372
TEMMUZ-AĞUSTOS 2013
 
MİMARLIK'tan

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Atatürk Kültür Merkezi:
Yirminci Yüzyıl Yapısının Yirmi Birinci Yüzyıla Taşınması
Murat Tabanlıoğlu’nun Mimarlık’taki Yazısı Üzerine

Bozkurt Güvenç, Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Emekli Öğretim Üyesi

“Opera” demekten titizlikte imtina eden, yerine “kültür merkezi”ni yerleştirmeye çalışarak “hangi kültür?” sorusunu akıllara düşüren Başbakan ve açıklamaları... Gezi Parkı Direnişi’nde Taksim Gezi Parkı kadar öne çıkan başka bir kamu alanı (public realm) olan İstanbul AKM’yi yıkma isteğini yeniden dillendirdi. Yazar, dergimizin bir önceki sayısında Murat Tabanlıoğlu’nun AKM üzerine yazdığı makale üzerine, kültür merkezlerinin “işletme ve yönetim modelleri”ni güncel gelişmeler çerçevesinde değerlendiriyor.

Profesör Talat Halman, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kültür İşleri Büyükelçisi olarak görevinden ayrılmış; Kültür Bakanlığı, CHP ve MSP Koalisyonu Hükümeti tarafından Kültür Müsteşarlığı olarak doğrudan Başbakanlığa bağlanmıştı. CHP’nin ilk tercihi Dr. Bülent Tarcan teklifi kabul etmeyince, bu görevi müsteşar vekili İsmet Parmaksızoğlu’ndan devraldım. Odamdaki dolap ve çekmeceler kilitliydi. Çalışma masamdaki “AKM Yangını Dosyası” beni bekliyordu. Hazine’nin veya hükümetin herhangi bir talimatı yoktu. Kültür ve sanat kurumlarının kutlamaları ve sanatçı sorunlarından vakit buldukça soruşturma raporlarını okudum. AKM yanmıştı; ama ortada yetkili veya sorumlu bir kişi veya kurum yoktu. Vicdani ve etik sorumluluk, kanaatimce devlet / hükümet adına Kültür Müsteşarlığı’na düşüyordu. İstanbul’a gidip geldikçe, sanat yönetmeni Aydın Gün ve ikinci AKM’yi tasarlayıp inşa etmekte olan eski dost ve meslektaşım mimar Hayati Tabanlıoğlu ile buluştum, tanıkları dinledim, soruşturma raporlarındaki bürokratik şifreyi çözmeye çalıştım.

ÖZET TARİHÇE

AKM’nin yenilenmesi projesini üstlenen mimar Murat Tabanlıoğlu, Mimarlık dergisinin 371. sayısındaki yazısının sonunda(1), kültür merkezlerinin “işletme ve yönetim modelini” tartışılması gereken bir sorun olarak öneriyor: Devlet mi, vakıf mı, kamu-özel ortaklığı mı? Kültürel mirasımıza sahip çıkalım temennisinde bulunuyordu. Mayıs 2013 sonunda, Taksim’de yaşanan olaylarda, “Yirminci Yüzyıl Yapısının Yirmi Birinci Yüzyıla Taşınması” sürecinde belirsizlikler var: Eskiyi yenileme mi, yoksa yeni (“Atatürk”süz) bir kültür merkezi mi?

Geleceğe yönelik riskli bir öngörüde (kehanette) bulunmak yerine, okurlarla yaklaşık kırk yıl önce edindiğim bazı izlenimleri paylaşıyorum.

ÖZET TARİHÇE(2)

1943 İstanbul Operası’nın temeli atıldı.

