373
EYLÜL-EKİM 2013
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • ‘Gezi’nen Toplum, Direnen Mekân
    Deniz Özkut, Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
    Göksun Akyürek Altürk, Yrd. Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
#DİRENGEZİPARKI

Direngeziparkı

Söyleşi, Zafer Akdemir

Mücella Yapıcı: “Artık Mahalle Parklarında Oluşan Forumlarda Kentin ve Hayatın Her Alanına Dair Çok Değerli Tartışmalar Yapılıyor. Neredeyse Her Yer TMMOB Kent Sempozyumu”

Taksim Dayanışması’nın oluşumundan sözedebilir miyiz? Ne zaman başladı, nasıl gelişti?

Merhaba sevgili hocam, bu röportajın bazı cümleleri biraz tereciye tere satmak gibi olacak ama siz beni hoşgörürsünüz biliyorum. Zira bu benim pek alışkın olmadığım, daha doğrusu unuttuğum bir durum. Biraz sınav gibi sanki…

Bugün iktidarda olanlardan başka herkesin bildiği gibi Odamız, Anayasa’nın 135. Maddesine göre kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu olarak kamu tüzel kişiliğine haizdir. Ayrıca odamız ve ilgili diğer odalar, Anayasa, kanun ve oda yönetmeliklerinde belirtildiği üzere mesleğin ve meslektaşların hak ve çıkarlarını korumak, mimarlık mesleğini uygulamasını yönlendiren planlar ve uygulamalarının ulusal ve evrensel kurallara, mimarlık ve şehircilik ilkelerine özellikle de kamu yararına uygun yapılmasını denetlemek, bu konudaki eksiklikleri, yanlışlıkları ortadan kaldırmak için yargı yolu da dâhil olmak üzere gerekli çalışmaları yapmakla yükümlüdür.

Gelinen aşamada oldukça önemli bulduğum bu hatırlatmadan sonra asıl sorunuzu yanıtlamaya çalışayım. Aslında Taksim Dayanışması süreci başından bu yana tüm ayrıntıları ve belgeleri ile son derece açık olarak odamızın web sitesinde ve Mimarlara Mektup bülteninin son sayısında yayımlandı. O nedenle dergimizin sayfalarını fazla işgal etmemek üzere mümkün oldukça özetlemeye ve mimarlık kamuoyuna yeterince aktarılamayanları anlatmaya çalışacağım. Ancak yine de kısaca Taksim Dayanışması’nın başlangıcını anımsamakta yarar var.

Hatırlarsınız, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinden 11 gün önce, Başbakana ait bir takım çılgın projeler bohçası içinden “Taksim Yayalaştırma Projesi” adı altında basmakalıp görseller eşliğinde kamuoyuna sunulan “Taksim Meydanı’nı ve Gezi Parkı’nı” yoketmeye yönelik tuhaf bir “proje” çıkarıldı. Sözkonusu proje, öncelikle Taksim Meydanı’nı besleyen İstiklal Caddesi dışındaki bütün tarihî caddeleri, üzerindeki tüm yaya ve taşıt trafiği ile birlikte yeraltına almaktaydı. Sayın Başbakanın neredeyse tüm kentlerimizin olur olmaz yerlerine kazıdığı ve artık imzası haline gelen battı çıktılar ile meydanın ve Beyoğlu’nun bütün tarihsel ve kentsel kimliğini katledilmekte, Taksim Meydanı insansızlaştırılarak bir otogarın çatı katına çevrilmekteydi.

Daha da vahimi, Divan Oteli tarafında bulunan ve “Taksim Bahçesi” olarak anılan kısımda (ki parkın bu kısımda 27 Mayıs 2013 geceyarısı uygulaması ile başlatılan ve bunca gaza, toza, ölümlere, yaralanmalara rağmen “Gezi Parkı’nı düzenliyoruz” maskesi altında bitirilen) bu kaçak ve kanlı inşaat ile Osmanlı’dan beri varolan “Jarden de Taksim”in yaklaşık bin metrekaresi yok edildi. Gezi Parkı’nın neredeyse tamamının üzerinde yeniden inşa edilmek istenen, geçmişe ve geleceğe yalan söyleyecek olan Topçu Kışlası görsellerde arz-ı endam ettirilmişti.

