373
EYLÜL-EKİM 2013
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • ‘Gezi’nen Toplum, Direnen Mekân
    Deniz Özkut, Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
    Göksun Akyürek Altürk, Yrd. Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNDEM

#TMMOBaDOKUNMA

27 Mayıs 2013 tarihinde başlayan Gezi Parkı olaylarını tetikleyen Taksim Yayalaştırma Projesi (Gezi Parkı’na Taksim Topçu Kışlası’nın yeniden inşasını da öngören) için Mimarlar Odası mücadelesini sürdürüyor. Proje için İstanbul İdare Mahkemesi’nin 3 Temmuz 2013’te aldığı “iptal kararı” ile bugün gelinen noktada Oda’nın haklılığı hukuki olarak kesinleşti. Mimarlar Odası İstanbul BK Şubesi, yargı kararının gereğini yerine getirmeyen ve hukuka aykırı olarak inşaatı devam ettirenler hakkında 15 Temmuz 2013’te suç duyurusunda bulundu. Yargı süreci devam ediyor.

113 örgütün paydaşı olduğu Taksim Dayanışması’nın önemli bir bileşeni olarak Mimarlar Odası, bugüne kadar bütünüyle yasal, meşru, demokratik ve barışçıl bir mücadele yürüttü. Buna rağmen, Mimarlar Odası yöneticilerinin de içinde olduğu Taksim Dayanışması’ndan 12 kişi, 8 Temmuz 2013 tarihinde ‘suç örgütü oluşturmak’ suçlaması ile gözaltına alındılar; 11 Temmuz’da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar.

Son yıllarda olduğu gibi, herhangi bir görüş alınmadan ve kamuoyunda tartışılmadan hazırlanarak, 1 Haziran 2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile uluslararası sözleşmelerle tanımlanmış mesleki hakların yokedildiği bir süreç başlatılmıştı. Yönetmelikte yapılan bu düzenlemeler, 9 Temmuz 2013 gecesi verilen bir önergeyle, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmekte olan “torba yasa” içeriğine dahil edilerek yasalaştırıldı. Torba Yasa, TMMOB’ye bağlı odaların mesleki denetim yetkilerini ortadan kaldırdı ve mimarlık meslek alanında, mimari projelerin eser olarak kabulünü estetik kurullara bırakmaktan, eser sayılmadığı durumda müelliflik haklarını hukuka aykırı olarak ortadan kaldırmaya dek bir dizi düzenlemeyi yasalaştırdı.

Gezi Parkı olaylarından Torba Yasa’nın çıkmasına kadar bir buçuk ay gibi kısa ama çok yoğun yaşanan bu süreç hakkında, izleyen sayfalarda, açılan imza kampanyalarını, kişisel değerlendirmeleri, ilgili örgütlerin basın açıklamalarını kısa alıntılarla derledik.

►►►►

TMMOB: “TMMOB ‘Kral Çıplak’ Demeyi Israrla Sürdürecektir”

Taksim Gezi Parkı direnişinin iktidar üzerinde yarattığı sarsıntının faturasını TMMOB‘ye çıkartmak isteyen AKP, bir taraftan Odalarımızın İstanbul şubelerinin yöneticilerini gözaltına almakta, diğer yandan da Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeleri devam eden Torba Yasaya bir geceyarısı operasyonu ile eklediği bir madde ile TMMOB’nin ve odalarının asli görevi olan mesleki denetimi ortadan kaldırmaktadır. Meclis içtüzüğüne aykırı olarak önergenin tamamı okunmadan Genel Kurul’da kabul edilen 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesine eklenen bir bentle "Harita, plan, etüt ve projeler; ilgili idare kanunlarında açıkça belirtilen yetkili kuruluşlar dışında meslek odaları dahil başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamaz, tutulması istenemez. Vize veya onay yaptırılmaması ve benzeri nedenlerle müellifler ve bunlara ait kuruluşların büro tescilleri iptal edilemez veya yenilenmesi hiçbir şekilde geciktirilemez. Müelliflerden bu hükmü ortadan kaldıracak şekilde taahhütname talep edilemez" düzenlemesi yapılarak, TMMOB‘ye bağlı meslek odalarının meslektaşları üzerindeki denetimi tamamen kaldırılmaktadır. TMMOB asla "Padişahım çok yaşa" diyenlerle saf tutmayacaktır, "Kral çıplak" demeyi ısrarla sürdürecektir.

10 Temmuz 2013

►►►►

TMMOB MİMARLAR ODASI: “Uluslararası Sözleşmelerle Tanımlanmış Mesleki Haklar Yokedilmektedir”

Merkezî idare tarafından gündeme getirilen yasa taslakları ile yürürlüğe konulan yasalar ve yönetmelikler, bir yandan ülkemizdeki tüm yapılı ve doğal çevreyi olumsuz etkileyecek, doğal, kültürel, tarihî ve mimari mirasımızın neredeyse yokolmasına neden olacak değişiklikler içerirken; bir yandan da meslek alanımızı, mesleğin uygulama biçimini değiştiren ve doğrudan etkileyen kabul edilmesi olanaksız değişiklikler içermektedir. Bunlardan en sonuncusu olan, Mevzuat Hazırlama Usûl ve Esasları Hakkında Yönetmelik’e aykırı olarak hiçbir meslek odasından görüş alınmadan hazırlanarak, 1 Haziran 2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile mesleki haklarımızın gasp edilmesinin yolu açılmakta, mesleki haklarımız hiçe sayılmakta ve Anayasa ile uluslararası sözleşmelerle tanımlanmış mesleki haklar yok edilmektedir. Yönetmelikte yapılan bu düzenlemeler, 9 Temmuz 2013 gecesi verilen bir önergeyle, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmekte olan “Torba Kanun” içeriğine dahil edilerek, Anayasamıza ve uluslararası sözleşmelere de aykırı bir şekilde yasalaştırılmaktadır. Yapılan bu değişikliklerle:

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 4117 sayılı Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunmasına Dair Bern Sözleşmesi'nin Kabulüne Dair Kanun ile Anayasamıza aykırı olarak, “mimari projeler”in eser olarak kabulü, idarelerde kurulacak “estetik kurul” kararına bırakılmaktadır.

