiz, ne yazık ki “köklü” bir kamusal sorunumuzdur. İdari yargı kararlarının uygulanıyormuş gibi yapılması sorunu için ise teknikbakış açısıyla şu iki “temenni”de bulunabilirim:

  • Mahkemelerimizin iptal kararlarının gerekçelerini biraz daha “özenli” yazmaları;
  • Hemen her imar davasında bilirkişiler göreve çağrıldığına göre, başta mimar ve şehir plancılarımız gelmek üzere, uzmanların yazdıkları raporları (elbette ve eğer “bilim” o dosyada izin veriyorsa) elden geldiğince “hava geçirmez” gerekçelere dayandırmaları.

Filozoflar genellikle iyimser kişilerdir, insanlığın sonuç itibarıylahep “iyi”ye ve “ileriye” doğru gittiğini söylerler. Onlara güvenelim.

NOTLAR

1. Uzatma; bir yüklenimin (borcun) yerine getirilebilmesi veya bir işlemin yapılması için, yasa, yargıç veya ilgili kişi tarafından verilmiş olan süreye yeni bir süre eklenmesi. (Yılmaz, Ejder, 1996, Hukuk Sözlüğü, Yetkin Hukuk Yayınları, Ankara)

Bu icerik 5262 defa görüntülenmiştir.