1953 Belediyenin yapamadığı inşaat Hazine’ye devredildi.

1956 Bayındırlık projesi yetersiz bulundu. İş Hayati Tabanlıoğlu’na verildi.

1966 Hayati Tabanlıoğlu’nun tasarladığı proje onaylandı ve uygulandı.

1969 Atatürk Kültür Merkezi (AKM) açıldı.

1970 AKM, sahnede çıkan bir yangınla yandı.

1977 Hayati Tabanlıoğlu’nun tasarladığı ikinci AKM açıldı.

1999 AKM, simgesel bir anıt ve milli kültür varlığı olarak tescil edildi.

2007 AKM’nin yıkım kararı TBMM’den geçti; konu Kültür Bakanlığı’na bırakıldı.

2008 İstanbul 2010 Avrupa Başkenti Yasası’ndaki yıkım kararı kaldırıldı. AKM, “birinci grup eser” olarak tescil edildi. Yenileme işi İstanbul 2010 Ajansı’na verildi. Merkez, restorasyon gerekçesiyle kapatıldı.

2009 Restorasyon projesi, Koruma Kurulu tarafından onaylandı ve ihale edildi. İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararı üzerine uzlaşma sağlandı.

2010 Artan maliyetler ve belirsizlikler nedeniyle onarım ve yenileme gecikti.

2013 Taksim Meydanı’nı düzenleme bağlamında AKM’nin yıkımı yeniden gündeme geldi.

Son Gelişme, Haziran 2013: Gezi Parkı ve Topçu Kışlası gösteri olaylarını eleştiren Başbakan, “AKM’nin yıkılıp modern bir kültür merkezi yapılacağını” açıklayıverdi.

İLK İZLENİMLER

İncelediğim dosyalarda (1974) yangının görünür bir sorumlusu yoktu. İşletme yetkisi o denli dağıtılmıştı ki hemen herkes sorumluydu ya da hiç kimse değildi! Her kurum ya da her görevli bir başkasını, ötekini suçluyordu. Yetki ve sorumluluk böylesine dağıtılınca, adeta buharlaşıyor ortada sorumlu kalmıyordu. Sorumlular envanterinde, örnek olarak, İstanbul Valiliği ile Belediye Başkanlığı’nın AKM’ye “kullanma izni” veren İmar Müdürlüğü ile Beyoğlu İtfaiyesi’nin adları geçiyordu. Merkezin açılış törenine davetli protokol için AKM’nin arka bahçesi bir otoparka dönüştürülürken yangın muslukları ya da vanaları gece dökülen asfaltın altında kalmış, itfaiye geldiğinde suyu bulamamıştı. Ripley’in ünlü “İster İnan İster İnanma” dizisine girebilecek öyküsel bir söylenti. “Öyküsel” diyorum çünkü aynı otopark olayı farklı kişilerce çok farklı yorumlanıyordu.

Bürokratik kurumlardaki çok paraflı, imzalı işlerde görüldüğü gibi üst yöneticiler dosyayı değil, memurların, şef ve yardımcıların imzalarını denetliyordu.

SAYGIN BİR GÖZLEM

AKMnin geçmişini bilen ve gerçekleşmesini yakından izleyen Aydın Gün, uzunca süren bir yemek sohbetimizde, “yönetim ve işletme sorunları” üzerinde durdu. “İstanbul Operası” olarak temeli atılan ve inşa edilen merkez, aradan geçen yıllarda kardeş sanat kurumlarının ve sahne (icra) sanatçılarının haklı ilgisini çekmişti: İstanbul Operası’nda tiyatro eseri oynanmayacak, orkestra konserleri verilmeyecek, kültür-sanat kongreleri, konferansları yapılmayacak, plastik sanat sergileri açılmayacak mıydı? Tabanlıoğlu’nun tasarladığı ve uyguladığı proje, bu türden çoğu soru ve talepleri karşılıyordu. Öyleyse sorun, AKM’yi kim(ler), nasıl yönetecekti? Bu ciddi sorunu, Mimarlık gündeminde tutmayı deniyorum.

“İstanbul Operası” yanında, Muhsin Ertuğrul hocanın yaratıp büyüttüğü bir Devlet Tiyatrosu vardı. Şevki Balmumcu ve Prof. Bonatz’ın bir biblo kadar şirin Ankara Operası, hem opera hem tiyatro amaçlı kullanılıyordu. Devlet Tiyatroları’nın, İstanbul Operası dışında tutulması düşünülemezdi.