“Bu komisyon tarafından özgün fikir ifade etmediğine karar verilen mimarlık eser ve projelerinin değişikliklerinin ilk müellif dışında farklı bir müellif tarafından hazırlanması halinde bütün sorumluluk değişiklik projesini yaptıranlar ve projeyi hazırlayanlarda olmak üzere idarelerce ayrıca ilk müellifin görüşü aranmaz” denilerek, meslek mensuplarının müelliflik hakları hukuka aykırı olarak ortadan kaldırılmaktadır. İdarelerin yapı ruhsatı düzenlenmesi sırasında, müelliflerin 5846 Sayılı Yasa’dan kaynaklanan haklarını gözetme sorumluluğu kaldırılarak, proje müelliflerinin haklarının gasp edilmesinin yolu açılmaktadır.

Sicil durum belgesi zorunluluğunun kaldırılmasından sonra, idarelerce odamıza iletilen yapı ruhsatlarının incelenmesi sonucunda, yüzlerce yetkisiz unvan kullanımı, sahte mimar tespit edilerek ilgili idarelere ve Bakanlığa bildirilmiş ve yasal işlem yapılması talep edilmiş; üyelerimizin hak kayıplarının önüne geçilmesi amacıyla yoğun bir çalışma yürütülmüş ve halen yürütülmeye devam edilmektedir.

Yapılan yönetmelik ve yasa değişiklikleriyle, mimar ve mühendislerin mesleki haklarının iyileştirilmesine yönelik herhangi bir düzenleme getirilmezken, meslek mensuplarının çok büyük bir çoğunluğunun esnek ve güvencesiz çalışma ortamına zemin hazırlanmakta; mimar ve mühendisler işsizlik ile karşı karşıya gelmektedir.

Kamu yararı ilkesine aykırı olarak, insana, doğaya, tarihe, kültüre ait değerlerin yokolmasının yolunu açan, tarihsel geçmişe, dünyadaki gelişmelere, evrensel meslek kuram ve kurallarına ve hatta benimsenmiş serbest rekabet ilkesine aykırı olarak, ülke mühendis ve mimarlarını yoksayan, mimarların telif haklarını yokeden düzenlemelerin en kısa sürede yargıya taşınması için Odamızca yürütülen çalışmamız paralelinde, ülke gerçeklerine ve meslek mensuplarının sorunlarına ihtiyaç verecek, üyelerimizin hak kaybının önüne geçecek düzenlemelerin gerçekleştirilmesi amacıyla başlattığımız imza kampanyasına katkı ve katılımınızı dileriz: www.mo.org.tr

10 Temmuz 2013

►►►►

ULUSLARARASI MESLEK ÖRGÜTLERİNDEN DESTEK

Mimarlar Odası’nın bu süreçte yürütmüş olduğu çalışmalara, üyesi olduğu uluslararası meslek örgütlerinden de tam destek geldi. Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) Başkanı Albert Dubler, Avrupa Mimarlar Konseyi (ACE) Başkanı Selma Harrington, Akdeniz Mimarlar Birliği Başkanı (UMAR) Andre Bekhazi ile dünyadan pek çok ulusal meslek örgütü, Gezi sürecinde ve sonrasında TMMOB Mimarlar Odası’na dayanışma ve destek mesajları gönderdiler. Gönderdikleri mesajlarda, uluslararası meslek örgütleri olarak Türkiye’deki hükümet görevlilerine geçtiğimiz yıl iletilen, mesleki uzmanlığın işlevi ve meslek odalarının kamu çıkarlarının ortak garantörleri olarak toplumdaki görevleri konusundaki görüşlerinin dikkate alınmasını yeniden gündeme getirdiler.

►►►►

TMMOB‘YE BAĞLI ODALAR: “Bu Politikalara Karşı Direnmek Bizler için Onurdur”

1954 yılında 6235 Sayılı Yasa ile kurulan ve 24 Odanın üst birliği olan TMMOB, kökleri 1900’lü yılların başına dayanan bir örgütlenme ve mücadele geleneğinin ürünüdür. [...] Bilime, insana, ülke, kamu, halk çıkarlarına düşman olan bu politikalara karşı direnmek, bilinmeli ki bizler için bir onurdur. Yaşasın Taksim Gezi Parkı Direnişimiz! Yaşasın TMMOB!

►►►►

ODTÜ MEZUN DERNEKLERİ KONSEYİ: “Mezunlarımızın Çoğunun Üyesi Olduğu TMMOB'nin Tüzel Kişiliği ve Yasal Haklarına Yapılan Müdahaleyi Kabul Edilemez Buluyoruz”

TBMM'de bir gece yarısı operasyonu ile Meclis iç tüzüğü de zorlanarak kabul edilen "torba" yasa ile mezunlarımızın çoğunun üyesi olduğu meslek kuruluşlarının üst organı TMMOB'nin tüzel kişiliği ve yasal haklarına yapılan müdahaleyi, ODTÜ Mezun Dernekleri Konseyi'ni oluşturan dernekler olarak kabul edilemez buluyor ve muhalefetimizi kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. TMMOB ve üyesi meslek odaları, yasaların kendine verdiği yetki ile, projelerin gerçek mimar, şehir plancısı ve mühendisler tarafından yapılmasının bir güvencesi, rant amaçlı yağma ve talan uygulamalarına karşı kamu çıkarının korunmasının yılmaz bir savunucusu olmuştur. Bir "gece yarısı eklemesi" ile TMMOB'un yetki ve kaynaklarının tırpanlanması operasyonunun, bu üst meslek birliğinin kamu çıkarını koruma işlevini yerine getirmede zaafa uğratılması dışında bir amacı olmadığına inanıyoruz.


►►►►

SANATÇILAR GİRİŞİMİ: “TMMOB Bütün bir Ülkenin Ortak Değeridir”

Ülkemizde insan hakları, demokrasi, hukuk, eşitlik, adalet, özgürlük, hak arama için, her tür talan ve yalana karşı insanlık ayağa kalmışken uygulanan faşist baskı, bütün bir devlet aygıtını kurum ve kuruluşları ile işgal eden AKP diktatörlüğünün siyaset yapma biçimidir. Ülke içinde ve dışında tüm işlevini yitirmiş ve her anlamıyla yetkisizleşmiş olan bu diktatörlük, gece yarısı operasyonları ile torbalar dolusu yasalar çıkarma suçluluk ve aymazlığını da sürdürmektedir.