Bu arada genel seçimlerden dört ay önce, 9 Şubat 2011 günü Prof. Dr. Mete Tapan başkanlığındaki İstanbul II Numaralı KTVKK 4225 sayılı kararıyla, Cumhuriyet döneminin ilk mimarlık ve şehircilik eserlerinden Gezi Parkı’nı yokedecek Topçu Kışlası benzeri binanın yapılabilmesine olanak ve icazet sağlandı. (Ek 1) Üstelik yokedilmek istenen Gezi Parkı sadece bir mimarlık ve şehircilik mirası olmayıp, Beyoğlu ve çevresinin yegâne büyük parkı ve depremde sığınma alanıdır. Yani boş bir alanmışçasına ele alınamaz ve alınamadı da zaten. Kuşkusuz bu alanda da, kendi ideolojik takıntıları doğrultusunda meydanı, parkı ve AKM’yi çoktandır gözden çıkaran mevcut idarelerin, meydanı neredeyse vandallara yaraşır biçimde, otogar, polis merkezi, panayır alanı olarak kullanması ve içine müellifinin bile giremediği, yılların AKM’sini soyarak çöküntüye terketmiş olmasından doğan bakımsızlık ve ölçüsüzlük sorunları mevcuttur.

Ancak bu sorunlar, çöpleri halı altına süpürerek yapılan temizlikler gibi bütün yaya ve taşıt trafiğini yeraltına alıp, adına da utanmadan “yayalaştırma” denilerek çözülmez. Ya da “Bakamıyoruz, burada ayıp şeyler olmakta” diyerek parkı ortadan kaldırmakla olmaz. Hele, “Ben bu AKM’yi beğenmiyorum, çok çirkin. Yıkıp, baştan daha büyüğünü, hem de ‘barok’ tarzda yapacağım” demekle hiç olmaz. Bilimsel, mesleki, ekolojik ve demokratik kurallara uygun çözümler her zaman vardır. İş ki niyet iyi olsun. Aklı başında olan veya bu talan sisteminden çıkarı olmayan hiç kimse, ortaya atılan bu mazeretlere inanmaz ve inanmadı da.

Kaldı ki, İstanbul II Numaralı KTVKK’nın 9 Şubat 2011 tarihli 4225 sayılı kararı, bilimsel ve mesleki ihya ilkelerine aykırı olduğu kadar, kendinden önce alınmış kurul kararlarına ve hukuksuz ihyalar nedeniyle de davalı olduğumuz meri 1/5000 ve 1/1000 Beyoğlu Koruma Planı kararlarına da aykırıydı.

Sözkonusu alana ilişkin koruma kurulu kararlarına bakıldığında İstanbul l Numaralı KTVKK’nın 12 Mart 2001 tarih ve 12665 sayılı kararında, “Taksim Cumhuriyet Alanı, Beyoğlu Yakasında, İstiklal Caddesi'nin bitiminde ‘istiklal’ sözcüğünün Cumhuriyet Anıtı'yla vurgulandığı bir prestij mekânı, referans noktası olduğundan, aynı zamanda Cumhuriyet döneminin kentlerin güzelleştirilmesi ve kentsel yaşamın günün akımlarına göre düzenlenmiş çevrelerde geliştirilmesi amacıyla gerçekleştirilen bayındırlık hareketlerinin İstanbul'daki örneği olan meydanın, İstanbul'un ve Türkiye'nin bu özelliği ile korunması gereken önemli bir mekanı olduğu ve burada yapılacak her türlü çalışmanın bu ana fikir esasında kurulması” gerekliliğinden bahsedilmektedir.

