372
TEMMUZ-AĞUSTOS 2013
 
MİMARLIK'tan

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA

Küresel Gereksinimlere Yerel Çözümler: İtalya’dan Bir Örnek, Frigerio Tasarım Grubu ve “Yavaş Mimarlık” Yöntemi

Luca Orlandi, Yrd. Doç. Dr, İTÜ Mimarlık Bölümü

21. yüzyılın yapılı çevre sürecinde yer almak isteyen mimarların, günümüzde biyo-iklimsel değişiklikler, küresel ısınma ve enerji tasarrufu gibi konularla, gezegenimizin ve eko-sistemimizin kırılganlığı doğrultusunda bir farkındalık içinde ilgilenmeleri gerekiyor. Son on yıl içinde tasarım dünyasında ortaya çıkan yeni pazarlama alanlarını doyurmak ve genişletmek üzere piyasaya sürülen yeni modayı izleyerek üretilen çok sayıda sözde ‘yeşil’ veya ‘sürdürülebilir’ mimarlık örneğinin ötesinde, mimarlığı bu kavramlar bağlamında yeniden düşünme sürecine kendini derinlemesine adamış iyi mimarlar da var. Bu mimarlar, ekoloji ve sürdürülebilirliğe ilişkin konuları artan bir ilgiyle izliyorlar, enerji maliyetlerini düşürerek, ısıtma, soğutma gereksinimleri için güneş veya rüzgar enerjisi gibi pasif sistemler kullanarak gerçek anlamda daha iyi bir dünyayı amaçlayan tasarımlar yapmaya çalışıyorlar.

Geçtiğimiz bin yıllar içinde atalarımızın gerçekleştirdiği yöresel mimarlık ürünlerine bakarak “ev” sistemi ile “insan” sisteminin, zaten kendi aralarında bir tür mükemmel eko-sistem oluşturarak nasıl bütünleştiğine ilişkin çok şey öğrenebiliriz. Bugün, geçmişin bu mimarlık deneyimlerine geri dönen bir adım atamayız. Gerçek gereksinimlerimize daha uygun düşen bir sistemi yeniden üretmek için sorunlarımızı ileriye bakarak –ve geçmiş deneyimlerin farkında olarak- çözmeliyiz.

Bu yazıda bir örnekleme olarak İtalya’dan FDG - Frigerio Tasarım Grubu’nun uygulamaları seçildi. Bu ekibin başında, 1956 Torino doğumlu ve Cenova Mimarlık Fakültesi mezunu Enrico Frigerio bulunuyor. Frigerio meslekteki ilk yıllarında, yapım sistemlerine ilişkin yeni teknolojik çözümlerin yanı sıra, mimarlıkta saydamlığı ve “ışık” öğesini kullanmanın inceliklerini öğrendiği Renzo Piano’nun atölyesinde çalıştı. Orada Peter Rice ve Tom Barker’in geliştirdiği başarılı mühendislik çalışmalarından, metal strüktürlerde ve “high-tech” tasarımlarda bile nasıl şiirsel bir yeniliğin ve insani bir yaklaşımın uygulanabileceğini keşfetti. Bu deneyimden sonra 1991’de, öncelikli hedefleri arasında mimarlıkta kalitenin, yeni malzemeler kullanmanın, çevre ve yerel iklimle ilişkilerin yer aldığı FDG - Frigerio Tasarım Grubu’nu kurdu.