TMMOB’ye karşı hak gaspını içeren ve bunun üzerinden de tüm sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin geleceğini karartmaya yönelik olduğu açık olan ‘yeni düzenleme’ kabul edilemez bir aklın ürünü; faşist, despotik bir kalkışmadır. Söz konusu yasayı şiddetle reddediyor ve sorumlularını bu yanlıştan bir an önce geri dönmeye çağırıyoruz. TMMOB bütün bir ülkenin ortak değeridir ve öyle de kalacaktır.

►►►►

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ: “Toplumda Hiçbir Tartışma ve Değerlendirme İmkânı Yaratılmaksızın, Sırf Oyçokluğuna Dayanılarak Yapılan Bu Değişiklik, Doğrudan Doğruya Kamuya ve Yurttaşlara Büyük Zarar Vermiştir”

Mühendis, mimar ve şehir plancıları odalarının mesleki denetim yapamaması, kıyılara, ormanlara, sulara, kültür-tabiat varlıklarına ve şehirlerin dokusuna zarar verecek nitelikteki harita, plan, etüt ve projelerin hayata geçirilmesinin önünde, bundan böyle etkili bir denetimin olmayacağı anlamına gelmektedir. Toplumda hiçbir tartışma ve değerlendirme imkânı yaratılmaksızın, sırf oyçokluğuna dayanılarak yapılan bu değişiklik, gerekçesi nasıl ortaya konulursa konulsun, doğrudan doğruya kamuya ve yurttaşlara büyük zarar vermiş; bundan sonraki süreçte verilecek zararlara adeta kapı aralamış bulunmaktadır. Katılımcı demokratik anlayışa karşı katı bir tavır olarak gördüğümüz bu yasal düzenlemeyi, aynı zamanda yönetimin otoriterleşmesine zemin hazırlayan bir girişim olarak değerlendiriyoruz.

Metin Feyzioğlu

Türkiye Barolar Birliği Başkanı

►►►►

MİMARLAR DERNEĞİ 1927: “Mesleklerimizin Günümüzde Rant ve Kâr Teknikerliğine, İlkesiz Hizmetkârlığa ve Tarihî Kostüm Stilistliğine İndirgenişi, Evrensel Bilgi ve Varlık Temelimizle Çelişmektedir”

Demokrasi ve insan hakları mücadelesinin, zorunlu olarak doğa ve kent hakları mücadelesiyle birlikte ilerleme gereği, mesleklerimizin bu hareketler içinde yer almasına meşru zemin oluşturmaktadır. Mimarlık, planlama ve mühendislik alanlarındaki meslek insanlarına ve örgütlenmelerine yönelik hak ve yetki gaspı girişimleri karsısında, mesleki yükümlülüklerimizin “teknisyenlik” ile sınırlı olmadığını, ayrıca hatırlatma sorumluluğunu taşımaktayız. Mesleklerimizin günümüzde rant ve kâr teknikerliğine, ilkesiz hizmetkârlığa ve tarihî kostüm stilistliğine indirgenişi, evrensel bilgi ve varlık temelimizle çelişmektedir. Sanat, bilim ve ahlak alanlarını bütünüyle kavrayan mesleki bilgi ve varlık temelimiz nedeniyledir ki, düşünce ve uygulama dünyalarımız, hayata şekil veren değerlerin siyasetiyle iç içedir. Sanatın ve bilimin olduğu kadar, ahlak ve siyasetin de evrensel değerlerine bağlı bir özerkliği yaşama geçirmekle yükümlüyüz. Bu özerklik, bilgi ve yeteneklerimizi toplumun hizmetine sunarken, bireyin sağlıklı ve onurlu yaşam hakkının korunmasından, gezegenimizin doğa ve kültür varlıklarının ve geleceğe yönelik umutların yaşatılmasına uzanan en temel ilkelerin savunulmasını zorunlu kılar. Meslek odalarına bir geceyarısı operasyonuyla yapılan müdahale, bu ilkesel tutumun bütünlüğünü ve gücünü azımsamaktadır.

►►►►

EYÜP MUHCU: “Çevre ve Şehircilik Bakanı ile Yapılan Toplantıda Verilen Sözler Çiğnendi”

Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan Bayraktar’ın daveti üzerine 30 Ocak 2013 tarihinde, TMMOB Yasası başta olmak üzere ormanlar, kıyılar, yeşil alanlar ile diğer doğal ve yapılı çevrede tahribata yol açacak 11 yasa değişikliğini içeren “Torba Yasa” taslağına karşı meslek Odalarımız ve üyelerimizce demokratik tepkilerin ortaya konulduğu kampanyaların yürütülmekte olduğu süreçte TMMOB Başkanı ile bağlı Odaların başkanlarının katıldığı bir toplantı gerçekleştirmiştik. O toplantıda bize bu düzenlemeyi çıkarmaktan vazgeçtiklerini söylemişlerdi. Biz toplantıda yapılan açıklamaları devlet kimliği ve saygınlığı çerçevesinde değerlendirmiştik. Fakat gelinen aşamada bu sözler çiğnendi, kendi kendileriyle çeliştiler. Yeni düzenlemede odalarla bir görüşme olmadı. Milletvekilleri çekincelerini dile getirmesine rağmen çıkarmakta sakınca görmediler. Bir gece yarısı operasyonuyla antidemokratik, hukuka açıkça aykırı, torba yasa içerisinde odaların çalışmalarını ve mesleki haklarını olumsuz etkileyen düzenlemeler yapıldı. Daha önce düzenlemeye karşı bir imza kampanyası başlatmıştık. Şimdi yeniden daha kapsamlı kampanya için çalışmaları başlattık. Sadece Türkiye’de değil dünyadaki mimarlık, mühendislikle ilgili meslek örgütleriyle dayanışma içinde sürecin durdurulması için çaba içinde olacağız.

►►►►

İHSAN BİLGİN*: Pabucu Dama Kim Atsın?

Nereden çıkmış bu deyim? Hikâye şu: Bugünkü "gözden düşme" anlamı malum. Ortaçağda, zanaatkârlar (demirciler, marangozlar, bakırcılar, saraçlar, çömlekçiler, duvarcılar, terziler) işlerinde bir kusur olduğu zaman bağlı oldukları lonca, o atölyenin mallarını (pabucu) dama (hapse) atma, yani bir depoda saklı tutma cezası verebiliyormuş, burada kritik nokta cezanın ne olduğu kadar, kimin tarafından verildiği de. Her şeyden önce doğrudan zanaatkâra değil, temsili de olsa nesneye veriliyor. Usta, belirli bir süre mallarının tasarrufunu kaybetmekle dolaylı olarak cezalandırılmış oluyor; ama kendisi, mesela fiziksel bir ceza (hapis, falaka vs.) almadığı gibi, alet edevatına, evine veya tarlasına da el konmuyor. Tabii zanaattan men edilmek veya faaliyetini kısıtlamak gibi cezalar da yerine/zamanına göre mümkün. Dolayısıyla kusur, o işi yapmakta olanlarca saptanıp karşılığı veriliyor.