Ayrıca, 21 Mayıs 2009 tasdik tarihli 1/5000 ölçekli Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nda ve 21 Aralık 2010 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı’nda, büyük bir kısmı “Ulaşım Transfer Merkezi Alanı” içinde kalan Taksim Meydanı, Yaya Yolları, Yollar, Taksim Gezi Parkı alanında kalmaktadır. Ayrıca, meri plan rapor ve kararlarında Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı bütünleştirerek yayalaştırma konusunda Cumhuriyet, Mete, Gümüşsuyu ve Sıraselviler Caddelerine hemzemin olarak çözüm getirilmektedir. Bu durum ise raporda, “Taksim Meydanı, üzerinde bulunan karayolu ulaşım sisteminin de yapılacak kısmi düzenleme ile yayalaştırılması öngörülmektedir.” şeklinde ifade edilmiştir.

Yine aynı plan raporunda, Beyoğlu genelinde yeşil alanların oldukça yetersiz olduğu; Beyoğlu'ndaki mevcut yeşil alanların ise Taksim Meydanı Gezi Parkı ve Gümüşsuyu Parkı gibi bölgesel parklar, geçmişte imar uygulaması ile gerçekleştirilen çok kısıtlı miktardaki park-çocuk bahçeleri ve dolgu alanları gibi zamanla denizden kazanılmış ancak çok fonksiyonel kullanılmayan alanlardan oluştuğu belirtilmiştir.

Beyoğlu Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı’nda, yeşil alanların büyüklüğü toplam 23,20 hektar olup, planlama alanının % 7,83’ünü içermektedir. Planda öngörülen aktif yeşil alan kullanımı 19,33 hektar ile yeşil alanlar toplamının % 83,34’ünü, toplam planlama alanının ise % 6,53'ünü kapsamaktadır. Plan raporunda bu durum, “Planlama alanının yaklaşık % 40'ının korunması gerekli kültür varlığı yapılarından oluşması ve bu yapıların yapısal ve kadastral özelliklerinin korunması amacıyla, alanda donatı standartlarını yakalamak mümkün olmamaktadır” şeklinde açıklanmıştır.

Bu nedenle de raporda yeşil ve açık alanların oldukça yetersiz olduğu Beyoğlu bölgesinde, Taksim Meydanı bitişiğinde bulunan ve meydan ile bir bütün olan, yaya yoğunluğunun çok fazla olduğu Taksim Gezi Parkı’nın mevcut haliyle planda aynen korunduğu belirtilmiştir. Ayrıca “Planda gösterilen yeşil alanlar, tescilli anıt ağaçlar korunacak, tespiti yapılan nitelikli ağaçlar ilgili kurumun incelemesi yapılarak, gerekli ise ilgili koruma kurulu kararı ile anıt ağaç tescilinin yapılması sağlanarak korunacaktır” notu bulunmaktadır.

Bu arada söylemeden geçmek olmaz. Bütün bu planlarda, hatta Dolmabahçe Meydanı’nın ortasında dahi onlarca ihya öngörülmesine karşın, Gezi Parkı’nda evvelce bulunan ve tarihinde üç kez yıkılan, Başbakanımızın mimarisine hayran olduğu, ancak fonksiyonuna bir türlü karar veremediği Topçu Kışlası’na dair herhangi bir ihya kararı yoktur.

İşte hal böyleyken, 16 Eylül 2011 tarihinde İBB Meclisi, “Beyoğlu İlçesi Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi’ne ait 1/5000 ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı İmar Plan Tadilatları” başlığı altındaki plan değişikliği teklifi karar altına alındı. Sözkonusu planın askıya çıkması ile Beyoğlu Belediye Başkanlığı, Plan ve Proje Müdürlüğü’nün 17 Ocak 2011 tarihli dilekçesi üzerine 70 yıl önce yıkılmış Taksim Topçu Kışlası’nın yeniden inşasına ilişkin olarak anlaşılamaz biçimde alınmış bulunan ve konuşmamızın başında andığımız 9 Şubat 2011 gün ve 4225 sayılı kurul kararından da haberdar olunmuştur. Bu kararda plan değişikliği kararları ve notları, tüm ulusal ve evrensel koruma kuram ve kurallarına aykırı bulunmaktaydı. (Ek 1) Bu talihsiz plan değişikliği teklifi, İBB Meclis kararından 4,5 ay sonra, 4 Ocak 2012 tarihinde İstanbul II Numaralı KTVKK tarafından da onaylandı. (Ek 2) Aylardır basmakalıp görseller eşliğinde meşrulaştırılmaya çalışılan, ancak istenilenin aksine toplumun duyarlı tüm kesimlerince yoğun tepki ile karşılanan plan değişikliği teklifi, kabulünden tam 5 ay sonra alenileştirilerek 14 Şubat 2012’de askıya çıkarıldı.