FDG’nin başlıca projeleri arasında, Imola F1 Yarış Pisti’nde ekolojik tribünler (Bolonya, 1991-92), Milano’da RAS Sigorta Ofis Binaları (1996-98), Novara-Orfengo’da Sambonet Genel Merkezi Binaları (2000-04) ve İsviçre EGL firmasının enerji santralleri (2002-08) bulunmaktadır. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda ödül aldığı projeler arasında ise şunları sayabiliriz: Kapri’de Yeni Enerji Merkezi (2011, Birincilik ödülü), Madrid Kent Merkezi (2007), Cidde’de İslam Konferansı Teşkilatı Merkezi – “Kule Minare” Gökdeleni (2008, Ödül), Temi kentinde düzenlenen “Geleceğin Pilonları (Enerji Nakil Direkleri)” Uluslararası Yarışması (2009, İkincilik ödülü), Gürcistan Tskaltubo’da Adalet Bakanlığı Kamu Hizmet Binalarında Spa Merkezi (2012, Birincilik ödülü).

Frigerio’nun gerçekleştirdiği mesleki etkinliklerin dışında, son yıllarda FDG’ye ilişkin, özellikle onun ekoloji ve sürdürülebilirlik ile ilgili yönlerini vurgulayan çok sayıda kitap yayımlandı. (1)

FDG’nin felsefesi projelerine iyi yansıtılmıştır. Çevresel ve biyo-iklimsel konular kadar tarihsel, sosyal ve ekonomik konular da projelerde tanımını bulmuş ve sonunda özgün sonuçlar elde edilmiştir. Yapım sürecinde doğal olanaklar ve pasif enerji kullanımı yoluyla maliyeti düşürecek teknolojik çözümlerin bulunması bir zorunluluk ve günümüz mimarlığında tasarımın farklı yaklaşımlarla geliştirilmesini gerektiren bir sorundur.

İlk örnek, Milano Giussano Belediyesi’nde kentsel bir alanda 2003’te yapımı tamamlanan bir ilkokul için tasarlanan sürdürülebilir özellikte bir spor merkezine ilişkindir. Yapı, genel kullanıma ayrılmış tesislerin ve yeşil alanların bulunduğu, oyun ve spor aktivitelerinin yer aldığı ve sadece küçük çocuklara değil diğer kullanıcılara da açık bir ortamda tasarlanmıştır. Spor salonu değişik konut birimleri arasına yerleştirilmiştir ve FDG’nin buradaki amacı biyo-iklimsel çözümler getirerek maliyet-kalite oranında optimizasyonu ve yapının işletme giderlerinde belirgin bir azaltmayı sağlamaktır.

Arazideki eğim sayesinde projenin görülebilir bölümlerinin neredeyse üçte birini zeminin yaklaşık bir metre altına indirmek mümkün olmuş ve giyinme odaları ile servisler iki küçük yeşil tepenin altına yerleştirilmiştir. Yapı güneşe göre yönlendirilmiş, güneş ışığını iyi kullanarak sporcuların karşılaşabileceği yansıma sorununun giderilmesi amaçlanmıştır. Ana cephe güneye bakmaktadır ve bu cephedeki uzun pencereler güneş kırıcıları ile korunmuştur. Yapının kuzey cephesinde ise, yaygın ışığı göz kamaşmasını önleyecek şekilde alan geniş pencereler kullanılmıştır. Yeraltına yerleştirilen soyunma odaları yukarıdan çatıdaki ışıklıklar ile aydınlatılmaktadır. Bu odalarda ısı, yapının yukarıda kalan bölümlerinden 4-5 derece daha farklıdır ve bu çözüm kışın ısı tasarrufu sağlamakta, yazın ise dışarıdan daha fazla temiz hava almaya olanak vermektedir. Spor salonu, iki yandaki pencerelerin karşılıklı açılmasıyla doğal havalandırma sağlayan tek eğimli bir çatı ile kapatılmıştır. Çatı kesiti sıcak havanın aşağıdan yukarı hareketine olanak veren bir baca etkisi yaratacak şekilde tasarlanmış ve doğal, sağlıklı bir ortam için iç mekâna temiz havanın girişini sağlayacak açıklıklar planlanmıştır.