Meselenin bir başka kritik noktası da şu: Loncalar, mesela sendikalar gibi, üyelerinin hakkını koruma refleksi ile davranmıyorlar. Tersine, o zanaat kolunun standartlarının yüksekte tutulması ve dejenere olmamasının bekçiliğini üstleniyorlar. Peki, bir iş/zanaat koluna en çok kim hasar verebilir? Tabii ki işin içinde olanlar, yani o işi yapanlar, yani loncanın üyeleri; dolayısıyla lonca zanaat kolunu bizzat kendi üyelerine karşı korumuş oluyor. Burada ortak çıkar iş kolunun prestijini yüksek tutmak olarak tanımlanıyor, teker teker üyelerin değil.(1)

O kadar ki, nüfusu büyük oranda tüccar ve zanaatkârlardan oluştuğuna göre Ortaçağ kent kültürünün iş yapma adabı ve etiği (2), bu ilişki zemini üzerine kurulu olacak kadar belirleyici bir toplumsal sözleşme konusu olmuştur; tabii, zanaat loncaları kadar tüccar loncalarının da önemini ihmal etmemek kaydıyla. Ortaçağ kentsel üretim ve dolaşımının bu iki sınıfın elinde olması nedeniyle onların birarada durma şekli, toplumun da harcının temel maddesini oluşturabiliyordu.

Zamanla bazı iş kolları daha prestijli konumlara geçerek meslekleşmeye ve kollarını üretim sürecinden çekmeye başladılar: Ressam, heykeltıraş gibi sanatkârlarla, duvarcı loncası menşeli mimarlık ve asker menşeli mühendislik kolları, hekimlik ve avukatlık gibi yine kafa emeği esaslı mesleklerle beraber toplumun soy veya siyasi erk değil, iş esaslı ayrıcalıklı tabakalarını oluşturdular. Menşei buralara dayanmasa da bu mesleki ehliyet verme işlevi, üniversite ve yüksek okulları popülerleştirip nüfusun geneline yayıcı bir etkide bulundu. Esasen üniversitelerin akademik özerkliği de loncaların üyelerinin meslekleriyle ilişkileriyle ilgili kararları alma tasarrufu geleneğinden kaynaklanan, kent toplumunun yani sivil toplumun olmazsa olmaz ilkesine dayanır: Bu ilkeye göre zanaatı, mesleği temsil eden kurumun üyelerinin o iş koluyla ilişkilerini serbestçe düzenlemek gene o iş kolundan insanları birarada tutan kurumun tasarrufundadır; tıpkı akademik unvanların bizzat üniversitenin kendisi tarafından verilebilmesi gibi. Tabii bu, istediklerini keyiflerince uygulayacakları anlamına gelmez; zanaatın/mesleğin standardını yüksekte tutmak amacıyla önceden konmuş kurallar çerçevesinde olur. Ayrıca doğrudan toplumun genelinin ya da temsilcilerinin elinde bulunması gereken istisnai tasarruf kerteleri de yok değildir. Mesela, içerikleri doğrudan toplum sözleşmesi anlamına gelmekle doğrudan siyasetin alanına girdikleri için yasa, anayasa vs. metinler o bölümde tahsil görüp baro üyesi oldukları için avukatların tekelinde olamaz. Avukatlar, ancak kendi iş yapma prosedürlerini ve kurallarını saptayıp mesleği gözeten barolar aracılığıyla veya bireysel olarak siyasi arenaya katılırlar. Aynı şekilde hekimlerin odası da üyelerinin toplumla ilişkisini değil, onların iş yapma kurallarını regüle etmekle görevlidir. Mesela ordunun içindeki ilişki ve statüler de sadece ordu kademelerine bırakılamaz, çünkü toplumun tümü adına silah bulundurup kullanma tekeline ve yetkisine sahiptir ve o yetki de toplum sözleşmesinin tüm muhatapları tarafından ikna edici biçimde kullanılmak zorundadır.

Bu anlamda seçilmiş temsilcilerin hukukun ve ordunun işleyişine karışmaları sadece hakları değil görevleridir de. Aynı şekilde, oda, baro vs. zanaat/meslek örgütlerinin işlevleri de üyelerinin iş koluyla ilişkisini regüle etmek ve denetlemekle ve de üyelerinin, o işte olmak dolayısıyla kullanmaları gereken siyasi iradelerini kullanmaktır. Bu perspektifte pek çok yaygın kanaat geçerliliğini yitiriyor. Mesela siyasetin yasama aracılığıyla hukuka ve orduya karışması gerekliliği; tam tersine hukuk ve silah kullanma yetkisinin kendisi doğrudan siyasal alana girdiğinden bu söylem de tamamen geçersizdir. Öte yandan oda, baro gibi kuruluşlar da o iş kolu ve onu uygulayan üyeleri adına kararlar almakla siyasi faaliyette bulunmak zorundadırlar; dolayısıyla, odalar siyaset yapıyor diye eleştirmek yerine vazifelerini yaptıklarını düşünmek gerekir. Aynı şekilde imar yasaları ve planlarının yapılıp uygulanması ile ilgili kararlar da sadece mimar ve plancılara bırakılamaz; çünkü inşaat ve imar işleri de bir tür hak paylaşım ve kamu asayişi düzeni konusu olduklarından, sadece bir meslek örgütü ve üyelerinin tekelinde kalamayacak paylaşımı gerekli bir tasarruf türüdür. Ya da birkaç kez altını çizdiğim gibi meslek örgütü, üyenin değil iş kolunun koruyucusudur.