Bilindiği gibi Anayasamız, tarihî, kültürel kimliğimizi ve toplumsal belleğimizi oluşturan alanlarımızı, tarih, kültür ve tabiat varlıklarını, değerlerini korumak, bu amaçla destekleyici ve özendirici tedbirler almak görevini, öncelikle kamu idarelerine ve topluma yüklemiştir. Bu nedenle hemen aynı gün, Cumhuriyet, demokrasi ve emek tarihimizin en önemli kamusal alanlarından olan Taksim Meydanı ve Taksim Gezi Parkı’na sözde yayalaştırma projesi adı altında “resmen” girilmesi üzerine, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul BK Şubesi olarak “Taksim Cumhuriyet ve Demokrasi Meydanı için Dayanışma Toplantısına Çağrı” başlığı altında toplumun tüm kesimlerine açık bir çağrı yaptık.

 

Konu hakkında o güne kadar yapılan çalışmaları paylaşmak, bilgi aktarmak üzere 15 Şubat 2012 günü Karaköy Hizmet Binamızda yaptığımız toplantıya, umduğumuzdan çok daha yoğun bir katılım oldu. İşte “Taksim Dayanışması” bu toplantıya katılan sendikalar, siyasi partiler ve oluşumlar, mahalle dernekleri, semt ve kent inisiyatifleri, meslek odaları, platformlar, LGBT, kadın örgütleri, meslek ve bilim insanları ve kentliler tarafından o gün (15 Şubat 2012) oluşturuldu. Ve ismi konuldu.

Ayrıca bu ilk toplantıda tüm katılımcılar tarafından TMMOB Mimarlar Odası İstanbul BK Şubesi ve TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, Taksim Dayanışması’nın sekretaryası olarak seçildi. Katılımcılardan gönüllü olarak seçilen bir yazım ekibi ve sekretarya olarak ortak bir deklarasyon metni hazırlanmasına karar verildi. 29 Şubat 2012 günü ise hazırlanan “ortak deklarasyon metni”, bir çağrı ile tüm kurum kuruluşlara onay ve imza için gönderildi. Bütün bu çalışmalardan sonra yaklaşık o gün için 80 bileşenle oluşan “Taksim Dayanışması”, kuruluşunu ve ortak deklarasyon metnini 2 Mart 2012 tarihinde yapılan bir basın açıklamasıyla kamuoyuna açıkladı. (Ek 3)

İlk iş olarak, 12 Mart 2012’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde Taksim Dayanışması çağrısıyla yapılan basın açıklamasının ardından İBB’ye binlerce itiraz dilekçesi verildi. Ve en temel hakkımız olan dilekçe hakkımızı kullanırken ilk kez polisle karşılaştık. Müthiş soğuk bir hava vardı. Dışarıda bekletildik. Tek tek içeri alındık. İnanılmazdı. Hatta meslek odasından arkadaşlarına çay ikram eden bir plancı arkadaşımız görevinden alındı. Bu görevden almalar, haksız atamalar hâlâ devam ediyor. Hoş, ölümlerin yanında… Her neyse… Çok güzel bir slogan oluşturuldu: “Buna da eyvallah!”