Sayın Aydın Gün, ayrıntısına girmekten çekindiği izlenimi veren bir üslupla, AKM yönetiminin bu iki genel müdürlüğe bırakıldığını açıkladı. Yani bir mekân / merkez ve iki genel müdürlük! Yönetim kuramı açısından özenle sakınılacak bir ikilem. Ankara’da bu iki genel müdürlüğün üstünde bir bakan veya müsteşar vardı. İstanbul’daki işleri ve programları kim(ler), nasıl koordine edecekti? İlgili genel müdürler yalnız mekânı değil zamanıda bölüşmüşler: Mevsim boyunca yarı yarıya. Her hafta, bazen hafta içinde yönetici kadrolar yer değiştirirmiş, sanatçılar, uzmanlar ve teknisyenler, kilitli buldukları kapıları kırıp içeri giriyor; sonra onarıp tekrar kilitliyormuş. Merkezin bir değil iki işletme müdürlüğü varmış.

Yangının idari temeli böyle atılmış, altyapısı hazırlanmıştı. Sanatçıların öyle hurda ayrıntılarla uğraşacak zamanları olmazmış. Onlar sahne alırlar ve sanatlarını icra ederler, altyapı ve destek hizmetlerini uzman ve teknisyenlere bırakırlarmış. Öyle de yapmışlar.

Büyük emek ve özenle yarattığı çağdaş eserinin(3), dumanı tüten külleri üstünde ikincisini inşa eden Hayati Tabanlıoğlu kaygılıydı. Yanan merkezin işletme ve güvenlik sorunlarını yakından biliyor ve çözmeye çalışıyordu. Mimar Hayati’nin tasarlayıp devlete önerdiği / önereceği işletme yönetmeliği veya yönergesinde, süper yetkili bir “teknik müdür” olacaktı. Sözlü açıklamasına göre (1974), işletme ve güvenlikten sorumlu teknik müdürün bilgisi olmadan, onayı alınmadan AKM’de kuş uçurulamayacaktı.

Yasa gücündeki DİN (Alman Standartlar Enstitüsü) normlarına göre tasarlandığı izlenimi veren bu yönetmeliğin, bizim özel kanunlarla kurulmuş özerk (muhtar) genel müdürlükler üzerinde nice etkili olacağını sorduğumda Hayati sıkılmış ve çaresizlik içinde, soruna başka bir çözüm bulamadığını kabul etmişti.

Yirminci yüzyıl yapısı ikinci AKM’yi yakamadık; ama 25-30 yıl içinde çalışamaz ve onarılamaz hale getirdik. Kanımca, çarkçıbaşı kaptan olamazdı, olamadı. Şimdi tarihî AKM’yi yıkımdan kurtarmaya çalışıyoruz.(4)

MODEL ARAYIŞI

Hacettepe Üniversitesi’nin Beytepe Kampusu hazırlıkları sürecinde (1968) British Council’ın konuğu olarak bir süre kaldığım Londra’daki Kraliçe II. Elizabeth Konser Salonu’nu özel bir izinle inceleme fırsatı buldum. Kültür-Sanat Merkezi’nin bir yönetim kurulu, genel yöneticisi ile program-tanıtma, işletme ve güvenlik hizmetlerden sorumlu alt birimleri vardı. Genel yöneticiyle görüşemedik; fakat Beytepe mimarı Sabih Kayan ile birlikte program-tanıtma birimini izledik. 10-12 kişilik grup, büyük bir duvar takvimi önündeki kare masada dosyalarını açmışlar, 1970 yılı konser programları üzerinde çalışıyordu. Kesin bağlantılar, birinci ve ikinci yedekler, sözleşme bekleyen adaylar belliydi. Boş gün yok gibiydi. Bir program iptal edilirse, yedekler devreye alınıyor ya da yeni yedeklerle temasa geçiliyordu. Ayrılırken, mimar meslektaşıma “Program planlaması böyle olur”, dediğimi hatırlıyorum. Bu modelin okulu var mıydı? Bilmiyorduk ama savaş ve askerî harekât (operasyon) odalarını örnek alarak geliştirmiş olmalıydılar.