Dolayısıyla “Oda, siyaset yapacağına üyelerin hakkını korusun!” baştan sona geçersiz bir taleptir. Ama odaların da işlevlerini büyük projelerin adli kurumlardaki takipçiliğiyle sınırlamayıp daha hakiki, ciddi ve toplumsal/kamusal sorunların hassas noktalarına dokunan şekilde siyaset yapmaları gerekir ki bu çerçevede Mimarlar Odası İstanbul Şubesi'nin siyasi, mesleki ve kamusal imkân ve tecrübelerini DirenGezi (3) hareketinin hizmetine koşması ve önderlik kaldırmayan bir kalkışmaya, koordine edici bir işlevle davranıp destek olması tam da odanın asli görevleri arasındadır. Burada inisiyatif kullanan Mücella Yapıcı ve arkadaşlarının örnek tutumlarına destek vermek gerekir kanısındayım. Aynı şekilde oda yönetimlerinin 70'lerde gecekondulaşma sürecini alternatif bir kolektivite içinde sürdüren Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi'ne (4) ve katılımcı süreçlerden beslenen bir yerel doğrudan demokrasi girişimi ve deneyimi olarak Fatsa Belediyesi'ne verdiği destekler iyi bilinmesi ve Oda geleneğinde ayrıcalıklı yer edinmesi gereken örnek tutumlardır.

Bugün iktidar, Türkiye'nin modernleşme ve demokratikleşme süreci içinde aktif roller alarak deneyim biriktirmiş kurumlardan yararlanmayı bilmeyerek, bu eylem sırasında bıkıp usanmadan yenilerini eklediği sakarlıklar zincirinin son halkası olarak da TMMOB ve meslek örgütlerinin mesleki denetim yetkisini kaldırıp merkezî otoriteye bağlamaya cüret etmekle sadece merkeziyetçi bir tutum sergilemekle kalmayıp, yüzyılları devirip, yerindeliğini kanıtlamış, kullanışlı ve iyi iş dünyasının örf, adet ve ananelerine zemin teşkil etmiş, birarada tutmuş bir geleneği çiğnemiş; dolayısıyla da iş dünyasının ahlaki dengelerini de riske atmıştır. Bir gelenek, bir tecrübe bir kez unutuldu mu bir daha hatırlamanın ne kadar zahmetli olacağını başka yerlerden daha az bildiğimizi kimse iddia edemez herhalde.

(* Akademisyen, İstanbul Bilgi Üniversitesi // Yazı, arkitera.com sitesinde yayımlanmıştır.)

1. Bu noktada, Türkiye'de bu ilkelerle bir mesleki örgütlenme oluşturulup bu doğrultuda bilinçli bir yönetim deneyimi yaşatmak için çok çaba sarf eden ve yasal zorlama yerine gönüllü birliğe dayanması nedeniyle Serbest Mimarlar Derneğini bu doğrultuda çalıştırmak üzere ciddi bir uğraşı vermiş Umut İnan'a atıf yapmak gerekiyor.

2. Normatif ahlak kuralları anlamında değil, “iyi yaşama” adet ve alışkanlıkları pratiği anlamında etik.

3. 1920'lerde devletini kuran Türkiye halkı DirenGezi'ye kadar milli spor müsabakaları dışında devletten ve ideolojisinden ayrı bir konuda birlikte hissedip davrandığı bir pratik içinde olmamış, DirenGezi ile şuurlu bir inisiyatifle hareket edebilme bakımından da “sivil toplum” olma özgüveni ile davranabildiğini göstermiş, “vesayet”e ihtiyaç duymadığını vekillerinin siyasi kararlılığından sonra bu kez de dolaysızca kanıtlamıştır. O nedenle de olur-olmaz ve içi boşaltılmış şekilde kullanılmasına artık iyice alıştığımız demokratikleşme eğiliminin tarihsel olarak da belirleyici bir kertesi anlamına geldiğini söylemek yanlış olmaz.

4. Bkz. Aslan, Şükrü, 2004, 1 Mayıs Mahallesi: 1980 Öncesi Toplumsal Mücadeleler ve Kent, İletişim Yayınları, İstanbul.

►►►►

FEVZİ ÖZLÜER*: “Devlet Açıkça Demektedir ki, Devlet İktidarının Olanaklarını Bana Karşı Kullandırtmam”

Uzun yıllardır TMMOB ve bağlı odaları pek çok kent ve çevre davasının önemli aktörü oldu. TMMOB kamu kurumu niteliğiyle hem devlet iktidarını kullandı ama diğer yandan da bir demokratik kitle örgütü gibi davrandı. Bu kurumsal kimliğin olanakları ve dezavantajları da oldu. Hükümet ise önüne aldığı yatırım planının önünde yeni bir Gezi direnişi yaşamak istemediği için bu operasyonu yaptı. Nükleer santral davaları, özelleştirmeler, üçüncü köprü, AOÇ, Taksim Yayalaştırma Projesi, Galataport gibi pek çok projenin yargıya taşınması sürecinde hep TMMOB ve bağlı odaları gördük. Bu projelerin yargısal yolla denetlenmesi yoluyla, idarenin karar alma süreçlerine katılma yolu açıldı. Bu yol uzun süredir kapatılmaya çalışılıyordu. Önce odaların dava açma ehliyetini sınırlandıracak biçimde ortaya çıkan mahkeme kararları hızla arttı. Yargısal denetim süreci hukukun usul kurallarıyla tıkanmaya çalışıldı. Odaların dava ehliyeti daraltıldı. Ama bununla da yetinilmedi, adalet hizmetlerinin paralılaşmasının sonucunda, çok önemli kent ve çevre davalarının fahiş bilirkişi ücretlerinin, dava masraflarının karşılanması konusunda aktif rol alan odaların mali olanakları kısıtlandı. Bu mali olanaklar arasında en önemli kalem odaların üye gelirleri dışında, denetim, tescil gelirleriydi. Proje, plan yapan meslek mensuplarının mühendislik veya mimarlık yapıp yapmadığını denetleyen bu mekanizmanın yasal değişiklikle Odaların denetimine tabi olmaktan çıkartılması, önemli bir gelir kaleminin odaların elinden alınması anlamına geliyor. Bu denetimlerin plan ve proje denetimi değil, üyelerin mühendis, mimar, plancı yeterliliklerinin de denetimi olduğunu akılda tutmak gerekir. Aslında bu son operasyon odaların öncelikli olarak mali olanaklarını kısıtlama amacını taşıyordu. Odaların mali olanakların kısıtlanmasının dolaylı sonucu olacak süreç aslında, “Toplum Hizmetinde Mimarlık ve Mühendislik” şiarıyla kitle örgütü vasfını ön plana çıkartan bir devlet organının elini ayağını piyasa araçlarıyla kontrol etmek olmuştur. Devlet açıkça demektedir ki, devlet iktidarının olanaklarını bana karşı kullandırtmam.