Ardından, 11 Mayıs 2012’de TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi olarak, İBB tarafından 14 Şubat 2012 tarihinde askıya çıkarılan “Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi”ne ilişkin 17 Ocak 2012 tasdik tarihli 1/5000 ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planı Tadilatı”nın yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dava açtık. Bu arada sadece biz değil, mahalle dernekleri ve semt inisiyatifleri de imece yolu ile para toplayarak dava açtılar. Bu husus çok önemli. Çünkü biliyorsunuz dava açmak oldukça maliyetli bir yol haline getirildi. İktidar ve işbirlikçileri bu şekilde, yargı yolunun kullanılmasının önüne geçmek ve ülkenin tüm tarihî, doğal, kültürel, insani ve kentsel kaynaklarını rahat rahat yerli ve yabancı sermayedarlara satmak ve pazarlamak için dikensiz gül bahçesi istiyor. TMMOB’ye, Odamıza, Taksim Gezi direnişçilerine yapılan ölçüsüz saldırının esasında da bu sorun yatmakta. Bir yandan yapılan uyarlamalar ve düzenlemelerle yargı siyasallaştırılırken, bir yandan da çok pahalı bir yöntem haline getiriliyor. Bu durum hiçbir çağdaş hukuk devletinde düşünülemez dahi. Ama şunun farkında değiller: Üyelerimizin dayanışması her sorunun üstesinden gelecektir. Çünkü “Artık her yer TMMOB”.

Ve bu davayı bunca kan ve gözyaşı döküldükten sonra kazandık. Oysaki yürütmeyi durdurma kararı verilebilseydi en başından, mekânsal ve insani olarak çok daha az zararla atlatılabilirdi bu süreç. Dedik ya, iş ki niyet iyi olsun. İktidarın başından beri herhangi bir uzlaşıya niyeti yoktu ki. (Onun derdi ideolojik paranoya haline getirilmiş bir hesaplaşmaydı. Kanımca hâlâ da öyle. Kiminle ve ne adına bu hesaplaşma işte orası meçhul.) Özellikle Taksim Platformu’ndan arkadaşların “müzakere” diye diye dillerinde tüy bitti. Taksim Dayanışması, Gezi Parkı direnişi başlamadan önce de Taksim Meydanı ve Gezi Parkı için çok sayıda eylem ve etkinliğe imza atmıştır. Bütün bunlara web saylarımızdan ulaşabilirsiniz.

Ve gerisini de biliyorsunuz zaten…

Taksim Dayanışması’nın bünyesinde yüzü aşkın bileşeni, Gezi Parkı direnişinde olağanüstü güç koşullarda ortak bir zemin ve belirli ilkeler doğrultusunda biraraya getirmek ve Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası olarak Taksim Dayanışması’nın sekretaryasını üstlenmek ne tür zorlukları barındırıyor? Barındırıyor muydu?

Hem evet hem hayır. İlk kuruluş zamanlarımızda, daha doğrusu deklarasyon metni oluşturulurken epeyce bir zorluk yaşadık hep beraber. Kolay olmadı doğaldır ki. Düşünsenize, her düşünceden onlarca siyasi parti, görüş, anlayış biraraya geliyor ve bir ortak metin üzerinde anlaşıyor. Ama dayanışma bu demekti zaten… Taksim böylesi bir mekândı… Her ırktan, her milletten, her dinden, her mezhepten, her meslekten ya da mesleksizden, her cinsten ve cinsel yönelimden, her sınıftan, her statüden herkesin mekânı. Hiç kimsenin olmayan ama hepimize ait olan bir yer. (Bu inceliği bir tek Sayın Başbakan anlayamadı ya da anlamazlıktan geliyor. O milleti de, devleti de, hepimizi de kendine ait sanıyor.)

Ancak ilkelerimizi ve kendi hukukumuzu oluşturduk. Öncelikle karşılıklı güven, anlayış, empati ve farklılıklara saygı. Şeffaflık ve hesapverebilirlik. Oylama yapmadan karşılıklı kabullenişe dayalı karar alma süreçleri. Bu süreçte siyasi parti ve guruplar da olağanüstü uygarca ve dayanışma içinde davrandılar. Zira en önemli ilkelerimizden birisi de, dayanışmanın kürsüsünün siyasi arenaya çevrilmemesi hususu idi. Bu nedenle dayanışmanın tüm kararlarının oluşumuna katılan siyasi partiler dayanışmanın kürsüsünü kullanmamayı kabul ettiler ve öyle de yaptılar.