Malzeme seçiminde, hem amaçlanan kaliteye ulaşmak, hem de maliyet artışından kaçınmak gibi teknik nedenler gözetilmiştir. Çatı örtüsünde sandviç paneller kullanılmış, üst düzeyde nitelikli bir dış mimari görünüm sağlamak üzere paneller arasına yerleştirilmiş yatay yassı kanatlar gibi detaylar geliştirilmiştir. Bu detay çözüm, ışık durumuna bağlı olarak dış cephede farklı gölgelenmelerle değişken bir geometri getirmektedir. İçeride kullanılan lamine ahşap elemanlar sadece daha narin bir strüktür elde edilmesini sağlamakla kalmamakta, istenmeyen ses yankılanmalarını da absorbe etmektedir. Bu elemanlardaki kanatların biçimi, genellikle bu türden boş salonlarda bir sorun olan akustik dalgaları kırmaya ve gürültüyü önlemeye elverişlidir. Spor salonu, çocuklar, sporcular ve seyirciler için bağımsız girişleri olan ve park olarak planlanmış, hatta ek oyun alanları sağlamak üzere düzenlenmiş dış mekânların da bulunduğu bir alan içinde yer alan çok amaçlı bir tesistir. (Resim 1, 2, 3, 4)

İkinci proje, Piedmont bölgesinde eski Vercelli sanayi yerleşmesinde geliştirilen “fotosentez alanı”dır. Burada bütün alanın yarısından fazlası halka açık bir parka dönüştürülmüş, konutların bulunduğu alan kuzey tarafından soğuk kış rüzgârlarını engellemek için her mevsim yeşil kalabilen ağaçlardan oluşan bir ormanla çevrilmiş, güneye bakan tarafa kışın yapraklarını döken ağaçlar yerleştirilerek güneşli ve ılık geçen aylarda rahatlatıcı bir mikroklima yaratmak amaçlanmıştır. Projenin ana düzenleyicisi olarak güneş, gölge ve ışık oyunları ile hacimleri ortaya çıkarmakta, fotovoltaik panellerin enerji ihtiyacını karşılamakta ve sera galerileri yoluyla ısı yayılımını sağlamaktadır. Pilotiler üzerinde yükselen yapılarda çatıların yüzeyleri teknik amaçlarla kullanılmaktadır ve kiremitlerle örtülmüştür. Her detay, suyun geri dönüşümlü kullanılması ve merkezî ısıtma sisteminde düşük tüketimin sağlanması gibi amaçlara yönelik bir tür biyo-iklimsel teknik çözüme karşılıktır. Bu “fotosentez alanı”, mimarlığı organik bir yaprak gibi kullanarak yerel iklimsel koşullara yanıt veren ve bu koşulları aktif enerjiye çeviren özellikleri ile sürdürülebilirlik adına gerçek anlamda iddialı bir çözüm örneğidir.

Bu alanın tasarım işi FDG’ye, 19. yüzyılın sonlarında burada kurduğu fabrikalarda çatal-kaşık ve tabak-çanak üretmeye başlayan dünyaca ünlü Sambonet firması tarafından verilmiştir. Yapılması istenilen iş, mevcut yapılar artık yeni üretim sistemlerine uygun olmadığı için üretimin başka yerlere taşınması sonucu boşalan bu sanayi yerleşmesinin dönüştürülmesiydi. Esas itibariyle banliyö özelliği taşıyan bir bölgede bulunan alan, şu anda bütünüyle yapılaşmış durumdadır. Eski fabrikaların bulunduğu yerin üç yanına konutlar inşa edilmiştir. Dördüncü yanda ise küçük bir havaalanı binası bulunmaktadır. Mevcut fabrika yapılarının, endüstriyel arkeoloji yönünden bile korunmaya değer bir yanı görülmemiştir. Ön incelemelerin ardından fabrika yapıları yıkılmış ve yerleşmenin kullanım amacı sanayiden konuta dönüştürülmüştür. Arazinin karakteristik özellikleri, sadece hava koşulları, güneş ışığı ve hâkim rüzgârlar açısından değil, mevcut bitki örtüsünün kalitesi açısından da araştırılmıştır. Araştırmalar sonunda mimar burada, yeni malzemelerin yanı sıra geleneksel malzemelerin de kullanıldığı yüksek verimlilikte çağdaş bir komşuluk birimi tasarlama kararı almıştır. FDG, Vercelli’de tipik yapı malzemesinin tuğla olduğunu ve bunun bir rastlantı olmadığını, buradaki killi toprağın tuğla üretimine elverişliliği nedeniyle bölgede bu ham maddeyi yerinde işleyen çok sayıda tuğla ocağının kurulmuş bulunduğunu tespit etmiştir.

