373
EYLÜL-EKİM 2013
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • ‘Gezi’nen Toplum, Direnen Mekân
    Deniz Özkut, Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
    Göksun Akyürek Altürk, Yrd. Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
#DİRENGEZİPARKI

‘Gezi’nen Toplum, Direnen Mekân

Deniz Özkut, Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
Göksun Akyürek Altürk, Yrd. Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Taksim ve Gezi Parkı eylemleri ile birlikte Türkiye'nin toplumsal tarihi açısından, siyasal iktidarın kentsel mekân politikalarına karşı gelişen sıradışı bir kitlesel direniş mücadelesine tanık olduk, olmaya devam ediyoruz. Burada Gezi Parkı’nın yıkım kararına yönelik tepkilerle başlayan toplumsal muhalefetin, mahalle forumlarına evrilmesiyle devam eden süreçte, Taksim ve onun parçası olan Gezi Parkı’nın taşıdığı tarihsel önemi, kimlik değerini, kent bütünündeki peyzaj ve ekoloji değerlerini, bu tür kitlesel bir hareketin simgesi ve ateşleyicisi olma gücünü, yaşattığı yeni toplumsal ve mekânsal deneyimleri nedeniyle belge olma ve yaşanmışlık değerini ve buradan yayılan enerjiyle anonimliğinden kurtularak sosyal, işlevsel ve politik değerleri ile yepyeni bir mekânsal ve toplumsal örüntünün parçası haline gelen parkları, mahalle forumlarını tartışmaya açıyoruz. Farklı siyasal ve toplumsal gerekçelerle oluşan bu hareketin önemli parçalarından biri olarak, sahip olduğumuz kentsel dokuya ve sosyal mekâna içkin olan fiziksel, kültürel ve sosyal değerlerin hoyratça yokedilmesine karşılık, yeni toplumsal koşullara bağlı olarak içeriği güncellenen, geniş çerçeveli ve katılımcı bir koruma politikasına duyduğumuz ihtiyaç da bu tartışmanın parçası olarak gündeme geliyor.

GEZİ’DEN PARK FORUMLARINA

Gezi Parkı on beş günlük bir süre için unutulmaz bir direniş ve özgürlük mekânına dönüştü. Bu deneyimin, Türkiye'nin kolektif belleğinde oldukça önemli yer tutan Taksim Meydanı'nın bir parçası olan Gezi Parkı'nda yaşanmış olması rastlantısal değil. Taksim ve Gezi Parkı, kentliler tarafından farklı biçimlerde aidiyet kurulabilen, çok katmanlı ve çoğulcu bir yer: Hemen herkese aşina, hiç kimseye ve herkese ait olan bir yer. Bu bağlamda, kentin kültürel ve mekânsal belleğinin en önemli odaklarından biri, belki de en önemlisi olan bu alan için uygulamaya geçirilen, radikal ve tepeden inme dönüşüm planına ve onu hoyratça uygulamaya koyma biçimine yönelik itiraz, ortaya çıkan toplumsal eylem için meşru ve haklı, en önemlisi de hemen herkesçe paylaşılan bir gerekçeydi. 1 Haziran, Cumartesi günü Gezi'den polisin çekilmesiyle başlayan ve uzun bir gün gibi hızla ama dolu dolu akıp giden Gezi yaşamı ise hepimize yepyeni bir toplumsal ve mekânsal deneyim sundu. Bu, ortaya çıkardığı toplumsal hareketliliğin ve yeni kolektif enerjinin yanı sıra görsel ve yazılı olarak yoğun biçimde kaydedilen çoğulcu bir deneyimdi.