(* Avukat, Ekoloji Kolektifi // Yazarın ekolojistler.org sitesinde yayımlanan görüşlerinden derlenmiştir.)

►►►►

ERTUĞ UÇAR*: “İktidarın Bu Hareketi, Biliminsanlarının Ülkede Kendi Mesleki Alanlarıyla İlgili Önemli Kararlarda Dışlanmaları Sonucunu Doğuracak Bir Tek Parti Kararıdır.”

Meslek insanları olarak, iktidarın (TMMOB'nin yetkilerini kendisine devretme) kararını, odalardan şikâyetlerimizi dillendireceğimiz bir ortam olarak kullanmamamız gerektiğini düşünüyorum. İktidarın bu hareketi, tamamen intikam duygusuyla yapılmış, biliminsanlarının ülkede kendi mesleki alanlarıyla ilgili önemli kararlarda dışlanmaları sonucunu doğuracak bir tek parti kararıdır. Hepimizin (oda üyesi olarak değil) birer meslek insanı ve hukuk devleti isteyen vatandaş olarak buna "ama" demeden karşı çıkmamız gerekiyor. Neye mal olacağını, ne tür ve ne sürede mücadele gerektireceğini bilememekle beraber elbette bu karardan geri dönülecektir, diye düşünüyorum. İşte o zaman, odaların ellerindeki yetkilerin ne anlama geldiğini, onu bir süreliğine kaybederek idrak etmiş meslektaşlar olarak, odaları ve işleyiş biçimlerini tekrar ele almak zamanı gelecek.

(* Mimar, Teğet Mimarlık // Yazarın arkitera.com sitesinde yayımlanan görüşlerinden derlenmiştir.)

►►►►

ÇAĞATAY KESKİNOK*: “AKP İktidarı Büyük Bir Telaş İçindedir”

AKP iktidarı büyük bir telaş içindedir. Telaşın nedeni, iktisadi varoluşunu, yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde imar rantlarının dağıtılmasına ve kamuya ve Hazine’ye ait emlakin satışı ve özelleştirilmesi ile elde edilecek gelirlere dayamış olan siyasi iktidarın içine düştüğü durumda aranmalıdır. İktisadi ve siyasi bir kriz beklentisi, emlak piyasalarını ve iktidarı ayakta tutabilmek için olağanüstü dönemlere özgü yasa düzenleme araçlarına ve "çılgın projelere" acilen sarılmayı gündeme getirmektedir. İstanbul'dan başlayarak, kentsel rantların yaratılması ve ele geçirilmesi ve giderek yabancı sermayenin cirit attığı emlak piyasalarının harekete geçirilmesi ölüm kalım konusu haline gelmiştir. TMMOB ve bağlı odalarının kentlerin kamusal alanının korunması konusundaki mücadelelerini ve etkinliklerini bir engel olarak doğru kavramışlardır. Her şeyi kapsayan torba yasa, olağanüstü dönemlere özgü kararnameler, Anayasa'ya ve Anayasal düzenimize aykırılığı bir yana, TMMOB ve bağlı odalarının mesleki denetim yetkilerinin ortadan kaldırılmasına yönelik düzenlemeler içine düştükleri telaşın göstergeleridir. Burada TMMOB ve meslek odalarımızın mücadelesi önemlidir. Dile getirdiğimiz kuralsızlaştırma siyasalarının önünü kesmeye yönelik çabaların hepsi, kriz koşullarında kendi doğrusunu ve geleceğini yaratacaktır.

TMMOB'ye yönelik düzenlemeler şaşırtıcı ve rastlantısal değil. Buna karşın bu düzenlemelerin ömrünün uzun olacağını düşünmüyorum. Çünkü yerinden yönetim kuruluşları olarak Anayasal çerçeveden yetkisini alan TMMOB ve bağlı odalarının yarım yüzyılı aşan etkinliği ve birikimi dikkate alındığında, TMMOB'nin mesleki denetim yetkilerini kaldırmaya yönelik düzenlemelerin toplumsal meşruiyeti bulunmamaktadır.

(*Akademisyen, ODTÜ // Yazarın arkitera.com sitesinde yayımlanan görüşlerinden derlenmiştir.)

►►►►

ERSEN GÜRSEL*: “Siyasi İrade, Ekonomik Değer Üretmeye Yönelik Tasarrufları Çoğaltmanın, Mimar, Şehir Plancıları ve Mühendislerin Mevcut Yasada Verilen Haklarını Ellerinden Almakla Mümkün Olduğunu Düşünüyor”

Hükümet bu son torbanın içine koyduğu mimarlık-mühendislik yasası ile kent plancılığı ve mimarlık mesleği açısından son derece sakıncalı sonuçlar doğuracak bir oluşumun önünü açmaktadır. Uygulamaya sokulmak istenen kararlar, fiziksel yapılanmayı özgürlüğünden kopararak, kimliksizleştirilmiş bir kentsel çevrenin oluşmasını hızlandıracaktır. Anlaşılan o ki siyasi irade ekonomik değer üretmeye yönelik tasarrufları çoğaltmanın, mimar, şehir plancıları ve mühendislerin mevcut yasada verilen haklarını ellerinden almakla mümkün olduğunu düşünüyor. Hükümetin yasa ve yönetmelikler üzerinde yaptığı değişiklikler, fikri mülkiyet haklarını ve mimari eserleri korumayı amaçlayan, Türkiye’nin 1951'de imzaladığı, uluslararası Bern Sözleşmesi'ne de aykırıdır. Yaptıkları projelerle sadece ulusal değil, uluslararası düzeyde de hizmet veren, yetkinlikleri kanıtlanmış mühendis ve mimarların üye olduğu TMMOB'yi itibarsızlaştıran yasanın, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tarafından kabul görmemesini bekliyoruz.

(* İstanbul Serbest Mimarlar Derneği Başkanı / Yazarın yapi.com.tr sitesinde yayımlanan görüşlerinden derlenmiştir.)