ÇÖZÜM ÖNERİSİ

AKM Yangın Dosyası’nı inceleyip ilgili görüşleri aldıktan sonra 1974 yılında Başbakanlığa sunduğum yangın raporumda, AKM için sanat icra eden kurumlardan bağımsız, özerk bir yönetim-işletim modeli tasarlamış, sınavla seçilecek adayların yabancı ülkelere gönderilmesini önermiştim. Bu dosyanın şimdi nerede bulunduğunu bilmiyorum. Önerim rafta kalmaya ya da arşive kaldırılmaya mahkûmdu. Zira Kültür Bakanlığı’na bağlı genel müdürler, yönetimde böyle bir yetki paylaşımına hazır değildi, razı olamazlardı.

Özetle, ülkemiz 1970-80 yıllarında, Mimar Hayati sayesinde, çağdaş bir kültür merkezini inşa edecek teknik düzeye gelmiş; ancak, çok amaçlı bir kültür merkezinin yönetiminde gerekli işletme deneyiminden yoksun görünüyordu.

Sosyal güvenlik ve huzuru sıkıyönetimle sağlayan ülkenin, kültür merkezlerine ve sanat yönetimine ayıracak zamanı veya lüksü yoktu. “Devlet herşey ve herşeyde Devlet”(5) yolundaki 12 Eylül 1980 Cuntası, özerk üniversiteleri YÖK altında toplarken, kültür ve sanat kurumlarının özerkliği sürdürülemezdi. 50’den fazla genel müdürlüğü bulunan MEB’de genel müdür yetkisinde yeni daireler kuruluyordu. Devletten bağımsız kurulan Dil ve Tarih Kurumları, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu denetiminde, Başbakanlığa bağlanmıştı. “Türk İslam sentezi” ilkelerini ve hedeflerini benimseyen DPT, Milli Kültür Raporu (1983) uyarınca demokrasinin yıprattığı kurumları onarırken, Milli Görüşçü bir “Müslüman Kardeşler Cumhuriyeti”nin siyasal altyapısını oluşturuyordu.(6) Laik Cumhuriyetin bu tarihî yanılgısı, akademisyenlerin ilgisini çekmedi.(7) Prof. Sulhi Dönmezer, kısaca, “zamanın ruhu” diyordu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurduğu ve geliştirdiği kültür-sanat kurumlarını devlet statüsünden çıkartıp, Başbakana bağlı bir “Milli Sanat Kurumu”nda toplamayı tasarlayan hükümetin, Türkiye Futbol Federasyonu’ndaki krizlerden sonra, özerk kurumlara olumlu bakmadığı ve iktidarda kaldığı sürece bakmayacağı anlaşılıyor.

AKM’NİN GELECEĞİ

Yeni Osmanlıcı politikalar izleyen bugünkü iktidar, Atatürk ve İnönü adını taşıyan kurumlardan rahatsızlık duyduğunu her fırsatta dile getiriyor. AKM, Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından korumaya alınmış, ihaleleri iptal eden, yürütmeleri durduran kararlar kaldırılmış, yenilemenin gerektirdiği kaynaklar sağlanmış olmakla birlikte… Taksim Meydanı, Gezi Parkı ve Topçu Kışlası düzenlemesi sürecinde AKM’nin geleceği belirsizdir. AKP İktidarı elverişli siyasi ortamı bulduğu takdirde, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi, dünyanın en büyük, en modern, en yüksek kültür merkezini inşa etmek gerekçesiyle, AKM’yi yıkacağını açıklamıştır.