Gezi Parkı’nın mekânsal ve kamusal pratiklere dair yeni olanaklar ve anlamlar üretebilme vaadi, bu özgür ve özgürleştirici, katılımcı ve devingen kamusal mekân deneyiminin en büyük kazanımlardan biri olmuştur. Gezi'nin vaadettiklerinin yanı sıra kendi bedeninde görünür kıldığı yıkıma yönelik kitlesel tepkinin gerekçeleri çok çeşitli elbette. Bireysel olarak sokağa çıkma gerekçeleri farklılaşsa da, geniş kitleleri harekete geçirmeyi başardığı için Gezi Parkı kitlesel muhalefeti ateşleyen önemli bir kamusal odaktır. Ancak, uzun süredir gündelik toplumsal yaşamımızın içerisinde var olan "kentsel dönüşüm" kavramı ile tüm ülkenin maruz kaldığı ani ve radikal dönüşüm ihtimal ve tehditlerinin, siyasal iktidarın diğer politikalarına yapılan çok çeşitli itirazlarla birlikte bu geniş kitleleri yalnızca İstanbul'la sınırlı kalmamak üzere harekete geçirdiği de açıktır. Gezi'nin öncesinde doğal çevre üzerinde büyük tehditler yaratan HES'ler, termik ve nükleer santraller, her yeri TOKİ'leştiren kentsel dönüşüm projeleri sayesinde parça parça oluşan kitlesel muhalefet deneyiminin ve enerjisinin, Gezi sayesinde bütünleştiğini söyleyebiliriz. Ancak, tüm bu deneyimin ve enerjinin Gezi'nin içine hapsedilmesinin imkânsız olduğu da yaşanan süreçte görünür olmuştur. Dolayısıyla Gezi Parkı, toplum olarak birlikte hareket etme deneyimi sunan ve Gezi’den önce yalnız muhalefet eden bireyleri biraraya getiren oldukça güçlü, ancak sabit kalamayan dinamik bir toplumsal simgedir artık.

Tüm bunlara karşılık Gezi’ye sıkışan ve yoğunlaşan bu dinamiğin saçılarak, başta İstanbul olmak üzere pek çok kentteki farklı noktalarda, eş zamanlı olarak düzenlenen mahalle forumlarında tartışmalara dönüşmesi ve yeniden yaşam bulması Gezi'nin sunduğu vaat ve imkânların oluşturduğu önemli kırılmalardan biridir. Bu durum siyasal iktidarın Gezi Parkı’nı fethetme arzusunda görünür olan bütünselleştirilmiş ve denetim altına alınmış bir zaman-mekân kurgusunun, de Certeau'nun(1) iddia ettiği gibi gündelik hayat içerisinde yeni taktikler ve yaratıcı biçimlerle parçalanabilir olduğunun da önemli bir göstergesi olarak yorumlanabilir.Gezi Parkı bugün hâlâ sınırlı ve kaygan bir kamusallık içinde tutulurken, parkın kesilen ağaçlarına ve değiştirilen sınırlarına sahip çıkmak üzere başlayan toplumsal eylemlilik, park forumlarında yeni kamusallık deneyimleri üretmeyi sürdürüyor. Büyük bir hızla gündelik yaşamımızın bir parçası haline gelen bu forumların paralelinde gelişen yeni toplumsal eylem biçimleri bugün hala gelişerek, dönüşerek evriliyor. Siyasal iktidarın hem fiziksel olarak hem de toplumsal imgelemde Gezi Parkı’nı ele geçirme ve ona sahip olma mücadelesine karşılık, Gezi ile başlayan toplumsal muhalefet ve eylemlilik söz konusu forumlarla ve onlara eşlik eden atölyeler, film gösterimleri, takas şenlikleri, yeryüzü iftarları gibi yeni kolektif üretimlerle yayılıp çoğalıyor. “Yer”e sahip çıkmak üzere fiziksel ve sanal mekânın imkânlarını kullanarak örgütlenen bu forumlar ve onlardan doğarak gelişen alternatif eylem ve üretimler, kentlilik bilinci ve deneyimi bağlamında, hepimiz için yeni bir eşik oluşturuyor. Kamusal mekân bugün yaşandığı haliyle başka bir ‘şey’ artık.