Projede yapılar, daha önce mevcut olmayan yeni bir yol ağının iki yanına dağıtılmıştır. Yerleşimin doğudan batıya giden bir hatla kesilmesi kentsel dokuyla birleşmeyi sağlayacak bir merkezî arter oluşturmaktadır. Bu arterden, bir yaprak gibi, sağa ve sola, değişik yapılara giden akslar bulunmaktadır. Yapıların yerleştirilmesinde güneşe karşı konumları itibariyle bir optimizasyon gözetilmiş ve değişik mevsimlerde güneş ışığının geliş şekli üzerine yapılan ayrıntılı bir çalışma FDG’nin, bir yapının gölgesinin en yakında bulunan diğer bir yapı üzerine düşmesini önleyecek bir tasarım gerçekleştirmesine olanak vermiştir. Dolayısıyla katların sayısı 2 ile 5 arasında değişen yapılardan oluşan kompleksin tamamının doğrudan güneş ışığı alması ve güneşten azami ölçüde yararlanması sağlanmıştır. Ayrıca yüksek yapılar hâkim rüzgârı karşılayacak şekilde kuzeye yerleştirilirken, güneyde ise az katlı yapılarla bunun tam tersi yapılmıştır. FDG “yeşil” projelerde rüzgâr ve ısıya ilişkin bir mikro-iklimin ortaya çıkmasına ve yaz koşullarının avantajlarını kullanırken kış aylarında esen hâkim rüzgârları engelleyici önlemler geliştirmeye dikkat etmektedir. Kırsal alanların özelliklerine uyularak azami genişlikte yeşil alan elde etmek üzere bütün otoparklar zemin seviyesinin altında inşa edilmiştir.

Kazıdan çıkan toprağın tamamı topografyayı yeniden oluşturmak üzere kullanılmış, yıkılan fabrikalardan çıkan enkaz geri dönüşüm amaçlı değerlendirilmiş, yol yapımındaki dolgularda drenaj ve yataklama malzemesi olarak, yapı temellerinde ise temel altı dolgusu olarak kullanılmıştır. Bu yolla bütün inşaat sürecini kısaltan, zamandan ve taşıma işlerinden tasarrufu sağlayan bir dönüşüm sistemi gerçekleştirilmiştir. Eski yapılardan çıkan farklı malzemeler (demir, bakır, cam) işlemden geçirilmiş ve şantiyede maliyet düşürücü amaçlarla değişik şekillerde yeniden kullanıma sokulmuştur. Yapı malzemesi olarak çatı örtüsünde kiremitler, pencerelerde yerel geleneksel mimarinin karakteristik bir öğesi olan kepenkler kullanılmıştır. Kış mevsiminde ısıyı toplamak ve iç hacimlere iletmek, yaz mevsiminde camları açarak havalandırmayı kolaylaştırmak üzere sera benzeri bir etki yaratan eğrisel çıkmalar tasarlanmıştır.