Kuşkusuz, her bileşenin, bu konuda kendi meşrebi, görüşü, eylemlilik anlayışı doğrultusunda eylemeye ve söylemeye hakkı vardır zaten. Bunu da kimse engelleyemez. Ancak ortak karara dayanmayan hiçbir eylem ve söylem “Taksim Dayanışması”nı siyaseten ve hukuken bağlamaz.

Ancak, özelikle dayanışma çok genişleyip seçim sath-ı mailine de girilince, Gezi direnişini doğru okuyamayan bir takım siyasetlerin, kişilerin ve çevrelerin hazıra konma eğilimlerinde bir miktar artış olabilir. Ancak böyle bir girişime kalkışanın, gelişen yeni hayat tarafından tarihin arka bahçesine atılacağını umuyorum. Bu rahatlıkla da bu konuda herhangi bir zorluk yaşanmayacağına inanıyorum. Doğaldır ki sistem boş durmayacak ve bazı kışkırtmalar, provokasyonlar olacaktır. Olsun. Çapulcu korosunun dediği gibi: “Çare bulunur. Halk ayaktadır.”

Gezi Parkı direnişiyle toplum, sizce bu noktadan sonra, kent ve çevresi üzerindeki sözhakkını kullanmak için farklı mekanizmalar geliştirecek mi?

Geliştirdi bile. Örnek mi? Parklarımızda kendiliğinden yeşeren forumlar. Artık mahalle parklarında (kaldıysa tabii) yerel olarak ya da zaman zaman bölgesel olarak oluşan forumlarda kentin ve hayatın her alanına dair çok değerli tartışmalar yapılıyor. Neredeyse her yer TMMOB Kent Sempozyumu. Ya da kent meclisi, ne bileyim kadın, gençlik, emekli toplantısı. Üstelikte bu toplantılar da militarizme, şiddetin her türlüsüne, homofobiye, ırkçılığa, dinsel farklılıkların sömürülmesine, ayrımcılığa, hiyerarşiye, gereksiz ciddiyete ya da laubaliliğe geçit yok. Hele hele toplumdaki akıl tutulmasının tek sebebi olan korkudan eser yok. Hatta komşular rahatsız olmasın diye fazla gürültü bile yok. Öylesine harika bir karar ve sözalma usulü var ki, hayran olmamak elde değil. Acilen önce TBMM’ye sonra tüm kongrelere önermek gerek. Yine bir tweetten esinlenerek meramımı anlatayım: “Mis gibi empati, sanat, barış, kardeşlik ve akıl kokuyor.” Daha ne olsun. Az şey mi bu?

Gezi Parkı direnişi, uluslararası etkileri ve yansımaları açısından nasıl okunmalı? Harvey, Chomsky gibi isimler için Gezi Parkı olayları sizce ne ifade ediyor?

Vallahi hocam bu soru biraz çalışmadığım yerden geldi. Zira bu genel ve özel olarak içine düştüğüm sıcak süreç içinde ne yerli ne de dış kaynakları okuyacak ve değerlendirecek vaktim olmadı. Zaten bilgisayarlar ve telefonlar da malum.

Ancak haddimi aşmadan şöyle bir değerlendirme yapmam mümkün: Öncelikle Harvey çok üzülüyordur, bundan eminim! Zira Gezi direnişinden yaklaşık bir hafta önce özel bir üniversitenin davetlisi olarak, İstanbul’da sevgili dostum Oral’ın Karaköy Lokantası’nda yemek yiyormuş. Bizim genç mimar arkadaşlar kent meselelerini tartışmak üzere odamıza (yani bir bina bitişiğe) davet etiler Harvey’i. “Vaktim ve programım müsait değil” demiş. Biraz dedikodu gibi oldu ama teyitli bilgi. Şimdi düşünsenize “asi mimarları” ve “asi kentleri” yazmışsın. Bir hafta ile bir rüyanın gerçek oluşuna tanıklık edemiyorsun. Olmaz böyle bir talih ve hüzün.