FORUMLARDA NELER OLUYOR?                                                  

Gezi günlerinin sona ermesinin hemen ardından, önce Abbasağa ve Yoğurtçu Parklarında düzenlenmeye başlayan ve hızla başka kentlere ve parklara yayılan forumlar, yaklaşık iki aydır içerik, yöntem ve katılımcılar açısından çeşitlilik içerisinde sürdürülüyor. Eş zamanlı olarak düzenlenen bu forumlar geniş bir katılıma ve dijital arşiv imkânları sayesinde çok zamanlı bir erişime sahipler. Bununla birlikte katılaşmış bir yapıları ya da yöneticileri yok. Bu esnek yapıları ve aynı zamanda sanal iletişim imkânlarının sağladığı yeni mekânsal örüntüler sayesinde fiziksel mekânın sınırlarını aşıyorlar. Böylece siyasal iktidarın “yer”i yok sayan ve toplumun mekansallığını reddeden tavrına karşılık, yer ile son derece bütünleşik ancak “yer”in sınırlılığını aşarak yeni mekânsallıklar ve toplumsallıklar üreten yeni bir deneyim sunuyorlar. Katılıma açık, demokratik ve çoğulcu yeni bir toplumsal muhalefet ve siyasal eylemlilik oluşturmak üzere Gezi’de biriken enerjinin evrilmesiyle ortaya çıkan bu toplumsal buluşmalar siyasal literatürümüzde çoktan tüketilmiş yeni bir “çatı” olmak yerine, katılıma açık ortak bir “zemin” olarak da tanımlanıyor(2). Çatının yerine zemini koyan bu yeni kamusallık arayışını forumların sunduğu mekânsal deneyimlerle birlikte tartışmak gerekiyor.

Bu süreçte, sosyal medya ile kentsel mekânın birbirini destekleyen mecralar olarak birlikte örgütlenmesi de, kentsel mekânı kullanma geleneklerimizin dışında, kentlileşme sürecimiz içinde yeni bir durum olarak gelişiyor. Bu yeni durum, sanal ortamda fiziksel mekânla eş zamanlı olarak ve birbirini besleyerek örgütlenmeye başlayan, ancak gerçek bir toplumsal deneyim haline dönüşebilmesi için gerçek mekânlara taşınan forumlar, yeni bir toplumsal pratik olarak dikkat çekiyor. Ve görünür olmak adına ulaşılabilir, yürünebilir, toplanılabilir bir şehir merkezinin varlığı ve o şehir merkezinde kalabalıkları toplamak, toplumsal muhalefet oluşturabilmek için halen önemini koruyor(3). Diğer taraftan, itici gücünü sosyal medyadan alarak bir kent parkını korumak üzere yola çıkıp, kendiliğinden gelişen bir süreçle başka pek çok kent parkına yayılan bu hareket, kendisine evsahipliği yapan parkların semt içerisindeki

konumunu ve işleyişini de şaşırtıcı bir hızla dönüştürüyor. Forumların mahalle parklarında yeşermesi, buradaki mekânların tanıdık ve güvenli, kolay toplanılabilir, ölçekleri sebebiyle kontrol edilebilir, sınırları belli, sağlıklı bir konuşma ve iletişim zemini oluşturulabilir alanlar olmalarıyla mümkün hale geliyor. Forum alanları, sanal ve gerçek ortamlarda ürettikleri birikimin yanı sıra iç kuralları olan kolektif bir alışkanlık oluşmasına da zemin sağlıyor. Konuşmacıların konuşma sürelerinin kısıtlanması, konut alanları ile bütünleşik oldukları için yeni iletişim kodları üreterek gürültünün kontrolü, çevre temizliğinin katılımcılar tarafından yapılması gibi kurallar çoktan oluşturulmuş durumda.