Teknolojinin uygun şekilde kullanılması ile bütün komplekste konfor sağlayıcı bir yalıtım uygulanmıştır. Kompleksin bütün bölümleri iyi bir şekilde yalıtılmış, bu yalıtım işi iki düzeyde yapılmıştır. Birincisi, koruyucu kaplama mahiyetinde bir yalıtımdır, örneğin iç hacmi çevreleyen yüzeyler yalıtılmıştır. İkinci düzeyde ise yalıtım iç duvarlara uygulanmış, katlar boyunca hem dikey hem de yatay olarak yalıtım yapılmıştır. Odalar döşemelerden radyant panellerle düşük derecelerde ısıtılmış, aynı devreler soğutma için de kullanılmıştır.

Sonuç olarak bu evlerde oturanlar temiz su tüketimi konusunda daha sorumlu duruma gelmişlerdir, çünkü her dairede kullanılmış kirli suyun geri dönüşümü uygulaması getirilmiştir. Tuvaletlerden, bulaşık ve çamaşır makinelerinden gelen ve atık su işleminden geçirilen suların dışında kalan ve lavabolardan, eviyelerden, banyo küvetlerinden, duşlardan gelen sular daha basit bir arıtma tesisinden geçirilerek temizlik işlerinde, örneğin tuvaletlerde ve daha sonra konutların çevresindeki bahçelerin sulanmasında kullanılacak duruma getirilmektedir. (Resim 5, 6, 7, 8)

Üçüncü örnek, Milano, Santo Stefano Ticino’da bulunan ve “Çözgü ve Atkı” diye adlandırılan bir tekstil merkezidir. Tasarım, dik açılı, keskin hatlı bir geometriden ve üst üste çakışan tabakalardan oluşmaktadır. “Çözgü” strüktürdeki dikey destek elemanları, “atkı” ise tuğla, alüminyum ve cam partisyonlardır. Bu şekilde biraraya gelen malzemeler hafiflik ve saydamlık etkisi vermekte ve cephe aynı zamanda bir güneş kırıcı işlevi görmektedir. Cephede boş ve dolu hacimlerin birbirini izleyen almaşıklığı, derinliği tanımlayan ışık ve gölge oyunları ile gündüz ve gece arasında zıtlığı vurgulayan bir atmosfer oluşturmaktadır.

2007 ile 2011 arasında tamamlanan proje, moda ve döşemelik amaçlı ham kumaş üretiminde önde gelen firmalardan olan Nosate - San Giorgio SPA firmasının merkez ofisidir. İki katlı olarak geliştirilen yapının konumu, güneye bakan ve kırsal peyzaja açılan ana cephesi ve endüstriyel kullanımlı basit yapılarla çevrelenmiş arka cephesi ile tanımlanmıştır.

Proje başlıca üç bölümden oluşmaktadır: Ana giriş tarafında cephe dokusu, silindirik fener biçiminde bir orta bölüm ve arkada çevresi kapalı bir teras bahçe. Cephe dokusu, tek ve süreklilik gösteren bir bütünlükte, estetik ve işlevselliği dikkate alınmış, güneş-gölgeleme için kullanılan bir araçtır. Birleştirilmiş elemanların birbirleriyle iç içe girdiği örgü biçiminde tam bir doku gibi çalışır. Bu doku, saydam ve yarı saydam yüzeylerin oyunları ile içeriyi dışarıya ve dış mekânları içeriye yansıtır.

Ofislerden dışarıya bakıldığında dışarıdaki yeşil çevreye uzanan saydam bir filtre gibi bir algılama sözkonusudur. Üst katta çatı bahçesi, zemin seviyesinde çevredeki kırsal peyzaj göze çarpar. Bütün iç mekânlar, ana merdivenin üzerinde bulunan ve bina hacmini birinci kattan itibaren keserek ve üstte hem aydınlatma hem de doğal havalandırma amacıyla kullanılan geniş ışıklık ile tamamlanan silindirik formun çevresine dağıtılarak yerleştirilmiştir.