Chomsky zaten neredeyse bizimleydi. Kendisi esaslı bir dış mihrak olarak Gezi tarihine geçecektir. Şaka bir yana eminim ki bütün kent düşünürleri harıl harıl bu süreci doğru okumaya çalışarak, bugüne kadar tespitten ve neo-liberal sistemin önerilerinden öteye gidemeyen küreselleşme ve kent konusunda yeni çözüm önerilerine doğru müthiş önermeler geliştireceklerdir. Darısı siyasilerimizin başına. İstemeden kent yazınında çok yeni bir aşamaya neden olduk.

Bu cümleleri kurduğuma inanasım gelmiyor bazen. Rüyamda görsem hayra yormazdım. İşte bu süreç böyle bir şey… Ahmet Hakan’ın dediği gibi, “Bambaşka bir şey”. Bana bu onurlu görevi layık gören herkesi yüreğime kazıdım. Hepimizi çok seviyorum. Çok güzeliz biz!

EK 3. TAKSİM DAYANIŞMASI ORTAK DEKLARASYONU

Çağdaş ve demokrat bir ülkede kabul edilemez karar mekanizmaları, Taksim Projesi ile tekrar karşımıza çıkmıştır. Bilimsel, teknik ve demokratik süreçler çalıştırılmadan kamuoyuna sunulan meydan düzenlemesinin geri dönülmez yanlışlara yol açacak olması bizleri bir araya getirmiş ve Taksim Meydanı’na sahip çıkmamızı gerektirmiştir.

Taksim Projesi ilk olarak seçimlerden önce Başbakan tarafından açıklandı. Peşinden, kamuoyuna yayalaştırma projesi adı altında sunulan plan değişikliği İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi ve 2 numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylandı. Plan değişikliği, evrensel şehircilik değerleri göz ardı edilerek, ulaşım planlama ve projelendirme bilim ve tekniği gözetilmeden, üstelik koruma ve hukuk kurulları ihlal edilerek ilan edildi. İlan edilen, aslında bir “betonlaştırma”, “insansızlaştırma” ve "kimliksizleştirme” projesidir. Bu proje aynı zamanda, araç ve yaya güvenliğini tehdit eden dalış rampaları ve istinat duvarlarıyla, yayaların meydana erişimini engelleyen koridorlaştırılmış kaldırımlarıyla, tarihi bir ortamın görsel ve yaşamsal bütünlüğünü yok eden bir yeraltı projesidir.

Plan değişikliğine gayrihukuki bir şekilde eklemlenerek, kamuoyuna Topçu Kışlası’nın ihyası adı altında yeni inşaatlar dayatılmaktadır. Hepimize açık, hepimizin hakkı olan, şehrimizin merkezindeki yegane park alanı, depremde sığınacağımız Gezi Parkı elimizden alınmakta, ağaçlar, yürüme, buluşma ve dinlenme alanları betonlaştırılmaya ve ticarileştirilmeye çalışılmaktadır. Bir kez daha kamuoyu yanıltılarak güç ve paranın prestij kazanması hedeflenmektedir.

Taksim, bir bütün olarak koruma altına alınmış kültür varlığımızdır ve kentimizin en önemli kamusal alanıdır. Projenin bir oldubittiye getirilmeden, acil olarak durdurulmasını talep ediyoruz. Taksim’in, daha bütüncül bir yaklaşımla, sahip olduğu sosyal, tarihi, toplumsal, kültürel ve ekolojik değerler göz önünde bulundurularak, evrensel kuram ve kurallara uygun, dürüst, şeffaf, katılımcı ve demokratik yöntemlerle düzenlenmesini istiyoruz.

Taksim Meydanı, Cumhuriyet dönemi kent düzenlemelerinin ilki ve belki de en önemlisidir. Taksim, tüm bayramlarımızı, şenliklerimizi, sevinçlerimizi, tepkilerimizi ve hak taleplerimizi dillendirdiğimiz emek ve demokrasi meydanımızdır.

Taksim Meydanına hep birlikte sahip çıkıyoruz.  Çünkü TAKSİM HEPİMİZİN


TAKSİM DAYANIŞMASI

Bu icerik 3944 defa görüntülenmiştir.