►►►►

DOĞAN TEKELİ*: “TMMOB'u Ortaya Çıkaran İhtiyaçlar Giderek Artıyor”

Mimarlığın meslek olarak değeri ve Türkiye'ye yapacağı, yapması gereken katkılar, tamamen gözardı ediliyor. Bir nevi, mimara, meslek odalarına ihtiyacımız yok; biz yapacağımızı kendi kendimize yapıyoruz, deniliyor. Bu gidiş, tabiatıyla kabul edilemez. Ne dünyadaki mimarlık uygulamalarına, ne de kabul edilmiş, kazanılmış mimarlık haklarına uyar. Doğrusu açıklaması imkânsız bir durum. TMMOB'u ortaya çıkaran ihtiyaçlar giderek artıyor.

(Mimar / Yazarın yapi.com.tr sitesinde yayımlanan görüşlerinden derlenmiştir.)

►►►►

SOSYAL MEDYADA:

SUAVİ ‏@SUAVI_SUAVI

Müzisyen

TMMOB'yi "tasfiye etmek"! Kentlerde ve doğada talanın önünü iyice açmaktır. Yani, (Değneksiz oynama) arzusunun dışa vurumudur.

SEVİNÇ ERATALAY @EratalaySevinc ‏

Özgün Müzik Sanatçısı

Kökleri derinlerdedir! Söküp atılamaz! Kitleseldir! Sevilir, sahip çıkılır.

GÜLSÜN BİLGEHAN ‏@GBilgehan

CHP Milletvekili

Topçu Kışlası'nın son kurbanı TMMOB... Türkiye, hukuk devleti kimliğinden hızla uzaklaşıyor.

HİLMİ HACALOĞLU ‏@hilmihacaloglu

Gazeteci

Hedef katılımcı demokrasi ve örgütlü toplum ise yapılması gereken, dernekleri, sendikaları, meslek odalarını güçlendirmektir.

AHMET ÜMİT ‏@baskomsernevzat

Yazar

Sivil toplum örgütlerinden korkma, kendi demokrasi düşmanı zihniyetinden kork.

AZİZ ÇELİK ‏@azizcelik

Akademisyen, KOÜ

AKP kendi çıkmadığı hiçbir sandığı meşru görmüyor, ne üniversitedeki, ne odalardaki, ne barodaki sandıkları.

KADRİ GÜRSEL

Milliyet Gazetesi Yazarı

Sivil toplum örgütü TMMOB’yi gece yarısı darbesiyle fiilen yok eden iktidar, aslında kendi meşruiyetini yok etmekte olduğunu nasıl görmez?


EZEL AKAY @ezop2011

Yönetmen, Yazar

"500 sivil toplum örgütünün budanması!" İşte demokrasiye böyle darbe vurulur! Gizlice!


DERYA KÖROĞLU @KorogluDerya

Müzisyen, Mimar

Meslek odaları kapatılamaz! Açık demokrasi ihlalidir! AKP TMMOB'u kapatarak rahatça yağmalayacak zannediyor ama yanılıyor.


HARUN TEKİN @harun_tekin

Müzisyen

#TMMOBaDokunma Aa ya da dokun, çünkü artık yasana, yargına, yürütmene evrensel standartlara göre demokrasi denmiyor. Düzeltilir sonra.


KORAY ÇALIŞKAN @koraycaliskan

Radikal Gazetesi Yazarı, Akademisyen, Boğaziçi Ü.

Torba yasalarla yönetiliyoruz. Noel Baba siyasi bu. Ehliyetten, ağaç bedeli sıfırlanmasına... Bakkalı bile böyle yönetemeyiz.


NİLÜFER AÇIKALIN @niluferacikalin

Sanatçı

Bi dur, bi sakin dur, bi düşün, kalbindeki gözündeki zihnindeki perdeyi aç ve bir kez olsun tarafsız düşün.


VEDAT ÖZDEMİROĞLU @vedatozdemiro

Yazar

Sanatçı, aydın, gazeteci, mimar, mühendis, doktor, avukat ve diğerleri... Polis sevgisinden size yer kalmadı...


CEM DAVRAN @cdavran

Sanatçı

Sivil toplum örgütleri demokrasinin can damarıdır diyeceğim ama, kime ne diyorum?


YEKTA KOPAN @yektakopan

Yazar, Kültür-Sanat Programı Sunucusu

Gerçekten artık aklım almıyor. Ne kadar akıl kaldığı da belli değil zaten.

EREN EĞİLMEZ @erenegilmez

Yazar

TMMOB sadece mimar ve mühendislerin örgütü olmadı. Raporları, açtığı davalar ve ürettikleriyle gerçek bir kamu haklarını savunma örgütü oldu.

ALİ DEMİRCALİ @AliDemircali

CHP Adana Milletvekili

3. köprü, nükleer santral, Dubai Şeyhi El-Maktum’un Levent projesi, İzmir otoyolu, Galataport kentsel dönüşümü karşısında hep TMMOB vardı.

►►►►

ALBERT DUBLER

UIA Başkanı

Türkiye Mimarlar Odası 2005 yılında UIA XXII. Dünya Mimarlık Kongresi’ni düzenlemiş ve 7 Haziran 2005 tarihli İstanbul Deklarasyonu’nu yayımlamıştır. Bu deklarasyon bugün hepimize yol gösterici olmalıdır, çünkü son birkaç haftadır İstanbul’da cereyan eden olayları yakından izliyoruz ve ne yazık ki kentsel mekanda mimarlığın, demokrasinin ve temel insan haklarının içinde bulunduğu durumu üzüntüyle karşılıyoruz. Mimarların uluslararası meslek örgütü olarak, sivil halkın güvenliğini, huzurunu ve bu özgün modern kamusal mekânın bütünleşikliğini de tehdit eden sözkonusu olumsuz gelişmelerden endişe duyuyoruz. UIA, İstanbul Gezi Parkında ortaya çıkan kritik kentsel ve mimari sorunlara ilişkin olarak Türkiye Mimarlar Odası ve Türk mimarlarını bütünüyle desteklemekte ve çatışmanın barışçı yollardan demokrasi vurgulanarak çözülebilmesini umut etmektedir.

►►►►

UIA 2005 İstanbul Dünya Mimarlık Kongresi

İSTANBUL DEKLARASYONU

XXII. Dünya Mimarlık Kongresi için dünyanın dört bir köşesinden gelerek Doğu ve Batı uygarlıklarının ve varlıklı kuzeyle yoksul güneyin ara kesitinde, dünya mirası İstanbul’da buluşan mimarlar, geleceğe dönük umut ve önerilerini bu deklarasyonla dünya kamuoyuna sunarlar.