Diğer taraftan fiziksel özelliklerine baktığınızda, az sayıdaki istisnalar dışında, oldukça katı ve iki boyutlu geometrik şemalarla tasarlanmış olan semt parkları çok tipik olarak, süslemeye dayalı peyzajları ve buyurgan hareket alanları ile sınırlı bir rekreasyon imkânı sunarlar. Hatta çoğunlukla çocuk oyun alanı olarak işleyen ve kullanıcıları sınırlı olan bu parkların, çok çeşitli yaş gruplarına ve farklı toplumsal sınıflara ait bireylerin konuşmak, karşılaşmak ve yeni toplumsallıklar üretmek üzere buluştukları çoğulcu ve dinamik platformlara dönüşmelerine heyecanla tanık oluyoruz. Buna karşılık bir park forumunda “Örgütlenmeliyiz” önerisine karşılık olarak “Biz örgütlüyüz zaten” diyen bir katılımcı, bu mekânsal oluşumun kendisinin halihazırda yeni bir örgütlenme biçimi olduğunu farkettiriyor.(4)

Demokratik katılım mekanizmaları işlemeyen, medyada söz söyleme hakkının her gün daha fazla sınırlandırıldığı, talepleri hoyratça reddedilen ya da henüz söze bile dökülmeden bastırılan bir ortamda meydanların ve parkların siyasallaştırıldığını, siyasallaşan bu alanlarda yeni ve farklı ilişkilenme biçimlerinin, kamusal alan imkânlarınınortaya çıktığını görüyoruz. Özellikle de söz söyleme hakkını yeniden talep eden kentlilerin, yeni kentli pratikler üretme potansiyelleriyle birlikte ülkenin mekân siyasetine dâhil olma arzuları görünür oluyor. Bu iddiaya paralel olarak park forumlarında ortaya çıkan toplumsal hareketin mekânla kurduğu ilişkinin farklı aşamalarından bahsedilebilir. İlk aşamada forumların aracı olduğu buluşmalar sürecinde parkların, yeni mekânsal imkânlarını ortaya çıkaran toplumsal pratikler beraberinde sahiplenildiğini görüyoruz. Forumların yanı sıra herkesin katılımına açık tutulan tiyatro, konser, film gösterimi, yoga, bostan oluşturma gibi eylemlerle parklar, mekânsal olarak dönüşürken, yeni toplumsal üretimlerin de dinamik birer parçası haline geliyorlar. Mahalle ölçeğinde parklarla kurulan yeni aidiyet ilişkileri bazı forumlarda park isimlerinin de yeniden sorgulanmaya başladığını gösteriyor.(5)

Forumlar sürecinde yaşanan ikinci aşama parklarda ortaya çıkan yeni toplumsallık örüntülerinin parkın sınırlarını aşarak mahalle ve semt ölçeğinde de sosyo-ekonomik etkiler ve eylemler barındırması olarak tanımlanabilir. Bunların içerisinde birçok forumda dile getirilen AVM boykotları, yerel esnafın desteklenmesi, alışveriş ve tüketim odaklı modern yaşam pratiklerinin eleştirisini de içeren takas şenlikleri, yeryüzü iftarları(6) bu bağlamda ele alınabilir. Yine aynı aşamada kamusal alan ve mülklerin yoğun özelleştirilmesi sürecinde semtlerdeki okul, hastane, bostan gibi kamu mülklerine yönelik farkındalık üretmenin ve bunlara karşı yapılacak toplumsal eylemlerin de yoğun bir tartışma konusu olduğunu görüyoruz.