Tavan, yükseltilmiş döşeme, duvar ve mobilya gibi iç elemanlar kendi aralarında koordine edilmiş bir geometriye uyularak ve cepheyle bağlantılı olarak tasarlanmıştır. Binanın strüktürü prefabrik betonarmedir ve cephe dokusu bu strüktürün üzerine oturtulmuştur. Cephe dokusu, üzerine saydam cam veya pişmiş toprak modüller uygulanmış alüminyum çerçevelerle kapatılmıştır. Güneş kırıcılar binanın son dış tabakası olarak kullanılmıştır ve ana cepheyle birlikte çalışan ızgara / kafese asılarak tutturulan kırmızımsı bir renge boyanmış alüminyum profillerden yapılmıştır. İlkbahar ve sonbaharda fener şeklindeki ışıklık hava hareketlerinden yararlanarak doğal havalandırmaya olanak verir ve iç mekânların serinletilmesini sağlar.

Projede, değişik detay sistemlerinin geliştirilmesiyle birlikte kaynakların gerektiği zamanlarda ve varolduğu yerlerde kullanılmasına dayanan bir enerji dengesi amaçlanarak toplam kalite hedefine yönelik bir arayış sürdürülmüştür. (Resim 9, 10, 11, 12, 13, 14)

Sonuç olarak, FDG’nin yaptığı projeler açıkça görülen yalınlıktan gelen belirgin bir özellik taşımaktadır. Her projede uygulandığı yer ile çok sıkı biçimde geliştirilmiş bağlar bulunmaktadır ve proje bir şekilde o yerin kendisinden esinlenilerek üretilmiştir. Bu yazıda sözü edilen her üç proje de, inşaat öncesi arazide yapılmış ayrıntılı araştırmaları içermektedir. Burada geleceğe yönelik idealist bir bakış açısı ve “yerin ruhu” (genius loci) konusunda güçlü bir duyarlılıkla birlikte, deneysel ve teknolojik bir mimarlık yaklaşımı ve doğa ile çevreye duyulan derin bir saygı sözkonusudur. Enrico Frigerio’nun kendi sözleriyle mimarlıkta bu yaklaşım şöyle tanımlanabilir: “Mimarlık çevresiyle mükemmel bir uyum içinde harmanlanmış olmalıdır. Bu bakımdan yerel kaynakları, yani yapıldığı yerin tarihini, sosyal profilini, çevresel özelliklerini, mikro-klimasını vs. yansıtmalı ve kullanmalıdır. Ancak sadece bu koşulda o yerle bir uyum sağlanması güvence altına alınabilir.” Ve daha önemlisi: “Son olarak söylenilecek şey sorunun, her zaman geçmişin güzel yanlarını alarak yapılacak bir geri dönüşüm olmadığıdır… Başarılı yapı uygulamalarındaki değerleri yeni bir enerji ile geliştirmeye acil ihtiyaç vardır. Doğal olarak bu değerler, üst düzey niteliği gözeten bir mimarlık için en iyi sonuçları üretecek yöntem ve araçların kullanılmasına olanak veren kaynaklarla birleştirilmelidir ve bu temel alınması gereken bir ideal olmalıdır.”

İngilizceden Çeviren: Arif Şentek


Notlar

1. Bu kitaplara bir örnek: Slow Architecture for Living” (Yaşam için Yavaş Mimarlık), Skira tarafından 2005’te yayımlanan bu kitap, bir anlamda Enrico Frigerio’nun liderliğindeki mimari ekibin bir manifestosudur.

2. Proje, kullanım ve enerji tasarrufu konusunda yeni bir farkındalık getirmenin işaretlerini taşıyan yeni çıkarılmış bir İtalyan yasasına göre geliştirilmiştir. Buna göre yeni binaların A sınıfı olmaları (yani yıllık tüketimlerinin metrekare başına 8 kw olması) ve yapıldığı yerin kalite profilinin yükseltilmesi, düşük standartlarla karakterize edilen bir bölgenin yeniden geliştirilmesine yardımcı olunması amaçlanmaktadır.

Bu icerik 6703 defa görüntülenmiştir.