UIA, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılan kentlerin yeniden inşası için mimarların dayanışmasıyla oluşmuştur. 57. kuruluş yılındaki İstanbul Kongresi de dünya mimarisinin doğduğu bölgelerden Mezopotamya’nın çağdaş kentlerini yıkan bir savaşla aynı dönemde yapılmıştır. Bu nedenle kongrenin birincil dileği, kentleri ve mimariyi yokeden savaşların sona erdiği bir dünyanın yaratılmasıdır.

Dünyanın ideolojik olarak en sorunlu bölgesindeki laik ve çağdaş kimlikli ülkesinde, kuruluşundan bu yana Atatürk’ün “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesinin yönlendirdiği bir düşünce ortamında toplanan XXII. Kongre, insanların mutluluğunu amaç edinen bir mimarlık ve kent ortamının, küresel güvenliğin temel taşlarından biri olduğuna inanmaktadır.

Kentleri mimari içeriğinden ve yaratıcılığından uzaklaştırarak, mekanik üretim ve tüketim merkezleri, hatta para basma makineleri olarak gören küresel politikalar kent ve mimarinin organik bütünlüğünü tehdit etmektedir. Ancak bu sadece mimarlığın değil, insanların temel sorunudur. Çünkü toplumların kendi değerlerine ve insan değerlerine yabancılaşması nedenidir. Temelde kent, tarih boyunca barış, insan hakları, demokrasi ve kültürel kimlik gibi uygarlık bileşeni erdemlerin doğduğu yerdir. Ve bu erdemler mimari ile birlikte oluşmaktadır. UIA 2005’in teması olan “Kentler ve Mimarlık” bağlamında kongre, kent ve mimarlık olguları arasındaki kavramsal çözülmenin ve ayrışmanın, siyasal, ekonomik ve teknolojik nedenlerini sorgulama gerekliliğinin birincil önemini vurgulamaktadır.

Küreselleşme bu erdemleri yokeden bir süreç olmamalıdır. Bu sürecin bu günkü gelişme stratejisinin dünya için büyük bir tehlike olduğuna inanan XXII. Kongre, kentler ve mimarlığın yeniden buluşmasının öncelikli koşullarını:

  • Yaşamı ve çevreyi tahrip eden tüketim ekonomisinin yerine yoksulluğu önleyecek bir üretim ekonomisi;
  • Toplumların kültürel kimliğini yok etmeyen bir mimarlık ve çevre öğretisi;
  • Barışın bütün politikalardan önce gelen mutlak varlığı;
  • Ulusları köleleştiren bir uluslararası egemenlik mekanizması yerine, öz kaynaklarının talanına izin vermeyen bir uluslararası işbirliği;
  • Ve bilginin evrenselliği,

olarak belirlemekte; bu ilkelere dayalı insancıl, kültürel ve uygarlıkları gözeten bir küreselleşme için ulusal ve uluslararası tüm ortamlarda tüm kesimler arasında işbirliği ve ortaklık önermektedir.

XXII. Dünya Mimarlık Kongresi, İstanbul’da bu saptamaları yaparken:

  • Barınmanın bir temel insan hakkı olduğu gerçeğiyle birlikte kentlere göç edenlerin ve fakirlerin yerleşme sorunlarını, sağlık ve eğitim kadar kutlu bir hak olarak kabul eden; bu bağlamda kent topraklarının rant aracı olmaktan kurtulmasını sağlayacak politikalar ve bu düşüncelerin gelişmesini sağlayan kavramsal açılımlar;
  • Kent topraklarına bir rant alanı olarak bakmaktan uzaklaşmış, yaşanabilir ve mutlu olunan ortamlar yaratmaya öncelik veren belediyeler ve hükümetler;
  • Tarihsel birikimlere dayalı kültürlerin evrensel değerlerle buluşmasını sağlayan bir kent ve mimarlık politikası ve bu amaçla tarihsel kalıtın insanlığın ortak mirası olarak bugünle bütünleşmesinin sağlanması;
  • Çağdaş mimarlığın tarihsel mimari emeği ve yaratıcılığı dışlayan değil, bu birikimi kendi “bellek” zenginliği olarak da değerlendirerek, kimlikli yarınları hedefleyen bir bugünü yansıtacak özde gelişmesi;

konularında dünya mimarlarının ortak düşüncelerini yansıtmaktan onur duymakta;

bu bildirgenin kentleşme, mimarlık, çevre ve kültüre bağımlı kalkınma politikalarında tüm kesimlerle birlikte hükümetlerce değerlendirilmesi dileğini ilan etmektedir.

7 Temmuz 2005, İstanbul


►►►►

İMZA KAMPANYALARI:

MİMARLAR ODASI İMZA KAMPANYASI ÇAĞRI METNİNDEN:

01.08.2013 tarihi itibariyle 6.142 kişi imzaladı.

Mimarlar Odası Anayasa’dan ve yasalardan kaynaklanan yetki ve sorumluluklarıyla çalışmalarına kesintisiz olarak devam etmektedir. Öte yandan Meslek Odalarının yetkilerini kısıtlayıp etkisizleştirmeyi amaçlayan, meslek mensuplarının haklarını ellerinden alan antidemokratik düzenlemelerin bir an önce geri çekilmesi için başlatmış olduğumuz girişimlerimizle paralel olarak, üyelerimizin fikri haklarını korumak amacıyla sürdürülen imza kampanyamıza katılımınızı dilerim: mimarlarodasi.org.tr

CHANGE.ORG: “TMMOB’YE KARŞI YAPILAN BU YASAYI TANIMIYOR, İPTALİNİ İSTİYORUZ”

01.08.2013 tarihi itibariyle 31.570 kişi imzaladı.

TMMOB tüm mimarlık, planlama ve mühendislik bilgi birikimini kamu yararı adına halka sunan en üst örgüttür. Gezi projesini iptal ettiren TMMOB, AKP iktidarı çekememiş, gece yarısı meclis operasyonuyla TMMOB yetkisizleştirilmiştir. Amaç kıyılarımızın, doğal zenginliklerimizin, meralarımızın turizm bahanesiyle talan etme girişimidir. Mimarlık, planlama ve mühendislik bilgi birikimini kamu yararı adına halka sunan TMMOB karşı yapılan bu yasayı tanımıyoruz. Yasanın derhal iptal edilmesini istiyoruz: change.org

(Kampanyayı başlatan: Alper Tekin)

Bu icerik 5320 defa görüntülenmiştir.