AKM’nin yıkılması giderek bir rejim sorununa dönüşebilir mi? MSP Başkanı Erbakan 1990’lı yıllarda kazandığı belediye seçimlerinden sonra Taksim Gezisi’nde düzenlediği basın toplantısında Taksim Gezisi’nde bir cami projesini açıklamış; habercilerin “İslam Cumhuriyeti ne zaman hocam ?” sorusunu, “Zaman değil, nasıl; kanlı mı olacak, kansız mı olacak?” diye düzeltmişti. Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı göstericilerini kınarken, Topçu Kışlası ve yeni kültür merkezi yanında bir de cami yapacağı kararını da açıkladı. (1 Haziran 2013)

Galataport, Haydarpaşa Oteli, Çamlıca Camisi, Ergenekon davaları ve Üçüncü Köprü projeleri kararından dönmeyen Sayın Başbakanın, laik muhalefet cephesiyle uzlaşması beklenebilir mi? Öngörülmesi yalnız zor değil, imkânsızdır. Ancak bir “yirminci yüzyıl yapısını yirmi birinci yüzyıla taşıma projesinin iç çatışmaya yol açmasını, “Dimyata pirince giderken evdeki veya eldeki bulgurdan olma”yı kim arzu eder? Ne var ki tarihî olaylar ve kazalar, kişisel iyi niyet, inanç ve arzulara değil, kamusal eylemlere bağlı görünüyor. Sayın Başbakanın öfkeli ve buyurgan temel kişiliğini değiştiremeyiz; ama oylarımızla verdiğimiz bazı yetkileri geri alabiliriz: “Seçimle gelen seçimle gidecektir!

Kültür, sanat ve barış amaçlı bir kültür merkezinin iç çatışmalara yol açmasını önlemek, “Yurtta Barış Dünyada Barış!” ilkesini savunup sürdürmek, Cumhuriyet kuşaklarının ve yöneticilerinin görevidir. Atatürk’ün vasiyetini yerine getirmek sorumluluğu hepimizindir. Özgür ve bağımsız yaşamak istiyorsak, sorumluluktan kaçamayız, kaçmamalıyız.

NOTLAR

1. Tabanlıoğlu, 2013, s.28.

2. Tabanlıoğlu, 2013, ss.25-28. Murat Tabanlıoğlu, Mimarlık dergisindeki bu özet tarihçesinin sonunda, kültür merkezlerinin “işletme ve yönetim modelinin” tartışmaya açılmasını öneriyordu. Bu tartışmayı açmaya çalışıyorum.

3. 2008, Zaman-Mekân.

4. 2008, Zaman-Mekân.

5. Parla, 1989.

6. Güvenç, Şaylan, Tekeli, Turan, 1992.

7. Güvenç, 2013 (1993).

KAYNAKLAR

2008, Zaman–Mekân, YEM Yayın, İstanbul.

Güvenç, Bozkurt, 2006, “Mimarlık Yıllarımın Acıları: Uyumsuzluğumun Kış Ayları” ve “Kültür Müsteşarlığı Günlüğümden Seçmeler”, Anılardan Sayfalar, Türkiye İş Kültür Yayınları, İstanbul, ss.137-167, ss.216-223.

Güvenç, Bozkurt, Gencay Şaylan, İlhan Tekeli ve Şerafettin Turan, 1992, Türk İslam Sentezi Dosyası, Sarmal Yayınları, İstanbul.

Güvenç, Bozkurt, 2013 (1993), DPT, 1983. Milli Kültür Raporu’nun eleştirisi için bkz. Güvenç, Bozkurt, 2008, Türk Kimliği: Kültür Tarihinin Kaynakları, Boyut Yayınları, İstanbul, s.147, 338.

Parla, Taha, 1989, Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm, İletişim Yayınları, İstanbul. “Korporatizm” kavramı için burada bkz. Güvenç, Bozkurt, 2013, Türk Kimliği, Boyut Kitapları, İstanbul, ss.33-34.

Tabanlıoğlu, Murat, 2013, “Atatürk Kültür Merkezi: Yirminci Yüzyıl Yapısını Yirmi Birinci Yüzyıla Taşımak”, Dosya: Modern Mimarlık Koruma Uygulamaları: Güncel Bir Kesit, içinde,

Mimarlık, sayı:371, ss.20-34.

Bu icerik 6633 defa görüntülenmiştir.
1. AKM, yangın sonrası, 1970 (© Tabanlıoğlu Mimarlık Arşivi)
2. AKM, Gezi Parkı direnişi sırasında, Haziran 2013 (www.gazatevatan.com)