Forumların mekânın siyasallaşması konusunda önem kazandığı üçüncü aşama ise Gezi Parkı direnişinin de başlatıcısı olduğu kentsel ölçekte bir mekânsal duyarlılık oluşumu ve muhalefetin örgütlenmesidir. İstanbul’da düzenlenen hemen her forumda üçüncü köprü ve havaalanı projelerinin ele alındığını ve kentsel yaşamın ve ekolojik dengenin sürdürülebilirliği üzerindeki tehditlerin tartışıldığı gözlemlenmektedir. Toplumsal düzlemde yatayda oluşan yeni bir mekân siyaseti bu tartışmalar esnasında oluşurken, bunlara eşlik eden bir bilgi paylaşımı ve üretimi sürecinin de devam ettirildiği görülmektedir. Yine, kendi içlerinde örgütlü farklı meslek grupları tarafından, kamuya/topluma/mahalleliye hem bilgi aktarımında bulunmak hem de uygulama ve tartışma ortamı yaratmak üzere çok çeşitli konularda atölye çalışmaları düzenleniyor. Örneğin sağlık uzmanları acil yardım müdahaleleri üzerine, hukukçular temel haklar üzerine, şehir plancıları ve mimarlar kamusal alanlar, kent hakkı ve mimarlık üzerine atölyeler yürütüyorlar. Günün değişik saatlerinde gerçekleşen bu etkinliklerin sonuçları yine forumlarda paylaşılıyor. Özetle bu süreçte parklar, bilgi aktarımı ve haberleşme alanları olmaktan çıkarak deneyim ve tartışma üzerinden bilgi üreten kentsel odaklara dönüşüyorlar.

FORUMLARDAN ÇIKARIMLAR: PARKLAR BİZİM, KENT DE BİZİM!

Gezi ile başlayan ve park forumlarıyla devam eden, uluslararası kuram ve kavramlarla beslenen kamusal mekâna dair yeni değerler sisteminin oluştuğu bu süreci deneyimleme, deneyimlerken de değişmeye/dönüşmeye devam ediyoruz. Forumlar, kentsel/kamusal mekân üzerinden, toplumsal iletişimi yeniden kurmamıza olanak tanıyor ve yeni tanımlar yapmamızı sağlıyor. Bir anlamda, mekân üzerine söz söyleyip mekânsal olarak örgütlenerek, “yer”i sahiplenerek, onun oluşturduğu sosyal mekânı dönüştürerek ve zenginleştirerek, konuşmaya, söz söylemeye ve eş zamanlı olarak da eylem üretmeye çalışıyoruz. Diğer bir deyişle, elimizdeki “varlık”ın derinlik kazanmasını, “nitelik ve değerler”inin kapsamının genişlemesini sağlayacak yaklaşımlar hedefliyoruz. Gelinen bu noktada, sözkonusu değişim/dönüşüm sürecine dair bazı genel çıkarımlar yapılabilir:

Öncelikle mahalle ve park forumları yeni bir toplumsal muhalefet biçimi tanımlıyor: Genel olarak mahalle ölçeğinde ve örgütlü, eşzamanlı ve çok-yerli. Gezi ile patlayan ancak onun simgeselliğiyle sınırlı kalmayan yeni ve dinamik bir muhalefet biçimi bu. Bununla beraber kent de, kullanıcılarıyla birlikte yaşıyor ve değişiyor. Özellikle kamusal alanın katı fiziksel çerçevesini ve vurgusu artan ahlakçı toplumsal kuralları dönüştürecek yeni kentlilik talepleri Gezi’nin genç kullanıcıları ile birlikte görünür oldu. Tarihsel bir kavram ya da yer olarak forum, erişilebilir ve kamusal bir konuşma düzlemidir. Bizim de tüm bu süreçte görünür merkezde olmak, birarada kalmak, paylaşmak, yeni kentsel deneyimler elde etmek, eskileri dönüştürmek, hatırlayabilmek ve sürekliliği sağlamak için fiziksel mekân içerisinde iyi tasarlanmış karşılaşma ortamlarına ihtiyacımız var.

Diğer taraftan neoliberal kent politikalarıyla kenti soyut bir mekân olarak büyük bir hızla dönüştüren merkezî yönetimin güncel “koruma” tavrı da büyük bir muhalefetle karşı karşıya artık. Topçu Kışlası örneğindeki gibi tarihsel sürekliliği kültür varlıkları üzerine giydirilen bazı tarihselci göstergeler ile oluşturulması belki de uzun zamandan beri ilk kez, mimar ya da plancı olmayan kentliler tarafından hararetle tartışılıyor. Doğal varlıkların ve kültürel öneme sahip yerlerin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması, bağlamlarının yokolmaması üzerine gelişen tartışmalar, toplum odaklı ve katılımcı koruma yaklaşımlarının belirmeye başlamasıdır. Kültürel açıdan önem taşıyan ve kültürel değerlere sahip tüm doğal, yerel ve tarihî alanların gerçek anlamda ve yaygın biçimde korunabilmeleri için gerekli koruma bilincinin ve farkındalığının oluşması “koruma” kavramının önemli bir parçasıdır. Bu yeni değerler sistemi bağlamında, Gezi ve forumlar aynı zamanda neyin, neden ve nasıl korunacağı, kentin tarih ve kolektif bellekle ilişkisi üzerinde daha geniş bir toplumsal uzlaşı talebinin de dillendirilmesidir.

Tüm bu yaşananların belirgin bir sonucu olarak, park mekânları, forumlar sayesinde, Gezi ile başlayarak süregelen tüm deneyimlerin gücünün sınandığı, yansıtıldığı, toplumsal dayanışma halinin farklı biçimlerde yaşandığı kamusal birer sahneye dönüşmüştür. Sonuç olarak rahatça söylenebilir ki, kentsel alanda olgun bir ağacı kesmenin/yerinden etmenin, kentin dışına yeni fidanlar dikerek telafi edileceğini iddia eden siyasal otoritenin “çevreci” politikalarının en önemli mağduru olan parklar, hükümetin neoliberal mekân politikalarına karşı anlamlı bir direniş mekânıdır artık.

NOTLAR

1. de Certeau, Michel, 1984, The Practice of Everyday Life, University of California Press, Berkeley.

2. Park forumlarının ortaya çıkışında etkili olan Müştereklerimiz Hareketi’nin tanımları içerisinde yer alan bir ifadeden alınmıştır. http://mustereklerimiz.org/mustereklerimiz-kimdir-nedi/ [Erişim: 04.08.2013]

3. Akcan, E. 2013, “Fiziksel ve Sanal Kamusal Mekanın Keşfi”, XXI, sayı: Temmuz-Ağustos 2013, s.31.

4. Selamiçeşme Özgürlük Parkı Toplantı Notları, 21 Haziran 2013. http://parklarbizim.blogspot.com/2013/06/selamicesme-ozgurluk-park-toplant.html [Erişim: 04.08.2013]

5. Tatavla’daki “Serdar Ortaç Parkı”nın isminin genel bir memnuniyetsizlik yarattığı forumlarda ortaya çıkıyor. http://parklarbizim.blogspot.com/search?q=serdar+orta%C3%A7+park%C4%B1 [Erişim: 03.08.2013]

6. Yerel yönetimlerin ve siyasi partilerin sıkça düzenlediği toplu iftar yemeklerinin veren-alan ilişkisi üzerine kurulu katı formunu ters-yüz eden “yeryüzü iftarları” da ortak ve katılımcı bir düzlem olarak “yer”i özgürleştirerek kullanıma açıyor. Kozyatağı Kriton Kuri Parkı Forumu’nda düzenlenecek iftarlar için piknik masasına karşı yer sofrasının lehine sonuçlanan bir oylama yapılma ihtiyacı duyulmuş. http://parklarbizim.blogspot.com/search/label/11%20Temmuz [Erişim: 03.08.2013]

Fotoğraflar: Deniz Özkut Arşivi

Bu icerik 5704 defa görüntülenmiştir.